Yeni Üyelik
12.
Bölüm

S A N A

@sukunettekelimeler

~Hiç'e Kapılmak~

Özgür'ü yanında bir genç çocukla çıkarken görünce heyecanlandım. Bisikletlerin yanına gitmesini izledim. Olamaz! Özgür diğer bisiklete, yanındaki genç ise notu bıraktığım bisiklete çantalarını koydular. Hayatta her zaman şanslı olamıyorsunuz arkadaşlar. Hele de Hayat'sanız!

Genç çocuk ellerinin arasına aldığı kağıda anlamsızca bakışlar yollayıp bakması için Özgür'e doğru uzattığında kalbim yerinden çıkma yolundaydı. Onlara doğru yürümeye başladım. Özgür kağıda baktı fakat yan durduğu için suratındaki ifadeyi pek görememiş ve anlayamamıştım. Kağıttan başını kaldıran Özgür etrafına bakındı, sonra bana doğru da baktı, bingo! Beni gördü ve anında yerime çakılı kaldım. Rezilliğimi ortaya serercesine dudaklarımı düz bir çizgi haline getirip omuzlarımı indirip kaldırdım istemsizce.

Özgür yanındaki gence dönüp ''Sanırım yanlış yere bırakılmış, takma kafana.'' diyerek onunla vedalaştı. Çocuk bisiklete binip gitti. O ise notu sepete koyup bisikleti de alarak bu tarafa doğru gelmeye başladı. Beni görmezlikten gelip yanımdan geçeceğini düşünüyordum. Fakat öyle olmadı. ''Hadi, seni eve kadar bırakayım.''

Yanında yürümeye başladım ve derin bir nefes aldım. ''Özür dilerim.''

Hiç bir şey söylemedi. Fakat bir kaç adım sonra durup bisiklete bindi. ''Arkama atla.''

Kafamı iki yana salladım hayır dercesine.

''Hayırı kabul etmiyorum, hadi.''

''Olmaz. Hem elbisem var.''

''Elbise buna engel değil. Yan otur.''

Binmeyip dikilmeye devam edince ''Binmiyorsan özrünü kabul etmiyorum.'' deyip pedala ayağını götürdü ve gitmeye başladı.

''Özgür! Dur!'' Peşinden bir iki dükkanı geçerek koşturdum. Neyse ki çok değil. İki dükkancık! Durdu ve ''Binmeye mi karar verdin?'' deyip bakışlarını bana yöneltti. Umutsuzca yutkunup kafamı salladım ve çantamı sepete koydum. Özgür'ün arkasına yan bir şekilde oturup ona pek değmemeye çalışarak bir elimle ceketinin ucunu sıkıca kavrarken diğer elimle bisikletin sıcaktan ısınmış demirine tutundum.

Düz yoldayken sakindim fakat bayır aşağı inerken bağırmaktan kendimi alamadım. ''Özgür! Dur!''

''Neden?''

Ceketine ve bisikletin demirine iyice yapıştım mümkünmüş gibi. Demek ki mümkünmüş. Bir şey değil, böyle giderse birazdan sırtına yapışacaktım! ''Özgür, korkuyorum! Dur!''

''Bana güven.''

''Güveniyorum,'' deyip sustum ve daha fazla korkmamak için sadece gözlerimi yumdum. Bisiklet yavaşladı, az sonra durdu. Köprünün başına dek gelmiştik. Hızlıca inip etrafıma bakındım derin nefesler içinde. Özgür'ün de göğsü hızla inip kalkıyordu. Tabi hem iki kişi bisiklete binip hem hızlı gitmek iş isterdi.

O da indi ve eliyle yolu gösterdi. Yürümeye başladık. ''Söylediğin kelimeyi tekrarlar mısın?''

''Hangisini?''

''Bisikleti hızlı sürdüğümde.''

''Dur, dedim.''

''Başka?''

''Korkuyorum.''

Büyük bir şey keşfetmiş gibi parmağını şıklattı. ''İşte buradan başlayabiliriz. Korkuyorsun. Neyden?''

''Çok hızlıydık. Başımıza bir şey gelebilirdi.''

''Ne gibi?''

