Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Alaaddin'in Sihirli Lambası - 8

@sukunettekelimeler

Asude, online platform üzerinden yapılan bir etkinliğe başvurmuştu. Psikolojiyle ve mutlulukla ilgili olan bu etkinlik oldukça dikkatini çekmişti ve severek katılmıştı. Online bir platform üzerinden olduğu için herkes katılabiliyordu ve daha etkinliğe girer girmez karşısında onlarca farklı insanın yüzü belirmişti.

Dünyada öyle çok insana ve olaya rastlıyordu ki farklılıklara takılıp ayrımlar yapan, onlara inat sevgiyle doluyordu kalbi herkese karşı. Her renge, millete, halka, dine, dile, insana karşı. Büyük bir mutluluktu bunlar onun için. Tüm bu farklılık denilen, "diğer" diye ayrılan şeyler hayatın renklerinden başka bir şey değildi ki ona göre! Nasıl ki hayat tek bir renge sahip olsa dayanılmaz olacağı gibi, insanlar da tek bir çeşide sahip olsa dayanılmaz olacaktı. Önemli olan iyi bir kalbe, saygıya ve sahip olmaktı. Diğer farklılıklar kaale alınmayacak denli değersizdi.

Gülümseyerek ekrana baktı. Hiç görmediği ve duymadığı isimler, ilk kez gördüğü insanlar vardı karşısında. Daha geniş gülümsedi. Bu ufacık şey onu mutlu ediyordu. Kimse bilmese de.

Yanında duran telefonu aniden titreyince mesaj geldiğini görüp baktı.

Şahin Abi: ''Nasılsın Asude? Müsaitsen arayayım, konuşalım mı? Bir sesini duyayım?''

Asude derin bir iç çekti. Şahin Abi, annesinin kuzeniydi aslında. Yirmi sekiz yaşındaydı yani kendisinden beş yaş büyüktü. Eh, yirmi üç yaşındaydı daha bu deli kız. Aslında Şahin abisinin bir kötülüğünü görmemiş ve duymamıştı şimdiye dek. Kendi halinde biriydi. Sadece bir işte dikiş tutturamayan, bu sebeple değişken hayatı olan bir adamdı. Bugün orada yarın burada, bugün şu işte yarın bu işte... Zaten çok yakından da tanımıyordu onu. Eskiden bir akrabaları olarak daha sık görüşürlerdi ailecek, ama büyümüşlerdi şimdi. Anne babaları görüşse de çocuklar olarak onların okulu, işi gücü oluyordu. Gerçi Şahin, Asude'yi görmek için eline geçen fırsatları kolay kolay kaçırmıyordu. Elinde olsa her gün görecekti. Hatta elinde olsa yanından ayırmazdı bu adam onu. Evet, Asude bir kaç yıldır anlamıştı bu genç adamın kendisine olan ilgisini ve sevgisini. Şahin dile getirmese de epey aşikar ediyordu. Bazen de işte böyle mesaj atıyor yahut arıyordu. Neyse ki kolay kolay aramazdı da kızı çok rahatsız etmezdi. Öyle bir şey olsa Asude hepten bunalır, olacakları boşverip anne ve babasına söyleyiverirdi durumu.

Fakat Asude ne kadar kendini geri çekse de Şahin vazgeçmiyordu. Bu kendini geri çekmeler adamın hoşuna mı gidiyordu ne! Tövbe tövbe! Naz falan mı sanıyordu acaba? Aman öyleyse bile fazla naz aşık usandırır demişler, Asude de fazla yaptığı ve yapacağı için adam ille usanacaktı. O günü bekliyordu.

Neredeyse her zaman yaptığı gibi bir bahane bulmasına gerek kalmamıştı bu kez, çünkü zaten müsait değildi. Bir online derste olduğunu ve müsait olmadığını mesaj atarak belirttikten sonra oflayıp arkasına yaslandı. Bu böyle nereye kadar gidecekti?

Az sonra program başlayınca dikkatini daha önce videolarını izlediği Hindistanlı ve Amerika'da bir üniversitede öğretmen olan konuşmacıya verdi. Bu adamı dinlemekten gerçekten hoşlanıyordu.

