Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17 °Nasip Ve Kader° | Özelbölüm

@sukunettekelimeler

~ Enes Demir


Bu sonbahar günlerinde, soğuk havada balkonda oturduğum için çıldırdığımı düşünüyordu sevgili ailem. Fakat bu yaptığım kesinlikle çıldırmış olduğumun kanıdı sayılmazdı. Bilseler deli olduğuma inanacakları başka şeyler vardı, çok başka şeyler. Zihnimle oyun oynuyorduk, acımasız bir savaştaydık! Oysa o benim zihnimdi! Benim kararlarıma karşı kararlar almamalıydı! Değil mi, yanılıyor muyum? Zihnimin, hareketlerimin ve düşüncelerimin kontrolünü kaybetmek beni çıldırtıyordu. İçimde farklı iki taraf var gibiydi. Acaba kişilik bozukluğu, bipolar, disosiyatif kişilik bozukluğu gibi bir hastalığım falan mı vardı? Allah korusun. Bu yaştan sonra patolojik bir vaka olmak istemezdim.


"Abi, hasta olacaksın. Artık içeriye girecekmişsin."


Karanlık gökte dolanan bakışlarımı balkonun kapısına dek gelip bana seslenen kız kardeşim Rümeysa'ya çevirdim. Hava bulutlu olduğu için yıldızlar da görünmüyordu. Sağanak geliyordu belli ki.


"Ben zaten hastayım kızım. Bak sen işine," dedim tatlı bir sitemle.


Kaşlarını çatıp ofladığında umursamadan önüme döndüm. Gitmesini bekliyordum ama yanıma gelip omuzlarıma battaniye bıraktı. Şu an duygusallıktan ağlayabilirdim! Aniden onu kolundan yakalayıp göğsüme bastırdım. Sıkıca sarıldığımda önce o da bana sarıldı. Ardından "Yeter, boğulmamı istiyorsun biliyorum ama ben senin kollarında ölmek istemiyorum," diyerek inledi. Onu serbest bıraktığımda içerisi soğumasın diye gidip balkonun kapısını kapattı ve gelip yanıma oturdu.


"Abi, tamam hep gıcıktın. Hatta bir keresinde bana kendi kumbaramdaki paramla ramen almıştın! Bir keresinde de ben uyurken saçımı kesmiştin inadına, kavga etmiştik. Ama artık yıllar oldu. Hem daha farklısın. Büyüdüğün için olduğunu düşünüyordum ama değil, çünkü hâlâ pek büyümedin! Hâlâ şapur şupur öpüyorsun annemi de beni de. Saçma espriler yapıyorsun. Bizi çileden çıkartabiliyorsun. Büyüsen olgunlaşırdın! Peki niye böylesin? Neyin var abi?! Kendini balkonda soğuktan dondurmak çözüm mü derdine?"


Hafifçe güldüm. "Kendimi değil, kalbimi soğuktan dondurmaya çalışıyorumdur belki de, sevgili çok bilmiş kardeşim."


"Kalbini mi?"


"Evet. Fazla hararetlidir, fazla ısınmıştır, soğuması gerekiyordur belki."


"Abi, sen yoksa..."


Sustu kardeşim. Sanırım onu yine tersleyeceğimi, cevap vermekten kaçacağımı düşünerek bu muhabbete girmişti ama yanılmıştı. Birden gerçeklerle yüz yüze olmayı beklemiyordu. Ben de aslında ona açılmayı beklemiyordum. İkimiz de biraz şaşkındık.


"Evet, Rümeysa. Sanırım ben birini sevdim. Ama doğru kişiyi mi sevdim, doğru mu sevdim hiç bilmiyorum. Bu beni delirtiyor."


"Kimi?" diye sordu merakla, aniden.


Cevap vermeyeceğimi belirtircesine boş boş ona baktığımda omuz silkti. "Tamam, söyleme. Öylesine sormuştum."


Bir süre aramıza sessizlik girince ona döndüm. "Eee sevgili filozofumuz! Söyleyecek bir şeylerin yok mu?"


"Yani, şaşkınım. Enes Demir bir gün aşık olacak deseler, onun aşık olacağı mükemmel insanın var olmuş olması ihtimaline inanamazdım. Hep yüz tane kriter sayarsın ya anneme... Kızın nasıl biri olduğunu çok merak ediyorum. Yani seni düşününce..."


