@sukunettekelimeler
|
~Emir Serkan Aydın Bugün gerçekten garipti. Arayıp da bulamadığım defteri Ensar'ın elinde görünce küçük çaplı bir şok yaşamış, işte şimdi dostumu gerçekten kaybettim diye düşünmüştüm. Allah'a şükür Ensar olaya benim için koca bir sevdayı içine gömdün sen diyerek yaklaşmıştı. Bana sarıldığında hem rahatlamış hem şaşırmıştım. Dostluğun beden bulmuş hali onun için ben olabilirdim ama benim için de oydu. Öte yandan, mahalleli teyzeler sağ olsun yufka haftası ilan etmişlerdi. Hayır yani, Hümeyra'nın korktuğu günün - yani ilk kez aramızdaki buzdan dağları eritip mesafe kat ettiğimiz günün - hemen ertesi günü önce babaannesine, sonra Esmalara, diğer komşulara, sonra bize gitmişti yardıma. Babaannesinde kalmış, Esmalarda kalmış, komşulara gidip akşam eve gelse de yorgunluktan erkenden uyuyakalmıştı. İki gündür evde doğru dürüst rastlamamıştık bile birbirimize. Eee her ne kadar şimdi söylensem de en başında izin vermiştim elmecbur. Nasıl vermeyeyim, onca zaman zaten evde tıkılı kalmıştı. Benim yüzümden moralinin bozuk olduğu günler de cabası. Ama bu kadarı yeterliydi. Artık yuvasına dönme vaktiydi. Daha yavaş yavaş kendimi ona affettirecektim ben. Evin kapısını tıklattığımda sevgili kardeşim Yasemin karşılamıştı beni. "Hoş bulduk güzelim. Bitirdiniz ha, çok şükür," deyip içeriye girdim. Oturma odasına girip bizimkilerle selamlaştık ve beş on dakika oturmak niyetiyle koltuğa geçtim. Biraz sohbet ettikten sonra "Artık biz kalkalım," diyerek ayaklandım. "Nereye oğlum, oturuyorduk işte." "Sonra yine geliriz annecim." dedim annemin itirazı karşısında. Allah'ım nolur uzatmasın çünkü annem inattır. Canım anam surat asınca babam devreye girdi. "Hanım bırak çocukları. Zaten kaç gündür Hümeyra evde değilmiş, kız rahat rahat evine gitsin, yoruldu, dinlensin." "Aynen öyle," diye babamı onayladım. Aslan babam. Erkeğin halinden erkek anlar, dostlar. Babamın da katkılarıyla annem "Eh iyi, hadi bakalım," diye razı oldu. Hümeyra da bizimkilerle vedalaştığında evden ayrıldık ve sokak lambalarının aydınlattığı yolda yan yana yürümeye başladık. "Çok yoruldun mu?" diye sordum sırf bir şeylerden laf açabilmek için. "Biraz," dese de aslında bu tavrıyla sabır gösterip alttan aldığını ve mütevazilik gösterdiğini biliyordum. Fazlasıyla yorgundu, biraz falan fasa fiso. "Karnın aç mı peki?" diye sordum aniden. Henüz akşam yemeği yiyip yemediklerini bilmiyordum. Bütün gün zaten enerji harcamıştı, güçsüz düşsün istemezdim. "Aslında aç, daha yemek yememiştik. Ama ben eve gidince hazırlarım bir şeyler." "Senin elinden yemek daha güzel olur tabi ama bu yorgun hâlinle uğraşmana gönlüm el vermez. Biz en iyisi bugünlük Tuncay abiye uğrayıp köfte ekmek yiyelim. Farklılık yapmış oluruz hem. Ne dersin?" "Peki, olur," dedi. Zaten fazlasıyla uyumlu biriydi Hümeyra. Zorluk çıkartan değil kolaylık arayan bir yapısı vardı her daim. Ayak uydurmasını bilirdi. Tuncay abinin dükkanına varıp dışarıdaki masalardan birine karşılıklı oturduk. Ikimiz için de sipariş verdim. Beklerken yufka meselesiyle ilgili bir kaç cümlelik sohbet ettik. Tuncay abi, köfte ekmek ve ayranları bizzat kendisi getirip "Afiyet olsun Serkan'ım. Hanım kızımız kim?" diye sordu. Çok iyi niyetli olduğu kadar meraklı da bir adamdı kendisi. "Eşim Hümeyra," dediğimde kalbim sevinçle çarptı. Şükürle. Onu bu sıfatla tanıtabiliyordum resmen. Oysa bugün o kara kaplı defterde yazanları hatırlatınca görüyorduk ki bu bir zamanlar imkansızmış gibi geliyordu bana... "Oo hayırlı olsun Serkan," dedi samimiyetle. Benim adına mutlu olduğu bakışlarından belliydi. "Hiç duymadım evlendiğini," diye ekledi ardından. "Düğünü yapmadık Tuncay abi, yoksa seni unutmam biliyorsun. İki aile arasında küçük çaplı bir nikah oldu." Anladığını belirterek başını salladı. "Siz mutlu olun yeter ki oğlum. Allah hayırlı bir yuva eylesin inşallah," duasından sonra Hümeyra'ya döndü. "Senin için de hayırlısı olsun evladım. Serkan'ımla Ensar'ımı kendi çocuklarım gibi severim. Çok iyi gençlerdir. Serkan'ım canı gibi sahip çıkar sana." Hümeyra biraz çekinmişti belli ki. Teşekkür etti ama utandığı sesinden ve hallerinden belliydi. Tuncay abi de tekrar afiyet olsun deyip içeriye girdi. Baş başa kaldık. Ekmeklerimizi yerken Hümeyra ara ara bir şeyler anlatıyor ben de onu dinliyordum. "Yasemin çok komik bir kızmış Emir Serkan. Babam da öyle, herhalde ona çekmiş." Babam dediğinde boğazımdaki lokmayı zorla yuttum. Babam, babası... Gülümsedim. Gerçek bir gülümseme yer edebilmişti onca zaman sonra suratımda. "Aynen öyle. İkisi birbirlerine benzerler huy bakımından," diye onayladım onu. "Sen? Sen kime benziyorsun daha çok?" sorusunu sorduğunda samimi bir merak vardı bakışlarında. Elimdeki köfte ekmek bitmişti. Kağıdını tabağa bıraktım ve peçete alıp elimi ağzımı sildim. Ardından cevapladım. "Hıım..." diye mırıldandı. Ben de ona aynısını sorardım fakat yarasını deşmiş olmak istemedim. Es geçtim. Üzülmesindi. Başka bir konu açtım. Az sonra Hümeyra da köfte ekmeğini bitirmişti fakat ayranı hâlâ dolu sayılırdı. O ayranını içerken ben hesabı ödemek için yanından kalktım. "Tamam," Ensar ve ben genelde burada yediğimiz için ücretten haberdardım. Cebimden gereken miktarda parayı çıkarıp tezgahta duran gence verdim. Tuncay abiye de seslenip vedalaştım ve dışarı çıktım. Hümeyra da ayaklandı. Eve doğru sessizce yürüdük. Tam kapıya geldiğimizde ezan okunmaya başlayınca Hümeyra'yı bırakıp camiye yetiştim. Cemaati yakalamıştım. Namazımı eda edip duamı ve şükrümü ettim. Camiden dönerken manavdan biraz meyve alıp öyle eve geçtim. Oturma odasının önünden geçerken odanın karanlık olduğunu fark ettim. Hümeyra orada değildi demek. Elimdeki meyve poşetlerini mutfağa bırakıp ona aklımdaki teklifi sunmak için yatak odasına yöneldim. Işığı yanıyordu, kapının altından sızan renklerden belliydi ki bizimki buradaydı. İçeriye girdim öylece. Aklımda kurduğum plan dönüp durduğu için kapı çalmayı dahi unutmuşum. "Hümeyra, bu akşam film izleye--" Onu üzerinde uzun, sade, toz pembe bir gecelik elbisesi, yatağın ucuna oturmuş ve kabarıklığına bakılırsa yeni kuruttuğu saçlarını tararken görünce cümlem yarım kalmıştı. Plan falan da halt yemişti. Beynim donmuş, düşünmeyi bırakmıştı. Sevdiceğimin uzun saçlarından zar zor çektiğim gözlerim bana bakan mavi hârelerini buldu. "Şey--" diye mahcupca kalakaldıktan kısa bir süre sonra mahçupluğunu üzerinden attı ve aniden bir cesaret yüklemesi gelmiş gibi başını ve omuzlarını dikleştirdi. "Ben bir şey yapmadım. Kendin odaya daldın." Birden savunmaya geçmiş, bana "sorun varsa seninle alakalı, senin yüzünden, mesuliyet kabul etmiyorum" mesajı veriyordu güya. Bu hâline gülümsedim. İsteyince dişlerini de gösterebiliyordu demek ki. Tepkisini merak ederek ciddiyetimi korudum ve neyi kast ettiğini anlamamazlıktan geldim. "Saçım açık ve yanımdasın. Ama kendin odaya daldın. Benim bir suçum yok." Ağır adımlarla yürüyüp önünde durdum. Başını kaldırıp ne olacağını beklercesine bana bakarken, tarağı tutan elini kucağına indirdi. "Saçını görmem suç mu Hümeyra?" diye sorduğumda istemsizce bakışlarım yüzünden ayrılıp saçlarına tırmandı. Parmaklarım uzanıp o ince tellerine dokunmak istiyordu. Usul usul gezinmek aralarında... Ben bütün bunları düşünürken onun ne dediğini kaçırmıştım bile. Varlığı dahi aklımı başımdan almaya kadirken, onu ilk kez karşımda tesettürsüz görüyor olmak, söylediklerini duymama engel olmuştu. "Yoo. Ama sen demiştin ki--" Kendime küçük bir azar çekip çeki-düzen verdim. Hiçbir şey olmamış gibi, odaya ilk geliş amacıma yöneldim. "Bu akşam beraber film izleyelim mi? Gelirken meyve de aldım. Yeriz." Garip hâlime olmalı ki bir şeylere şaşırsa da başını sallayıp onayladı. Teklifimi kabul etti. "Olur." Gülümsedim. Ardından planım odadan çıkmaktı ama beynimin komutlarına bedenim uymuyordu. Ona doğru bir adım daha attım. Uzanıp usulca elindeki tarağı aldım. "Saçın biraz karışmış," deyip arkasına geçtim ve oturdum. "Ben yardım edeyim." Saçlarını nazikçe taramaya başladım. Canı yanmasın diye yavaş yavaş hareket ediyorum. Parmaklarım saçlarına dokunduğunda kalbim hızla çarpmaya başladı. Hümeyra'nın da daha hızlı nefes alıp verdiğini inip kalkan omuzlarından anlayabiliyordum. Tıpkı ben gibi o da heyecanlanmış olmalıydı. Ben ilk kez onun saçlarına dokunuyorsam onun da saçlarına ilk kez dokunuluyordu sonuçta. "Hep karışır zaten," dedi olağan bir şeyden bahseder gibi. "Desene hep saçını ben tarayacağım." Heyecanlandığı için hızlıca konuşuyordu. Bu halleri nedense hoşuma gidiyordu. "Olsun, ben yine de yapacağım," dedim kararlılıkla. Tarama işlemi bitmişti. Tarağı yatağın üzerine koyup elimle saçlarını bir araya topladım. Sol omzundan önüne saçlarını bırakırken ona yaklaşıp sol kulağına doğru eğildim. "Sakıncası yoktur umarım," diye ekledim alçak sesle. Bu kadar yakınında olmak beni de etkiliyordu elbette. Fakat onun ne yapacağını bilemeyerek alel acele bana doğru yüzünü dönmesi, benden çok daha beter durumda olduğunu gösteriyordu. Çünkü yalnız etkilenmiyor, aynı zamanda utanıyordu. Yüzünü dönmüştü dönmesine ama ne diyeceğini yahut ne yapacağını bilemediği aşikardı. Uzanıp önünde kalan