''Herkese merhaba değerli arkadaşlar. Ben Doktor Rajagopal Raghunathan. Konuya şöyle giriş yapmak istiyorum, hepimizin gördüğü gibi burada bir çok farklı yüz, farklı isim ve farklı hayatlardan gelen insanlar var. Dünyanın her yerinden insanlar görünüşleri, ilgi alanları, davranışları, kültürleri ve daha fazlası gibi çeşitli şekillerde birbirlerinden farklıdır. Bununla birlikte, hepimiz çok önemli bir şekilde birleşiyoruz: mutlu olmayı istemek. Bu derslerimizin amacı, mutlu ve doyurucu bir yaşam sürmek için ne gerektiğini anlamak ve öğrenmektir. Derslerde ayrıca '' 7 ölümcül mutluluk günahı nedir? Ve mutluluk seviyelerini artıran ilgili alışkanlıklar nelerdir? Bu günahların üstesinden gelmemizi ve bu alışkanlıkları uygulamamızı zorlaştıran en büyük engellerden bazıları nelerdir?'' gibi bazı sorulara da yanıt vereceğiz. Öncelikle size mutluluk kursları hikayemi anlatmak istiyorum. Pazarlama ve ticaret bölümünde bir profesör olmama rağmen mutluluk kursları vermeye nasıl başladığımı ve aslında ilgisiz göründüğünü. İşte hikaye:''

Asude de ilkin şaşırmıştı bir pazarlama ve ticaret hocasının nasıl mutluluk dersleri vermeye başladığına. Dikkatle dinledi. Profesör Raj, öğrencilerini çalıştığı üniversiteden, Amerika'dan almış ve dersinin bir parçası olarak Hindistan'a getirmişti. Gezi öğrenmek amaçlıydı. Profesör Raj eski okulundan eski arkadaşlarıyla (okul arkadaşları) neredeyse 20 yıldır görüşmemiş ve bu ziyaret sırasında karşılaşmışlardı. Uzun bir süre sonra arkadaşlarıyla tanıştığı zaman iki ilginç şey fark etmiş. Birincisi, akademik başarı ile kariyer başarısı arasında çok az ilişki olduğu. Okulda gerçekten başarılı olan çocuklar, kariyerlerinde başarılı olanlar değildi. İkincisi, kariyer başarısı ile yaşam başarısı diyebileceğiniz şey arasında daha da düşük bir ilişki olmasıydı. Kariyerlerinde kendileri için gerçekten iyi şeyler başaran insanlar, mutlu olanlar değildi.

Ardından, ''Bu, beni eğitimin amacının ne olduğuna dair meraka düşürdü. Bana göre, eğitimin nihai amacı, öğrencilere mutlu ve tatmin edici bir yaşam sürmeleri için gerekli araçları ve becerileri vermek ve tabii ki başkalarının da aynı şeyi yapmasına yardımcı olmaktı. Günün sonunda öğrencilerimize mutlu, tatmin edici, anlamlı hayatlar sürmeleri için bilgi vermiyorsak, bu eğitimin amacı nedir? Bu hedefe ulaşmak için o kadar iyi bir iş yapmadığımızı hissettim.'' demişti profesör. Sonuç olarak Amerika'ya döndükten sonra bazı araştırmalar yaptı, konuda uzmanlaştı ve bu konuyla ilgili dersler vermek istedi. Okul idaresi, dersi verecek kadar öğrenci sayısı olursa dersi verebileceğini kabul etti. Başlangıçta sayı yeterli olmasa da bir süre sonra bir çok öğrenci bekleme listesine bile girdi. Hatta ders ve profesör Raj ödüller aldı.

Dersin kısa hikayesinin ardından asıl meseleye yavaş yavaş giriş yapıldı. Asude büyük bir hazla dinlemeye devam ediyordu. İlerleyen dakikalarda yapılan bir benzetmeyi ise oldukça sevmişti. Profesör Raghunathan, mutluluğun bir balona benzediğini ve ne kadar hafif olursak, kendimizi o kadar mutlu kılacağımızı söylüyordu. Bu metaforu, balonların çok eğlenceli ve mutlu şeyler olduğunu düşündüğü için kullanıyordu. Doğum günleri ve diğer kutlamalar gibi olumlu olaylarla ilişkilendirilirlerdi sonuçta. Ayrıca, ''Bir balonu tuttuğunuzda, sadece siz değil, çevrenizdeki herkes balonun ne kadar büyük olduğunu bilir. Mutluluğun da çok benzer olduğu ortaya çıktı. Sadece siz değil, çevrenizdeki herkes ne kadar mutlu olduğunuzu biliyor.'' diyordu.

