Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Gölge • 7

@sukunettekelimeler

Birbirimize kötü kötü bakıyorduk. İki günde anlamıştım ki bu Işık denen kedi beni hiç de sevmemişti. Eh, hislerimiz karşılıklıydı. Normalde hayvanları, hele de kedileri seven ben, bu kediden pek hoşlanmıyordum. Ona karşı bir soğukluk hissediyordum. Galiba bana asla yüz vermediği ve her seferinde heveslerimi kursağımda bıraktığı için.

Evet doğru duydunuz. Beni gören tek varlık olan şu kediciğe ne zaman biraz yaklaşmak istesem ve ona işve cilve yapsam, hanımefendi beni tersledi. Oysa varlığımdan haberdar olan tek varlık olduğu için onunla arkadaş olmak istemiştim.

Yine de ben ona nazik olmaya çalışıyordum ki belki bana ısınır, arkadaş olur, belki bir işime yarar... O beni umursamasa da arada sırada laf atıyordum ve konuşuyordum kendisiyle. Beni duymadığı halde insanlarla konuştuğum yetmiyormuş gibi beni anlamadığı halde hayvanlarla da konuşuyordum artık, iyi mi! Deliriyorum galiba. Ne güzel bir delilik bu. Ne acı bir delilik.

Sonunda çatık kaşlarımı düzeltip derin bir nefes aldım.

- Off, tamam sen kazandın! Sen daha uzun süre kötü kötü bakabiliyorsun, anladık. Tebrik ederim.

Bana laf yetiştirir gibi "Miiaaaoovv," dediğinde ona tersleyici bir bakış attım.

- Sana da miaaoov! 

Aradan geçen sessiz on dakikanın sonunda oturduğum koltuktan kalkıp balkona çıktım. Sıkılmıştım. Ne kadar zaman orada kaldım bilmiyorum ama daha da çok sıkıldığımda içeriye girdim. Duvarda asılı olan saate baktığımda beş buçuğa geldiğini gördüm. Gözlerimin içi parladı ve rahat bir nefes alıp verdim.

- Oh bee! Berzan şimdi gelir! Biraz daha bu uyuz kediyle yalnız kalsam gerçekten kafayı yiyecektim. Zaten kaç gündür Uras da gelmiyor. Şu araştırdıkları konuda ne kadar ilerleme kaydettiler haberdar olamadım. Merak ediyorum bu olayın ardından neler çıkacağını.

Ben yine kendi kendime konuşurken kapıda anahtar sesi duyuldu. Sonunda gelmişti! Büyük ve heyecanlı adımlarla koridora doğru zıplayarak yürürken, kedinin de yanımdan koşarak geçtiğini gördüm. Kıskanç şey! O da anladı kimin geldiğini tabi. Zaten iki dakika bile adamı yalnız bırakmıyor. Sen nasıl bir kedisin?

- Kapıya önce ben vardım bikere! Sen ikincisin!

Kediye cırladığımda beni umursamadan kuyruğunu ahenkle iki yana salladı ve kapıdan giren Berzan'a yanaştı hemen. Adamın bacaklarına sürtünüp sırnaştığında göz devirdim. Yapışkan kedi. Çok yüz veriyordu buna Berzan.

- Hoş geldin Berzan! Seni gördüğüme çok sevindim. Biraz daha gelmesen sıkıntıdan ölecektim.

- Sen beni mi özledin yoksa?

Tahmin edersiniz ki bunu bana değil bacaklarına sürtünen tüylü varlığa söyledi. Aldırmadım. Berzan ceketini çıkarıp asarken ben onunla konuşmaya devam ettim.

- Her ne kadar bunu bana söylememiş olsan da evet, seni özledim aslında. Her ne kadar beni görüp duymasan da yanında kendimi iyi hissettiğim tek kişisin. Sonuçta seninle kitap okuyor, seninle film izliyor, müzik dinliyor, balkonda güneşin doğuşunu batışını izliyorum. Sen olmasan bütün gün bu gıcık kediyle karşılıklı bakışmak zorunda kalıyorum. Artık en iyi arkadaşım olarak seni ilan ettim. Lütfen beni hayal kırıklığına uğratma.

Cümlelerim yüzeysel ve öylesine görünebilirdi, ne de olsa gariplik ve delilik sınırında yürüyen bir kızdım. Ama aslında içimden gelerek söylemiştim. Özellikle de son cümleyi.

Berzan her eve girdiğinde yaptığı gibi elini yüzünü yıkamak için lavaboya yöneldiğinde ben de peşinden yürüyüp omzumu duvara dayadım ve kapının önünde onu bekledim. Ellerine her seferinde iki kez sabun sıkıyordu, ezberlemiştim. Ne eksik ne fazla. Yine aynı işlemi uyguladı.

- Uff keşke beni görebilsen.

Her gün en az iki kez tekrarladığım bu cümle kafamda bir soru işareti oluştu. Sahi! Göremiyor ama ya bilse?

