@sukunettekelimeler
|
~Uçakla Gel~ Birinci çalış. İkinci çalış. Üçüncü çalış. Ve açıldı. Anneme hal hatır sordum, "Nasıl, orada havalar iyi mi?" dedim, "Tatilinin tadını çıkar çünkü eve dönünce Şeyda'ya yine 'odanı topla' diye diye delireceksin." dedim. Babamı sordum, selam söyledim, "Benim yerime de suya girsin bari." dedim. Ve Mehmet'i telefona isteyip hoparlörü açtım. Yanımdaki Şeyda ve Nida da telefona çöreklendi. ''Aloo? Hanaat??'' ''Mehmet, ne yapıyorsun ablam? Niye beni bırakıp gittin? Ben seni özledim bak.'' Nida ve Şeyda da daldı konuşmaya. ''İyiyim Hanat. Sen de gelsene. Nida, Şöta, sis de gelin. Hemen gelin yürüyerek.'' ''Biz nasıl gelelim ablam, orası çok uzak! Yürüyerek gelinmez. Hem akşam oldu. Karanlık.'' ''Olsun Hanat, ışık olunca gelin. Uçaa atlayın gelin. Sen uçaan tanatlarından tut, Nida'la Şöta tuyruğundan tutsun.'' Üçümüz de kahkahalara boğulduk bir süre. ''Hanat, teefon mu buzlandı?'' Tekrar bir gülme krizi. Biz konuşmayıp gülünce o da telefon dondu sandı garibim. Telefonum biraz yavaşlıyor da beni deli ediyor sağ olsun. Mehmet de "Telefon dondu mu?" yerine "Telefon buzlandı mı?" diyor. Esprili çocuk. ''Yok buzlanmadı Şöta'cım.'' Şeyda da Şööta, arkadaşlar. Ama ö biraz uzatılıyor. Biraz daha gırgır şamatadan sonra telefonu kapadık. ''Hadi kızlar, artık uyku vakti. Yatın aşağı.'' ''Of abla sen de! Hazır annemler yokken uyumayacağız biz. Sen yat yatacaksan.'' ''İyi, istediğinizi yapın ama ses duymayayım. Uyuyamazsam sizi de yatırırım bak ha!'' ''Tamam tamam yat sen.'' Arıza bir tip gibi göründüğüme bakmayın tatlı bir kızımdır aslında. Sadece bu hafta yirmi yaşına girecek olmamın sendromunu yaşıyorum. Yirmi ya, çok büyük! Yaşının başında ''on'' yok düşünün! Ben seviyorum bu onluları. Gözlerimi kapattım. Ve sonra bir sabah gözlerimi açtığımda annemler tatilden dönmüş, on dokuzuncu yaşım beni terk etmişti. Bugün 4 Temmuz 2017. Temmuz ayından 5 Temmuz 2015'de nefret etmiş, 15 Temmuz 2016'da milli direnişin yüreğime girdiği gece nedeniyle sadece 15 Temmuz haftasını tekrar sevmiştim. Evet, doğum günüm olan günü bile sevmiyorum. Ne ya olamaz mı? İşleri yapıp bitirdik. Çarşıya çıkacaktım. Çiçek almam lazımdı ama rengini seçememiştim. Mehmet'e sormak iyi fikirdi. ''Mehmet, en sevdiğin renk hangisi?'' ''Gökkuşağı.'' Senin aklını yerim minik kardeşim. Gözlerini öper, karnını ısırır, yanaklarını çekiştiririm Mehmet. Neyse bu da güzel bir cevap. Yani tüm renkler olabilir. Bence de çok mantıklı. Çiçeklerimi rengarenk aldım. En çok da onun sevdiği renkten aldım. Bunları yarın dikecektim, yarın götürecektim ona. |
0% |