@sukunettekelimeler
|
Gecelerimi ağırlayamaz oldum Namlunun ağırlığı üzerinden çekildiğinde gözyaşı vardı Mihrimah'ın yanaklarında. ''Yapamam.'' dedi adam. Mihrimah gözlerini açmadı. Ağlamaya devam etti sessizce. Yanına tekrar birinin geldiğini hissettiğinde, baktı. Genç bir kızdı. Sarı saçları ve karanlıkta dahi parlayan açık mavi gözleri vardı. Saçlarını arkadan sıkıca bağlamıştı. Altına karanlıktan dolayı rengini ayırt edemese de koyu renk bir kot pantolon, üzerine de bir tişört ve hırka giymişti. ''Bunları içmelisin. Biri ağrı kesici diğeri de antibiyotik. Bir tek bunları bulabildim ama bir kaç saate ameliyat olabileceksin ve iyileşeceksin.'' Kız elindeki ilaçların önce birini koydu Mihrimah'ın dudaklarının arasına ve suyu ardından. İlaçları içtiğinde miğdesi bulanmıştı. Mâlum, ilaç içmekten nefret ederdi Mihrimah. Bir de yüzüne su sıçratılmasından... Kız, elindeki su bardağını kenarıya bırakıp bağdaş kurdu yanında ve konuşmaya devam etti. ''Mihrimah.'' ''Korkma ölmeyeceksin. Canının çok yandığını biliyorum ama ölümcül bir şey yok. Hemen müdahele edemedikleri için yorgun düşmen, acı çekmen, ağrılarının olması ve bayılman normal. Ama iyi olacaksın. Hatta bir gün bir bakmışsın yarandaki acıdan eser yok.'' Mihrimah duyduklarına şaşırmıştı çünkü gerçekten acı ve ağrı dayanılmaz oluyordu bazen. Oysa Merve durumunun çok kötü olmadığını söylüyordu. Üstelik kendi de yaşamış gibi konuşuyordu. ''Senin de başına gelmiş gibi konuşuyorsun? Sen de mi vuruldun daha önce? '' Merve başını salladı. Merve belli ki konuşmaya devam edecekti fakat isminin seslenilmesiyle gitmek zorunda kalmıştı. Başını hafifçe salladı ve yalnız kalınca bakışlarını gökyüzüne çevirdi Mihrimah. Siyah örtünün üzerinde denizde kum gibi bir sürü yıldız serpiştirilmişti. Ay'ın sol tarafı silikti. Tıpkı ben gibi dedi içinden. Bilincini tekrar kaybetmeden önce yaklaşan adım seslerini duysa da kim olduğunu göremeden gözleri kapanmıştı. ☁☁ Gözlerini açmak istedi, başaramadı. Tekrar denedi, ardından tekrar. Sonunda başarmıştı. Göz kapaklarını aralamıştı fakat hâlâ her yer simsiyahtı? İlk önce biraz endişe serpilse de yüreğine, gözleri karanlığa alıştıkça görebildiğini fark etti. 'Görebiliyorum, sadece karanlık bir odadayım' Odaya göz gezdirdiğinde içinde çok az eşya olduğunu gördü. Şuan yatmakta olduğu yatak, yatağın hemen yanında küçük bir komidin, soldaki duvarda gardırop, küçük katlanabilir bir masa ve iki tabure, sağda yerde serili uzun bir minder ve...Minderin üzerinde uyuyan birisi vardı. Kim olduğunu tahmin etmek zor değildi onun için. Zihnini ondan uzaklaştırmak için kendini yokladı. Elini karnına götürüp üzerindeki kendine ait olmayan ve büyük gelen tişörtü sıyırıp karnına baktı. Muhtemelen kurşun artık içinde değildi. Buraya nasıl geldiğini, nerede olduğunu ve