Asude, kendisinin de balonları sevdiğini düşündükten sonra dikkatini yeniden adama verdi.

''Balon ne kadar büyükse, o kadar mutlu olursunuz, o zaman soru: balonun boyutunu ne etkiler? İlki delikler! Bir balonun delikleri varsa, yavaşça küçülür ve söner. Deliklerin daha büyük veya daha küçük olması önemli değil. Bu delikler günahları temsil eder. Ve delikleri kapatan sıvalar ile balonu büyüten pompalar alışkanlıktır. Sahip olduğunuz veya işlediğiniz günahların sayısı ne kadar fazlaysa, mutluluğunuz o kadar hızlı sönecektir. Ayrıca, balonun boyutunu etkileyen bir başka şeyin de içine hava pompalanıp pompalanmadığı. Bu alışkanlıklar tıpkı pompalar gibidir, balona hava pompalayan pompanız ne kadar çoksa o kadar mutlu olursunuz. Mutluluğunuzu artırmanın yolu, günahlardan, balondaki deliklerden kurtulmak, alışkanlıklar, pompalar kazanmaktır. Ne kadar çok günahtan kurtulursanız, ki bu da balon üzerindeki delikleri yamamanın karşılığıdır, o kadar mutlu olursunuz. Aynı şekilde, ne kadar çok pompa alırsanız o kadar mutlu olursunuz.''

Bu sözleri kendi zihnindeki metaforlarla eşleştirdi Asude. Gerçekten ne kadar da doğruydu! Esas anlamında, dini olarak da baksak aynıydı sonuç. Günahlara ne kadar çok bulanırsak, yani deliklere, küçük yahut büyük fark etmez, o kadar mutsuz oluyorduk içten içe. Tersine, hayatta güzel alışkanlıklar kazanırsak ve o güzel alışkanlıklar ile doldurursak içimizdeki boşlukları, o kadar daha mutlu olurduk.

Asude, profesörün "Yedi Ölümcül Mutluluk Günahı" adını verdiği şeyden bahsetmeye başladığını fark edince düşüncelerini yeniden toparlayıp adamı dinlemeyi sürdürdü. Profesör, bunlara ölümcül günahlar diyordu, sadece çok yaygın oldukları için değil, aynı zamanda mutluluk seviyelerimizde ciddi bir düşüş yarattıkları için. Ya da balon benzetmesini kullanırsak, mutluluk balonlarımızda ciddi delikler açtıkları için.

Profesör Raj, ilk günahın 'mutluluğun değerini düşürmek' olduğunu belirtip durumu açıklamaya başladı. ''Hepimiz mutlu olmak istesek, tatmin edici ve anlamlı hayatlar sürmek istesek de, çoğu zaman başka şeyler uğruna mutluluğu feda ederiz. Göreceğiniz gibi, çoğumuz mutluluğu yalnızca bir veya iki kez değil, günde birkaç kez feda ederiz ve sonra neden mutsuz olduğumuzu merak ederiz.''

Düşündü genç kız, gerçekten de öyleydi. Mutlu olmak istiyordu herkes, ama herkes başka şeyleri mutluluğun önüne koyarak yaşıyordu. İnsanlar mutluluğu değersizleştiriyordu eylemleriyle, zihinlerinde en önemli şey bu olsa bile.

Az sonra Profesör yaptıkları bir araştırmayı açıklayınca Asude katıldığını belirterek başını salladı, kimse görmese de.

''Aladdin'in öyküsündekine benzer bir cinin önünüzde belirdiğini ve size üç dilek sunduğunu hayal edin. Ne dilek tutardınız? Mutluluk çok önemli bir hedefse, insanlar cinden mutluluk istemelidir. Ama araştırmalarımızın ve anketlerimizin sonuçlarında ortaya çıktığı gibi, çoğu zaman insanlar bunu yapmıyorlar. Aslında çok az insan, sadece yaklaşık %6'sı mutluluk istiyor. Görünüşe göre, insanların cin istek listesindeki ilk üç öğe para, şöhret ve başarı ve ilişkilerdir. Cin istek listesindeki öğeler, insanların rutin olarak mutluluğu feda ettikleri türden şeyler ima ediyor. İlk iki öğenin dışsal şeyler; para ve statü olduğuna dikkat edin. Bu, insanların para ve statü uğruna rutin olarak mutluluktan ödün verdiklerini gösteriyor.''