''Kaza yapabilirdik, bir yere çarpabilirdik, bisiklet devrilebilirdi. Sakatlanabilirdik, yaralanabilirdik.''

''Öyleyse bir evde soba da olmasın, Hayat. Gece tüter, zehirlenir herkes. Ya da alev sıçrar, yangın çıkar. Devam edeyim mi?''

''Biz saçlarını sobanın önünde kurutan çocuklardık Özgür.''

''Peki sonra ne değişti?''

''Bilmiyorum.''

''Ben söyleyeyim, kendini bir takım şeylere tutsak ettin.''

''Etmedim.''

''Ettin.''

''Hayır.''

''Evet.''

''Evet, ettim.'' ''Parmaklıklar ardına saklandım.'' Köprünün en üstüne gelmiştik. Aşağı doğru bakma gafletine düştüm, yüksekti ve vızır vızır araçlar geçiyordu.

''Neyden?''

''Bilmiyorum Özgür. Zor sorular soruyorsun.''

''Sorulması gereken soruları soruyorum. Neyden saklandın Hayat?''

Sessiz kaldım. Neyden saklandığımı bilemiyordum. Ne diyeceğimi bilemiyordum.

''Tamam, şöyle sorayım : sence de kaybettiğin bir şeyler yok mu?''

Bunu sorduğuna göre, vardı. ''Ne peki?'' dedim ellerimden bakışlarımı çekip ona yöneltirken.

''Özgürlük.''

Derin bir soluk aldım ve yürümeyi bırakıp durdum. Biraz düşündükten sonra şuan için uygun olan soruyu sordum. ''Gerçek özgürlük, onu nerede bulabilirim?''

''Kaybettiğin yerde.''

Düşündüm. Ben özgürlüğümü nerede kaybetmiştim? Biraz zaman alsa da o sözcük belirdi zihnimde. Ölümde. ''Ölüm,'' diye fısıldadım.

''Evet, ölüm.''

''Fakat nasıl?'' diyerek heyecanla ona baktım. Vereceği yanıtı yıllardır bekliyordum sanki.

İstediği noktaya gelmiştik sanırım. Çünkü o da heyecanlıydı ve yüzünde bir rahatlama olmuştu. ''Bu dünya bir hiç , Hayat. Etrafına bir bak, bu dünya bir hiç. Elimizde ne var, söylesene? Koca bir hiç. Hiçlikler içinde heplerle kendimizi kandırıyoruz. Oysa ölüm, o kesinlikle sahip olduğumuz tek şey. Elimizde olan tek gerçeklik. Ve gerçekliğe açılan bir kapı. Sevgiye, hoşgörüye, merhamete, adalete, aşka... Ölüm bu yüzden özgürlük.''

Hiç. Her hiç deyişinde gözlerimin dolmasının nedeni dünyanın bir hiç olduğunu ve bu hiçe dalıp gittiğimi, bir hiçte kaybolduğumu fark etmemdi. Belki daha önce de fark etmiştim fakat unutmuştum.. Ne kadar da unutkanmışız böyle şeylere karşı.

''İnsan bir kere ölür, Hayat. Kafanda her an ölüm senaryoları kurar ve yaşamın tadını kaçırırsan, hayatını kötüleştirmekten öteye gidemezsin. Öyleyse ölene kadar, ömrün bitene kadar hür yaşa. Sonuçta ömür, son nefese kadar.''

Bir süre sessizce gittik. Özgür de konuşmuyordu, düşünmeme müsaade ediyordu. ''Ne yapacağım şimdi? Ne yapmalıyım?''

Sorum üzerine yürümeye son verdi. Sanırım hareket halinde olmadığımızda daha iyi bir iletişime sahip oluyorduk. ''Güveneceksin. Teslim olacaksın.''

''Kime?''

''Allah'a güvenip, kaderine teslim olacaksın. Allah'ın dilediği karşısında biz insanların çabalarının yersiz olduğunu biliyorsun. Aslında sana söylemek istediğim her şeyi biliyorsun fakat su yüzüne çıkaramamışsın ve gerilere itelenmişler.''