- Evinde böyle hayalet gibi dolanan ve sen farkında olmadan her anında yanında olan birinin var olduğunu bilsen ne hissederdin acaba? Eh, empati yapınca cevap belli: pek hoş bi durum değil biliyorum ama benim de başka seçeneğim yok. Seninle kalmaya mecburum.

Son cümlem aklıma birden lisede ezberlediğim o şiiri getirdi. Güldüm. Berzan mutfağa yürürken ben de ona eşlik ettim. Birden havaya girip şiir yarışmasındaymış gibi mısraları yüksek sesle okumaya başladım. Bu sırada arkası bana dönük olan genç adamın saçları ve sırtına bakıyordum.

- Ben sana mecburum, bilemezsin! Adını mıh gibi aklımda tutuyorum! Büyüdükçe büyüyor gözlerin! Ben sana mecburum, bilemezsin! İçimi seninle ısıtıyorum!

- Ahahah! Hahahah! Ayh!

Birden kahkahalarla gülmeye başladım. Galiba sinirlerim bozulmuştu. Arada böyle olmasını normal karşılıyordum. Sonuçta hiç de sıradan bir hayatın içerisinde değildim. Gözlerimden akan yaşları sildim. Gülmekten gözlerim yaşarmıştı, evet.

Berzan dolabı açıp dün yaptığı yemekleri ısıtmak için çıkarırken ben de boş sandalyelerden birine oturdum.

- İlk defa bir erkeğe şiir okudum ama o da tabiki bundan bihaber. Kaderimde bu da mı vardı?

Kendi kendimle dalga geçme seansı no: 1983408

Berzan yemekleri ısıtıp tabağına koydu, kaşık-çatal aldı ve masaya oturdu. O yemek yerken ben de oturup onu seyrettim. Hayır, sapık değilim. Hayır, bunu sürekli yapmıyorum. Yemek yiyen birini seyretmek gibi bir zevkim yok. Nadiren olur bu. Mesela Berzan yemek yerken bir yandan da bir şey seyrediyorsa ben de onunla oturur seyrederim. Yahut Urasla birlikte yiyorsa da yanlarında olurum. Konuştuklarını dinlemek zevkli oluyor. Bunları yaparken kendimi insanların mahremiyetlerini ihlal ediyor gibi hissediyorum evet. Suçluluk duyuyorum evet. Ama başka şansım var mı? Akıl sağlığımı yerinde tutan yegane şeyler bunlar. İnsanların yanında yöresinde olmak. Onlarla hayatın bir parçası haline gelmek. Hayatla bağım gibi bir şey Berzan.

Peki bugün neden yanındayım? Ne bir şey izliyor ne de Uras var. Ben de bilmiyorum. Bugün kendimi garip hissediyorum. Fazlasıyla sıkılmış. Fazlasıyla birilerinin varlığına ihtiyacım var gibi. Bir yemek sofrasında biriyle oturabilmek mesela, ne kadar da değerli bir şeymiş. Kaybedince fark ediyoruz bazı şeylerin önemini.

Berzan yanlışlıkla tişörtüne döktüğünde bu an beni hatıralarım arasına fırlattı.


Yemek masasındayız. Babam her zamanki gibi üzerine yemek döküyor. Üzerine yemek dökmediği bir gün bile yok. Artık çok alışkınız buna. Hatta eğer olur da dökmezse bir mucize gerçekleşmiş demektir.

Babam bana sarma tabağını uzatırken sarmaların biri yuvarlanıp neredeyse üzerine düşüyor. Annem "Dikkat et!" diye uyarınca babam diğer eliyle son anda yakalıyor düşmekte olan sarmayı. Üzeri kirlenmiyor. Ben gülüyorum. Daha küçüğüm. "Ne gülüyorsun kız?" diyor babam. "Anneme gülüyorum. Çok endişelendi sarma üzerine düşecek diye. Ama zaten sarma düşmese de sen yemek yerken üzerine dökeceksin. Boşuna endişelendi., diyorum

"Demek öyle!" diye başını sallıyor babam ve benim yaşıma iniyor. "Gör bakalım, bu kez sofradan kalktığımızda üzerim tertemiz olacak!" Ben inanmıyorum pek. Babamla inatlaşıyor, iddialaşıyoruz. Eğer gömleği temiz kalırsa sofrayı annem ve ben, pisletirse de babam toplayacak. Yemek yerken gözümün bir ucu hep karşımda oturan babamda. Annem de halime gülüyor arada. Bekliyorum. O an gelsin ve babam yine üzerine bir şey bulaştırsın. Ama olmuyor. Yemeğin sonunda babamın üstü gerçekten de temiz kalıyor. Bana havalı bir bakış atıyor. Göz kırpıyor.

