@sukunettekelimeler
|
Güneşin ışıkları denizin üzerinde bir yansıma yaratıyor, dalgaların dansı ise iyiden iyiye neşeleniyordu. Güneş, sanki daha önce hiç olmadığı kadar parlak ve sıcak görünüyordu. Bu huzur verici manzara karşısında Berzan’la gerçek bir tanışma yaşamıştık. Her şeye yeniden başlar gibi. İnanılmaz. - Biraz yürümek ister misiniz? Uzmanlar genellikle böyle zamanlarda yürüyüşün insana iyi geldiğini söyler. Berzan, sahil boyu uzanan yolu bakışları ile işaret etti. Yanımda olmak ve benimle yürümek için benden izin istiyordu. Galiba bu kez gerçekten öleceğim. Ama mutluluktan. "Tabiki!" derken ses tonum 'Bunu sorman dahi hata!' der gibi coşkuluydu. Biraz fazla hevesli görünmüş olabilirim ama napabilirim... - Peki siz? Sizce de yürümek insana iyi gelen bir şey mi? Aramızda biraz mesafe bırakıp yan yana yürümeye başladık. Pratiğe bakarsanız bu ilk değildi ama onun benim varlığımdan haberdar olduğu şekilde ilk kez birlikte yürüyorduk işte. Heyecanlanmak için yeterliydi. Belki yanaklarıma hafiften yayılan ısının sebebi de bu heyecandır. Sessizce bir kaç adım attığımızda istemsizce dönüp ona baktım. Arabanın dikiz aynasında beni gördüğü günkü gibi yine birden belirip kaybolacağım düşüncesi gelip beni tedirgin etti. Yanındaki kızın âni kayboluşu onu kimbilir ne hâle sokardı. Kötü düşünceleri def etmeye çalışarak âna odaklanmayı seçtim. Belki de bir sohbet başlatma çabası olarak sorduğum soruya cevap verdi. - Evet, başkalarını bilmem ama bana iyi geliyor. Uzmanlar haklı bence. Hafifçe gülümsedim. Aslına bakarsanız yüzümdeki mütebessim ifade en başından beri varlığını koruyordu. Elimde değildi, o beni görürken ciddi veya mesafeli duramazdım ki. İçimdeki heyecanı ve neşeyi gizlemem mümkün değildi; bu yüzden her ânı bir gülümsemeyle karşılıyordum. "Biliyordum zaten!" dedim kendinden emin bir edayla. Şaşırdı. - Nasıl bilebilirsiniz? Gaf yapmıştım farkında olmadan. Hemen toparlamaya çalıştım. - Tahmin etmiştim yani. Berzan’ın ifadesi değişti; şimdi meraklı bir şekilde bana bakıyordu. “İnsan sarrafı olanlardan mısınız yoksa?” Bu soruyu duyduğumda içten bir kahkaha attım. Sonra, söylediğine gülümseyerek başımı salladım "Evet!" diye. İnsan sarrafı değilim ama seninle aylardır beraberim ve artık seni tanıyorum Berzan. Tabi tam da şuan bunu bilmene gerek yok. Berzan'ın gözleri, denizin yüzeyinde dans eden ışıklarla o kadar uyumlu bir şekilde parlıyordu ki, bu anın güzelliği beni derinden etkilemişti. Ona bakarak gülümsedim ve cesurca devam ettim. - Sizinle ilgili bir kaç tahminde daha bulunayım mı? Bence hayattaki güzellikleri ve size iyi gelen şeyleri görmeyi başaran birisiniz. Doğayı seviyorsunuz, hayvanları da öyle. Kendi halinde, zararsız birisiniz. Bir kaç keredir konuşurken kendimi son anda tutuyor, cümlelerimi toparlıyordum. Ona neredeyse sen diye veya ismiyle hitap edecektim mesela. Rahat davranacak, ağzıma geleni söylemekten geri durmayacaktım. Ama kendime o gerçeği hatırlattım: Sen Berzan'ı tanısan da o seni ilk kez görüyor. Bir yabancısın Erva. Bu durumu şuan biraz eğlenmek ve onu şaşırtmak için kullandığım doğru ama bence buna biraz olsun hakkım var. - Doğru. Ama nerede ve nasıl tanıştığımıza bakarsak bu çıkarımlar zaten yapılabilir gibi? Ne dersiniz? Hatta kendi halinde ve zararsız olmam belki de yalnızca umduğunuz bir şey. Sonuçta tanımadığınız biriyle yalnız başınasınız şu anda. İnsan olumlu düşünmek ister. - Az önce tanıştığımızı hatırlıyorum? Cevabımı beklemiyor gibiydi. Gülümsedi. Berzan'ı gülümserken, hele de benimle ilişkili bir durumda gülümserken görmek içimi sıcacık etmiş, bütün dertlerimi unutmamı sağlamıştı. Yarım