Yeni Üyelik
5.
Bölüm

H A T A

@sukunettekelimeler

~Küstah Emanetçi~

Mezarlıktan çıkmıştık ve bayır aşağı yürüyorduk. Özgür arkadaşımızın bir kaç adım arkasından gidiyordum. Gerçi ben kaldırımdaydım, o ise kaldırımın yan tarafında, yolda. Tehlikeli işler bunlar. Kaldırımları niye yapıyorlar Özgür arkadaş? Sen araba mısın da yoldan gidiyorsun?

Kulağımda Özgür'ün mezarlıkta seslice okuduğu adını bilmediğim suredeki o çok geçen ayet çınlıyordu. ''Febieyyi âlâ-i rabbikû mâ tükezzibân..''

Özgür'ün bu sureyi okuyuşu bende garip bir etki bırakmıştı. Her gün böyle okusa her gün dinleyebilirdim. Acaba hangi sureydi bu?

Yaklaşık on dakikadır yürüyorduk. Arkadan araç sesi gelince başımı çevirip baktım. Bayırın yukarısından gaza basmış, tozu dumana katmış geliyordu araba! ''Hey, kenarı geç! Kaldırıma çık!''

Aniden çocuğun kolunu tutup bu tarafa çekeleyince şaşırmıştı. Kaldırıma tam zamanında çıkmıştı neyse ki. Yoksa bu gergedan herif değer geçerdi Bedir'in Özgür arkadaşına. Arabanın arkasından : ''Yarış pistinde misin be! Bu ne hız! Ya çocuğa çarpsaydın!? Ya ilerideki sokaktan bir küçük çocuk yola fırlasa? Yok, hiç düşünürler mi!?'' diye söylenip öfkeyle derin soluklar aldım ve adımlarımı hızlandırdım.

''Sakin ol. Sonuçta bir şey olmadı.''

Bu Özgür fazla mı rahattı ne? Yoldan yürümeler, "Sakin ol." demeler. Ya da Ersel'i çok özledi, o yüzden sorun etmiyor. ''Ama olabilirdi.''

''Olsaydı da yapacak bir şey yoktu, kaderde yazılan çekilir.''

''Kaderde yazılıdır diye de kendimize dikkat etmeyecek miyiz? O araba seni yaralayabilirdi. İleride sokakta birinin hayatına mâl olmayacağını dahi bilemeyiz. Sakat da bırakabilir. Her şey olabilir.''

Bir şey demedi ve yürümeye devam etti. Bu kez ben öndeydim. Bedirin sağ sâlim gidip gitmediğini düşünüyor ve mesaj bekliyordum. Hâlâ atmadığı için sonunda dayanamayıp ben mesaj attım.


Anaannen nasıl?
14.30

Çok şükür iyi. Siz ne yaptınız? Eve vardın mı?
14.33

Yoldayız. Az kaldı.
14.33

Tamam. Eve varınca haber verirsin.
14.35

Veririm.
14.35


Anneannesini neden mi sordum? Elbette hem merak ettiğim için, hem nezaketen, hem de bahaneden. "Sağ sâlim gittin mi?" demek saçma olurdu sonuçta. Koca adam, benle yaşıt. Yirmi yaşında. Gülerler insana. Mesajıma cevap verince gittiğini anlamış oldum.

''Bu nasıl bir şey ya?! Sendeki bu şeyin adı falan var mı? Aşırı tedirginlik ve olayları kötüye yorma? Tam adını koyamıyorum bu şeyin.''

''Ne?'' Anlamayarak ona baktım.

''Tuvalete nasıl gidiyorsun sen Allah aşkına? Deliğe düşmekten korkmuyor musun?''

''Küstah,'' deyip kaşlarımı çattım ve sakinleşmek için derin bir nefes aldım. Sanırım ne yaptığımı anlamıştı, bu yüzden öyle diyordu. Ve az önceki araba konusu tabi. ''Senin yanında durmaktan nasıl korkmuyorsam öyle. Sonuçta burada bana sinir krizi geçirtebilirsin değil mi? Bu bedenen olmasa da psikolojik olarak ölümüm demek olurdu. Ya da kaçırabilirsin. Ne de olsa kimin nesisin bilmiyorum.''

Verdiğim yanıtı beğenmişçesine güldü ve dudaklarını bravo der gibi büzdü. ''Allah kolaylık versin. Böyle yaşamak zor olmalı.''

Ona kötü kötü baktım. ''Ben hayatımdan memnunum,'' derken gözlerim dolmuştu. Çünkü pek değildim. Ama sahip olduğum çok şey vardı. Bu yüzden isyan etmek istemiyordum.

Bir süre sessiz yürüdük. Sonra onun cümleleri benim kalp ritimlerimle oynamaya başladı. ''Daha önce senden bahsetmişlerdi. Çocukluk fotoğrafınızı görmüştüm.'' Sessiz kalarak devam etmesini bekledim. Cümleleri kafasında toparlamış olacak ki devam etti. ''Seni gerçekten sevdiklerini sezmiştim. Çok yaşanmışlık, çok anı, çok duygu... Ya da aslında şu; Bir kitapta okumuştum, diyordu ki: Bu sokağın çocuklarıydık. Bizimkine hatıra değil, zamanı birlikte idrak denir. İşte, sizinki tam olarak bu bence. Çünkü görüşmediğinizde dahi bağlar tüm sağlamlığıyla kaldı. Siz de aynı mahallenin, aynı okulun, aynı dâvânın çocuklarıydınız. Birlikte idrak ettiniz zamanı, hayatı... Bir kardeşi, bir ağabeyi kaybetmek ne demek biliyorum. Bu yüzden seni de Bedir'i de anlayabiliyorum.''

Hiç bir şey diyemedim. İnsanın içi gürültüyle dolunca dili suspus olur.

Evimin önüne geldiğimizde durdum. ''Teşekkür ederim.'' dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

''Ne demek. Bu arada, kırdıysam özür dilerim, küstahlık etmek istememiştim.''

''Önemli değil. Aslında haklıydın. Fakat elimde değil, kendi isteğimle böyle olmadım.''

''Anlıyorum.'' derken, aslında çok da anlamadığı için sesi kısık çıkmıştı.

''Görüşürüz o zaman. İleride yol çalışması var, dikkat et çukurlara.''

Güldü. ''Tamam, dikkat ederim. Sen de kendine dikkat et.''

Buruk bir tebessüm edip evin kapısına doğru yürüdüm. Eve girmeden evvel Bedir'e mesaj attım.


Eve geldim.
14.47


Loading...
0%