@sukunettekelimeler
|
Ya gökyüzünde gördüğüm çehre
''Gelebilirsin.'' yanıtını alınca içeriye girmişti Asım. Mihrimah elindeki tarağı komodinin üzerine bıraktı. Tarağı Asım Enes'in yan dükkana geçtiğini söylediği esnada aldığını düşünüyordu. ''İyi misin? Dikişlerinden kan sızmıştı, yaranı kontrol etmek istiyorum.'' derken kızın biraz ötesine oturmuştu Asım Enes. Mihrimah başını iki yana salladı. Asım Enes, kaşlarını çattı. Mihrimah da kaşlarını çatmıştı. ''Şimdi bir de bunun tartışmasını mı yapacağız gerçekten?'' Mihrimah sinirlenmişti. ''Dört dörtlük bir müslüman değilim belki ama nikahım olmadan bir yabancıya dokunmamam gerektiğini biliyorum, uzak dur benden.'' Asım Enes, içine öfkesini karıştırdığı bir kahkahayı ortaya bıraktı ve ayağa kalktı. ''Farkındaysan senin sağlığın için buradayım. Madem çok ısrar ediyorsun iyiyim diye, sen bilirsin. Zorla bir şey yapacak halim yok. Bir de hatırlatırım; ben sana, seni nikahıma alayım dedim, kendin kabul etmedin.'' Mihrimah yaklaşık yarım saat önce başına gelen şey dolayısıyla duygu karmaşası yaşıyordu. İçindeki öfke kabarmıştı ve şuan bu öfkeyi Asım Enes'e yöneltebiliyordu. Kafasında tekrar yaşıyor gibi olduğu bir çok an onu, bu cümleleri söylemeye itmişti. Bu cümleyi kurmuştu çünkü Asım Enes'in içinde bulunduğu bu adamlar dinine düşkün olmayan ve inanmayan insanlardan oluşuyordu. O da onların arasında olduğuna göre, o da belki öyleydi? Evet evet, bunu daha önce neden düşünmemişti ki!? Asım Enes, duyduğu cümle üzerine gözlerini kısıp güldü ve sonra ciddileşti. Mihrimah şuan kendi canının yanmasına ve buraya tıkılıp kalmasına karşın, onun da canını yakmak istiyordu. Asım Enes iyice sinirlenmişti ve kontrolden çıkmaktan korkuyordu. Aldığı yanıt üzerine Mihrimah sustu. Asım Enes ise büyük adımlarla dolaba doğru yaklaşıp içinden ilk yardım çantası çıkardı. Mihrimah'ın önüne çantayı bir nevi fırlattığında kız ürkmüştü. Asım Enes, söyleyeceklerini söyleyip kapıyı hızla çarparak önce odadan sonra da evden çıktı. Mihrimah gözyaşlarını serbest bırakıp başını öne eğdi. Yanlış yerden vurduğunu fark etmişti. Önündeki çantayı kenarıya itip yatağa uzandı ve acıyan yerin üzerine ellerini götürdü. Ağlarken uyuyakaldı. Aylar geçmiş gibi hissettiren iki gün boyunca burada kitap okuyarak ve pencereden dışarısını izleyerek zaman geçirmişti. Asım Enes'i bu kez ciddi anlamda yaraladığının farkındaydı. Çünkü yalnızca bir kez gelip kapıdan bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorup gitmişti. Zaten pazar günü akşamı bir haftalığına gidecekti Asım. Bu korkutuyordu Mihrimah'ı. O varken güvende hissediyordu. En azından o vardı işte, kendisine zarar verdirmezdi. Ama o yokken tedirginlikle yedi gün geçireceği kesindi. ☁☁ ''Mihrimah, hadi gidiyoruz, çabuk.'' Kapının ardındaki Asım Enes'e uyku mahmuru gözleriyle aval aval bakmaya devam etti Mihrimah. Sabahın köründe kapıya dayanıp onu uyandırmıştı! 