@sukunettekelimeler
|
Sabah kalktığında önce kediye ardından kargaya gereken bakımı yapıp ihtiyaçlarını karşılaşmıştı. Sonra kahvaltı niyetine bir şeyler atıştırmış ve evi temizlemişti. Bir ara Berzan vilada sapıyla şarkı söylerken gülmekten yarılmıştım. Acayip bir adamdı gerçekten. İşleri bittikten sonra duş almıştı. Ben de o sırada kargayla sohbet etmiştim. Karga bile Işık'tan daha dost canlısıydı. Sakince beni dinliyordu. Berzan gri bir tişört ve lacivert pantolonuyla odasından çıktığında saat 11'e geliyordu. Karganın bulunduğu kutunun başından kalktım. Askıdaki ceketini giyen genç adamla birlikte bugün de dışarıya çıkacaktım. - Telefonum nerede? Kendi kendine sorup düşünen Berzan önce odasına gitti, ardından telefonu orada bulamamış olacak ki mutfağa yöneldi. Tam bu sırada evi telefonunun zil sesi doldurdu. İçeriden geliyordu ses. Oturma odasına giden genç adamın sesi buradan işitiliyordu. - Efendim Uras? - Sana da günaydın. - Neymiş bu kadar acil ve önemli olan? - Ciddisin değil mi? Bir iz buldun yani? - Tamam geliyorum. Konuşuruz. ✰✰ Bir kafedeydik. Berzan ve Uras karşılıklı oturmuş, kahvelerini yudumluyorlardı. Ben de Berzan'ın yanına oturmuştum ve etrafı seyrediyordum. Konuşacakları konuyu merak etsem de henüz mevzuya giriş yapmadıkları için dikkatim onlarda değildi. Kafenin atmosferi otantikti ve sıcak bir ortamdı. Bir kaç arkadaş grubu, bir aile, bir çift ve biz vardık. Omzunda asılı bir fotoğraf makinasıyla esmer bir genç kadın kapıdan girerek etrafa bakındı. Birini arıyor gibiydi. Koyu kahverengi gözleri Berzan ve Uras'ın üzerinde duraksadı. Yüzünden, aradığını bulmanın rahatlığına benzer bir his gelip geçti. Bir kaç masa öteye oturdu. Yanına gelen garsona bir şeyler söyledi, ardından telefonuyla ilgilenmeye başladı. Tekrar bu tarafa dönüp bakmadı. Az önceki durumu yanlış yorumlamış olabileceğimi düşünüp dikkatimi genç kadının üzerinden çektim. - Cinayete dair başka ayrıntılar buldum. Uras'ın pat diye mevzuya girmesine şaşırdık mı? Hayır. Çünkü öyle ilginç biri kendisi. Kafasına göre takılmayı seviyor. Elalem ne der gibi dertleri de yok. Neyse o. Garip gurup hâlleri olabiliyor. Ki görüntüsüne bakınca daha ciddi biri sanarsınız ama yanında bir kaç saat oturduğunuzda o ciddilikten eser kalmıyor. Adeta kafanızdaki imajı evriliyor. - Kahvenin kıvamını yorumlarken birden bu konuya geçmen çok doğaldı kardeşim. Berzan dayanamayıp arkadaşına laf yetiştirse de Uras oralı olmadı. - Ben doğal bir insanım. Gurmelikten dedektifliğe ânında geçiş yapacak kadar da profesyonelim. Dönelim şu cinayetin, daha doğrusu cinayetlerin doğasına. "Cinayetlerin mi?" diye sorarken Berzan'ın mimikleri şaşkınlığını ele veriyordu. Bense merak içindeydim. Cinayet kelimesi dahi tüylerimi diken diken ederken, cinayetler diyerek beni ne işlerin içine sokduklarından habersiz, endişe, merak ve kaygıyla bu iki kafadarı dinliyordum. - Evet, çoğul eki var maalesef. Nejat Alkan'ın cinayetine çok benzer başka bir vaka daha çıktı karşıma. Bu kez durum tam tersi, Mehpare Dicle isminde bir kadın. Kadının Eşref adında bir sevdiği var. Adam da onu seviyor ama aileleri birlikteliklerine karşı çıkıyor. İki aile arasında bir husumet varmış. Birlikte kaçmaya karar veriyorlar. Ama sözleştikleri günün sabahı Eşref bir yol kenarında ölü bulunuyor. Kadın haberi alınca yıkılıyor tabi. Bir kaç hafta geçiyor aradan. Mehpare, ölen