İkinci olarak 'üstünlüğü kovalamak' durumundan bahsetti Profesör Raj. ''Çoğumuz mutluluğun sırrının diğerlerinden üstün olduğuna inanıyoruz. Böylece üstünlüğün peşine düşüyoruz. En zengin, en güçlü, en hızlı, en güçlü, çekici, en ünlü vb. olmak istiyoruz. Anlaşılan üstünlük peşinde koşmak mutluluğun en büyük katillerinden biri.''

Üçüncüsü 'fazla kontrolcü olmak' durumuydu. ''Birçoğumuz mutlu olmamamızın sebebinin karımın bana gününün nasıl geçtiğini söylememesi veya kocamın konuklara nasıl iyi davranılacağını bilmemesi veya çocuklarımın emirlerime uymaması olduğunu düşünüyoruz, ya da hava istediğim kadar sıcak olmadığından, ya da favori takımım futbol maçını ya da beyzbol maçını kazanmadı vb... Sonuç olarak, diğer insanları ve durumları kontrol etmek veya istediğimiz sonuçları kontrol etmek için çok uğraşıyoruz. Bu da mutluluk seviyemizi düşürüyor.''

Asude, bu durumun teslimiyetle ilgili de olabilceğini düşündü. İnsanlar kaderine, Allah'ın verdiği bazı şeylere teslim olmayı seçerse daha mutlu olabilirdi. Acı çekmez, isyan etmez, neden böyle oldu diye çırpınıp batmazdı. Yahut hoşgörü ve insanları olduğu gibi kontrol etmek de bunda etkili olabilirdi. Karşımızdaki bir kişinin bize hoş gelmeyen en ufak bir hareketini hemen onun yahut kendimizin suçlu olduğu bir duruma yorarsak, yorulurduk. Bunun yerine kişinin bizimle bir zoru olmayabileceğini, ters bir şeyler yaşadığı için ve iyi hissetmediği için o an bize istediğimiz şekilde konuşmadığı/davranmadığını düşünüp hoşgörü gösterirsek üzülmez, sıkılmaz, bunalmazdık. Asude de kafasında yaşadığı bazı olayları yapboz gibi oturttu bu yerlere. Bir yandan da diğerlerini dinlemeyi sürdürdü.

Dördüncü günah, muhtaç olmak yahut kaçınıcı olmaktı. ''Hepimiz sağlıklı, sevgi dolu, besleyici ilişkiler içinde olmak isteriz. Ancak bazen bu arzu sağlıksız şekillerde ifade edilebilir. Çoğumuz başkalarına fazla muhtaç olduğumuz için suçluyuz. Başkalarına (onların varlığına) fazlasıyla muhtaç olmak mutluluk için iyi değildir, ama tam tersi de değildir: çok çekingen veya asosyal olmak. Ne insanlara muhtaçlığın ne de onlara kaçınmanın mutluluk için iyi olmadığını göreceğiz.''

Bir sonraki ise başkalarına ve hayata fazla güvensizlik duyup şüpheye düşmekti. ''Her iki günah da ortak güvensizlik temasını paylaşır. Ancak bunlardan biri insanlara güvenmemekle, diğeri ise hayatınızda meydana gelen sonuçlara ve olaylara güvenmemekle ilgilidir. Güvensiz hayat, bardağınıza bakmak ve bardağınızın yarısı dolu değil, yarısı boş olduğunu düşünmek demektir. Olumlu şeylerden çok hayatınızdaki olumsuz şeylere odaklanmakla ilgilidir. Her iki güvensizlik türü de mutluluk seviyelerini düşürür.''