Güldüm. "Mükemmel falan değil. Hatta ilk tanıştığımızda nerdeyse burnumu kırıyordu."


Rümeysa kahkahayı basmıştı. "O nasıl oldu?! Çarpıştık falan deme! Klişe olur."


"Yok be kızım, film mi çekiyoruz da çarpışalım? Önden o, arkadan ben girmişiz ofise. Arkasında olduğumu fark etmeyip dank diye cam kapıyı kapattı, kapı suratıma yapıştı."


Rümeysa gülmeye devam ediyordu. "Sen ne yaptın? "


"Hiçbir şey. Benimle ilgilenmeye başladı hemen. Zaten yeterince pişman ve mahçup görünüyordu. Sorun olmadığını söyledim."


"Ben yapsam döverdin! Gıcık!"


"Ne zaman dövdüm be seni! İnsafsız!"


"Tamam tamam. Ama günlerce söylenirdin. Bu da bir nevi psikolojik olarak dövmene eşit benim için."


"Cıkcık," yaptım onu kınarcasına.


Bir süre sustuk. "Eee, yok mu tavsiyen falan? Söyleyecek bir şeyler?" dedim ani bir çıkışla.


Bu kez ciddileşmiştik.


"Bilmiyorum ki... Doğru kişi mi Allah bilir. Ama sen yanlış sevmemişsindir bence abi, öyle inanıyorum. Yine de henüz aşık olmamış biri olarak sana nutuk çekemem. Hem erkeklerle kadınlar belki farklı bakış açılarına sahiptir diye düşünüyorum. Sen en iyisi büyüğümüz olarak Ensar abimle konuş."


"İnşallah Rümeysa."


Bir süre daha yanımda oturduktan sonra kollarını birbirine sürterek kalktı. "Ben üşüdüm, içeri giriyorum, yatacağım. Hayırlı geceler abi."


"Hayırlı geceler," dedikten sonra tam kapıyı açmışken onu durdurdum. "Rümeysa!"


"Efendim?" deyip bana döndü.


"Sakın aşık olmayı düşünme! İzin vermiyorum."


Alayla gülmüş, bana bakıyordu. "Tabi, sen şimdiden tuzunu, sirkeni ve bidonunu hazırladın benim turşumu kurmak için, değil mi?"


"Aynen. Bak, ben senin iyiliğin için söylüyorum. Sonra aşk acısı falan derdine düşersin, canın yanar, senin yanarsa benim de yanar. Ona göre."


Suratındaki alaylı gülüş gitti. Söylediklerimin ardındaki ima sebebiyle duygulandığı belliydi. Geri dönüp "Yaaa abi!" diye cırlayarak bana kuala gibi sarıldı. Neredeyse sandalyeden düşecektim!


"Hadi hadi, git uyu. Sonra sabah uyandım sanıp rüyanda namaz kılıyorsun, gerçek sanıyorsun," diyerek geri iteledim onu bir kaç saniye sonra.


İkimiz de gülerken beni serbest bırakıp içeriye geçti. Sanırım haklıydı. Ensar abimle konuşmalıydım.


...


"Abi nerede kaldın ya! Seni bekliyorum yüzyıllardır!"


Oturduğum bankta arkama yaslandım. Abim de karşımdaki banka oturmuştu. "Oo ne ara yüzyıllar geçti koçum? Görüşmeyeli daha iki gün oldu diye hatırlıyorum. Sende zaman farklı işliyor sanırım?"


"Aynen abi, farklı işliyor. Saniyeler günler gibi geçiyor, bir bilsen!"


Ensar abim kahkahayı basmıştı. "Hayırdır Enes, aşık mı oldun oğlum? Bu ne laflar duyuyoruz böyle senden?"


Suçumu yakalamış gibi kollarımı birbirine bağlayıp bakışlarımı kaçırdım. Abimin şaşkın fakat ciddi sesini duyunca ona bakmıştım. "Oovv, bildim sanırım. Şakaydı oysa..."


"Keşke şaka olsa abi! Bazen bana da şaka gibi geliyor! Anlamıyorum bu işin kimyasını."


"Anlayamazsın zaten Enes. Anlamaya çalışma sakın, delirirsin. Bu iş anlamlı bir işleyişe sahip değil."


Başımı sallayıp onayladıktan sonra aniden dudaklarımdan bir soru döküldü. "Abi sevmek kötü bir şey mi?"