bilinci kapalıyken neler olduğunu düşünmeye başladığı sırada karnının guruldamasıyla dikkati dağıldı. Ah açlık neyse de, fazlasıyla susamıştı. Masanın üzerinde sürahi ve bardak olduğunu fark ettiğinde yattığı yerden doğrulmak için hareketlendi. Kalkmaya çalışırken âniden karnına acı yayılınca istemsizce bir ''ah!'' nidası çıktı ağzından. Asım Enes, sesine uyanmıştı. ''Mihrimah?'' Bakışları ona takılsa da çok kısa sürmüştü. Üzerinde onu özel koruma gibi gösteren siyah kıyafetler yoktu, bir eşofman ve tişört vardı. Asım Enes aldığı yanıt üzerine çoktan hareketlenip bir bardak su ile geri dönmüştü. Mihrimah suyu bir dikişte bitirip bardağı ona uzatırken ''Şeyy...Bir bardak daha verebilir misin?'' dedi isteksizce. Ona muhtaç olmak gururuna dokunuyordu çünkü. Kendini terk eden, pat diye bırakan adama muhtaç olmak istemiyordu. Asım Enes, bardağı doldurup geri getirdi. Mihrimah bu kez yavaş yavaş içti suyunu ve bardağı tekrar uzattı Asım'a. ''Daha ister misin?'' Asım'ın kibarca ve içten bir şekilde sorduğu soruya düz bir ses tonuyla ''Hayır.'' deyip, o bardağı masanın üzerine geri koyarken, tavanı seyretmeye başladı. Şuan saatin kaç olduğunu ve vurulduğundan beri ne kadar zaman geçtiğini merak ediyordu. Ah tabi ya! Kendi derdine düşüp nasıl unutmuştu! Hamza! Onu merak ediyordu asıl. Aklına Hamza düştüğü gibi hızla bakışlarını masanın başında ayakta duran adama çevirdi. Asım Enes, cevap vermek yerine odanın kapalı olan kapısına doğru yürümeye başladı. ''Nereye gidiyorsun? Neredeyim ben?'' Asım'ın kolunu kaldırmasıyla ve kapıya doğru uzanmasıyla tam tekrar bağıracaktı ki gözlerine beklemediği bir anda vuran yoğun ışık üzerine gözlerini kırpıştırdı. ''Bağırmayı kes, saat gecenin üçü ve insanlar uyuyor, herkesi buraya toplamak istemezsin. Hiçbir yere gitmiyorum, ışığı yaktım gördüğün gibi.'' Asım Enes'in sert bir sesle verdiği yanıt üzerine bir süre sustu ve sıkıntıyla üzerinde örtülü olan pikeye sarıldı Mihrimah. Kafasını biraz toplamaya çalışıp sakin bir ses tonuyla tekrar konuştu. ''O iyi. Ve sakın başkalarının yanında ondan bahsetme. Ayrıca..'' ''Ayrıca ney?'' diye merakla sordu Mihrimah. Asım Enes, pencerenin önüne gidip dışarıya baktı. Diline dolanan sözcükleri ortaya attı sıkıntıyla. Mihrimah alayla güldü. Asım Enes âniden yüzünü ona doğru dönüp bir kaç adım attı ve durdu. ''Aramızda hiç bir şey olmadı ki Asım. Dert etme yani, kimseye bir şey demem!'' ''Geçmişin , geçmişimiz yokmuş gibi davranamazsın Mihrimah. Kes artık şunu.'' Asım'ın öfkeli ses tonu onu daha fazla kışkırtıyordu. Asım Enes derin bir nefes alıp yavaşça geri bıraktı. ''Beni pat diye öylece bırakmadan önce düşünmeliydin bunu. İstediğimi var sayar istediğimi yok sayarım.'' Mihrimah sözleriyle yıllardır içinde biriktirdiği acıyı kusmak istiyordu. Asım da biraz tatsın