saat öncesine dek depresyona gireceğim diye düşünürken şimdi şu hâlimi görmeniz lazım dostlarım. - Sizi inandırmak için bir kaç tahmin daha yürüteyim mi? Gülümsedi ve gözleri kısıldı. “Lütfen." - Bence evinizde bir hayvan besliyorsunuz. Hatta --- ıımm, bir kedi! Berzan'ın tepkisini ölçmek için yüzüne baktığımda biraz şaşkın fakat memnun bir ifadeye rastladım. - Az ama öz, uzun süreli ve güçlü arkadaşlıklarınız ve ilişkileriniz var? Hatta az önce yanınızda olan beyefendi ve hanımefendi hayatınızda en yakın olduğunuz iki insan olabilir. Berzan başını salladı. “Falcı veya kahin olduğunuzdan şüphelenmeye başlıyorum,” dedi şaka yollu. Güldüm. - Korktunuz mu? - Biraz. “Eh, çok normal. Daha en başından, yabancılarla konuşmamanız gerektiğini öğrenmemişsiniz,” dedim; ciddi kalmaya çalışsam dahi izi dudaklarımda silinmeyen bir tebessümle. - Az önce tanıştığımızı hatırlıyorum? Berzan'ın cevabına sesli bir şekilde güldüm. Az önce benim ona kurduğum cümleyi iade etmişti ve çok da uygun bir zamanlamaydı. İçten içe bir kahkaha patlattım. Onun bu yanıtı, ânın samimiyetini pekiştirmişti. - Güldüğünüzü görmek güzel. Az önceki kasvetli halinizin dağıldığına şahit olmak da öyle. Yumuşak bir sesle ve beklenmedik bir anda gelen itirafı üzerine baştan aşağı her yanımı bir sıcaklık dalgası sardı. "Sağ olun," dedim belli belirsiz, utançla. İnanmıyorum! Berzanla böyle ân yaşıyor olmamız hiç mantıklı veya gerçekçi değil. Şimdiye dek hiçbir karşı cinsine karşı ciddiliğini, sınırlarını, mesafesini aşmış biri değil ki o! Kendisini koruma konusunda oldukça kararlıydı hep. Alara gibi güzel bir kadın ona yaklaşmaya çalıştığında dahi buna müsaade etmeyecek denli de iradeli. Şimdi ise benimle böyle rahat bir muhabbet içinde olması, oldukça şaşırtıcı ve kafa karıştırıcıydı. Neden benimle böyle rahat muhabbet ediyor? Anlam veremiyorum. Ben tam bunları düşünürken Berzan da söylediğinin yanlış anlaşılabileceğini fark etmiş olmalı ki hafiften bir telaşla konuşmanın yönünü değiştirdi. Sözleri sayesinde düşüncelerim sonlandı ve dikkatimi üzerine çekti. - Benim siz gibi kâhin özelliklerim yok ama bir kaç tahminde bulunmayı demeyebilirim. “Duymayı çok isterim,” dedim, meraklı ve heyecanlı bir şekilde. Acaba hakkımda ne düşündü ve neler söyleyecekti? Berzan’ın gözleri, konuşmaya başlamadan önce bir an için uzaklara daldı. Ardından, düşüncelerini toparlayarak devam etti. - Bence siz bağımsız birisiniz. Güçlü ve kendine yeten biri. Hatta, belki de bazı şeyleri kendi başınıza başarmış ve bununla gurur duymuşsunuzdur. Gözlerimde bir şaşkınlık emaresi belirdi. Berzan doğru tahminler yürütmüştü! Geçmişte zorlu olaylarla karşılaşmış ve kendi ayaklarım üstünde durmayı öğrenmiştim. Yaşadığım o zor zamanlar beni güçlendirmişti. Berzan’ın söyledikleri, sanki ruhumun derinliklerinden bir yankı bulmuş gibiydi. Bana diyordu ama asıl kâhin kendisiydi! - Aynı zamanda duygusal ve empatik bir insan olduğunuzu düşünüyorum. Yardımsever ve çevrenizle ilgili; gözlemci biri belki. Bu tahminleri dinlerken, Berzan’ın gözlerinde bir derinlik ve samimiyet bulmuştum. Fakat daha ötesi vardı; yine yanılmamıştı. Kendimi bir an için savunmasız hissettim. Sanki Berzan beni tamamen çözmüş ve iç yüzümü ifşa etmişti. Bu, aynı anda hem huzur verici hem de biraz ürkütücü bir durumdu. “Ya asıl kâhin sizsiniz ya da geçmişte tanışmıştık?” diye şaka yollu bir hayretle sorarken sesim titredi. İçimde gerçekten de bir şüphe oluşmuştu. “İlki olmadığından eminim,” dediğinde ikinci olasılık hakkında bir şey söylememesi dikkatimden kaçmamıştı. Berzan’ı çok daha evvelden tanıyor olabilir miydim? İyi de o zaman