Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Gölge • 6

@sukunettekelimeler

Gözlerimi açtığımda kendimi dejavu yaşıyor gibi hissettim. Evet evet, ben bu ânı daha önce yaşamıştım. Bu oturma odasının zemininde uzanmış halde uyanan ve ne olduğunu anlayamayan bir Erva.

Buraya nasıl geldiğimi ve en son neler olduğunu düşündüğümde tek hatırladığım o garip ev ve evden daha da garip olan yaşlı adamdı. Kutsi bey. Adam elindeki kırmızı renkili elmasa benzer şeyi yaktıktan saniyeler sonra bilincimi kaybetmiş ve düşmüştüm. Ardından gözlerimi yine bu odanın zemininde açmıştım görüldüğü üzere.

Sahi, acaba ben bilincimi kaybettikten sonra ne konuştular? Merak ediyordum. Nasıl öğrenecektim ki? Peki neden o hoş kokulu duman beni bayıltmıştı? Nasıl bayıltmıştı? Hayaletler ne zamandan beri bayılabiliyordu?

- TÖVBE! Kendinin hayalet olduğunu bu kadar çabuk kabullenme Erva! Tamam biliyorum, her şeye çabuk adapte olan bir yapın var ama bu kadar da değil canım!

Kendi zihnimin içine dalıp etraftan soyutlanmışım resmen. Takırtı tukurtu sesleri ve şarkı mırıltısı duyunca kalkıp odadan çıktım ve kaynağa yöneldim: mutfak. Kapıdan girdikten bir iki adım sonra istemsizce olduğum yerde durup etrafa ve tezgah başındaki genç adama baktım. Mutfakta loş bir ışık yanıyordu. Tavandaki lamba sönüktü. Masada bir mum vardı ve loş ışığa katkıda bulunuyordu. Bir yandan da kulağıma genç adamın şarkı mırıldanması çalınıyordu.

- Hava ayaz mı ayaz, ellerim ceplerimde. Bir türkü tutturmuşum, duyuyorsun değil mi?

Masanın üzerindeki özenle hazırlanmış sofrayı fark edince küçük adımlarla yaklaştım. Tabaktaki salatalık ve domateslerin komik bir yüz şeklinde durması eğlenceli gelmişti bana. Ayrıca masadaki tek kaşık, tek çatal ve tek bardağa bakılırsa yalnızca kendisine yemek hazırlayan bir insanın neden bu kadar özendiğini çok anlayabilmiş değildim. Alkışlamalıktı doğrusu. Şu düzene, emeğe bak.

Bakışlarımı masadan ayırıp ona çevirdiğimde gayet pratik bir şekilde sucuk doğradığını ve tavaya koyduğunu gördüm. Merakla yanına yaklaşıp ne yaptığına baktım. Tavada ayrıca domates, biber, zeytin, mantar parçaları da vardı. Hayır yani, şu malzemeleri tavaya koymasa pizza yapacak da iç malzemesi hazırlıyor derim. Ama değil.

- Zaman akmıyor sanki. Saatler durmuş bugün.

Önce yeniden dönüp mutfağa, ardından da ona baktım. Kendimi içinde bulduğum şu durum beni sebepsiz yere gülümsetmişti. Şaşkın bir gülüştü bu. Ve içten, garip, alışılmadık bir gülüş.

- Sonsuz yalnızlığımda, bir tek sen varsın bugün.

Şarkının sözleri bu kısımda dan diye beynimin orta yerine düştü. Sahi, görülmeyen ve duyulmayan, hayalet gibi yaşayan biri olarak yalnızlığımı baltalayan tek kişi şuan önümde duruyordu. Sonsuz yalnızlığımda bir tek sen varsın bugün. Ay yok, nolur benimki sonsuz olmasın. Ve bir tek bu adam olmasın.

İlk kez dikkatle yüzüne baktım yanımdaki genç adamın. Hâlinden oldukça hoşnut görünüyordu. Şu huzurlu ve rahat duruşuna bakılırsa yemek hazırlamaktan zevk aldığını anlamak zor değildi. Başı eğik olduğundan saçları hafifçe önüne düşüyordu. Çok uzun olmasa da kısa diyemeyeceğim kirpikleri vardı ve gölgesi yüzüne vuruyordu. Hoş görünüyordu. Kendince bir havası da vardı.

- Sıkıldım, daha eğlenceli bir şarkıya geçelim.

Kendi kendine konuştuktan sonra yeni bir şarkı mırıldandı ve tavaya kaşar peyniri rendelemeye başladı.

- Ayva çiçek açmış, yaz mı gelecek? Gönül bu sevdadan vaz mı geçecek?

