Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Gölge • 8

@sukunettekelimeler

Berzanla birlikte yürüyorduk. Parka gelmiştik. Dışarıda olmak iyi hissettirmişti. Etraf yeşillikti ve oldukça geniş bir alandı. Büyük de bir havuz vardı. Havuzun bir kaç yerinde ortada fışkıran sular huzur veren bir ses çıkartıyordu.

İlk kez babamdan sonra bir erkek gözlerimin önünde çiçekleri okşayıp sevdi. Onlara dokuna dokuna yürüdü. Gülümsedim o anlarda.

Ardından Berzan'ın oturduğu bankın diğer ucuna doğru da ben oturdum. Sessizce etrafı seyretti bir süre. Ağaçlara baktı. Oynayan çocuklara, gökyüzüne, suya, çimenlere, önümüzden el ele geçen yaşlı çifte... Bir süre sonra gözlerini kapattı ve uzun zaman öyle kaldı. İçinden neler geçtiğini, neler hissettiğini merak ettim. Ben de gözlerimi kapattım ve bir süre güncel düşüncelerimden uzaklaşıp iyi şeylere odaklanmaya çalıştım.

Dikkatimi işitme duyumda topladım. Etrafımdaki güzel şeylere odaklandım. Kuş cıvıltılarına mesela. Beni gülümseten cıvıltılar. Rüzgar. Su sesi. Ardından ağaç dallarının sallanıp yaprakların hışırdayışı dinlendirdi ruhumu. Daha falzasını keşfetmek için odaklandım. Yanımdaki adamın nefes alış veriş sesi... Bu sese biraz daha odaklandığımda etraftaki diğer seslerin tümü aniden yok oldu sanki. Yalnızca Berzan'ın solukları vardı. Oysa sessizce alıyordu soluklarını. Ben neden böylesi kulağımın dibinde gibi hissediyordum?

Kalbim hızlıca çarpmaya başladı. Oysa bu yalnızca bir histi. Kalbimin attığını öldüğümden ve yeniden gözlerimi dünyaya açtığımdan beri hissetmiyordum. Peki bu güm güm diye ahenkle atan kalp sesi nereden geliyodur? Tabi ya, Berzan!

Onun kalp atışlarını işitiyordum. Sanki kendi kalbim atıyor gibi bir gürültüyle hem de.

İrkilerek gözlerimi açtığımda bütün sesler geri geldi. Çocukların bağırışı, piknik yapan bir grup gencin gülüşleri, rüzgar, su, yapraklar... Şaşkınlıkla yanımdaki genç adama döndüm. Durumunda hiçbir değişim yoktu. Az önce yaşadıklarım neydi peki? Hayal mi görmüştüm? Ne oluyordu? Zihnimin bir oyunu muydu? Nasıl olmuş da bütün sesler kesilmiş, yalnız Berzan'ın solukları ve kalp atışları kalmıştı geriye?

Kafamda onlarca yeni soru işareti daha oluşmuştu artık. Her geçen gün sorularım artarken cevapların hiçbirine ulaşamamam oldukça can sıkıcıydı. Tabi bu durumun ertesi gün son bulacağından habersizdim.

Berzan az sonra kalktığında ben de kalktım. Biraz daha mahallede yürümüş, ardından eve dönmüştük. Yol boyu olan biteni anlamaya çalışmış, düşünüp durmuştum.

Binanın bahçesine girdiğimizde kendi kendime konuştum.

- Tamam Erva. Bu olanları unut şimdilik. Sonra düşünürsün. Kafanı karıştırmaktan başka bir şey yaptığın yok. Dışarıda olmanın tadını çıkar.

Aldığım yeni kararla birlikte apartmanın girişine yürürken, Berzan'ın ters yöne gittiğini fark ettim. Geri dönüp onun yanına yaklaştım. Erik ağacıyla gül fidelerinin arasında durdu ve yere çöktü. Merakla yanına vardığımda çimlerin üzerinde çırpınan bir karga gördüm. Kanatlarını çırpıyor ama uçamıyordu. Ağlıyor gibi de bağırıyordu.

- Ne oldu sana böyle? Neden uçamıyorsun?

Berzan uzanıp kargayı avuçlarına aldı. Zor zapt etse de evirip çevirip incelemeye çalıştı. Ben de yanına çöküp onunla beraber inceledim. Görünürde bir yarası yoktu.

- Galiba kanatları yeterince gelişememiş. Hasta.

Ne bana ne de Berzan'a ait değildi bu ses. İkimiz de biraz ötede dikilen kırklı yaşlardaki adama döndük. Adam bana tamamen yabancı olsa da Berzan tanıyor olabilirdi.

- O yüzden mi uçamıyor, bağırıyor?

Berzan karga için endişeli görünüyordu. Adamsa oldukça rahat ve umursamaz.

- Muhtemelen. Bu karga yavru ama uçabilecek yaşta. Uçabilmesi lazımdı ama büyük ihtimalle kanatları yeterince gelişemedi. Yahut yuvasından düştü. Yuvadan düşen yavruları kargalar geri almaz diye biliyorum.

- Ne yapabiliriz onun için?

