Yeni Üyelik
26.
Bölüm

Abi Deme, Lazım Olur - 26

@sukunettekelimeler

Oturma odası. Çay. Aile. Davetiye.

Nil, Hasret, Asude ve Sıla oturmuş, davetiyelere konukların isimlerini yazıyorlardı.

Asude ''Ben bu çileyi çekmek zorunda mıyım?'' diye ağlanarak elindeki kalemi sonunda bıraktı ve arkasına yaslandı.

Tuna odanın kapısına tıklatıp içeriye girerken bir yandan da tee koridordan duyduğu yakarışa cevap verdi.
''Zorundasın çiçeğim, hele de Hasret'in kuzeniysen.''

Asude yorgun, bıkkın, sırt ve boyun ağrılı bir halde, masum masum baktı Tuna'ya. Elinde bir tepsi, içinde iştah kabartan yiyecekler vardı. Birden gözlerinin feri geri geldi ve canlandı.

''Acıkmışsınızdır, size bir şeyler hazırladım.'' derken tepsiyi masanın ortasına bıraktı genç adam.

Uzun saatlerdir davetiye yazıyorlardı dört kız. Tabi öncesinde çektikleri ve sonrasında çekecekleri şu garip bohça çeyiz işleri falan da vardı. O şanslıydı, erkek olarak sadece şoförlük görevi görüyor ve sonra bir kenarıda dinleniyordu. Ne uzatıyorlardı şu evlilik işini canım, kıy nikahı gitsin! Resmen kardeşinin düğünü için bile onca zaman koşturmuştu, damadın yerine koyamıyordu kendisini! Tolga'ya da yazıktı, acıyordu adama. Bunları gördükten sonra Tuna asla evlenemezdi! Deli miydi be onca cefayı çekecekti? Böyle kral kral yaşardı hayatını.

Tabi onun düşünceleri aksine, Asude hemen cin gibi bakışlarını Sıla ve Tuna arasında mekik dokutmaya başlamıştı. Bile bile gülümseyerek, hayran ve tatlı bir şekilde baktı Tuna'ya. Hemen odadan kaçıp gitmemesi için kolundan yakaladı.

''Ah benim düşünceli abicim! Görüyor musun ne kadar düşünceli?! SEN VARYA SEN EFSANESİN TUNA ABİM! Seni alan yaşadı valla. DİMİ SILA?!''

Nil ve Hasret, bu deli kızın amacını fark edince kahkaha atmamak için kendilerini sıkarken, Sıla aniden kendisine yöneltilen alakasız soru ile afalladı. İstemsizce şaşırmış ve bakışları Asude ile Tuna arasında gidip gelmişti. Safça ''Hı? Bilmem. Öyledir tabi.'' dedi ve önüne döndü. Terlemişti resmen iki saniyede. Ne diye odada Tuna'yı tanıyan iki insan daha varken şu Asude ona hitaben soruyorsa sorusunu!

Asude tatlı tatlı gülümseyerek Tuna'ya döndüğünde kendisine gözlerini büyüterek, ''Amacını biliyorum, kaşınma'' dercesine baktığını fark etti ama korkar mıydı hiç! Tuna kolunu kurtarıp gitmek için hareketlendiğinde Asude koala gibi sarıldı genç adamın koluna. Öyle sıkı tutup çekelemişti ki adamı tökezletmişti.

Bir yandan gitmemesi için koluna sarılıp çekelerken bir yandan da konuşuyordu hâlâ.
''Öyle tabi öyle, ama bu saf etrafındaki kızları görüp ciddi bir şeyler düşünemiyor ki! Biraz kör de, parmakla işaret etmek gerekiyor. Ne yapacaksın işte Sılacığım, herkesin bir kusuru var. Tuna abiciğiminki de bu. Onu da öyle kabul edeceğiz.''

Sıla ne diyeceğini bilemediği için sessiz kalırken, Asude tepsiye şöyle bir baktı. Evet, bulmuştu bir bahane! Hemen Tuna'ya döndü. ''Tuna abi, Sıla çayına bal katmayı çok sever, biliyor musun? Sen bi bal da getiriversene, ortam tatlansın. Ehehe.''

Tuna ''Tabii,'' dedikten sonra Asude'nin kulağına eğildi. ''Ben seni tatlandıracağım, bekle sen!'' diye fısıldadı ve kolunu sertçe çekip odadan kaçarcasına çıktı.

Tuna çıktıktan sonra Hasret ve Nil tuttukları kahkahalarını salıvermişti. Asude de onlara eşlik etmekte gecikmedi. Sıla ise neye güldüklerini anlamamıştı. Zaten yorgunluktan kafası dönüyordu, şu an ortamda dönen şeyleri anlayacak halde değildi.

''Ne gülüyorsunuz? Asudeyle Tuna abiye mi?''

Hasret ''Hıı canım, Asudeyle Tuna abiye.'' derken daha çok güldü.

''Abi deme, lazım olur.''

Haret ve Nil, Asude'nin iyice aşikar etmesi üzerine gözlerini irileştirdiler ve şimdilik abartmaması için bir uyarı bakışı yolladılar.

Sıla ise ''Ne alaka?'' diye mırıldandı. Arkadaşının şakasına takıldığını sanmış ve bu şaka hoşuna gitmediği için dümdüz bir ifadeyle önüne dönmüştü.

Tuna elinde bal dolu kaseyle ve bir çay kaşığıyla odaya tekrar girdiğinde bu kez Asude belasına yakalanmamak için masanın ondan uzak köşesine doğru yaklaşmış, kaseyi direk Sıla'nın önüne bırakıp geldiği gibi çabuk çıkmıştı odadan.