'İyi de ben dün gece çok geç yatmıştım kitap okuduğum için. Uykuya ihtiyacım var!' ''Niye hâlâ dikiliyorsun? Hadi üzerine bir şeyler giy, bekliyorum.'' Mihrimah, eliyle önüne düşen saçlarını geri itip kapanmak isteyen gözlerini zorla araladı. Asım Enes arkasından itiraz etse de duymuyordu bile Mihrimah. Ya sabır çekip kapıdan girdi ve mutfağa gidip bir bardağa su doldurdu Asım Enes. Mihrimah da ağır adımlarıyla ancak yatağın yanına varabilmişti. Battaniyenin ucundan tuttuğu sırada suratına âniden yediği serin darbeyle küçük bir çığlık attı. Çenesinden ve kirpiklerinden aşağı süzülen su damlacıklarını battaniyeyle kurulayıp ''Ne yapıyorsun Asım ya!'' diye bağırdı. Evet, ayılmış ve kendine gelmişti işte. ''Seni uyandırmaya çalışıyordum, başardım da. Hemen hazırlan.'' ''Allah'ım yarabbim ya! Sen sabır ver! Burda tıkılı kaldığım yetmiyor bir de uyumama bile izin verilmiyor!'' Asım Enes kapıdan çıkmadan evvel arkasına dönüp kaşlarını çattı. Mihrimah ona kötü bakışlar atıp ayağa kalktı. Kapı kapanınca rahatça dolaba doğru gidip üzerine giyecek bir şeyler çıkardı. Siyah pantolon, beyaz bir tişört ve hırka. Elini yüzünü yıkayıp saçlarını elleriyle düzeltti ve kapıda kendisini bekleyen Asım'ın yanına gitti. Yaklaşık beş dakika yürüdükten sonra yol kenarında park edilmiş siyah bir arabaya bindiler. Gölün kıyısı boyunca bir saat gitmişlerdi. Mihrimah hırçın dalgaları ve rüzgarın kollarında dans eden ağaçları seyretmişti yol boyu. Dün gece okuduğu kitaptaki satırlar zihnini meşgul ediyordu. Okuduğuna göre, nikahları olmayan bir kadın ve erkek aynı ortamda yalnız başlarına bulunamazmış. Bir hadis vardı: Mihrimah sıkıntıyla bir nefes aldı. Bunu fazlaca ihlal ettiğinin farkındaydı ve bu durum içine kocaman bir yumru bırakmıştı. Kendini çok kötü hissediyordu. ''Geldik.'' Arabadan inince etrafına baktı. Hâlâ göl kenarında bir yerdeydiler. Etrafta elma ağaçları ve tarlalar vardı. İnsanların yaşadığına dair tek bir iz yoktu. Bu, Mihrimah'ın tedirgin hissetmesine yol açmıştı. ''Buraya neden geldik? '' ''Az sonra öğreneceksin.'' Asım Enes'in arkasından yürümeye başladı. Gölün kenarına yakın, eski, tahta kulübe gibi bir şey vardı ve oraya doğru gidiyorlardı. Asım Enes kulübenin tahta kapısını ittirdiğinde kapı gıcırdayarak açıldı. Mihrimah, içeri girip girmemekte kararsız kalmıştı. Kapının ardında dikiliyordu. Asım ise onun girmesini bekleyerek kapıyı tutuyordu. Mihrimah terleyen avuçlarını pantolonuna sürttü ve tedirgin bakışlarını Asım'a yolladı. Asım Enes onun korktuğunu anlamıştı. Tedirgin olduğu da belliydi zaten. Haklıydı da, kadın olmak zordu tabi. Mihrimah bakışlarını küçük boş koridora dikti. Kimin çıkacağını merak ediyordu. Sağ tarafındaki kapı açıldı ve.. Mihrimah yanaklarını hırkasının koluna silip gülümsedi. Gürkan bey tebessüm etti. Mihrimah'ın zihnine onlarca soru çöreklenmeye başlamıştı bile. ''Nasıl kısmını Asım Enes sana daha sonra anlatacak. Şimdi konuşmamız gereken konular var. Gelin şöyle, çok zamanımız yok.'' Mihrimah ve Asım Enes, Gürkan beyin gösterdiği odaya girdiler. Zaten içinde bulundukları kulübede başka oda da yoktu ya neyse. İçeride bir masa ve dört sandalye duruyordu. İki adam ayakta asker gibi dikilmiş kıpırtısız