sevgilisini gördüğünü iddia etmeye başlıyor. Kadını karşısında Eşref varmış gibi konuşurken duyan ve görenler var. Delirdiğini düşünüyorlar. Uras, anlattıkları çok basit şeylermiş gibi bir rahatlıkla kahvesini yudumladı. Ve devam etti. - "Eşref ölmedi, yaşıyor, burada, görmüyor musunuz," diye ailesine çok dil döküyor kadın ama delirdiği düşüncesini pekiştirmekten başka bir işe yaramıyor tabi. Bir kaç gün sonra kadının cesedini buluyorlar. Odasında, yatağında, kanlar içinde. Kalbinden bıçaklanmış. Tahmin et bakalım bıçakta kimin parmak izi var? - Yok artık! Berzan'ın tepkisine bakılırsa aynı şeyi düşünüyor ama imkansızlığından ötürü buna ihtimal vermek istemiyorduk. - Evet, maalesef. Bıçakta yalnızca Mehpare ve Eşref'in parmak izi bulunmuş. Eşref'in öldüğüne herkes emin. Kendi elleriyle gömmüşler adamı. Mezarı var. Polis anlam veremiyor. Daha önce Eşref'in temas ettiği, ona ait olabilecek bir bıçakla Mehpare'nin kendi kendisini bıçaklayıp intihar ettiği kanısına varılıyor. Bıçaktaki parmak izini ancak böyle açıklayabiliyorlar çünkü. Anlatılanlardan duyduğum dehşet sebebiyle suratımı buruşturdum ve başımı yana çevirdim. Bu hareketimle birlikte esmer genç kadının kamerasını kaldırmış ve kadrajı bizim oturduğumuz masayı alacak şekilde bize doğrultmuş bir şekilde fotoğraf çektiğini fark ettim. Kaşlarımı kuşkuyla çatarak kalktım. - Gölgelerin varlıklarından haberleri olmadığı için--- Berzan'ın cümlesinin devamını işitememiştim çünkü kadının yanına doğru yürümeye koyuldum. Görünmez oluşum için sevineceğim aklıma gelmezdi ama tam şuan bu durumdan faydalanıyordum. Yanına vardığımda genç kadının usulca indirdiği kamerada çektiği karelere hızlıca bakışına şahit oldum. Omzunun yanından ben de eğildim ve fotoğraflara baktım. Her bir karede Uras ve Berzan vardı. Genç kadın biraz daha geri gittiğinde kalp atışlarım hızlandı. Berzan'la parkta gezdiğimiz gün, eczaneye gidişimiz, Uras'ın kütüphanenin önünde bekleyişi... Yalnız bugüne değil, öncesine ait de kareler vardı. Kaşlarım kendiliğinden çatıldı. İçime bir rahatsızlık ve huzursuzluk hissi çöreklendi. Şimdi ne yapacaktım? Bu kadının amacı neydi? Kimdi? Hiçbir şey bilmiyordum. Üstelik durumu Berzan ve Uras'a nasıl bildirebileceğime dair en ufak bir fikrim yoktu. Beni göremezler ve duyamazlarken, varlığımdan haberdar dahi değillerken onlara aşikar biçimde takip edildiklerini anlatmanın bir yolu var mıydı? Endişe ve umutsuzluk içinde kalmıştım. Ne yapacağımı bilemez bir hâlde dikilmeye devam ettim. Bu sırada genç kadın saçlarını parmaklarıyla taradı, çantasından çıkarttığı ruju dudaklarına sürdü ve önü düğmeli elbisesinin bir düğmesini daha açıp yakasını düzeltti. Özel birinin karşısına çıkacakmış gibi kısa bir hazırlığın ardından ayağa kalkıp kamerasını koluna astı. Beni daha fazla şaşırtarak Berzan ve Uras'ın oturduğu masaya doğru yürüdü. Hayrete düşmüş bir halde ona bakarken, ardından gittim. Işıltılı bir gülümsemeyle iki genç adama selam verip el sıkıştı. Onlara burada şans eseri rastlamış ve şaşırıp mutlu olmuş edasıyla yanlarına oturdu. - Kahve sözünüz için işte size bir fırsat Berzan Bey. Hazır denk gelmişken bi kahvenizi içerim. Berzan "Tabi Alara Hanım," deyip garsona seslendi. Alara isminin nereden tanıdık geldiğini düşündüm ve geçmişe şöyle bir gittiğimde anımsamakta gecikmedim. Berzan'ın zoraki yaptığı o telefon konuşmasında karşıdaki