Şarkıya iyice kapılıp yükselmeye başladığında güldüm. Hele bir ara elini havaya kaldırıp salladı ve gözlerini yumup sağa sola salındı. Kendime engel olamayıp onun bu hâline kahkahalarla gülmeye başladım. Nasılsa beni duymuyordu.

"Yandım Allah yandım yandırma beni!" diye yeniden yükseldiğinde bir an gözüme çok doğal ve tatlı geldi.

- Tatlı mı? Elin adamı. Kendine gel Erva.

- Of, ben yalnızlıktan ve sıkıntıdan ne dediğimi mi biliyorum? Hem ne var canım, bir an tatlı geldi dedik. Nikahıma almak istiyorum demedik.

- Haha imkansız zaten. Hayalet gelin olmak istiyorsan falan bilemem tabi de. Gerçi adam seni göremiyor, varlığından bihaber. Kendi kendine gelin güvey olmak deyimini yaşatmış olursun sadece.

- Boş yapmayı kes.

Kendi iç konuşmalarımı bastırıp genç adamın iki yumurtayı kasede çırpışına baktım. Tavaya yağ koydu ve malzemeleri biraz kavurup karıştırdı. Ardından çırptığı yumurtayı üzerine ilave etti ve yine karıştırdı. Yumurtalı pizza gibi bir şey galiba? Hamursuzundan. İlkin tadından şüpheye düşsem de kokusu yayılmaya başladığında canım çok istedi. Hele de az sonra çayla birlikte o tavadakinin hepsini yerken Berzan beyefendinin yüzündeki memnuniyeti görünce biraz içim gitmedi değil hani.

Ben yemek yiyemiyor muydum şimdi ya? Eh, dokunup alamayacağıma göre hayır. Hem hiç acıktığımı da hissetmemiştim kaç gündür. Ona afiyet olsundu o zaman...


✰✰


Son iki haftada çok şey öğrendim dostlar. Ve çok ilginç şeyler oldu.

1- Berzan'a bir şekilde bağlıyım ve o nereye giderse orada olabiliyorum. O çıkmadıkça evden çıkmayı başaramıyorum. O nereye giderse yalnızca oraya gidebiliyorum. Resmen adama mahkûmum! Bunu nasıl mı keşfettim? İki hafta geçtiği halde bu evden ve Berzan'dan sorularıma cevap elde edemeyince geçenlerde gitmeye karar verdim. Fakat anlayacağınız üzere gidemedim. Berzan'dan bir kaç yüz metre uzağa dahi gidemiyorum.

Ama o gitse de evde tek başına kalabiliyorum. Yani evle de bir ilişiğim var ama çözemedim. Berzansız ve tek başına kalabildiğim tek yer bu ev. Başka her yerde bir alana bir bedava gibi, ikiliyiz. Berzan ve gölgesi: ben.

Ve evet, artık Berzan beyefendi deyip sizin de canınızı sıkmayacağım. Dümdüz Berzan işte. Sanki benden onlarca yaş büyük gibi davranamayacağım, yahut bin kat yabancı gibi. Çünkü artık hayatımdaki tek insan o. Bırakın da ismini söyleyeyim, biraz olsun kendimi rahat hissedeyim. Ha şu arkadaşı Uras'ı da unutmamak lazım. Sık sık görüşüyorlar. Artık benim de kankam olacak yakında.

2- Eğer yeterince çabalarsam havada hayalet gibi süzülebiliyorum. Tabi kısa süreliğine. En ilginci bu olabilir. Ciddi manada kendimi insanüstü hissetmeye başladım. Ruh muyum hayalet mi? Sorularım artıyor.

3- Acıkmıyorum, uykum veya tuvaletim gelmiyor. Bu tarz insansı şeylerim yok. Ama istersem çok sıkılınca uyuyabiliyorum.

4- Aynalarda yansımam yok. Bunu gerçi birlikte keşfetmiştik ama olsun. Artı bilgi vereyim o zaman, gölgem de yok. Eh yansıması olmayanın gölgesinin de olmaması normal geliyor.

5- Bir numaralı madde yüzünden artık kendimi kedi kuyruğu gibi hissediyordum. Berzan kedi, ben kuyruk. O nereye, ben peşine. Bir zamanlar deselerdi ki 'kendini kedi kuyruğu gibi hissedeceksin,' ne alaka derdim. Ama hayatın ne gitereceği belli olmuyor.