istiyordu bu acıdan. Asım Enes'in sesi bu kez öfkeli değildi. Gözlerinin içine baktı karşısındaki kızın. Mihrimah gözlerini ondan kaçırıp pencereye yöneltti. ''Üzgünüm.'' Asım Enes öfkeyle bağırarak duvara yumruk attığında şaşkınlıkla penceredeki bakışlarını ona çevirdi Mihrimah. İkisinin bakışları bir kaç saniye birbirini buldu. Asım Enes bir şey söyleyecek gibi oldu, yutkundu ve susup odadan çıktı gitti. Mihrimah bir yandan Asım'ın ne diyeceğini ve söylemediğini merak ederken, diğer yandan elinin cidden acımış olduğunu düşünüyordu. Duvarda saat olduğunu fark ettiğinde odanın kapısı tekrar açılana dek bakışlarıyla saniyeyi takip edip durdu. Tik tak, tik tak... Kapı açıldığında saat 03.15'den 05.25'e gelmişti. Asım Enes bakışlarını ona doğru çevirdiğinde hâlâ uyanık olduğuna şaşırmış görünüyordu. Kapıyı arkasından kapatıp sakince içeriye girdi ve mindere oturup başını duvara dayadı. Sesinden anlaşıldığına göre sakinleşmişti. Mihrimah da aynı sakinlikle yanıt verdi. ''Ne zamandır uyuyordum bilmiyorum ama sanırım uzun zaman uyumuşum. Uykum yok.'' ''Normalden daha fazla uyudun. Dün öğlen ameliyat oldun ve bu gece uyandın. Endişelenmeye başlamıştım.'' Yuh! Kış uykusuna yatmışım mübarek. Ne yani şimdi ben 3 gündür Asım'la mıydım? Gerçi daha bugün yeni başladı, üç gün sayılmaz. ''Hiç uyanmasaymışım bari..'' diyerek içindekileri dışa vurmuştu bile Mihrimah. ''Bu kadar uykucu olduğunu ben de bilmiyordum.'' ''Ben de bilmiyordum.'' İkisi de uzun süre sessiz kalmıştı. Asım'ın hâlâ başı duvara yaslıydı ve gözleri kapalıydı. Onun uyuduğunu düşünüyordu fakat ''Biraz uyusam sorun olur mu? Bir şeye ihtiyacın olursa seslenmen yeter, uyanırım.'' diye mırıldandığında uyumadığını anlamıştı Mihrimah. ''Sanırım sen de epey uykusuzsun.'' Asım Enes gözlerini açıp bakışlarını ona çevirdi. Mihrimah yeni fark ediyordu da, Asım'ın göz altları morarıktı ve cidden uykusuzdu. Mihrimah ne kadar ona karşı sert olmaya çalışsa da kendini tutamadı ve yumuşak ses tonuyla bıraktı ortaya sözcükleri. Asım Enes başını salladı ve mindere uzandı. Gözlerini yummadan önce tekrar ''Bir şey istediğinde beni uyandır.'' dedi ve fazla yorgun olduğundan hemen uykuya daldı. Mihrimah saat 7.30'a kadar daha ayaktaydı fakat gözleri kapanmaya başlamıştı. Kendini tutamayıp tekrar uyuyakalmıştı. Tuvaletinin gelmesi sebebiyle gözlerini açtığında ne yapacağını düşünüp etrafa bakındı. Saat on buçuktu ve Asım Enes hâlâ uyuyordu. Uyuyalı daha beş saat olmuştu. Uyandırmak istemiyordu. Dişlerini sıkarak ve tekrar ses çıkarıp onu uyandırmamak adına dudaklarını birbirine bastırarak doğrulmaya çalıştı. Normal şartlarda saniyelerle yapacağı hareketler şu durumda dakikalarını alıyordu. Sonunda ayağa kalkmayı başarıp duvara tutundu. Bir elini karnına götürüp diğeriyle duvardan destek alarak