Hepsi ellerindeki kalemleri bırakıp tepsiye uzandığında Asude gündemini değiştirip Hasret'e başka bir soru sordu.
''Kız Hasret, sen bizim lisedeki sınıftan kimleri çağıracaksın düğüne?''

''Tahire, Zeynep, Zehra, Nur ve sen.''

''Allah razı olsun beni de çağırdığın için kanka.''

Hasret göz kırptı. ''Eyvallah, ne demek, karşılıklı.''

Kızlar yeniden gülüşürken Asude çayından bir yudum aldı ve araya daldı.
''Durun bak size rüyamı anlatcam. Dünyaya bir şey olmuş tamam mı, bir patlama mı, göktaşı mı ne düşmüş, artık ne olmuşsa olmuş işte. Sonucunda da bütün böcekler devleşmiş. Aklınıza gelebilecek bütün küçük böcekle sürüngenler. Karınca, çekirge, hamam böceği, kurbağa, hepsi dev yaratıklara dönüşmüş. Nil, ben ve Tolga eniştem aşağı mahalledeki mezarlığın orada yürüyoruz. Yolun karşısında. Mezarlığın duvarlarını sarmaşıklar sarmış, karanlık bir yere dönüşmüş. Çekirge gibi bir şey de oraya kamufle olmuş, saklanmış. Kurbağalar hani dillerini çıkarıp birden hop diye havada uçan sineği kapar ve yer ya? Hah işte tam öyle bu çekirge kollarını uzatıp hop diye birden Nil'i yanımızdan alıyor, ağzına atıyor, yiyor. Nil ölüyor yani. Ben şok oluyorum tabi. Kardeşimi aldı diye ağlanıyorum. Tolga eniştem de beni kolumdan tutup çekiştiriyor, oradan uzaklaştırmaya çalışıyor. 'Olan oldu, burada kalırsak biz de öleceğiz, onu geri getiremeyiz' falan diyor. Beni oradan zorla uzaklaştırıyor, ağlıyorum ben tabi. Acım büyük. Sonra bizim mahalleye geliyoruz yürüyerek. Yolda Tolga eniştem ayrılıyor yanımdan, birileriyle karşılaşıyoruz, onlarla devam ediyorum yola. Yanımdakiler Yiğit ve Derman komiserlerim. Bizim sokağa ama arka tarafa geliyoruz. Bir bakıyorum bir sürü insan ordu gibi bizim sokaklara yığılmış. Arabalar var konvoy halinde. Herkes burada toplanmış meğer. İnsanlar toplanmış, ne yapacağını kimse bilmiyor tabi. Kargaşa hâkim ortama. Bizim eve doğru geliyoruz, Özlem ile karşılaşıyoruz bahçede. Özlem diyor ki, bunun son bulmasının tek çaresi varmış, o da insanlardan birinin feda edilmesiymiş. Kurban edilmesi. O da babam. Babamı alıyorlar, İsa'yı çarmıha gerer gibi çarmıha geriyorlar canım babamı böyle kolları iki yanda falan... Sonra yakıyorlar onu, öldürüyorlar bir de bir bıçak gibi bir şeyle. Ben nasıl ağlıyorum nasıl. Özlem, Derman ve Yiğit komiserler beni teselli etmeye çalışıyor. O insanlık için kendini feda etti diyor falan. Sonra dünyaya renk geliyor, devleşmiş şeyler yok oluyor. Nil ve diğer ölen insanlar geri dönüyor hiçbir şey olmamış gibi. Nil'e sarılıp babama olanlardan bahsediyorum. Sonra Tolga eniştemle Hasret de çıkageliyor. Hasret eliyle işaret ediyor. 'Bak amcam yaşıyor!' diyor. Dönüp bi bakıyoruz ki babam gerçekten hayatta. Hemen sarılıyoruz falan. Ay ama babamın ve Nil'in ölümü o kadar gerçekti ki ağlayarak uyandım :( ''

Asude hep garip rüyalar görürdü ama bu kez anlattığı kızlar için zirveydi. Üstelik üşenmeyip ''Dur bak göstereyim.'' diyerek eline kalem ve boş bir kağıt alıp babasını çarmıha gerilmiş hâlde ve Nil'i yutan yaratığı da gördüğü şekilde çizmişti. Resme bakan kızlar iyice 'pes artık' raddesine gelmişti.

Sıla uzanıp arkadaşının koluna dokundu. ''Rüyan hayra çıksın inşallah.''

Sıla'nın davranışına tezat Hasret kinayeyle konuşmuştu. ''Asude. Sen bir psikoloğun kapısını falan mı tıklatsan? Bu rüyaların hiç normal değil ya. Hahaha.''

Asude de güldü. ''Hahaha. Ona çoktandır ihtiyaç var ana bundan dolayı değil. Hem rüyalarım ne zaman normal oldu?''

''İyi de bu kadarı normal değil yani, ne bileyim, hep bir bilim kurgu dizisi çekiyorsun.''

''Aslında hepsini birleştirip yazsam bir bilim kurgu kitabı çıkarırım. Belki best seller bile olur.''

Kızlar bu fikre gülüp muhabbeti başka yere çekerken Asude'nin aklına az evvelki psikolog meselesi takıldı. Acaba şu kalbindeki yeni hisler sebebiyle bir gitse miydi? En son Okan komiseri ile tanıştıkları günden beri genç damı görmemesine rağmen onu düşünmediği bir gün bile yoktu. Anlam veremedi.


Loading...
0%