6- Berzan şarkı söylemeyi sevdiği gibi gitar çalmayı da seviyor ve biliyormuş. Efsane çalıyor. Geçen gün kendi kendine konser verdi. Yani o öyle zannetti. Karşısında bir dinleyeni olarak ben vardım tahmin edebileceğiniz üzere. O bilmese de onu kuvvetlice alkışladım ve tebrik ettim. Ayrıca böyle bir şans elde edip onu gitar çalıp şarkı söylerken dinleyebildiğim için teşekkür ettim. Tabi o beni duymadı ama olsun.

7- Madde altıdan anlayacağınız üzere yeni bir huy edindim. Beni duymamasına ve görmemesine rağmen Berzan ile konuşuyorum. Arada Uras'ın saçma esprilerine de cevap veriyor veya kınıyorum. Ne yapayım, beni duymuyorlar diye kendimi sonsuz bir sessizliğe mahkum edemem. İletişim kurmak ve konuşmak hâlâ benim de ihtiyaç duyduğum bir şey.

8- Sohbetleri arasında fark ettim, Berzan ve Uras beş yaşından beri arkadaşmış. BEŞ! Benim ilgincime gitti de. Maşallahlık. Bir de Uras, daha doğrusu ailesi, çok itibarlı ve zenginlermiş. Çocuğa her kapı doğuştan açık. Bunu nerden mi anladım? Geçen gün çok eski ve devlete ait, korunan bir kütüphaneye gitmeleri gerekti. Kimseye izin verilemezken bu ikisi (eh tabi bir de ben) elini kolunu sallayarak içeriye girdiler ve araştırdıkları konu hakkında kaynaklar bulup okudular. Sayelerinde ben de güzel vakit geçirdim. Herkesin giremediği bir kütüphaneyi keşfettim. Biraz kütüphaneyi gezerek biraz da onların ne okuduğuna bakıp okumalarına ortak olarak zaman harcadım.

9- Bu ikisi normal ve sıradan görünüyor ama okudukları kaynaklar ve araştırdıkları konular hiç sıradan değil dostlarım. Çook eskilerde gerçekleşen bir cinayeti araştırıyorlar. Cinayete kurban giden ailenin bugünkü yaşayan soyundan olan üyeleri falan bulmaya çalışıyorlar. Metafizik çok temiz bir kelime. Bunlar büyüye müyüye dair şeyler de okuyorlar. Gazete haberlerine bakıyorlar. Neyin peşindeler anlamış değilim ama gittikçe ilgimi çekiyor. Ben de bari onlarla beraber çalışayım da boş boş sıkılmayayım dedim. Berzan ne okursa yanında bitip ben de okuyorum. Malum kendim kitaba gazeteye dokunamayınca sayfa çeviremiyorum. Ona mahkum olduğum bi durum daha!

10- Bu ikisi, yani Uras ve Berzan, bir araya gelince komedi olabiliyorlar. Beni güldürüyorlar sağ olsunlar. Eğer yaşarken onlarla tanışsaymışım iyi arkadaş olabilirdik bence. Hem onlar beni tanımasa da artık ben onları tanımaya başlıyorum. Mesela Berzan'ın sıkılınca bulmaca çözdüğünü, kafası karıştığında yüzünde beliren o ifadeyi, sabahları alarmdan önce kendiliğinden kalkıp balkonda güneşin yükselişini seyredip kuşları dinlediğini, iyi bir aşçı olduğunu, kolay öfkelenip kolay sakinleştiğini biliyorum. Bol bol kitap okuyup bir şeyler araştırıyor. Ha bir de çalışıyor. Belli ki işi gayet iyi. Bazen işe gidiyor bazen de evden çalışıyor. İş yerine yalnızca iki kere gittik. Pek kişiyle muhatap olmadı; oldukları da normal, sıradan, sizin bizim gibi insanlardı.

11- Kendimi artık bu eve yabancı hissetmiyorum. Her köşesini zamanla öğreniyorum.

Şuan da ikinci evim sayılan Berzan'ın evinin oturma odasında kanepede oturuyorum. Kendisi bugün öğlen dışarıya çıktı. Benim pek evden çıkasım yoktu, tembelliğim üzerimdeydi. O sebeple evde kaldım. Sonradan buna pişman oldum çünkü canım sıkıldı. Geçen gün Berzan TV'yi açık unuttuğunda şanslıydım, bir şeyler izleyebilmiştim. Bugünse çıkıp balkondan sokağı seyrettim, mahalle dizilerindeki dedikoducu pencere bekçisi teyzeler gibi.