kadındı Alara denen kişi. Harika. Her şey daha da sarpa sarıyordu. Onları gizlice takip eden kadın aynı zamanda tanıdıklarıydı. Arkalarından iş çeviriyor veya aralarına bilerek giriyor, onlara yaklaşıyordu. Hangisi, bilmiyordum. Neden, bilmiyordum. Bu ikisi neyin içindeydi, bilmiyordum. Bilmediğim bir çok şey vardı. Bildiğim de bir şey vardı; O da Alara denen kadının Berzan'a nasıl baktığı. Ki bu durum canımı sıkmış, ona olan olumsuz hislerimi artırmıştı. İkiyüzlülüğü sebebiyleydi muhtemelen. Kadının kahvesi geldiği esnada Uras garsondan bir kahve daha istedi. Garson çocuk Berzan'a onun bir şey isteyip istemediğini sorduğunda olumsuz yanıt vererek teşekkür etti. Garson uzaklaşırken Alara "Aradığınız belgelere ulaşabildiniz mi?" diye sordu karşısındaki Uras'a bakarak. - Pek sayılmaz. Ama önerdiğin kaynaklar da başka işimize yaradı. Teşekkür ederiz tekrar. - Rica ederim, her zaman. Araya kısa bir sessizlik girerken Uras ve Berzan birbirleriyle bakıştı. Bakışlarında bazı anlamlar saklı olsa da çözemedim. Ardından Uras önüne bırakılan kahveden büyük bir yudum aldı. - Ee Alara, sen neler yapıyorsun buralarda? Kameran da kolunda, ne iş? Az önce onları gizlice çektiğini bilmesem ben dahi inanacaktım kızın rahatlıkla "Bugün kendime tatil verdim, kameramı koluma takıp street photography (sokak fotoğrafçılığı) yapmaya karar verdim," deyişine. "Yorulunca bir şeyler içmek için buraya geldim ve sizle karşılaştım. Şanslı günümdeyim galiba." - Neler çektin, göstersene. Uras! İlk defa şu gamsızlığı işe yarayabilirdi. Tabi Alara denen kız "Şarjım bitti ya, sabahtan beri fotoğraf çeke çeke tabi... Başka zaman gösteririm, sözüm olsun," diyerek paçayı yırtmasaydı. Uras anladığını belirtircesine başını salladı ve kahvesinden büyük bir yudum daha aldı. Alara, Berzan'a doğru biraz daha döndü ve tebessüm etti. - Peçete uzatabilir misin? - Tabi. Berzan, yanındaki peçetelikten bir peçete aldı ve genç kadına uzattı. Alara'nın biçimli parmakları kocaman peçeteyi alırken ne hikmetse Berzan'ın eline fazlasıyla değdi. - Teşekkür ederim. Beni çıldırtacak kadar yavaş geçen yirmi dakikanın ardından Berzan "Ben kalksam iyi olur. Bazı işlerim var," diyerek müsaade istedi. - Ben seninle biraz daha eskileri yâd etmek isterdim Alaracığım ama Berzan'a işlerinde yardım etmezsem ömrümü yer bu herif. Başka zaman üniversite anılarımızı uzun uzun konuşuruz. Uras'ın da bu kalkışa balıklama atlaması üzerine rahatlamıştım. İkisi de bu kadının etrafında bulunsun istemezdim. Her an onlara bir zarar gelebilecekmiş gibi hissediyordum. Alara yapmacık bir gülümsemeyle sorun olmadığını belirtti ve vedalaştılar. Kafeden çıktıklarında Uras, Berzan'a "Benim eve sür kardeşim," diye yönerge verdikten sonra motorbisikletine doğru yürüdü. Kaskını taktı. Bu sırada Berzan da arabasına yönelmişti. İkisi de peş peşe hareket ederken yolda Uras'ın çılgınlığı tuttu ve yarış yapmaya başladılar. Ben onların can sağlığı için endişe ederken onlar ânın verdiği duygulara kapılarak yarı ciddi yarı güler şekilde birbirlerini solluyorlardı. Bu yolculuğa dair en son hatırladığım şey korkudan ve adrenalinden ötürü deli deli bağırdığımdı. - Manyak bunlar! Ayy! Uras'a çarpacaktın neredeyse! Artık yavaşlasanız mı! Off! Sesimi duyan yok ki! Sen beni bir gün duyacaksın ve sana bunu ödeteceğim Berzan! Duydun mu! Kime diyorsam! Ben nereden düştüm bu ortamın içine! ✰ |
0% |