kısa perçemlere dokunduğumda parmaklarım aynı zamanda yüzünün kıyısına değmişti. Göğüs kafesi hızla inip kalkıyordu. Parmaklarım yüzünde fazladan bir süre oyalanırken "Sakin ol Hümeyra," desem de ters etki yapmıştı. Bana kalırsa tam şuan kaçıp gitmek istiyordu. Ancak öyle sakinleşebilirdi. Onun üzerinde bıraktığım etki sebebiyle sırıtarak ayağa kalktım. Daha fazla üzerine gitmemeliydim. Ama bu durum hoşuma gitmişti. Biraz daha utansa pancar gibi olacaktı, güzelim benim. "Ben meyveleri yıkayıp tabağa koyayım, sen de gelirsin," dedim ve çıktım odadan. Meyveleri hazırlayıp içeriye geçtim. Televizyondan İnternet'e bağlanıp izlemek için önceden not aldığım bir filmi açtım. Bu sırada Hümeyra da az evvelki uzun elbisesi ve kahverengi tülbentini de giyinmiş, gelmişti. Sanırım artık Hümeyra'ya evde rahatça eşofmanını falan da giyebileceğini söylemem lazımdı. Koltuğa oturduğunda aramıza biraz mesafe bırakmıştı. Çaktırmadan ona doğru yanaşırken ismini seslendim. "Hümeyra?" "Efendim?" "Şu dediklerim var ya hani, ilk zamanlar dediklerim, kıyafetlerin hakkında. Unutsan ya hepsini? Artık nasıl rahat ediyorsan öyle giyin. Burası senin evin. Dilediğin gibi dolaş." Şaskınlıkla "Gerçekten mi?" deyip hemen sonrasında elini alnıma koydu. "Gerçekten," dedim ama bu hareketi neden yaptığını anlamadım o anda. Elini geri çekti. "Ya sen hasta falan mısın bugün Emir Serkan? Başına bir şey mi düştü ki? Doktora gitmeli miyiz? Ateşin de yok gerçi." Garip soruları ve iri gözlerinin biraz daha açılıp, kaşlarının havaya kalkması üzerine gülecektim ama yapamadım. "Neden ki?" deyip ben de elimi alnıma götürdüm. Yoktu bir şey, evet. Ulan olmadığını biliyorum, yine de neden kendi ateşime bakıyorsam?! Adamda akıl kalmıyordu ki. "Neden mi, eh çünkü bugün çok farklı davranıyorsun." Tek kaşımı havaya kaldırdım. Bilmemezliğe vurdum. Onu köşeye sıkıştırmak ve konuşturmak hoşuma gitmişti. "Nasıl farklı?" "Farklı işte," diye geçiştirdi utanarak. Yakın, samimî, mesafesiz, olduğun gibi diyemedi çekindiğinden. "Bilmem ki, neyim farklı, Allah Allah?" deyip anlamamış ayağına yattım. "Neyse biz filmi izleyelim," diye konuyu kapatmaya çalıştı. Üstelemedim. Yeterince eğlenmiştim. Filme döndüm. Ben de daha önce izlememiştim, ilgimi çekmişti. İsmi: Heiran. Bakalım nasıl bir filmdi? Kumandada başlat kısmına bastım. Henüz film giriş kısmındayken, Hümeyra'nın omzuna kolumu atıp başını göğsüme yaslamasını sağladım. Karşı çıkmadan usulca sindi yamacıma. O da ben de tam şu an yuvamızda hissediyorduk. Biliyordum. "Hümeyra?" dedim hasretle, aşkla, bağlılıkla. "Hımm?" "Evin seni özlemiş." Tekrar "Gerçekten mi?" dediğinde kahkaha atmamak için kendimi zorladım. Yine de sesli gülmüştüm. "Gerçekten," dedim ve onu biraz daha yamacıma çektim. Acaba daha ne kadar şaşırıp, dediklerimden emin olmak isteyerek gerçekten mi diyecekti? Film başlayınca sustum ve varlığını yanı başımda hissettiğim kadın için bir kez daha şükrettim. Film başlayınca sustum ve varlığını yanı başımda hissettiğim kadın için bir kez daha şükrettim. |
0% |