

~Hasret~
Yayla havası insanı sersemletiyor derlerdi de inanmazdım. Meğer doğruymuş.
Hasırın üstünde oturmuş, güneşin tatlı sızıntısını yüzüme yedirirken annemin sesiyle irkildim.
“Kız! Bugün bu saflaşmış. Baksana etleri hazırladı, pişirdi, sağa sola koşuşturdu ama hâlâ hiç dönüp bize 'Niye siz orada oturuyorsunuz da bana yardım etmiyorsunuz?' demedi,”
Muhatabı Kübra yengemdi. Gözlerini kısarak Kübra yengeme bakıyordu.
"Bakın şimdi bakın.” Deyip güldü sonra bağırdı: “Kübraa!"
Pişen etleri tencereye alan yengem anneme döndü: “Efendim?”
"Kız, salatayı da yap.”
"Tamam. Nereye koydunuz malzemeleri?"
Kahkahalar bir anda yükseldi.
Kübra yengem şaşkınlıkla etrafa bakındı, biz neden gülüyoruz diye.
“Vallahi de bugün bir saflaşmış. Yayla havasından herhalde. Oh maşallah Kübra, çalış çalış.”
Annem memnundu bu halinden. “Hazır sesini çıkarmıyor, yapsın da yapsın.”
Bizim diyaloglara yabancı kalan Kübra yengem, kafasında soru işaretleriyle işinin başına döndü. Ben de malzemeleri Fatoş yengeme verdim. O yapacaktı salatayı.
Günün kalan saatleri güneşle, gülüşle, mangal dumanıyla ve bolca aile şamatasıyla aktı. Eve dönmek üzere yola çıktık.
Benim aklım Özgür'de kalmıştı. Acaba bisikletini almış mıydı? Acaba hesap ona kalınca çok ayıp olmuş muydu? Bence olmuştu! Belki yanında parası yoktu çocuğun. Allah'ım ya, sen yardım et bana. İçim içimi yiyordu.
Fatoş yengemlerin arabası hızla önümüzden geçti. Biz ise Kübra yengemlerle daha sakin bir hızda gidiyorduk çünkü gökyüzü kararmaya başlamış, gri bulutlar yağmuru haberdar etmişti. Ve çok geçmeden yağmur başlamıştı.
Bizim araba tamirde olduğundan Kübra yengemlerle aynı arabadaydık. Alışkındım buna; eskiden bizim arabamız yoktu, hep her yere beraber giderdik. Eğlenceli de olurdu. . Bu yakınlık, bu yol arkadaşlığı… Ne yalan söyleyeyim, içimi ısıtıyordu.
Arabayı süren amcamın telefonu çaldı fakat henüz cebinden çıkartamadan kapandı. Bu kez amcamın yanında, önde oturan babamın telefonu çalmaya başladı. Babam telefonu açtı. Ardından her şey çok hızlı gelişti. Bizimkiler arabayı kenarı çektikleri gibi üzerindeki tişörtleri ve gömlekleriyle fındıklıklardan yukarı koşmaya başladı.
Köydeki evin orada amca oğulları vardı, Erol. Adamın ineği dereye düşmüş, bacağı yaralanmış, korkudan hareket etmiyormuş ve ineği dereden çıkaramamış. Yağmur da başlayınca ineği sakinleştirmek hepten zorlaşmış. Bir de inek gebeymiş. Köyde de şu an kimse olmadığı için bizimkiler yardım amaçlı apar topar, arabayı sağa çekerek bizi arabada bırakıp yukarı koştular. Bu koşma hızıyla on veya on beş dakikaya varırlardı dereye. Fakat yağmur iyice hızlanmıştı. Muhtemelen sırılsıklam olacaklardı.
Bir süre onları bekledik. Camlar açıktı ve içeriye yağmur giriyordu. Hırkalarımızla camları kapamaya çalıştık fakat hırkalar da sırılsıklam olmuştu. Arabanın anahtarı üzerindeydi. Arabayı çalıştırırsak camları kapatabilirdik.
Kübra yengem ve ben ya bir şey olursa diye korkuyorduk. Fakat annem “Ne olacak be!” diyerek öne geçti, anahtarı çevirdi. Araba bir kaç santim öne doğru gidince Kübra yengem korkuyla çığlık attı.