ayaklarını yere sürüye sürüye, yavaş yavaş kapıya doğru yürüdü ve kapının kolunu tutup sessiz olmaya çalışarak aşağı indirdi. Kapının eşiğinde durup etrafa bakındığında küçük bir dairede olduklarını fark etmişti. Tuvalet nerde diye aramasına gerek yoktu çünkü küçük holde üç kapı vardı. Biri dış kapı olduğunu belli ediyordu, diğeri açıktı ve uzaktan bakıldığında direk buzdolabı göründüğünden mutfak olduğu anlaşılıyordu. Öyleyse diğeri de tuvaletti işte. Tuvaletin girişinde yüksekçe bir eşik olduğundan geçerken biraz canı yanmıştı fakat sonunda içeri girip işini halletmiş, elini yüzünü yıkamış ve çıkmıştı. Dış kapıya üzgün bir bakış attı fakat bu halde bir yere gidemeyeceğini çok iyi biliyordu. Çıktığı odanın kapısını tekrar aralayıp içeriye girdi. Asım Enes hâlâ uyuyordu. Duvardan destek alarak yürümeye devam etti ve yatağa yavaşça oturdu. Bacaklarını elleri yardımıyla kaldırıp yatağın üzerine çıkardı ve yatmak yerine yatağın başlığına yaslanmayı tercih etti. Bir yanı biraz fazla nazlı olduğunu söylerken diğer yanı savunmaya geçip ''Hayatımda ilk kez vuruldum ve kurşun neredeyse bir gün içimde kaldı. Bırak da nazlı olayım.'' diyordu. Canı sıkılarak yarım saat daha geçirdi. Ona kalsa Asım Enes'i uykusunu alıp kendiliğinden uyanana dek hiç kaldıramayacaktı fakat gürültüyle çalan kapı buna izin vermedi. Asım Enes, gözlerini isteksizce açıp ayağa kalktı ve uyku mahmuru bir şekilde etrafa bakındı. Bakışları saate gittiğinde ''Ovv..'' deyip odadan çıktı. Mihrimah ne olduğunu anlamamıştı. Kapıya kim ne için geldiyse, Asım acilen gitmesi gerektiğini söyleyip gitmişti. Canı sıkılıyordu, nerede olduğunu bilmiyordu ve yalnızdı. Üstelik yaralı. Tüm bunlar kötü hissetmesine yol açıyordu. Dış kapının açılma sesini duyunca kendine çeki düzen verip odanın kapısına dikti bakışlarını. Kapı açıldı ve elinde tepsiyle içeriye biri girdi fakat beklediği kişi değildi. Merve'ydi gelen. Gülümseyerek yatağın köşesine oturdu. ''Acıkmışsındır.'' Yalnız kaldığı vakit boyunca midesiyle sohbet ettiğinden, sertçe başını salladı Mihrimah. O , Merve'nin getirdiği yiyecekleri miğdeye indirirken; Merve de ona sorular soruyor ve bir şeyler anlatıyordu. ''Daha iyi misin?'' Merve'nin anlamamışcasına bakan gözlerine dikkatlice bakıp ağzındaki lokmayı yavaşça çiğnedi. Yavaşça çiğnedi çünkü vakit kazanıyordu düşünmek için. Merve ona ilk tanıştıklarında kendisini Enes'in yolladığını söylemişti. Sabah kapıya gelen adam da Enes demişti. Herhalde diğer insanlar onun Asım isminden habersizdi. Lokmasını yutup konuştu. ''Hee Enes. Neden Asım dedin ki ona?'' Mihrimah işi riske atmak istemeyerek ''Yanlış söyledim bir an. Hâlâ narkozun etkisinde beynim heralde.'' dedi ve ağzına ekmek tıkıştırdı. ''Enes'i daha önceden tanıyor muydun?'' Bu Merve çok meraklı ve çenebaz bir kıza benziyordu. ''Hayır.'' deyip Asım'ın dediğini yaptı Mihrimah. Sonuçta onu tanıyordu ve güvenebileceği bir tek o vardı etrafında. Sözünü dinlemeliydi. ''Öyle mi? Şaşırdım. Ben daha önceden tanıştığınızı falan düşünmüştüm.'' ''Yaa? Neden ki?'' deyip işi bilmemezliğe vurdu. İnandırıcı oynamaya çalışıyordu. ''Seninle çok ilgilendi. Hiç başından ayrılmadı. Ameliyatına kendi de girdi, sen uyanmayınca fazla endişelendi, başında ben dururum sen uyu diye ısrar etsem de kabul etmeyip iki gündür uykusuz kaldı ve seni evinde misafir ediyor.'' Mihrimah elindeki çatalı bıraktı. Doyduğunu hissetmişti nedense. ''Garip... Bunları öğrendiğim iyi oldu.'' diye mırıldanıp tepsiyi yatağın yanındaki komidinin üzerine bıraktı. Merve kalkıp masanın üzerindeki sürahiden bir bardak su getirdi ve tepsideki ilaçları Mihrimah'ın kucağına bıraktı. ''İlaçlarını iç.'' Mihrimah kucağındaki iki kutuya tiksinerek baktı. Geçen sefer çok canı yandığı için içse de bu kez içmeyecekti onları. ''Seni buldukları yere uzağız. Sen bayıldıktan sonra arabalarla harekete geçtik ve buraya getirildin. Eski bir kasabadayız. Şuan burayı bizimkiler üs bölgesi gibi bir şey olarak kullanıyor. Dışarıya çıkarsan tek tük kız var, haberin olsun.'' ''İyi ama nerdeyiz? İsmi ne bu kasabanın?'' Merve bu soruya yanıt veremeyeceğini belirtircesine tepsiyi alıp ayağa kalktı. ''Tamam. Yemek için çok teşekkür ederim gerçekten.'' Merve gittikten sonra akşama dek yine yalnız kalmıştı. Koca bir gün bir odanın içinde bir yatakta uzanıp durmak hiç iç ferahlatıcı bir eylem değildi. Merve'nin sorularına dahi razıydı. Saat sekiz olduğunda tekrar kapı sesi gelmişti ve tekrar bakışları odanın kapısına çevrilmişti. Ayak sesleri kapının önünde durdu. Kapı tıklatıldı. 'Ah, kapı da tıklatmasını biliyor' ''Gelebilirsin.'' dediğinde kapı açıldı ve içeriye elinde tepsiyle giren bu kez Asım'dı. ''Kusura bakma, geciktim. Yemeğin de gecikmiş oldu maalesef.'' derken çoktan yatağın yanına gelip elindeki tepsiyi Mihrimah'ın kucağına bırakmıştı. Mihrimah bakışlarını dolaba çevirdiğinde alt tarafta kitap dolu olduğunu gördü. 'Sanırım sevinçten bayılacağım!' ''Dur dur, kapatma! Onlar kitap mı ben mi yanlış görüyorum? '' ''Kitap.'' ''Bütün gün can sıkıntısından öldüm. Bilseydim yanıbaşımda olduklarını..'' ''Haklısın, sıkılmışsındır.'' deyip dolabı kapattı Asım Enes. Mihrimah'ın kaşlarını çatıp kendisine baktığını görünce tek kaşını kaldırdı sorarcasına. ''Ne?'' ''Kitap?'' Asım Enes güldü. ''Tamam.'' deyip önündeki tepsiye yöneltti dikkatini. Asım Enes gelene dek çoktan yemeğini bitirip tepsiyi komodinin üzerine koymuş, haplara da tıpkı sabahki gibi dokunmamıştı. Siyah bir eşofman ve gri sade bir tişörtle Asım Enes içeriye girdiğinde dolabın kapağını tekrar açtı ve önünde çömeldi. Kitaplara bir süre göz gezdirip aralarından bir