Ah ne doğruydu ama! Bardağın boş tarafını gören ve sürekli boş olmasından şikayet eden bazı insanlar tanımıştı. Bazı arkadaşları vardı öyle olan ve Asude bile onların yanında yoruluyordu! O kişiler kendileri kim bilir nasıl hissediyordu! Kendi kendilerini yoruyorlardı farkında olmadan. Her şeyin sonucundan veya kendisinden şüphe duymak, şikayet etmek kadar insana zarar veren başka ne vardı ki? Asude elinden geldiğince her şeyin ve herkesin iyi yanlarını görmeye çalışıyordu. Kötü yönlerinden söz etmekten özellikle kaçınıyordu. Enerji düşürmekten başka bir işe yaramıyordu çünkü bardağın boş tarafını görüp neden boş demek. Onun yerine dolu tarafını görüp dolu olmasından mutluluk duymak daha iyi değil miydi?

Profesöre göre günahların sonuncusu ise içimizdeki kaynağa dokunamamak, ulaşamamak durumuydu. ''İçimizdeki kaynak olarak adlandırılabilecek şeye dokunma isteksizliği ya da yetersizliğidir. Bununla ne demek istediğimi anlamak için, hepimizin içimizde bir mutluluk kaynağı olduğunu bilmek faydalı olacaktır. Keşke onu kullanabilseydik: her zaman erişebileceğimiz bir kaynak. Bu kaynak dikkat durumudur, dikkati bir çeşit ve yargılayıcı olmayan bir şekilde seçtiğimiz herhangi bir şeye odaklayabilme becerisidir.''

Asude, bir yandan profesörü dinlerken diğer yandan katılımcılara göz gezdirmeye başladı. Kiminin yaşadığı yerde şimdi gece, kiminin sabahın erken saati, kiminin öğlen, kiminin bir akşamüstüydü. Ne garip ve güzeldi. Bakışları bir anlığına kendisine tanıdık gelen bir simada durdu. Hemen ismine baktı: Özlem Esen. Gözlerine inanamadı! Resmen onca zaman arayıp bulamadığı, çok isteyip ulaşamadığı arkadaşıyla bu uluslarası etkinlikte karşılaşmıştı! Hayır yani burada tanıdığı yabancı ünlülerden bir kaçını bile görmeyi bekleyebilirdi ama Özlem'i bulmayı beklemezdi. Ay bir dakika, Özlem'i bulmuştu! Bulmuşken de kaybetmemeliydi.

"Gökte ararken yerde buldum!"

Çabucak kızın resminin üzerine tıklayıp özel bir mesaj yolladı.

''Özlem! Ben Asude! Seni burada bulacağımı söyleseler inanmazdım. Çok mutluyum şuan! Ders amacına hizmet etti, bulduk mutluluğu, iyi mi! Hemen numaranı yolla, bir daha seni kaybetmek istemiyoruum!''

Özlem'in emin olmak için bakacağını tahmin ettiğinden kapalı olan görüntüsünü açtı bir kaç dakikalığına. Suratında aptal bir tebessüm vardı. Gerçi anlamlıydı onun için. Özlem'in de az sonra ekrana baktığını ve muhtemelen mesajı okuduğunu, ardından gülümseyip kendi görüntüsüne baktığını fark etti. Az sonra kendisine numarasını atmıştı bile Özlem. Hemen kaydedip kendi numarasını da ona attıktan sonra görüntüsü kapattı. Göz önünde olmayı çok sevmezdi.

Özlem ile aynı lisedelerdi bir zamanlar. Asude ilk sınıftayken Özlem son sınıftı. Tanışmışlar ve kaynaşmışlar, o bir yıl birbirlerine çok iyi birer arkadaş olmuşlardı. Sonrasında da görüşmüşlerdi bir süre ama aradan geçen bir zaman sonra Özlem numarasını değiştirmiş, taşınmış, sosyal medya hesabı açmamış ve ortalardan kaybolmuştu. Asude onu çok arasa da bulamamıştı. Bunun üzüntüsünü duyardı hatırladığı zamanlar. Çünkü Özlem ona bir abla gibiydi. Şimdi onu hiç beklemediği bir anda, hiç beklemediği bir yerde, hiç beklemediği bir şekilde bulmuş olmak Allah'ın bir hediyesi değildi de neydi?! Sesini bile özlemişti kızın. Ah Özlem ah! Onun asaletini özlemişti. Özlem daha oturaklı bir kızdı, ciddiydi. Asude'yi de bir çok delilikten o geri tutmuştu zamanında.

