Yeni Üyelik
5.
Bölüm

°L° 5

@sukunettekelimeler

~Emir Serkan Aydın


Bir yerlere tıkıştırmış olduğum peçeteyi buldum ve gelişigüzel biraz koparıp kanayan burnuma tuttum. Tezgahın üzerindeki bir bardak ıhlamuru tek dikişte bitirip orada bırakarak, öfkeyle tekmelediğim sandalyeyi düzeltip sabah Hümeyra'nın fırlattığı ceketi elime aldım ve kendimi dışarı attım. Beni yağmurun karşılamasına sevinmiştim. Yağmur iyi geliyordu. Belki içimdeki ateşi söndürmeye yetmezdi ama...


Akşam ezanı vakti gelmeden önce eve gidip üzerimi değiştirmeli, abdest alıp camiye yetişmeliydim. Adımlarımı hızlandırsam da aslında eve varmak istemiyordum. Her şeyden ve herkesten uzakta kalmaya ihtiyacım vardı.


Daha önce bu denli yaralandığımı hatırlamıyordum. Kardeşim dediğim adam resmen beni dinlememişti bile. Düşündüğü gibi bir şey yapmayacağımı bilecek kadar tanımamış mıydı beni? O kadar şerefsiz olabilecek biri gibi miydim gözünde? Gerçi, onu da anlayabiliyordum. Olaylara onun penceresinden baktığımda hak veriyordum. Suçlu Ensar değildi, ben değildim, Hümeyra değildi. Hiçbirimiz değildik. Kızacak gerçek bir suçlu bulsam gidip yakasına yapışır, öcümü alırdım belki ama yoktu.


Kendime öfkeliydim. Ensar'a öfkeliydim. Hümeyra'nın dedesine öfkeliydim. Küfür etmek gibi bir alışkanlığım olsa şu dakikalar içerisinde sülalemin hepsinden helallik almam gerekecek kadar ederdim. Neyse ki böyle bir huyum yoktu. Yine de kendimi zor tutuyordum. Dost acısı bir yandan vuruyordu, aşk acısı bir yandan.


Aşk mı? Güldüm kendi kendime. Sadece benim bildiğim bir sevda. Kaçtığım, kurtulmayı deneyip ağlarına düştüğüm. Göz yaşına sebep olduğum için kendimden nefret ettiğim...


Hümeyra'nın canı acıyınca benimki de acıyordu işte. Onun değil, benimki acısaydı sadece keşke. Her mesafeli davranışımda, hele ki sabahki tartışmamızda onun gözlerindeki kırgınlığı gördüğüm an deli gibi pişman oluyordum. Ben de en az onun kadar yıkılmıştım, ama bilmiyordu.


Karı kız peşine koşmaya gidiyormuşum, peh! Sanki gözüm başkasını görüyor! Sanki başkaları onun gibi bakabilir, onun gibi susabilir, onun gibi konuşabilir veya yalnızca varlığıyla bana yetebilirdi de... Her neyse, bunu bile düşünmemem gerekiyordu. Hümeyra'yla birlikte eve yürüdükten, beraber aynı sofraya oturduktan sonra kendimi fazlasıyla ihanet ediyor gibi hissetmiştim zaten.


Benim öfkem asıl kendimeydi. Ceremesini ise o günahsız kız çekiyordu. Fakat neyi nasıl idare edebileceğimi şaşırmıştım artık. Bir şeyleri toparlarken başka şeyler yıkılıyordu. Yetişemiyordum. Mânen büyük bir yorgunluğun içine düşmüştüm.


Eve vardım. Anahtarımı çıkartmak için elimi cebime attım ama yoktu. Ceketin cebine baktım, yine yoktu. Bizim mekânda unutmuş olmalıydım. Kapıyı tıklatıp bekledim. Az sonra Hümeyra kapıyı aralayıp başını uzatmış, beni görünce geri kaçmıştı. Haklıydı kızmakta yahut kırılmakta. Olsun, benden nefret etsin gerekirse. Hak ediyordum.


Bakışları yeni yeni bir şeyi fark etmiş gibi tekrar bana çevrildiğinde iri gözlerini biraz açtı ve boncuk gözleri hepten kocaman oldu. Biraz şaşkın, meraklı, biraz da endişeliydi. Gözlerinin etrafı ise kızarıktı. Belli ki ağlamıştı. Dışarıda yağan yağmur onun gökyüzünden gelme miydi?


Kendime bir kez daha sayıp sövdüm onun ağlamasına ve bu hâle gelmesine sebep olduğum için. Elimdeki ıslanan ceketi askıya asıp kapıyı arkamdan kapattım.


"Emir Serkan, ne oldu sana?"


Emir Serkan... Bana tam adımla seslenen sadece Hümeyra vardı. Ve her söyleyişinde ismimi biraz daha seviyordum.


"Bir şey yok," deyip geçiştirdim. Islanan peçeteyi hâlâ burnuma tuttuğumu fark ederek banyoya doğru yöneldim ve girip oradaki çöpe fırlattım. Burnumdan sızan kanı çeşmeden akan suyla temizlemeye başladığımda Hümeyra da gelmişti.


"Çok acıyor mu?"


Yanımdan gitmesi için uyaracaktım fakat burnuma bakıp kendine bir şey olmuş gibi buruşturduğu suratını görünce yapamadım işte. Yalnızca merhamet gösteriyordu. Ve merhameti, karşılığında bir uyarıyı ve soğukluğu hak etmiyordu.


Aynada göz göze geldiğimizde "Daha önce hiç bu kadar acımamıştı," dedim ve uzanıp asılı olan havluyu aldım, yüzümü kuruladım.


Hiç bu kadar acımamıştı Hümeyra. Hiç can dostum beni bu hâle getirmemişti çünkü. Yumruğu, burnumdaki yarayı boş verdim, ruhum böylesine acı çekmemişti. Dinlemeden yargılamamıştı beni bu güne dek. Kim bilir kafasında nasıl bir adamdım şimdi?


Elini suratıma uzatacak oldu, hemen geri çekildim. Olması gereken mesafeleri aşmasına müsaade edemezdim.


"Ben camiye gidiyorum," deyip banyodan çıktığımda ardımdan yürüyordu.


"Üzerindekilerle mi? Hasta olacaksın, sırılsıklamsın. Hem kan damlamış kıyafetine."


Ah, doğru ya. Bir an unutmuştum. Aklım başımda değildi. Odaya geçip dolaptan temiz kıyafet aldım ve banyoya geri döndüm. Üzerimi değiştirip abdest aldıktan sonra koridora çıktığımda Hümeyra da mutfak tarafından yanıma gelmişti.


"Sıcak çorba yapıyorum, camiden dönünce içersin. İyi gelir."


"Gerek yok, geç dönerim ben. Sen yat, bekleme." deyip kapşonlu siyah ceketimi ve siyah şemsiyeyi alıp evden çıktım.


Namazımın ardından ne kadar camide kalıp dua etmişim bilmiyorum. Yatsı için herkes geri geldiğinde ben hâlâ aynı yerimdeydim.


Loading...
0%