Yürümeye devam ettik. Ben verdiği yanıtı hâlâ kafamda dört döndürüyordum. Nasıl olmuş da bugün kurduğu her bir cümle içime işlemişti? Okuduğu bölümle alakalı olabilir miydi ki? Yok sanmıyorum, bu kendisiyle alakalıydı. Özgür'ü özgür yapan buydu sanırım.

''Allah'a güvenip, kaderine teslim olacaksın.''

''Çok zor değil söylediğim şey. Zamanla başarırsın ve alışırsın. Demin bana güvenmiştin değil mi? Ben O'nun yanında bir hiçim oysaki. Yani O'na güvenmen daha kolay olacaktır.''

''Sence çok uzun sürer mi Özgür?'' Umutla ve hüzünle sorduğum soruya beni düşündüren bir yanıt verdi.

'' Zamanı tutalım, Hayat. ''

Sonrasında eve gelene dek sessiz kaldık.

''Ben,'' diye başladım ama içimdekileri tam olarak söyleyecek bir şey bulamadım. ''Çok teşekkür ederim sana. Ne kadar teşekkür etsem az.''

Yalnızca sade bir tebessümle yanıt verdi. Bisikletin sepetinden çantamı alıp kapıya doğru yürümeye başladım. Dudaklarıma dek gelen cümleyi engel olamayıp arkama dönerek Özgür'e armağan ettim. ''Bir daha kovsam bile sen bana ''sobe'' de olur mu?''

Yutkundu. Başını ağır ağır salladı ve gülümsedi.


🌑🌒🌓🌔🌕🌖🌗🌘

Çamaşırları asıp, rüzgar çıkarsa düşmesinler diye fazladan birer mandal da ekledikten sonra bakışlarımı gökyüzüne çevirdim ve Ay, daha evvel hiç görmediğim parlaklığıyla karşıladı beni. Onu daha önce bu kadar parlak görmemiştim. Sanki bugün bir şey olacaktı veya olmuştu da onun için böyle parlıyordu.

Anneannemin ''Ay'ı gördüm Nur'u gördüm. Gül Muhammed'in yüzünü gördüm.'' sözünü hatırladım ve salavat getirdim.

Ay, biliyor musun bugün bir kez daha dünyanın, şu içinde bulunduğum kargaşanın, binaların, araba seslerinin, insanların koşuşmalarının ve hatta az ötenden geçen şu ışıkları yanan uçakların bir hiçten ibaret olduğunu anladım. Çok acı bir gerçek, yüreğime oturdu; bir hiçe kapılıp gidiyor olmamız. Bu gece ölsem elimde ne var Ay? Elimdeki bir kaç namazın ve duanın, bir kaç ezberlenen surenin, okunan Kuran'ın ve ufak yardımların yetmeyeceğini biliyorum. Ömrümden geçen onca zamana bunlar çok az! Artık zamanı yakalamalıyım. Tutmalıyım zamanı. İçinde kaybolmamalıyım, yaşamalıyım şuanları. Zaten geleceği boş vermem gerektiğini de yeni fark ediyorum. Sonuçta gelecek, o zaman yaşayacağım bir ''şimdi''den ibaret. Zaman tamamıyla bulunduğumuz anlardan oluşuyor ve şimdiyi anlamlı kılarsak geçmişimizi de geleceğimizi de anlamlı kılmış oluruz.

Çok körmüşüm. Gerçek bana bir çok kişiden daha yakınmış. Her şeyin sonucunu kötüye yorarken, kötülüklerin-hastalıkların-belaların ve ölümlerin aslında bize soluğumuz kadar yakın olduğunu fark edememişim. Şimdiye dek bir çok kez ölebilir, hastalanabilir, kaza geçirebilirmişim. Sadece ben değil, herkes. Ayağımız takılsa düşsek, başımızı sert vursak hemencecik ölümün kucağındayız. Peki söyle nefsim saydın mı kaç adımımda düşmediğimi? Elimde bıçak varken ve en basiti bir domates doğrarken kaç kere ölebilirmişim de ölmemişim?

Ezan okunmaya başladı. Şimdi sana bakarak onu dinleyeceğim. Ah Ay, biz teselliyi yanlış omuzlarda aramışız. İşte teselli burada : Lailahe-illAllah


Loading...
0%