''Allah'ım çok teşekkür ederim yaa! Canımsın! Elhamdülillah!'' diye gözlerini kapatıp gülümsedi ve şükretti. Hemen yazışmaya başlamışlardı Özlem ile.

''Nerelere kayboldun sen, onca zaman hasretini çektim?!'' diye bir sitemde bulundu hemen Asude.

Özlem ise ''Yeniden döndüm bizim eski mahallenin oralara. Hâlâ sen de buralardaysan görüşelim de karşılıklı konuşalım bunları.'' demişti. Asude de severek kabul etmişti tabiki. Hemen ikisi için de uygun olan bir gün ayarlamışlardı. İki gün sonra buluşacaklardı!

Aklında bir sürü soru vardı, merak ediyordu. Neler yapmıştı onca zaman arkadaşı? Evli miydi? Mesleği neydi? Hayat ona neler getirmiş, ondan neler götürmüştü?

Yaklaşık bir saat sonra program bitmiş, Asude de bu mutluluk programından mutlu ve tatmin olmuş bir şekilde ayrıldığına sevinerek kapatmıştı bilgisayarı.

Odanın kapısı birden sertçe açıldı ve kız kardeşi Nil içeriye daldı.

''Yavaş kızım, ahıra giren danalar bile senden kibar giriyor.''

''Ablaaa! Ahıra giren danaların içeride onları bekleyen ablalarına anlatacak mühim meseleleri yok ondandır!''

''Ne mühim meselesi?''

''Şahin abim hakkında konuşuyorlar içeride annemle babam.''

Asude, odaya şak diye dalıp heyecanla yanına koşan kız kardeşine baygınca baktı. Kıyamet kopmuş gibi davranıyordu kendisi. Zaten hep olayları abartmayı seven, pireyi deve yapan, heyecanlı bir tipti.

''Eee ne var yani Nil? Olamaz mı? Annemin kuzeni sonuçta.''

Nil, ablasının elindeki telefonu alıp kenarı koydu ve yatağın ucuna kurulup bağdaş kurdu.

''Babamın dediğine göre, bir olay araştırıyorlarmış ve bir çeteyi çökertmeye çalışıyorlarmış. Çetenin yeni bir kolunun da bizim buralarda olduğuna dair istihbarat almışlar. Bir mekan varmış, gündüz başka gece başka bir yüzü varmış. Yani mekan maske, saman altından su yürütüyorlarmış.''

''Ne mekanı? Ne kötülük yürütüyorlarmış?''

''Bilmiyorum, babam söylemedi. Neyse işte, orada çalışan şüpheli olabilecek kişilere dair liste tutulmuş ve aralarında Şahin abinin de ismi varmış.''

''Yok artık! Şahin abi bir işte dikiş tutturamayan bir adam ama gidip böyle çetelere bulaşacak kadar aptal değil.''

''Bilemeyiz abla. Ne kadar tanıyoruz ki? Şahsen ben babama bile güvenmem! Hem herkesin ikinci bir yüzü vardır, görünmeyen.''

Asude kaşlarını kaldırıp kardeşine imayla baktı. ''Seninki de gizli gizli anne babanı dinleyip duyduğun lafları ablana yetiştiren bir yüz sanırım, Nil?''

''Aman iyi ki söyledim! İyi, bundan sonra söylemem hiçbir şeyi! Sana da yaranılmıyor! Artık anlatmam sana!'' deyip kollarını birbirine bağladı Nil. Küsmüş gibi yapmıştı ablasına. Onunla paylaşmayacak da kiminle paylaşacaktı canım? "Sen de öyle dış kapının dış mandalı gibi kalırsın her şeyden habersiz! Sonra gelip bana hiç sorma ne oluyor diye! Ağzımdan cımbızla bile laf alamazsın!"

''Anlatmazsan anlatma!'' dedi Asude. Bayılmıyordu o da zaten başkalarıyla ilgili şeyler dinlemeye. ''Hem babam işini eve asla taşımaz. Nasıl olmuş da anneme bunu anlatıyordu? Sen de duydun?''

''Kasım amcamla babam operasyonu birlikte yürütüyorlarmış. Kasım amcamla babam konuşurken annem kulak misafiri olmuş. Eh, Şahin abi onun da elinde büyümüş malum, merak edip bilmek istemiş neler olduğunu. Annem bir şeyi öğrenmek isterse öğrenir, biliyorsun. Babam da sonunda biraz şakımış işte kabaca.''

Eh, annesinin babasını bülbüle çevirme gibi bir özelliği vardı. Doğruydu.

Asude ''Hımm.'' diye mırıldandı. Kafasına takılmıştı şimdi. Şahin abi gerçekten de bu kirli işlere bulaşmış olabilir miydi? O bulaşsa bile bilmeyerek bulaşmıştır, diye geçti içinden ama bilemezdi sonuçta gerçekte ne olduğunu. Merak etmişti şimdi. Neyse, yakında çıkardı kokusu.

Bu meseleyi şimdilik rafa kaldırıp odadan çıkmak üzere ayağa kalkan kız kardeşine döndü.

''Nil! Sana bir soru soracağım, dur!''

''Ne sorusu abla? Heyecanlandım şimdi!''

''Üç dilek hakkın olsa ne dilerdin?''

''Hımm..'' diye düşündü kız bir kaç saniye. ''Sağlık. Aşk. Para. Gerisi gelir zaten. Niye sordun ki?''

Asude, ''Alaaddinin sihirli lambasını buldum da!'' diyerek dalga geçercesine güldü.

''Off abla ya! Ben de önemli bir şey soracaksın sanmıştım en başında!''

''Ne gibi önemli bir şey sorabilirim ki sana Nil?''

''Ne bileyim, Şahin abiyle ilgili falan!''

''Neden onunla ilgili bir şey sorayım ki ben!'' diye atıldı Asude.

Nil suratına bir gülümseme yerleştirdi. İçinde 'ben bilirim' iması yatıyordu.

''Sana aşık olduğunu ve arada mesajlar atıp buluşmak ya da arayıp sesini duymak istediğini biliyoruz canım!''

Asude'nin gözleri hayretle büyüdü! Ne demek biliyoruz! İyi de kimsenin bundan haberi yoktu ki! Kimsenin!

''Ne demek biliyoruz!'' diye galeyanla ayağa kalktı ve kardeşinin iki kolundan tutup sarstı.

''Ben biliyorum yani!''

''Nasıl ya?!'' diye şaşkınlıkla baktı kardeşinin yüzüne. Nil yalnızca gülümsüyordu. Ablası cevabı anlayacak denli zekiydi. Öyle de oldu. Bir kaç saniye içinde Asude sinirlenerek kardeşine baktı.

''Sen neden benden izinsiz telefonumu karıştırıyorsun!? Ben seninkini karıştırıyor muyum?!''

''Ne olacak be, altı üstü mesajlarını okudum.''

''Bir de ne olacak be diyor! Bir daha telefonuma izinsiz dokunmayacaksın kızım! Şifremi de değiştireceğim! Bu konunun da bahsini açarsan seni gülme krizine sokar, gıdıklar, bayılana dek güldürürüm!''

Nil, son tehditten korkmuştu. Ablası elini uzatsa dokunmasına gerek kalmadan gıdıklanıp gülmeye ve yerlere yatmaya başladığı için bu onun için korkutucu bir tehditti.

''Tamam ya, tamam. Sakin ol kaptan.'' deyip yavaş yavaş odadan sıvışmaya başladı.

Asude ise sinirlenmişti. Gıcık olmuştu.

''Telefonumu karıştırıyor bir de utanmadan! Bir de mesajlarımı okuyor! Resmen özel hayata müdahale! Polise şikayet edeceğim!''

Kendi, kendine delirip bir süre sonra yorularak sakinleşmeye çalıştı.


👩‍🎓👮‍♂️


Not: Sevgili dostlar, yukarıdaki (en baştaki) etkinlik benim aldığım bir online ders ve tavsiye ederim. İlgisini çekenler için link bırakıyorum buraya. Türkçe altyazı var, belirteyim. Rahatlıkla takip edebilirsiniz.

https://www.coursera.org (Coursera) sitesinden ücretsiz daha bir sürü ders izleyebilirsiniz. Benim buraya eklediğim ise : ''A Life of Happiness and Fulfillment'' isimli ders. ( https://www.coursera.org/learn/happiness? )

(sevebileceğiniz bir site de bırakıyorum Profesör Raj'den) https://www.happysmarts.com


Loading...
0%