Güneş yavaş yavaş batıyordu. Bir grup kuş cıvıldaşarak uçtu ve balkonun önünde bir kaç kez pike yapıp elektrik direğinin tellerine kondu. Çok güzellerdi. Keşke biraz daha yakına gelseler, diye düşünüyordum ki önce biri, peşine de iki tane daha minik kuş gelip balkonun mermerine kondu. Köşeye ufalanmış kırıntıları fark ettim. Bu sabah kahvaltıdan sonra Berzan balkona çıkmıştı. Demek ki kuşlar için kenarıya ekmek ufalamıştı. Bu düşünceli hareketi beni gülümsetti.

Kuşlara doğru yaklaştım. Beni fark edemeyecekleri için rahat davranmıştım. Normalde olduğu gibi en ufak bi hereketten irkilip kaçmayacaklardı. Bundan memnun şekilde onları yakından seyrettim. Yüzümde gülümsemeyle serçelere hiç olmadığı kadar yakından baktım. Çok tatlılardı, çok güzellerdi. Yerim ben sizi!

- Peki biz insanlardaki sevdiği her şeyi yeme ve yerim diyerek sevme dürtüsü nerden geliyor?

Kuşlar bir süre sonra gitti. Bakışlarımı harikulade renklere boyanan gökyüzüne çevirdim. İçim, gözüm, gönlüm, her şeyim ferahlamıştı! Hayatın güzelliklerini görmek iyi hissettirdi.

Kapı sesini duyunca heyecanla içeriye geçtim. Neden heyecanlandığımı ben de pek anlamamıştım ilkin. Ama galiba sıkıntımı giderecek olan birinin gelmesinden ötürüydü. Koridora doğru yürürken Berzan'ın sesini işittim.

- Yeni evine hoş geldin güzelim. İnşallah beğenirsin ve iyi geçiniriz.

Duyduğum cümle beni bir an dumura uğrattı. Kiminle konuşuyordu? Kim geldi ki? Kime güzelim diyor? Ne yani eve biri daha mı geldi? Ama neden? Böyle iyiydi.

Merak ve hayal kırıklığı duyguları birbirine karışmıştı. Adımlarım yavaşladı ve az evvelki heyecanın yerini isteksizlik aldı. Koridora vardığımda ceketini askıya asan Berzan'ı buldum karşımda. Başka da kimse yoktu. Ee kiminle konuşuyordu bu adam? Normalde de kendi kendine konuştuğu oluyordu tamam ama var olmayan biriyle konuşmak ayrı bi aşamaydı. Delirmemişti dimi? Daha gencecikti çünkü. Kıyamam.

- Miieeyaavv!

Bir cırlama sesi duyunca korkarak yerimde zıpladım. Bakışlarım sesin kaynağına yani yere doğru inince bir kediyle karşılaştım. Tüyleri dikenleşmiş, rahatsız görünüyordu. Bana mı bakıyordu o öyle kötü kötü?

- Işık, ne oluyor kızım? Sevmedin mi yeni evini? Alışırsın merak etme. Gel bakayım kucağıma.

Berzan bana doğru, yani önümde durmuş bana düşmanca bakan kediye doğru yaklaştı ve eğilip onu kucakladı. Az önceki sorularıma cevap almakla beraber, kedinin beni gerçekten görüp görmediğini sorgulamaya başladım. Hem ben normalde kedileri çok severdim, onlar da beni severdi. Bu Işık mıdır nedir, ona ne oluyorsa? Daha ilk görüşte hoşlaşmadık birbirimizden anlaşılan.

Berzan'ın peşinden içeriye gittim. Kedinin beni gerçekten görüp görmediğini anlamak istiyordum. Uygun bir an kollayıp Berzan odadan çıktığında kediye doğru yaklaştım. Uyumaya çalışır gibi olan kedi ben ona yaklaşınca başını kaldırdı ve bana doğru çevirdi. Gözlerimin tam içine baktı. Yanlış mı anlıyorum yoksa bu kedi gerçekten de gözlerimin tam içine mi bakıyor?

Biraz daha yaklaştım ona. Elimi uzattığımda bundan hoşlanmayarak benden kaçtı. Yeniden ona yaklaştım ve uzanmak istedim, bu kez sinirlenerek bana tısladı ve dişlerini gösterdi. Gülümsedim. İlk kez bir kedinin bana diş bilemesine gülümsedim dostlar. Beni sevmeyen bir kediyle tanıştığıma ilk kez sevindim.

Bu kedi madem benim varlığımı fark ediyordu, başkaları da edebilirdi. Demekki tamamen yok değilim, varım. Umutlandım yeniden. Umut güzel şey. Bazen acıtsa da hayata tutunmamızı sağlayan yegâne şey...


Loading...
0%