"Niye kötü olsun oğlum? Sevmek kutsaldır."


"O zaman sen neden yıllarca kimseyi sevmedin, evlenmedin?"


"Kim söyledi sevmediğimi?"


Abimin dudaklarından refleksle dökülen bu cümle beni oldukça şaşırtmıştı. Hayretle ileri doğru atıldım. Ona kocaman açtığım gözlerimle bakıyorum. "Nasıl yani? Daha önce birini sevmiş miydin? Neden hiç bilmedik? Neden onunla evlenmedin?"


Abim derin bir nefes aldı, kafası karışmış göründü bir an. "Bunu ilk kez seninle konuşacağım Enes. Sonra da gömülüp gitsin istiyorum benimle birlikte toprağa."


Tamam dercesine başımı salladım. "Sırrın sırrımdır abi," dedim ve devam etti.


"Ben uzun süre birini sevdim, çok sevdim hem de. Ama sevmemeliydim. Sevmemem gereken birini sevdiğimi düşündüm durdum, yine de elimden bir şey gelmedi. İnsan oğlu öyle aciz ki bir duyguyu içinden söküp atmaya bile gücü yok, bunu çok iyi öğrendim."


"Neden sevmemen gerektiğini düşünüyordun abi?"


"Çünkü başkasıyla evlendi. Ve buna rağmen ben ona olan sevgimi içimden söküp atamadım uzun zaman. Kendimden öyle nefret ettim ki. O duyguyu içimden atmakla çok meşgul olduğum için çok mühim bir noktayı kaçırmışım meğer. Onu içimden atmakla uğraşırken ona daha çok zaman ayırmış oluyordum. Onu unutmam, sevmemem gerektiğini düşünürken bile ona dair bir şeyler düşünmüş oluyordum aslında. Bu yüzden bazı şeyleri tamamen silip atamıyor, üstesinden gelemiyordum. Hiç geçmeyecek sandım. Hiç unutamayacağım, hep içimde kalacak. Hep yüreğime ağırlık yapacak sandım. Unutmak imkansızmış gibi."


"Bunu sorduğum için özür dilerim ama, unutabildin mi abi?" Bu soruyu sorduğum için kendimi pataklamak istesem de bazı cevaplar için bu açıklamayı duymaya ihtiyacım vardı.


Başını salladı. "Ölmek gibiydi. Ölmek ve sonra tekrar hayata dönmek."


"Nasıl oldu? Nasıl unuttun?"


"Hiçbir şey kalıcı değil hayatta. Nasıl her şeyi ayrıntısıyla her zaman hatırlamak imkânsızsa, her şeyi ayrıntısı ile her zaman unutmak da mümkün değil elbette. Unutabildiğim kadar unuttum. Sonra hatırlamaya değer başka güzel şeylerim oldu. Annem bir gün elinde bir kitapla karşıma geçti. Bana uzattı. Kitabı alıp önce adına sonra yazarının ismine baktım. Daha ben bir şey sormadan anacığım konuşmaya başladı. Kitabı yazan kızın yengesiyle tanışıyormuş. Kız pek hanımmış, dindar, bilgili, güzelmiş ve artık evlenme vakti gelmiş. Benimki zaten geçmiş bile! Kitap bile yazmış, hayalleri varmış, birbirimize çok uyarmışız. Bir şans vermeliymişim bu kez. Anneme şans vermeyeceğimi söyledim ama kitabı alıp okudum. Kitaba, içindeki sade ama nahif dile, sıcacık atmosfere vuruldum. Kitap beni fazla etkilemişti. Bazı kısımlar sanki bana yazılmış, bana mesaj iletiyor gibiydi. Ondan bir ders aldım, unutmaya çabalayarak unutmayacağımı, her şeyi normal akışına bırakmam, teslim olmam gerektiğini fark ettim. Yalnızca dua ettim, kafamı ona dair unutmakla bile meşgul etmemeye çalıştım. Yavaş yavaş özgür hissettim. Kalbime vurulan prangalardan kurtuldum. Bir gün fark ettim ki zincirler kopmuş. Sonra kendime bir şans vermeye karar verdim. Anneme gittim, eğer o kız hâlâ bana uygunsa, hayalleri için yoldaş arıyorsa görüşmek istediğimi söyledim. Görüştüm."


