@sukunettekelimeler
|
~Hasret~ Hasırda oturan annem ; ''Kız! Bugün bu saflaşmış. Baksana etleri hazırladı, pişirdi, sağa sola koşuşturdu ama hâlâ hiç dönüp bize 'Niye siz orada oturuyorsunuz da bana yardım etmiyorsunuz?' demedi.'' diyerek Kübra yengemi seyrediyordu. Duysun diye sesli söylüyordu annem ama yengem duymuyordu. ''Bakın şimdi bakın.'' deyip güldü. Pişen etleri tencereye alan yengem anneme döndü : ''Efendim.'' ''Kız, salatayı da yap.'' ''Tamam, nereye koydunuz malzemeleri?'' Biz gülmeye başlarken yengem anlam veremeyip bize bakakaldı. ''Vallahi de bugün bir saflaşmış. Yayla havasından herhalde. Oh maşallah Kübra, çalış çalış.'' ''Hazır sesini çıkarmıyor, yapıyor, yapsın.'' Bizim diyaloglara yabancı kalan Kübra yengem işinin başına döndü kafasında soru işaretleriyle. Ben de malzemeleri Fatoş yengeme verdim. O yapacaktı salatayı. Güzel geçen zamanların ardından eve dönmek üzere yola çıktık. Benim aklım da Özgür'de kalmıştı şimdi. Acaba bisikletini almış mıydı? Acaba hesap ona kalınca çok ayıp olmuş muydu? Bence olmuştu! Belki yanında parası yoktu çocuğun. Allah'ım ya sen yardım et bana. Fatoş yengemler önden gaza basıp giderken biz de Kübra yengemlerle normal bir hızda gidiyorduk. Çünkü yağmur başlamıştı. Bizim araba tamirde olduğundan Kübra yengemlerle aynı arabadaydık. Alışkındım buna; eskiden bizim arabamız yoktu, hep her yere beraber giderdik. Eğlenceli de olurdu. Arabayı süren amcamın telefonu çaldı fakat henüz cebinden çıkartmadan kapandı. Bu kez amcamın yanında oturan babamın telefonu çalmaya başladı. Babam telefonu açtı. Ardından her şey çok hızlı gelişti. Bizimkiler arabayı kenarı çektikleri gibi üzerindeki tişörtleri ve gömlekleriyle fındıklıklardan yukarı koşmaya başladı. Köydeki evin orada amca oğulları vardı, Erol. Adamın ineği dereye düşmüş, bacağı yaralanmış, korkudan hareket etmiyormuş ve ineği dereden çıkaramamış. Yağmur da başlayınca hepten zorlaşmış ineği sakinleştirmek. Bir de inek gebeymiş. Köyde de şuan kimse olmadığı için bizimkiler yardım amaçlı apar topar, arabayı sağa çekerek bizi arabada bırakıp yukarı koştular. Bu koşma hızıyla on veya on beş dakikaya varırlardı dereye fakat yağmur iyice hızlanmıştı. Muhtemelen sırılsıklam olacaklardı. Bir süre onları bekledik. Camlar açıktı ve içeriye yağmur giriyordu. Hırkalarımızla camları kapamaya çalıştık fakat hırkalar da sırılsıklam olmuştu. Arabanın anahtarı üzerindeydi. Arabayı çalıştırırsak camları kapayabilirdik otomatikman önden. Kübra yengem ve ben ya bir şey olursa diye korkuyorduk fakat annem "Ne olacak be!" diyerek öne geçti, anahtarı çevirdi. Araba bir kaç santim öne doğru gidince Kübra yengem korkuyla çığlık attı. ''Zülfiye yenge, bırak bırak! Açık kalırsa kalsın, araba gidiyor! Kayıyor! Uçacağız oralardan aşağı sonra.'' Aslında bunları ben derdim de yengem fazlasıyla telaş yapıp söylenince benim dememe gerek kalmamıştı. Camın biri kapanmış, biri hâlâ açıktı. Yoldan geçen bir arabayı durdurma ve yardımcı olmalarını isteme kararı alındı. Bu sırada iyi dalga konuları da olmuştu. ''Zülfiye yenge, aman bir de durduğun adam kötü niyetli biri falan oluyormuş. Allah korusun.'' ''İçinde çoluk çocuk aile olan bir arabayı durduracağım.'' dedi annem. Sonra bir arabayı durdurduk. Adam anahtarı annemden alıp arabayı çalıştırdı. Camları kapadı ve anahtarı tekrar anneme verdi. Bolca teşekkür ettik ve adam arabasına binip gitti. Ben değişiğimdir, malum. Ya birine çarparsam, ya bir yere çarparsam diye diye şoför koltuğuna oturmadım. Yengem de araba konusunda korkuyor. Annemde biraz ışık var ama daha babam ona yeni ders vermeye başladığı için güvenemiyoruz. Biraz sonra babam ve amcam donlarına kadar ıslanmış bir şekilde geldiler. Üzerlerindekileri ve atletleri çıkarıp öyle durdular. Pantolonları çıkaramayacakları için mecburen ıslak ıslak kalmak zorundaydılar. Koltuklar ıslanmasın diye altlarına hırkalarımızı serdik. ''Biz olduk sırılsıklam, siz koltukları düşünüyorsunuz.'' diyen babama güldüm. Kadınlar işte! ''Hakikaten ıslanmadık nokta kadar yeriniz kalmamış, ne bu haliniz? Yolda polis sorarsa denizden geldik dersiniz.'' derken yengem bir yandan da amcamın kurulanmasına yardım ediyordu. Annem işi büyüttü. ''Bırak denizi, hasretten direk olduğumuz gibi dereye atladık dersiniz.'' Suratlarından aşağı su akan amcam ve babam arabanın klimasını hemen açtı ve sıcak hava üflemeye başladı. Çokça güldük. Allah eksiltmesin. Merak eden varsa, ineği kurtarmışlar. Korkudan doğum yapmış hayvancağız. Kendi de sağlıklı yavrusu da. Sadece ineğin bacağı sargılı, o da geçecek inşallah. Hava kararıp da uykum gelince başımı yengemin omzuna yasladım. Ortada oturduğum için cama yaslanma seçeneğim yoktu. Tam derin rüyalara dalacakken kucağımdaki telefon titreyince gözlerimi yavaşça açıp baktım. Akşam akşam kimdi bakalım? Belki Asudedir. En yakın dostum. Değilmiş. Yabancı numara. Bisikleti aldım ve sağ salim evdeyim. Aldığın tek şey bisiklet değil anlaşılan Özgür. Ve gülen bir ben. ''Ne oldu kız? Ne gülüyosun.'' ''Hiiç.'' Sevindim Rica ederim. Öyle mi, tamam? Yüz yüzeyken konuşsak olur mu? Ihım ıhım, öhöm. Yüz yüze mi? Imm? Ne desem. Buldum, sanırım çiğ köftenin hesabını ona kitlemenin borcunu ödeyebilirim. Peki, olur. Gerçekten mi? Sence? Af edersin, sadece kabul etmene biraz şaşırdım da. Görüşürüz o zaman. Allah'a emanet. Görüşürüz. Sen de. |
0% |