bekliyorlardı. ''Oturun.'' Gürkan bey derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. Mihrimah dudaklarını aralayıp itiraz edecek oldu. Çünkü evlenip evlenmemek konusunda hiçbir fikri yoktu. ''Ama baba...'' Mihrimah'ın yanakları kızarmış, sitresten terlemeye başlamıştı. Az önce üşüyen o değildi sanki. Hırkasının kollarını çekeleyip oynamayı kesti ve tekrar babasına döndü. Mihrimah'ın cümlesi yarıda kesilmişti çünkü babasının telefonu çalmıştı. Gürkan bey ayağa kalkıp ''Önemli, birazdan geliyorum.'' deyip odadan çıktı. İki adam da onun peşine çıkmıştı. Mihrimah bakışlarını kaldırıp karşısındaki adama baktı. Kollarını birbirine bağlamış, oturduğu sandalyede arkasına yaslanmış ve yorgun bakışlarıyla kendisine bakıyordu. Bakışları bir süre birbirine takılı kalmıştı ve birbirlerinden habersiz olsalar da ikisinin de hatrına güzel anıları düşüyordu. Asım Enes, sessizliği bozup Mihrimah'ı da daldığı muhayyilesinden çıkardı. ''Kararsızlık içinde boğulurken mi?'' ''Seni kararsızlığa iten şey duygularının içinde yaptığı savaş. Öfkeni bir kenarı koy ve öyle karar ver. Eğer öfkeni kenarı koyduğun halde reddedersen, bir daha seni bu duruma düşürmeyeceğime emin olabilirsin.'' Gürkan bey odaya geri girmişti. Tabi diğer iki adam da. Babasının neden koruma kılıklı bu adamlarla gezdiği de ayrı bir soru işaretiydi tabi. Gürkan bey kızının elini ellerinin arasına aldı. Mihrimah anladığını belirtircesine başını salladı. Babasıyla gitmeyi istese de, Asım Enes'in başına bir şey gelmesine asla müsade edemezdi. Aklına gelen soruyla gözleri parladı. Gürkan bey gülümsedi. Mihrimah gülümsedi. Hamza'nın tatlı suratı belirdi gözünün önünde. Onu özlemişti. Ruhunun ezildiğini hissettiği günlerde Hamza kendisine neşe olmuştu. Neşe deyince aklına Furkan geldi. Furkan da ne durumda olursa olsun onu gülümsetmeyi başaranlar listesinin başını çekiyordu. Gürkan beyin suratındaki tebessüm genişledi. Dişlerini göstererek gülüyordu şimdi ve bakışlarını Asım Enes'e çevirmişti. ''Ne?!'' Asım Enes'in suratına bakınca ne kadar şaşırdığını anlamak zor değildi. ''Nasıl ya? Benim neden haberim yok bundan?'' ''İlk dört ay onların da haberi olamamış zaten. Anlamamışlar. Ortalık karışık olunca hastahane işleri de gecikmiş. Sonrasında da uzun zamandır sen onlardan haber alamadın.'' Asım Enes' in yüzünde kocaman bir gülümseme mesken tutmuştu. Odadaki herkesin suratında aydın birer gülümseme vardı. Heykel gibi duran korumalar dahi kendilerini tutamamış gülümsüyorlardı. ''Tabiki, zevkle iletirim.'' dedi Gürkan bey ve kolundaki saate baktı. ''Benim değil, Mihrimah'ın cevabını bekliyoruz.'' Mihrimah cümlenin sahibi adama baktı. Tam ağzını açmış bir şey diyecekken tekrar Gürkan beyin telefonu çalmıştı ve dışarıya çıkmıştı. ''Asım... Diyelim ki seninle evlenmeyi kabul ettim ve evlendik. Ya hep arafta kalır ve sana gelemezsem? Ya öfkem yüzünden senin de canını yakarsam?'' Asım Enes sevgisini yansıtan bir ses tonuyla cevap verdi Mihrimah'ın korkuyla sorduğu sorusuna. ''Arafın ben olduğum sürece sorun yok Mihrimah.'' ☁☁ °|A. Cahit Zarifoğlu| |
0% |