"Râna yengem..." deyip tebessüm ettim. "İlk görüştüğünüzde neler oldu? Hiç anlatmadın. Nasıl karar verdin onunla evlenmeye?"


"Râna neredeyse heyecandan ve stresten yerinde rahat oturamıyordu. Gergindi. Bu beni de gerecekti. Gerilmemek için kitabından söz açtım. Kitabı hakkında konuşursak biraz rahatlar, sonra esas meseleye de geçiş yapabiliriz diye düşündüm. Elhamdülillah öyle de oldu. Kitabı okuduğumu öğrenince önce şaşırdı, şaşkınlığını net bir şekilde gözlemlemek mümkündü. Aynı zamanda çok sevindi. Sonradan söylediğine göre kitabını okuyup da onunla görüşen nadir bir talibiymişim."


Son cümlesine gülmüştü abim. Ben de güldüm. Devam etti.


"Aslında kitap hakkında konuşurken karakterler hakkında yorum yaparken birbirimize soru sormadan bazı şeyleri konuşmuş, birbirinizi tanımış, bazı düşüncelerimizi yakalamış olduk. Râna yengen içime rahatlık verdi, sıcaklık verdi. Sonra tekrar görüştük ailelerin izniyle, biliyorsun. Bu kez daha ciddi bir görüşmeydi tabi. Evlenirsek balayı yerine Kudüs'e gitmek hayali olan bir hanımı karşımda bulunca yüreğimin ısınması, yüreklerimiz arasına bir köprü kurulması da kaçınılmaz oldu benim için. Bazı kusurları vardı elbet, benim de vardı. Konuştuk, anlaştık, sonunda uygun gördük, evlendik. Her şeyin bir vakti var işte. Nasibimiz bizi bulmuş oldu. İyi ki diyorum Rabbime. İyi ki. Geç oldu, güç oldu ama çok güzel oldu."


"Ben de iyi ki diyorum vallahi abi. Sayende çocuk seviyoruz."


"Sen sevmekten öte, öldürüyorsun çocuğumu."


"Herkes öldürür sevdiğini abi. Hiç mi duymadın bu şiiri."


"O daha iki yaşında bile değil Enes amcası! Mümkünse yaşat sevdiğini."


Güldüm. "Akşam çaya gelip yaşatırım abi."


Abim de tebessüm edip bana göz kırptı. "Şimdi seni dinleyelim bakalım. Benim hikâyemden ders çıkartmışsındır ama seninki ayrı tabi."


"Tamam, anlatayım. Nerden başlasam..."


Konuşmaya başladım, abim dikkatle dinledi. Sonra araladı dudaklarını, bir saat boyunca sohbet ettik. Bir saatin sonunda Râna yengem arayınca kalkmak zorunda kalmıştık ama bana yetmişti bu. Abimi çok seviyordum. Dünyanın en iyi adamlarındandı şüphesiz. En az babam kadar kahramanımdı benim. Sonunda mutlu bir evliliği olmasına, Râna yengemle saygı ve sevgi çerçevesinde huzurlu bir ilişkileri olmasına en az onu yıllarca evlendirmeye çalışan annem kadar ben de seviniyordum. Ve sevmenin gerçek tadını evlendiği kadınla öğrenmesine de sevinecektim bundan böyle.


Ne demişti abim?


"Sevgi bir kere, bir kişiyle öğrenilmez. Yaşam boyu insanları severiz, bazen aşık oluruz. En zirvesini, en acısını, en ağırını, en çoğunu yaşadık sanırız ama yanılırız. Ben anladım ki sandığımızdan ötesi varmış sevmenin. Râna yengen öğretti ki sevmenin sınırları, dereceleri bambaşkaymış. Allah bazen bizi sevgiyle sınar, bazen ödüllendirirmiş. Önemli olan sınava razı olup alnı ak bir şekilde tamamlamak, ödüle sahip çıkıp emaneti yürekte en hassas şekilde taşımak. Kalbindeki ne kadar ağır, ne kadar yoğun, ne kadar doğru, ne kadar kaderin, ne kadar sınavın bilmiyoruz Enes. Allah bilir. Sen yalnızca yüreğini temiz tutmaya, kapıları hayra açmaya, yorulunca Allah'a koşmaya bak."


Sözlerini hep aklımın bir kenarında tuttum. Çok işime yaradı. O benim kahramanımdı. Hep de öyle oldu.


❤🎈


Loading...
0%