"Gördün mü bak? İsteyince oluyormuş. Sen babanı ne sandın kız?" diyor babam. "Hiç de bile, bu akşam da kirlendi üstün!" diyorum. Babam tam "Yoo," derken uzanıp dibi yoğurtlu olan tabağa parmaklarımı batırıyor, ardından parmaklarımı babamın üzerine sürüyorum. "Bak işte! Sofradan daha kalkmadın ve gömleğin pis," diyorum kahkahalarla gülerek. Babam "Hile var!" diye bağırıyor çocukça bir mızmızlıkla. Hepimiz gülüşüyoruz. Ardından sofrayı hep birlikte topluyoruz.


Yanaklarımda bir sıcaklık hissedince parmak uçlarımı yüzüme değdirdim. Farkında olmadan ağlamıştım. Anılar şu sıralar bana iyi gelmiyordu. Annemle babamı özlemiştim. Acaba ne yapıyorlardı? Beni özlüyorlar mıydı? Babam yine her yemekte üzerine bir şeyler döküyor muydu?

Yemeğini çoktan bitiren ve bulaşıkları makinaya koyan Berzan, Işık için mama kabına biraz kuru mama koydu ve suyunu değiştirdi. Bunu asla aksatmıyordu. Kediye çocuğu gibi iyi bakıyor.

Bu arada, kedi ona Uras'dan emanet. Uras'ınmış yani. Alerjisi olduğu ortaya çıkınca kediyi evden göndermek zorunda kalmış. Uras da adeta aşık olduğu kedisini yabancı ellere teslim etmek istememiş. Berzan'ı ikna etmiş. Zaten Berzan'ın evini kendi evi gibi de kullanıp sık sık geldiğinden kedisini çok özlemeye fırsatı olmuyordur. Hıh. Ne kedi ama!

Berzan'ın telefonu çaldı. Açmadan önce bir süre tereddütle ekrana baktı. Bu tereddüdü fark edince kimin aradığını merak etmiştim. Sandalyeden kalkıp yanına gittim ve tam ben ekrana bakacakken Berzan aramayı yanıtlayıp telefonu kulağına götürdü.

- Efendim Alara hanım?

Yanında olduğum için hattaki kişinin sesini rahatça duyabiliyordum. Bir kadın sesiydi bu.

- Merhaba Berzan bey! Nasılsınız?

- Teşekkürler, siz nasılsınız?

- Sizinle görüşebilirsem çok daha iyi olacağım. Kahve sözünüzü hatırlatmak istedim. Bu akşam müsait misiniz?

Berzan'ın mimiklerinden bu durumdan pek hoşnut olmadığını anlayabiliyordum. Öte yandan, karşıdaki kişi oldukça hevesli gibiydi. Berzan bir süre ne diyeceğini bilemedi. Ardından sakince cevap verdi.

- Anlıyorum. Fakat bu bir kaç gün gerçekten müsait değilim.

- Peki, sorun yok. Biraz daha bekleyebilirim sanırım.

- Teşekkürler. Başka bir şey yoksa kapatmam gerek.

- Var aslında. Kendinize çok iyi bakın. İyi akşamlar.

- İyi akşamlar Alara hanım.

Telefonu kapattığında derin bir nefes alıp verdi. Sıkıntılı bir durum olduğu belliydi. Kimdi acaba bu Alara?

- Ulan Uras! Seni geberteceğim! Resmen beni kullandın ya! Bilgi edineceğiz diye kadına karşı beni kullandın! Bir de arkadaş olacaksın! Numaramı bari vermeseydin. Manyak herif!

Berzan kendi kendine söylenirken işin arka yüzünü tam olarak bilmesem de ben de ona hak verdim ve birden gaza gelip söylenmeye başladım.

- Aşk olsun Uras! İnsan arkadaşına böyle yapar mı! Hiç hoş davranışlar değil bunlar! Yazık, adam şurada iki dakika telefon görüşmesinde bile ne sancılar çekti! Bir de hanımefendi kahve içecekmişmiş! O zaman daha iyi olacakmışmış! Kimleri bulaştırıyorsun adamın hayatına! Cıkcıkcık! Hırlısı var hırsızı var sapığı var belalısı var!

Berzan mutfaktan çıktığında ben de çıktım. Fakat yatak odasına doğru gittiğini fark edince ben tam tersi yöne yani içeriye geçtim. İkili koltuğa oturup keyifle arkama yaslandım. Şimdi ya bir şeyler izler ya da bir şeyler okurduk! Yaşasın! Kitabın devamını oldukça merak ediyordum.

Fakat öyle olmadı. Berzan içeriye girdiğinde üzerinde yeni bir tişört vardı. Az evvel yemek yerken lekeleneni çıkartmıştı. Işık'a yaklaşıp kedinin yattığı koltuğun önünde çömeldi ve onu okşadı.

- Ben şimdi dışarı çıkacağım. Uslu dur, tamam mı?

Nereye gidecekti bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa benim de kesinlikle gidiyor olduğumdu! Berzan biraz daha kediyi sevdikten sonra kalktı ve odadan çıktı. Ceketini giydi. Evden ayrıldı. Bunların hepsini yaparken benim de onun hemen yanında olduğumu söylememe artık gerek yok sanırım?


Loading...
0%