tanesini seçerek Mihrimah'ın yanına gitti. Mihrimah kendisine yöneltilen soru üzerine başını kaldırdığında kalbi bir an tekledi. Islak saçları alnına düşmüştü Asım'ın. Tıpkı yağmurda yürüdüklerinde olduğu gibi. Uzatılan kitabı aldı ve kapağını inceledi. ''O zaman bunu oku.'' Mihrimah başını sallayıp onayladı ve kitabın kapağını açtı. Bu sırada Asım Enes komodinin üzerindeki tepsiyi almak için o tarafa dönmüştü. ''İlaçlarını içmedin mi Mihrimah?'' Mihrimah bakışlarını kitaptan çekip yukarı doğru kaldırdığında onunkilerle karşılaştı. Sinirli olmasını bekliyordu fakat gayet sakin bakıyordu Asım. Bundan yararlanarak suçlu bir çocuk edasıyla bakmayı kesti ve başını iki yana salladı. ''Tıpkı tahmin ettiğim gibi...'' deyip ilaçları kutudan çıkarıp ikisini de açtı ve avcuna birer tane aldı. Önce su bardağını Mihrimah'a uzattı, sonra da avcunu aralarına doğru uzattı. ''İçmek istemiyorum.'' ''İçmen gerek.'' ''Miğdemi bulandırıyorlar.'' ''İyileşmen lazım. İçmelisin.'' ''Cidden miğdemi bulandırıyorlar.'' ''Burnundan nefes alma, ağzından nefes al. Böylece tadını çok almazsın.'' ''Sonrasında illaki ağzında o iğrenç tadları kalıyor.'' ''Cidden çocuk gibisin şuan.'' deyip dolaba doğru yürüdü ve kapalı kapağı açıp içinden bir şey alarak yanına gelip ona uzattı. Çikolata! 'Sen harikasın!' İçinden geçeni dışarı vurmamak için kendini frenleyip ilaçları içti ve hemen peşine çikolatadan kocaman bir ısrık aldı. Fazlasıyla mutlu olmuştu şu küçücük şeye. Asım Enes' in kendisine baktığını fark edince elindeki çikolatayı ona doğru uzattı. ''Hayır, ye sen. Orada daha var.'' Mihrimah iştahla çikolatanın kalanını da yedi. Bu sırada Asım Enes tepsiyi mutfağa bırakıp geri gelmiş ve mindere oturup dolaptan aldığı bir kitabı karıştırmaya başlamıştı. Çikolata paketini komodinin üzerine bırakıp ona baktı. ''Efendim?'' ''Merve'ye bugün Asım dediğimde seni tanımadı, Enes deyince anladı.'' Henüz Mihrimah'ın diyecekleri bitmeden Asım Enes suratını buruşturarak ayağa kalktı. ''Neyi?'' ''Sana, başkalarının yanında bana Asım değil de Enes demen gerektiğini söylemeyi.'' Mihrimah kendini tebrik eden bir gülüşle ''Bunu tahmin edip bir şey çaktırmadım zaten.'' deyip durumu toparladığını açıkladı. Asım rahat bir nefes almıştı. 'Benim ona dememek için kendimi tuttuğum şeyleri o bana neden rahatça diyebiliyor!' ''Biliyorum.'' Asım Enes güldü. ''Beni bırak da şimdi, neden tüm bunları bu başkaları dediğin insanlara karşı saklıyoruz? Sen de onlardan değil misin?'' Cidden! Kendini vuran adamdan farkı var mıydı ki? ''Şuan açıklayamam ama evet, onlardanım.'' 'Onlardanmış! Düne kadar hepimiz aynıydık, ne oldu?! İçlerindeki boşluğu öfkeyle dolduran insanlar balık gibi oltaya geldi. Şu ülkeyi de diğer islam ülkeleri gibi mahvetmek isteyenlerin oltasına!' °|A. Cahit Zarifoğlu| |
0% |