“Zülfiye yenge, bırak bırak! Cam açık kalırsa kalsın, araba gidiyor! Kayıyor! Uçacağız oralardan aşağı sonra.”
Aslında bunları ben derdim de yengem fazlasıyla telaş yapıp söylenince benim dememe gerek kalmamıştı.
Camın biri kapanmış, biri hâlâ açıktı. Yoldan geçen bir arabayı durdurma ve yardımcı olmalarını isteme kararı aldık. Bu sırada iyi bi dalga konumuz da olmuştu.
“Zülfiye yenge, aman bir de durduğun adam kötü niyetli biri falan oluyormuş. Allah korusun.”
“İçinde çoluk çocuk aile olan bir arabayı durduracağım,” dedi annem.
Sonra bir arabayı durdurduk. Adam anahtarı annemden alıp arabayı çalıştırdı. Camları kapadı ve anahtarı tekrar anneme verdi. Bolca teşekkür ettik ve adam arabasına binip gitti.
Ben kaygılıyımdır, malum. Ya birine çarparsam, ya bir yere çarparsam diye diye şoför koltuğuna hiç oturmadım. Yengem de araba konusunda korkuyor. Annemde biraz ışık var ama daha babam ona yeni ders vermeye başladığı için güvenemiyoruz.
Biraz sonra babam ve amcam donlarına kadar ıslanmış bir şekilde geldiler. Üzerlerindekileri ve atletleri çıkarıp öyle durdular. Pantolonları çıkaramayacakları için mecburen ıslak ıslak kalmak zorundaydılar. Koltuklar ıslanmasın diye altlarına hırkalarımızı serdik.
“Biz olduk sırılsıklam, siz koltukları düşünüyorsunuz,” diyen babama güldüm. Kadınlar işte!
“Hakikaten ıslanmadık nokta kadar yeriniz kalmamış, ne bu haliniz? Yolda polis sorarsa denizden geldik dersiniz!”derken yengem bir yandan da amcamın kurulanmasına yardım ediyordu.
Annem işi büyüttü. “Bırak denizi, hasretten direk olduğumuz gibi dereye atladık dersiniz.”
Suratlarından aşağı su akan amcam ve babam arabanın klimasını hemen açtı ve sıcak hava üflemeye başladı. Çokça güldük. Allah eksiltmesin.
Merak eden varsa, ineği kurtarmışlar. Korkudan doğum yapmış hayvancağız. Kendi de sağlıklı yavrusu da. Sadece ineğin bacağı sargılı, o da geçecek inşallah.
Hava kararıp da uykum gelince başımı yengemin omzuna yasladım. Ortada oturduğum için cama yaslanma seçeneğim yoktu.
Tam derin rüyalara dalacakken kucağımdaki telefon titreyince gözlerimi yavaşça açıp baktım. Akşam akşam kimdi bakalım? Belki Asudedir. En yakın dostum.
Değilmiş. Yabancı numara.
Bisikleti aldım ve sağ salim evdeyim.
-Özgür
20.21
Gülümsedim. “Aldığın tek şey bisiklet değil anlaşılan Özgür,” dedim içimden. O mesajla kalbime yayılan sıcaklığı tarif edemem.
''Ne oldu kız? Ne gülüyosun.''
''Hiiç," dedim yengeme.
Sevindim
20.22
Tekrar teşekkür ederim.
20.22
Rica ederim.
20.23
Aslında seninle bir şey konuşmak istiyorum.
20.23
Öyle mi, tamam?
20.23
Yüz yüzeyken konuşsak olur mu?
20.24
Ihım ıhım, öhöm. Yüz yüze mi? Imm? Ne desem. Buldum, sanırım çiğ köftenin hesabını ona kitlemenin borcunu ödeyebilirim.
Peki, olur.
20.26
Gerçekten mi?
20.26
Sence?
20.26
Af edersin, sadece kabul etmene biraz şaşırdım da.
20.27
Görüşürüz o zaman. Allah'a emanet.
20.27
Görüşürüz. Sen de.
20.28
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |