@sukunettekelimeler
|
~Hümeyra Acaba akan gözyaşlarım dolayısıyla ıslanan tişörtünden ağladığımı anlamış mıydı? Anladıysa biraz utanırdım. Ama ne yapayım, film mutsuz sayılabilecek bir sonla bitmişti. Ağlamadan duramamıştım. Duygusaldım işte. Ah daha bitmemiş! Sahne eskiye döndü. Bisiklet süren çocuğun arkasında oturan kız. Mutlulardı! Fakat bu bir anıydı. Geçmişe dair güzel bir hatıra... Tam o anlarda ekrandaki alt yazıyı baş karakterin sesinden işittik. Heiran Bitmişti. Başımı Emir Serkan'ın omzundan kaldırıp arkama yaslandım. Tam o anda ellerimi onun elleri arasında bulduğumda bu kez daha sakindim. Aşırı derece heyecanlanmamıştım. Bünyem onun sayesinde bugün aldığı fazla doz heyecan dolayısıyla alışmıştı sanırım. Öte yandan, ya sonra her şey, yani Emir Serkan, (Emir Serkan ne ara her şey olmuştu bilmiyorum ama) eskisi gibi olursa diye de düşünmüyor değildim. Bu ihtimal ödümü koparıyordu. İnşallah olmaz Allah'ım. Elleri arasındaki ellerimi paş parmakları hafifçe okşadı. Kalbim pat pat çarpmaya başladı. "Bu defa öyle döndüm ki sonsuza kadar birlikte olacağız, Hümeyra. Gerçekten." Söylediği cümle az önce içime düşen kuruntuyu yok etmişti. Şu anda nasıl hissettiğimi tarif edemezdim. Bunu hiç bir şeye benzetemezdim. Bambaşka bir duyguydu. İtinayla ellerimi tutup okşayan, gözlerime böyle derin bakan bir adam vardı karşımda. Emir Serkan. Sözcükleri bir yemin gibi aramızdaydı. Ömürlük verilmiş bir söz gibi. İnandırıcı, güven verici, bağlayıcı. Geçmişimde yaşadığım onca sıkıntıyı düşündüm. Hepsinin silinip gideceğini fakat karşılığında Emir Serkan'ın hayatımda olmayacağını teklif etseler, bu teklifin yüzüne bile dönüp bakmaz, asla kabul etmezdim. Oysa ki yaşadıklarım az buz değildi, zorlu şeylerdi. Canım çok yanmıştı yıllar boyu. Fakat bana hepsini unutturan bir adam vardı artık. Gerçekten onun için değerli olduğumu hissettiren bir adam. Gerçekten demişken, "gerçekten" derken bir de benimle sanki biraz dalga mı geçiyordu? Ben bugün onun davranışlarına ve sözlerine adapte olmaya çalışırken "gerçekten mi" diye sorup durmuştum, malum. Her neyse, şimdi bunu kafama takacak değildim. Bu, fazlasıyla özel bir andı benim için. Gülümsüyordu Emir Serkan. Kocaman hem de. Onca zaman onu asık suratla, dalgın bakışlarla ve canı sıkkın gördükten sonra artık böyle güzel gülümsemesi bir nimetti. Bense onun cümlesine karşın diyecek güçlü bir şey bulamamış, sus pus kalmıştım öylece. Neyse ki o devam etti. "Böyle dediğime bakma, zaten hiç senden gitmedim." Sağ elimi kaldırdı, sol tarafına götürdü ve kalbinin üzerine koydu. "Sen de buradan gitmedin." Daha süslü, daha başka şeyler söylemek istesem de heyecandan ötürü cümlelerimi bir türlü toparlayamamış, sadece içten tebessüm edebilmiş ve "Sen de benim yüreğimden hiç bir yere gitmeyeceksin," deyip boştaki elimle elini tutmuştum usulca. Bir kaç saat öncesine aklım gitti. Saçlarımı tararken odaya daldığında beni öyle görmesi sebebiyle kızabileceğini düşünmüştüm fakat beni yanıltmıştı. Halinden memnun gibiydi hatta. Elimdeki tarağı alıp saçlarımı tarayacağını anladığımda ilk başlarda kendimi kasmaktan bir hâl olmuştum. Sonrasında heyecandan gerilen kaslarım biraz gevşese de, elleri saçlarımda yavaş yavaş dolanırken sertçe çarpan kalbimin sesini o da duyuyor mu ki diye düşünmedim değildi hani. Üstelik saçlarımı artık hep onun tarayacağını belirtmişti. Onunla da kalmamış, perçemlerimi geriye doğru itelerken yüzüme dokunmuştu parmakları. Bir de keyifle sakin ol demesi yok mu?! Hem kendisi sebep oluyor hem de benimle alay ediyordu bir nevi! Düşüncelerim bir kaç saat öncesine kaymış gitmişti. Emir Serkan da hâlâ ellerimi tutuyor ve bakışlarını yüzümde dolandırıyordu. Yüzümü inceliyor olması beni utandırsa da sakin kalmaya çalıştım. Ardından, bir süredir aramızda süregelen sessizliği bozdum. Zihnimi kurcalayan o soruları sormalıydım ve rahatlamalıydım. Endişelerimi gidermeliydim. "Emir Serkan, beni sevdiğin için mi benimle evlendin?" Ellerimden birini bırakıp yüzüme yaklaştırdı ve parmakları hafifçe yanağımı okşadı. "Seninle evlendiğimde ve öncesinde de seni seviyordum. Hâlâ da seviyorum." Yanağımı tüy gibi hafif dokunuşlarla okşaması karnımda kıpırtılar hissetmeme yol açmıştı. Verdiği cevap ise dudaklarımda küçük bir tebessümün yer etmesine. Ne yazık ki tebessümüm bir süre sonra soldu. Onca kargaşanın, sıkıntının, hayatla verdiğim savaşın içinde sevmeye ve aşka vakit bulamamıştım, doğruydu. Emir Serkan, ortamı tekrar yumuşatmak istercesine gülümsedi. Onun keyfini kaçırmak, neşesini zedelemek veya bu ortamı bozmak istemiyordum. Geçmişim geçmişte kalmalıydı. Şimdide zarar vermemeliydi. Bulunduğum âna odaklandım. Elimi tutan, yanağımı okşayan, gözlerime anlamlı anlamlı bakan adama verdim bütün dikkatimi. Ben de gülümsedim. Gerçi o böyle kocaman ve içten gülümsemişti, benimki biraz sönük kalmıştı yanında. "Boş boş oturmadım ki. Seni düşündüm." "Beni?" dedi keyiflendiğini belli eden bir yüz ifadesiyle. Onu düşünmem hoşuna gitmişti belli ki. Başımı sallayıp onayladım. Fakat aklımı kurcalayan başka şeyler de vardı. Madem beni baştan beri seviyordu neden kaç hafta boyunca öyle soğuk, yabancı, mesafeli davranmıştı? Neden ikimizin de canını yakmıştı? Daha en başından bu ilişkiyi yaralayacak davranışlarda bulunmasının sebebi neydi? "Emir Serkan, bir şey soracağım," dediğimde ciddi bir konunun geldiğinin farkına vararak biraz gerilmişti. Yanağımda dolaşan parmakları durdu ve devam etmem için bekledi. "Bu zaman dek neden bana öyle soğuk davrandın peki? Karşında bir yabancı varmış gibi. İkimizin de canını acıttın. Sonra birden değiştin. Neden? Kafam karıştı." Gülümsemesi yavaş yavaş soldu. Nasıl bir açıklama yapacağını bilemediği âşikardı. Yüzümdeki parmaklarını tamamen çekti ve elini indirdi. Elimi tuttu yeniden. Söyledikleri soyut, kavramsal şeyler olsa da belli ki bu kadarını açıklayabiliyordu bana. Üstelemeyecektim, çünkü samimiydi, görebiliyordum. Yalnızca "Bir daha öyle olmayacak değil mi?" dedim endişemi dile getirerek. "Olmayacak inşallah. Söz." "Tamam o zaman, ben onları unutuyorum...unuttum." Onu rahatlatmak adına küçük bir tebessüm ettim. O da aynı şekilde karşılık verdi. "Bu kadar güzel olman bazen seni hak edip etmediğimi sorgulattırıyor bana," dediğinde güzel kelimesini dış görünümden ziyade karakterime atfettiğini biliyordum. Az evvel onu zorlamamış ve hatta ikimiz için de daha iyi olacağından ötürü olanları unuttuğumu ifade etmiştim çünkü. Utanarak baktım gözlerine. Yavaştan kızarıyordum sanırım. "Seni asla isteyerek kırmadım. Kırmam da. Eline diken batsa dahi canım yanar çünkü. Bunu bil, olur mu?" Başımı salladım yavaşça, tamam anladımda. O esnada bir esneme ve yorgunluk esir aldı bedenimi. Emir Serkan'ın elleri arasındaki elimin birini çekip hemen ağzıma kapattım ve esnedim. Güldü. "Yatma vakti geldi anlaşılan," Eh, doğrusu uykum gelmişti ve kaç gündür yufka işleriyle uğraşmaktan ötürü çok yorgundum. Güzelce bir dinlenmeye ihtiyacım vardı. "Evet, uykum geldi," Televizyonu kapattıktan sonra ayağa kalkıp fişini çekti. Ben de bu sırada sehpanın üzerindeki meyve tabaklarından ikisini elime aldım. Emir Serkan da bardakları almıştı. Bulaşıkları mutfağa götürüp hızlıca akıttık ve makinaya yerleştirdik. Ellerimizi havluya kuruladık. Artık uyumaya hazırdık. Mutfaktan çıkacağımız esnada onun bu kez içeriye kanepeye değil, benim yanıma gelmesini istiyordum. Kendi odasına. Odamıza. Belki de öyle yapacaktı bilmiyorum ama ben diğer ihtimali elemek istiyordum. Bu gece her şey büyük oranda normalleşsin istiyordum. Aynı odada kalmak gibi. "Emir Serkan," diye ismini söylediğimde durdu ve ışığı kapatmadan evvel dönüp bana baktı. Bunu söylemek kolay olmasa da heyecan/stresimi yok saymaya çalıştım. "Bugün yanımda uyuyabilir misin? Hiç rahatsız etmem." İstediğim şey onu şaşırtmış gibiydi. Şaşırtmanın yanında hoşuna da gitmiş olmalı ki dudaklarına konan küçük gülüş eşliğinde biraz düşünüyormuş gibi yaptı. Ardından karar vermiş gibi. Ve yanıt verdi. Anlamamıştım. "Ne hikayesi?" Elini omzuma atıp beni kolunun altına aldı. "Bir varmış bir yokmuş. Hümeyra en çok hangi rengi severmiş? En sevdiği yemek neymiş? Yapmayı sevdiği şeyler nelermiş? Gitmek istediği şehirler hangileriymiş? Emir Serkan onu mutlu etmek isterse ne yapmalıymış?" O tüm bunları sorarken bir yandan da odaya doğru yürümüştük. Odanın ortasına geldiğimizde omzuma attığı kolunu çekti ve beni serbest bıraktı. Her zaman yattığım tarafa doğru gittim, o da diğer tarafa geçti. "Hikaye bu soruların cevaplarından mı oluşmalı yani?" dedim. "Evet." diyen Emir Serkan pikenin altına girip uzandı. Ben de daha fazla beklemeden pikenin kendi tarafımdaki ucunu kaldırdım ve başımı yastığa koydum. Aramızda belli bir mesafe vardı fakat yüzlerimiz birbirine dönüktü. Yan tarafımda yatıyor oluşu garip hissettiriyordu. Bundan memnun ama heyecanlıydım da. Bugünün kelimesi galiba "heyecanlanmak" kelimesiydi. Ona istediğini verdim. "Bir varmış bir yokmuş. Hümeyra diye bir kız yaşarmış. Yeşil rengi ve tonlarını çok severmiş. En sevdiği yemek taze fasulyeymiş. Kitap okumayı, gezmeyi, sohbet etmeyi, sevdikleriyle her türlü eğlenceli şeyi yapmayı severmiş. Ziyaret etmek istediği şehirlerin başında İstanbul, Çanakkale, Bursa ve Gaziantep geliyormuş. Emir Serkan onu mutlu etmek için yanında olsa, gözlerine baksa ve gülümsese yetermiş." "Bitti mi yani?" deyip karanlığa alışan gözlerimizin buluşmasına neden oldu. "Bitti. Zamanla her şeyi öğrenirsin zaten," deyip bir kez daha esnedim, gözlerim kapanıyordu artık. Ama bir sorun vardı. "Emir Serkan?" "Hım??" dedi o da uykulu uykulu. "Ben karanlıkta uyuyamam ki." "Ben de ışık varsa uyuyamam." "Ama korkarım," dedim ne yapabileceğimizi düşünerek. Birimiz ışıkta birimiz karanlıkta uyuyamıyorduk. Nasıl bir çözüm bulabilirdik ki? Ben bunu düşünmeye başlamışken o cevabı çoktan bulmuştu. Aramızdaki boşluğa elini koydu. Tuttum. Ve korkmadan gözlerimi yumdum. O yanımdayken korkacak bir şeyin olmadığını hatırladım, hissettim ve ilk kez karanlıkta kolayca uyuyabildim. O yanımdayken korkacak bir şeyin olmadığını hatırladım, hissettim ve ilk kez karanlıkta kolayca uyuyabildim. |
0% |