Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Gölge • 2

@sukunettekelimeler


Gözlerim yavaş yavaş açıldı. Üstümdeki beton tavan karşıladı kahverengi hârelerimi. Oysa en son mavi gök silikleşmiş, karanlığa bürünmüştü. Aklım yavaş yavaş başıma geldi. Tabi ya, araba çarpmıştı bana! Ölmüştüm. İyi de öldüysem nasıl buradayım? Demekki yaşıyordum. Öyle olmalıydı. Sahi, neredeyim?

Bir odanın zemininde boydan boya uzanmış halde yatıyordum. Yattığım yerden doğrultup oturur pozisyona geldim ve etrafa bakındım. Bir oturma odası. TV ünitesi, açık mavi duvarlar, duvarda akrilik boyayla yapılmış karmaşık resimler, üstü kalabalık ve dağınık bir sehpa, tekli koltuk ve üzerinde bir ince örtü, üst üste yığılı kitaplar, küçük bir halı, üçlü koltuk ve -- ve koltuğun üzerinde yatan genç bir adam!

Ne! Ne oluyor be! Burası neresi? Bu kim? Neredeyim? Nasıl buraya geldim?

Telaşla ayağa kalktım ve şaşkın ördek yavrusu gibi etrafa bakındım. Bakışlarım genç adamın yüzünde durdu. Uzun saçlarından bir kısmı önüne düşmüştü. Büyük bir burnu vardı. Biraz yapılıydı. Pek inceleme gereği duymadım. Gözleri kapalıydı. Üzerindeki battaniyenin yarısı yere değecek şekilde kaymıştı. Uyuyor muydu?

Hayır hayır, çok saçma. Ben bu odada, yerde uzanmış halde gözlerimi açmıştım ve bu adam da burada koltukta uyuyordu öyle mi? Bir şeyler yanlış olmalıydı ve taşlar yerine oturmuyordu.

Bu beyefendi arkadaş her kimse hiç kusura bakmasındı. Uyanması lazımdı. Bana bir açıklama borçluydu. Tam da bu sebeple koltukta uzanan genç adama ürkek adımlarla yaklaştım ve biraz ötesinde durup seslendim.

- Hey! Beyefendi! Hey! Uyanın! Size diyorum! Uyansanıza!

Hayır yani tipine bakınca öyle adam kaçıran birine falan da benzemiyordu. Genelde insanlarla ilk karşılaştığımda enerjilerini hisseder ve yakınlık/güven duyar yahut tereddüt/mesafe ihtiyacı hissederdim. İnsanın yüzü de biraz ele veriyordu içini. Yok yok, kötü biri değildi bence. Yalnızca henüz anlayamadığım şeyler yaşıyordum.

Bunları düşünürken bir yandan da hâlâ onu uyandırmaya çalışıyordum. Lakin ne kadar seslensem de fayda etmemişti. İçinde bulunduğum bu durumda bekleyemeyecek kadar da sabırsızdım. Çekinerek de olsa uzanıp adamın omzunu dürtmek istedim. Fakat bırakın onun bu dokunuşu hissedecek olmasını, ben bile ona dokunduğumu hissedememiştim. Neler olduğuna anlam veremeden yeniden uzandım genç adama. Kolunu tutup sarsmak niyetindeydim. Fakat kılı bile kıpırdamamıştı. Daha da önemlisi, parmaklarım hâlâ boşlukta sarkıyor gibiydi. Ona dokunamıyordum. Onu hissedemiyordum.

İçime düşen dehşet hissiyle birlikte elimi koltuğun başlığına uzattım. Filmlerdeki hayaletlere olduğu gibi elimin koltuğun içinden geçip gittiğini duyumsadım. Parmaklarımı yumruk yaptım. Yumruğumun sertçe koltuğa inmesini beklerken, yine hiçbir değişim olmadı. Sehpanın üzerindeki bardağı yere çalmak istedim. Fakat bir rüzgar kadar bile etki gösteremedi varlığım, hiçbiri üzerinde.

İçimi bir telaş ve korku kapladı. Evet, burada kesinlikle bir şeyler yanlıştı. Dehşetten bayılmak üzere olabilirdim.

Tam bu sırada koltukta uzanan genç adamın hareket ettiğini fark ederek arkama, yani ona döndüm. Gözleri aralanmıştı. Tavana bir kaç saniye bakıp gerindikten sonra yan döndü. Bakışlarını üzerimde hissedince içim rahatladı. Tabi canım, ne sanmıştım ki! Filmlerdeki gibi hayalet olduğumu mu! Ah benim şu fantezilerim... Çok bilim kurgu filmi izlemektendi bunlar. Kendi kendimi korkutmuştum boş yere.

Heyecanla ona doğru bir kaç adım attım. Merak ve telaşla sorularımı ard arda sıraladım.

- Oh, uyandınız sonunda! Beyefendi siz kimsiniz? Burası neresi? Neden buradayım?

Muhatabımdan hiçbir tepki veya yanıt alamadığım saniyeler birbirini kovalarken kendimi yeniden bir bilinmezlik girdabına çekilir halde buldum.

- Beyefendi? Beni duyuyor musunuz?

Adamın deyim yerindeyse dibine dek girip elimi yüzünün önünde salladım ama o varlığımı asla duyumsamayarak doğruldu ve ayağa kalktı. Bakışları az önce dikildiğim ve bana baktığını sandığım yere çevrildiğinde ben de onunla birlikte oraya baktım. Duvarda bir saat vardı. Bana değil, saate bakmıştı. Ve ben yalnızca saatle arasında dikildiğim için bana bakıyor sanmıştım. Beni görüyor sanmıştım.

Bir dakika... Ne yani, hem bir şeylere dokunamıyor, sesimi duyuramıyor, hem de görülmüyor muydum?

- Ama bu nasıl olur... İmkansız. Beni duymuyor olamazsınız. Görmüyor olamazsınız. Bir tepki verin!

Acaba araba çarpınca komaya falan mı girmiştim? Yahut bir kabusun içinde miydim?

Ben olası ihtimalleri değerlendirmeye çalışırken genç adam odanın kapısına doğru yürüdü ve uzaklaştı. Oracıkta, kafamda binlerce soruyla kalakaldım.


Loading...
0%