@sukunettekelimeler
|
İlk olarak elinde bir tahta kaşıkla annem belirdi. Tülbentini geriden bağlamıştı ve gülerek konuşuyordu. ''İyi ki doğduun Haaayaat, kızıım! İyiki doğdun, iyi ki varsın. Mehmet'ten çok seviyorum seni. Mehmet kıskansın. Hadi öptüm.'' Mehmetten çok seni seviyorum, derken yan yan sola doğru bakıyordu gülerek. Sanırım baktığı yerde Mehmet vardı. Bir kaç sene öncesine dek doğum günümü kimse kutlamazdı çünkü ertesi günün acısını ben bir kaç gün önceden yaşamaya başlardım. Sonra Özgür gelmiş, beni yavaş yavaş normalliğime çekmişti. İlk seneler yine aynıydım doğduğum gün konusunda fakat sonra Ersel için üzülmeyi bırakmıştım. Ölümü tanımıştım. Doğru tahmin etmişim, kamera yana kaydı ve kahvaltı masasında oturan Mehmet belirdi. Arkadan gelen gülme sesine bakılırsa kamerayı kullanan Kübra yengemdi. Mehmet lokmasını çiğnedi, yuttu ve kameraya baktı. ''İyi ki doğdunuz Hayat hanım,'' dedi ve ekmeğini kuymağa bandırdı. Yengem de ''kuymak da...'' diye güldü bu sırada kamera arkasından. Mehmet devam etti. ''Annemle babamın bugüne kadar yaptığı en doğru şeysin.'' Yengem ve annemin kahkahaları kulaklarımı doldururken ben de kahkaha atmaktan kendimi alamadım. Özgür'ün neye bu denli güldüğü anlaşılmıştı. Mehmet ''Seninle gurur duyuyoruz,'' deyip midesini doldurmaya devam ederken arkadan annem ''Kuymağı sana hediye ediyoruz,'' diye seslendi. Kübra yengem kamerayı ''Hayatcım bak doğum günü kuymağın,'' diyerek kuymak tavasına çevirdi. Oh, mis gibi görünüyordu vallahi. Sonra sırasıyla Emine yengem, Tuğçe ablam, kuzenlerimden bir kaçı da bana iyi dileklerini ilettiler kameraya gülümseyip. Beş yaşındaki küçük kuzenim Mustafa da bana şarkı söyledi : ''İyi ki doğduun, sana pasta yapıcaz, pastan var, doğum günü pastası...'' Son olarak Kübra yengem kendini de çekmiş ve öpücük atıp kamerayı kapatmıştı. Daha dünkü beş yaşında Mehmet büyümüş de, 17 yaşına gelmiş, bana "Annemle babamın hayatta yaptığı en doğru şeysin," diyor. Allah iyiliğini versin! Ee çocuk onca espritüel yengelerin, amcaların, kuzenlerin ve dayıların arasında yetişti. Bırakın da fırlama olsun. ''İstersen bugün uğrayalım annemlere?'' Özgür'ün bu teklifini elbette kabul ettim. Odadan Dilan'ın ağlama sesi gelince ikimiz de birbirimize baktık. Rahatça kahvaltı yaparız diye düşünüyorduk fakat Dilan hanım da bugün kahvaltı masasına oturmaya kararlıydı anlaşılan. ''Sen kızını getir, ben de çayları doldurayım. Hazır odaya gitmişken Ersel'i de uyandır,'' dedim Özgür'e ve çaydanlığa yöneldim. ''Anneee! Bugün anneannemlere gidiyormuşuz. Babaanemlere de uğruyacakmışız,'' diye sevinçle mutfağa koşan Ersel'e gülümseyip yanaklarına birer öpücük kondurdum. ''Evet oğlum." ''Aa ama kursum ne olacak?'' ''Bugün kursa gitmezsin, bir güncükten bir şey olmaz. Hadi otur bakalım sofraya elini yüzünü yıkadıysan.'' ''Yıkadım annecim,'' deyip sofraya oturdu. Bu sırada Özgür de kucağında Dilan'la geldi. ''Uyandın mı sen prenses?'' diye laf attım tosbiğime ve kucağıma aldım. ''Babası gibi, patatesin kokusunu alınca açtı gözlerini.'' Evet biz ailece patates delisiydik. Bir yaşındaki Dilan bile. ''Anne, baba, yemekten sonra saklambaç oynayalım mıı?'' ''Yemeğini güzelce yersen oynarız, dimi babası?'' ''Evet.'' ''Tamam! Hepinizi sobeliycem!'' |
0% |