- Yapacak bir şey yok.

- Veterinere falan götürsek?

- Boşuna götürme. Bir karga için dünya para ödersin. Bırak git. Bir kediye köpeğe yemek olur. Onun da kaderi böyleymiş. Ben de sabah gördüm bunu, bari bi köpek falan yer diye bekledim ama daha duruyor baksana.

Adamın rahatça söylediklerine inanamadım. Tüylerim diken diken oldu ve ürperdim. Nasıl böyle rahat söyleyebiliyordu ki? Hayretle Berzan'a döndüğümde onun da yüzünde hoşnutsuz bir ifade gördüm.

- Onun da bir canı var abi, nasıl böyle diyebiliyorsun?

- Tamam canı var da, hayvan işte. Köpek de hayvan. Onun da canı var. Beslenecek. Ha kargayla ha başka şeyle. Dünyanın dengesi böyle.

Adam uzaklaşırken Berzan sabır çekti. Ardından kargayı tuttu ve etrafa bakındı. Binanın arka tarafına doğru yürüdü. Bir karton kutu alıp kutuyu çimlerle döşedi. Kargayı kutuya koydu. Kutuyu kucaklayıp eve çıktı. Küçük bir çay kaşığı alıp karganın gagasına dokundurdu. Çay kaşığındaki suyu içmişti hayvancık. Aynı eylemi bir kaç kez daha tekrarladı.

- Susamışsın ufaklık.

Karga artık su içmediğinde Berzan onu bıraktı ve içerideki çekmecen biraz para alıp cebine sıkıştırdı. Yeniden kutuyu aldı ve evden ayrıldı. Nereye gittiğimizi tahmin ediyor gibiydim ama emin de değildim. Yaklaşık on beş dakika yürüdük. Tahminimin doğru çıkması beni sevindirdi. Veterinerdeydik. Berzan, adamla kısaca konuştu. Ardından veteriner bey kargayı alıp muayene odasına geçti. Sedyenin üzerine bıraktı. Muayene etti.

- Yeterince gelişememiş kanatları. O yüzden uçamıyor. Uçabilirse kurtulur, yaşar. Gelişimi için vitamin vereceğim. İşe yarayabilir ama kesin bir şey diyemiyorum. Vitamini suyuna ve yemeğine bir şeker kaşığı kadar dökün her gün.

- Ne yer peki? Ne yedirebilirim ona?

- Yandaki dükkana gidin, oradaki arkadaş size uygun bir şeyler verir.

Berzan gereken soruları sorup ne yapabileceğini öğrendikten sonra vitamini de aldı ve ücreti ödedi. İki dakikalık muayene ve bir küçük paket vitamin için gereksiz yüksek bir miktardı kesinlikle. Yine de vicdan, daha ağır bir yüktü. Ben de olsam aynısını yapardım.

Yandaki dükkana gidip mama da aldı. Ardından eve döndük. Veterinerin söylediklerini birebir uyguladıktan sonra kargayı yedirmiş, su içirmiş, vitamini vermişti. Tabi evin kediciği Işık'tan onu korumak için Işık'ı oturma odasına koyup üstüne kapıyı kapatmıştı.

Kargayı koridora, dolabın yanına bıraktı. Kutunun içine bir çay tabağına su, bir çay tabağına da mamadan koydu.

- Şimdi sen dinlen. Ben sonra seni kontrole geleceğim. İyileş, tamam mı? Diren. Bak çabalıyoruz senin için. Sen de kendin için çabala.

Berzan mutfaktan kedinin mamasını da alıp içeriye geçtiğinde kapıyı arkasından hemen kapattı. Yoksa yaramaz Işık dışarı çıkacaktı. Onu da besledi. Karnı doyan kedi az sonra onun kucağına atlayıp oynamak istedi. Bir süre kediyle oynayıp onu sevdikten sonra kanepeye uzandı. Bugün yorulmuştu belli ki. Kedi de hemen yanına sırnaşıp yattı.

Bu sürede ben sehpanın üzerindeki açık kalmış derginin iki sayfasını okuyordum. Arada onlara da göz ucuyla bakmıştım. İki sayfa bittiğinde başımı kaldırdım. Etraf sessizdi. Berzan kediyi severken uyuyakalmıştı. Kedi de uyumuştu.

Bu manzaraya uzunca baktım. Masumdu. İçimi sıcacık ediyordu. Kediyle uyuyakalan Berzan. Bir kargaya kıyamayıp onu veterinere götüren ve iyileşmesi için elleriyle besleyen Berzan. Merhamet duygusuna bugün derinden vurulduğum genç adam. Çiçekleri okşayan, gözlerini kapatıp kendini ve hayatı dinleyen...

Uyuyan bir insana gereğinden fazla uzun baktığım dank edince utanarak kalktım yerimden. Karganın yanına gittim. Koridora. O da uyumuştu. Canım sıkıldı. Balkona çıktım bu kez. Yıldızlara baktım. Beyaz bulutların arasında göz kırpıyorlardı. İçimden geçenleri geceye fısıldadım.

- Merhamet, insana en çok yakışan şey.


Loading...
0%