neden hatırlamayayım ve unutayım!? Galiba, paranoyaklaşma sınırına iyice yaklaştım. Akıl sağlığımı korumak için kendimi sakinleştirmeye çalışırken, gözlerimi Berzan’a çevirdim. Her şeyin bir tesadüf olduğunu söyledim kendime. Derin bir iç görüsü vardı belki de. Yine de o kuşkulardan bir nebze kurtulmak için “Gerçekten tanışmadığımızdan emin misiniz?”diye sormaktan kendimi alamadım. “Belki de bir geçmişimiz vardır, kim bilir?” derken gülümsüyordu. Ciddi değil gibiydi fakat gözlerinde garip duygular barındıran hazin bir parıltı gördüğümü sandım. Durgundu. Biraz da dalgın. Bense ciddileşmiştim. İki kez sormama rağmen Berzan’ın ‘hayır’ dememesi, içimdeki şüphelerin daha da derinleşmesine neden oldu. Onun yalan söylemeyecek kadar dürüst olduğunu fakat bir şeyi saklamak istiyorsa dolaylı yollarla cevaplar verebileceğini çok iyi biliyordum. Geçen zamanda bunu anlayacak kadar tanımıştım onu. Adımlarım sahil boyunca uzanan yolda bir an için durdu. Kalbim hızlı atıyordu; eski bir yankı gibi. Tedirginliğim, adımlarımı ağırlaştırmıştı. Az evvelki neşem arka plana çekilmişti. “Hayır demediniz,” diye üsteledim. “Geçmişte bir yerlerde tanıştığımızı çıkarabilir miyim bundan?” Ben durunca Berzan da durmuştu. Hafifçe yan döndüğünde karşı karşıya geldik. Bakışları bir kaç saniyeliğine yüzüme değdikten sonra arkama, denizin dalgaları arasına kaydı. Gözlerindeki derinlik, bu anın ardında yatan şeyleri gizleyen bir gölge gibiydi. Rahat bir tavırla ellerini ceplerine koydu ve olduğumuzun ters yönüne doğru hareketlendi. Yürümeye devam edeceğinin sinyallerini vermişti bir nevi. Ona ayak uydurdum. İlk adımımızı atarken söze girmişti. Ses tonu, bir sır paylaşır gibiydi. Cümleleri de öyle. Gizemli, üstü kapalı, derin. - Bazen, geçmişin gölgeleri bugüne yansır. Bazı anılar veya insanlar bazen kendiliğinden gün yüzüne çıkabilir. Ama geçmişi bilmek, bugünümüzü değiştirmez. Geçmişle ilgili söyledikleri kafamda daha fazla soru işareti oluşturmuştu. Berzan’la birlikte yürürken, içimdeki bu belirsizlik ve kaygı, gözlerindeki derinlikleri daha da meraklı bir şekilde incelememe neden oluyordu. Her ne kadar güneşin sıcak ışıkları üzerimizi sarsa da, zihnimdeki soğuk endişeler bu anın güzelliğini gölgelemeye başlamıştı. Bütün bu gölge, lanet, büyü falan olayları bir tarafta dururken Berzanla geçmiş hakkında konuşmak ve benim unuttuğum bir tanışıklığımız olup olmadığını anlamaya çalışmak son derece yorucu ve kaygı vericiydi. Tam mutlu ve coşkuluyken, onunla karşılıklı birbirimize gülümseyip yan yana yürürken, bu konuya nerden gelmiştik de neşem kaçmıştı! Of of! “Geçmişin bugüne nasıl yansıdığını anlatmak ister misiniz?” dedim onu biraz daha konuşturmak için. Belki bir ipucu elde ederdim, kim bilir. - Geçmiş, biz farkında olmasak da hayatımızın bir parçası olur. Bu, bazı insanlarla veya olaylarla ilişkili olabilir. Ama onu tamamen değiştiremezsiniz de. Elinizde sadece olan biteni kabullenmek ve yaşamaya devam etmek kalır. - Ama geçmişin bazı parçaları, bugünü anlamak için önemli olabilir. Yani sonuçta geçmiş, bizimle bir şekilde bağlantılı. Berzan, usulca başını salladı. “Haklısınız. Bizi biz yapan ve kaderimiz şekillendiren odur. Ama takılı kaldığımızda bir bataklık gibi bizi içine çeken de o. Geleceğe adım atmak istediğimizde ayaklarımızı saran çamur sebebiyle ilerlememize engel olan da…” Sözleri içimde bir karışıklık meydana getirmişti. “Yalnızca geçmişten bahsetmiyor, sanki kendi hikayenizi anlatıyorsunuz?” İtiraz etmedi. Gözlerini hafifçe kaçırdı ve dudaklarında buruk bir tebessüm belirdi. “Ben bu hikayenin sonunu biliyorum.” - Nasılmış? - Acıklı. ✰✰ |
0% |