Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Ç O K

@sukunettekelimeler

~Sana çiçek veriyorum, hiç çekinmeden~

5 Temmuz 2017

Telefonumu alıp Bedir'e mesaj attım.

Geliyorsun değil mi?
12.25

Tabiki geliyorum.
12.27

Bayırın orada beklersin beni.
12.27

Tamam
12.28


Çiçekleri unutmamak için kapının önüne koydum ve çantamı alıp anneme haber verdikten sonra evden çıktım. Bayırın oraya geldiğimde Bedir elimdeki malzemelerin çoğunu alırken ben de ona iyi ki su bidonunu getirdiğini söyledim. Benim aklıma gelmemişti.

Bir süre sessizce bayırı çıktık. Sessizliği bozan ben olmuştum. Zaten Bedir daha çekingen bir tipti, ona kalsa hiç konuşmayadabilirdik. Bu demek değil ki konuşmak istemiyor, ister ama cesaret edemezdi.

''Ee nasıl gidiyor?''

''Bildiğin gibi. Okula gidip geliyorum işte, uzak olunca biraz yorucu oluyor. Abimin de düğünü var bu ay, koşturup duruyorum. Senin nasıl gidiyor?''

''Okula devam ediyorum. Onun harici evdeyim. Ev işleri falan...Annenden bilirsin.''

''Hiç sorma, iki dakika oturmaz. Hep iş, iş.''

Bu cümlelerin ardından ikimiz de sessiz kalmıştık yine. Konuşacak bir şey bulamamaktan öte, aklımız başkasında olduğu ve anılarla baş başa olduğumuz içindi bu sessizlik.

Giriş kapısına az kala Bedir tekrar konuştu. ''Hâlâ onu arıyorum biliyor musun? Aklıma bir yere gitmek geliyor, beraber gideriz diyorum, sonra hatırlıyorum ki o yok. Evlerinin önünden geçerken onu çağırsam da sohbet etsek diye düşünüyorum, annesini görünce neredeyse "Evde mi?" diye soruyordum geçen gün. En yakın arkadaşımı sorduklarında yine onu söylüyorum.''

''En yakın arkadaşın, kardeşindi sonuçta. Hem burada olmaması, var olmadığı anlamına gelmiyor, biliyorsun.''

Cevap vermeyerek yalnızca başıyla onayladı ve demir kapıyı iterek geçmem için yol verdi. Tam girecektim ki duraksadım. Çantamdan çıkardığım tülbentle başımı bir güzel örtüp açıkta yer kalmadığına dair onay almak için Bedir'e ''Oldu mu?'' diye sordum. Yine başıyla onayladı ve içeriye girdik.

Bedir kenardaki çeşmeden bidona su doldururken ben yürümeye devam ettim. Zaten bana yetişmişti.

İkimiz de soğuk taşın üzerindeki

Ersel Sezer
D: 06.06.1997
Ö: 05.07.2015

yazısını görünce durduk ve yere çömelip sessizce oturduk. Bir süre ikimiz de muhayyilemizde gezindik; fikri alemimizde. Mezar taşındaki ''Ruhuna Fatiha'' yazısına gözlerim takılınca Fatiha okudum. Sonra yanımda Yasin cüzü getirdiğimi hatırlayıp çantamdan çıkardım. Ben Yasin okurken Bedir turuncu bir çiçeği onun toprağı üzerine dikti ve suladı. Sonra cüzümü ona verdim. O okurken de ben kırmızı olanı diktim. Yasin cüzünü bana uzattığında alıp çantama koydum ve sarı çiçeği ellerimin arasına aldım. Bu sırada Bedir'in ceketinin cebinden titreme sesi geliyordu. Telefonu çıkarıp meşgule attı. Tekrar çalınca açtı.

''Efendim?'' / ''Tamam.'' İki kelimelik konuşmasının ardından donuk bakışlarını bana yolladı. ''Hayat, anneannem rahatsızlanmış, gitmem gerek.''

Yani benim de gitmem gerekirdi. Çünkü yollar tenhaydı, yalnız başına buraya gelip gitmeme ne ailem izin verirdi ne de ben cesaret edebilirdim. Elimdeki sarı çiçeğe ve önümdeki mavi, mor, pembe çiçeklere baktım. Daha onları dikmemiştim ki! Bedir, bakışlarımdan anlamış olacak ki : ''Çok üzgünüm, yarın diksek?'' deyip gelen ses üzerine kapıya doğru dönüp baktı. Sonra heyecanla bana döndü. ''Heh, Özgür gelmiş!''

Özgür? O kimdi ki? Bizim yaşlarımızda görünen, Bedir'in boylarında -yani benden uzun- , siyah pantolon ve siyah bir gömlek giyinmiş bir çocuk yanımıza gelip selam verdi. Selamını aldık, Bedir'le sarıldılar. ''Liseden arkadaşımız, Özgür.'' dedi Bedir bana bakarak ve Özgür'e döndü. ''Hayat, sana buraya beraber geleceğimizi söylediğim arkadaşımız.''

Başımızla onaylayarak tanışmış olduk. Eee, biz gidiyorduk? Herhalde benim çiçekleri toplamamı bekliyordu Bedir. Çiçekleri poşete koymak üzere çömelip toparlamaya başlamıştım ki Bedir'in söyledikleriyle durdum. ''İstersen toparlama Hayat. Ben gideyim, sen de Özgürle dönersin? Biliyorsun, güvenmediğim biriyle seni yalnız bırakmam zaten. Sen çiçekleri dikerken o da duasını okur.''

Kararsız kalmıştım. Sonra Bedir'in de dediği gibi, beni güvenmeyeceği kimseyle yalnız bırakmayacağını bildiğim için ve çiçekler yarına kadar solabilir diye kabul ettim.

''O zaman ben gidiyorum. Görüşürüz.''

''Görüşürüz kardeşim. Merak etme, arkadaşın bana emanet.''

''Dikkatli ol Bedir. Malum, arabalar hızlı gelip gidebiliyor veya aklı yerinde olmayan kişiler tarafından kullanılabiliyor. Kendine dikkat et.''

''Tamam ederim.''

Bedir veda edip gittikten sonra Özgür arkadaşımız çömelip oturdu ve elini toprağın üzerinde gezdirdi. Onu rahatsız etmemek için önüme dönüp çiçekleri güzelce dikmeye başladım. Gözlerimi Ersel Sezer yazısına çevirip ''Sana çiçek veriyorum, hiç çekinmeden.'' dedim içimden. Çünkü hiç bir erkeğe kanlı canlı karşımda dururken çiçek verebileceğimi sanmıyordum. Ona da. Bedir'e de.

Onlar bana abilik, kardeşlik, koruyuculuk yapardı. Sinir ederdi, kalbimi kırardı, biri bir şey derse o kişiyi dediğine diyeceğine pişman ederdi, biri bir şey yaparsa da yapıp yapacağına pişman ederlerdi. Evet, fakat ben bir kızdım, onlar oğlan çocuğu. Çekinirdim onlardan. Sevdiğim kadar da çekinirdim. Bu yüzden kolay kolay bir şey isteyemez, bir hediye verirken yanlış anlaşılır mı diye utanırdım. Bu yüzden demiştim ''Sana çiçek veriyorum, hiç çekinmeden.''

Peki söyleyin, sevdiklerimize çekinmeden çiçek verebilmemiz için toprağın altına mı girmeleri gerekiyordu?


Loading...
0%