Yeni Üyelik
36.
Bölüm

Başımdan Aşağı Kaynar Sular- 36

@sukunettekelimeler

Sokak. Evin karşısı. Arabanın yanı. Yiğit. Asude. Başak Hanım. Şeyda.

Asude isteyince üzerine giyindiği keçi inadıyla ve kararlılığıyla eve buradan kendisinin döneceğini Yiğit'e kabul ettirse de işler istediği gibi gitmemişti. Tam arkasını dönmüş, iki adımcık atmıştı ki durmak zorunda kaldı.

''Kızım?! Nereye gidiyorsun?''

''Oğlum, arkadaşın buraya kadar gelmiş de niye dönüp gidiyor?''

İlk kelamlar Asude, kalanları da Yiğit için söylenmişti. Başak hanım kucağındaki minik Şeydayla komşudan dönerken daha az evvel arabadan inip konuşurken görmüştü iki genci. Adımlarını hızlandırıp yanlarına çabucak varmak istemiş, oğlunun kiminle neden evin önünde olduğunu düşünmüştü. Tabi bir yandan da merak etmişti bu kızı, kimdir nedir, oğluyla ne yapar, aralarındaki ilişkinin düzeyi nedir, müstakbel gelin adayı kategorisine girer mi... Bir oğlan annesi evladının yanında, hele de kızlarla pek arkadaşlık etmeyen evladının yanında birini görünce böyle binbir sorgu suale düşüyordu işte.

O yetişemeden kız dönüp gitmeye koyulunca seslenivermişti hemen. Zaten yaklaşmıştı da yanlarına. Siması tanıdık gelmişti ama tam çıkaramadı. Asude arkasına dönüp de sokak lambasının ışığı yüzüne vurunca cenaze gününden hayal meyal hatırladı.

Başak hanımla göz göze gelince ''Merhabalar,'' diye başıyla selam verip gülümsedi genç kız. Sevdiği adamın annesinin karşısındaydı, heyecanlandı bir an. Ardından bakışları kadının kucağındaki bebeğe dokundu ve içinde yer eden en belirgin duygu şefkate dönüştü. Şeyda'nın tatlılığı baktıkça doyulmayan türdendi.

''Merhaba kızım. Nereye öyle, buralara dek gelmişsin, misafirimiz olmadan gidiyor musun?''

Asude dürtüsel bir şekilde Şeyda'nın minik eline uzandı ve hafifçe okşadı. Bir yandan da karşısındaki kadına cevap verdi.

''Ben eve gidiyordum. Buraya da yanlışlıkla geldim aslında. Böyle deyince kulağa garip geliyor tabi ama...''

Ve saçma da geliyor, diye geçirdi içinden. Ama kendisiyle saçma ve garip kelimeleri her daim yan yana gelebildiği için bir bakıma normaldi.

''Bilerek ya da yanlışlıkla, buradasın sonuçta. Hazır sofra da kurulmuşken yemek yemeden bırakmam valla. Bak, kısmetinmiş ki buraya dek gelmişsin.''

''Çok teşekkür ederim davetiniz için ama ben eve gideyim.''

''Hayatta olmaz!''

''Saat de daha geç olmadan gitsem iyi olur ama Başak teyze.''

Asude ve annesinin konuşmalarını usulca dinleyen Yiğit, ''inadını anneme karşı da sürebilecek mi bakalım'' diye geçirdi içinden. Annesinin büyük bir 'insanları etki altına alma kabiliyeti' vardı. Ses tonu, mimikleri, bakışları birleşir ve karşısındakine tamam dedirtirdi. Kimin kazanacağını beklerken boş durmak yerine canı ciğeri olan yeğenini sevmeyi tercih ederek annesinin kucağındaki ufaklığa uzandı. Asude, Yiğit'in Şeyda'yı kucağına alacağının fark edince minik elini bıraktı. Genç adam bebeği öpüp kokladı.

''Onu dert etme kızım, bıraktırırım ben seni bizimkilere. Yiğit var, o bırakır, geçe kalmazsın. Hem yollarda uğraşmazsın.''

Başak hanım 'Yiğit var, o bırakır' derken dönüp oğluna bakmıştı. Yiğit bir itiraz belirtisi göstermeden, benim için sorun yok, sizin tercihiniz dercesine başını oynatıp kaşlarını hafifçe kaldırdı. Sonra da Şeyda'nın başını göğsüne yasladı.

''Yok, o da yeni geldi işten. Yormayayım boşuna.''

Asude'nin hâlâ itirazını devam ettirebilmesine şaşırdı genç adam. O olsa çoktan annesinin bu duruşu karşısında gardını indirmişti. Manipilasyonda bir numaraydı anacığı, hakkını yememek lazımdı. Hayretlik bir şeydi doğrusu. İkisinin aşağı kalır yanı yoktu. Bu gidişle sabaha kadar sürerdi bu durum.

''Aaa, olur mu öyle şey! Yorulmaz yorulmaz. Hem misafir bereketiyle gelir diye boşuna dememişler, biz de bugün yemekleri fazla tutmuştuk. İçimizden gelmişti de sarma falan yapmıştık. Sence de bunda bir tevafuk yok mu? Bence de var. Eh, hadi o zaman içeriye.''

Asude ne yapacağını bilemedi bu emrivaki karşısında. Resmen birden bire kendini sevdiği adamın evine, ailesiyle beraber yemeğe davetli bulmuştu! Rüyada falan mıydı acaba? Kadının ona söz hakkı bırakmayıp kabul ettirmesi de cabasıydı. Yiğit'i ikna etmişti ama annesi bambaşka bir dirence ve kabiliyete sahipti.

(yazar: ee gelin kaynananın toprağından olurmuş)

Başak hanım, genç kıza davetini kabul ettirdikten sonra hemen oğluna döndü. ''Poşetler bagajda mı Yiğit?''

''Ne poşeti anne?''

''Marketten alacakların vardı ya, gelmeden evvel arayıp söylemiştik.''

Genç adam bir an aydınlanma yaşadı. Tabi ya, telefonu kapattıktan hemen sonra Asude'nin macerasına ortak olunca bu ayrıntıyı unutmuştu.

''Ben onu unuttum ya.''

Başak hanım içinden 'acaba neden, aklın neredeydi' diye bir an geçirdikten sonra genç kıza doğru baktı. Belki de bu hanım kız unutturmuştu, belli mi olurdu. Sevda insanın aklını başından alan bir şeydi. Bir tarafı sinsice gülerken, düşüncelerini toparladı kadın. ''Dereyi görmeden paçaları sıvama Başak,'' diye kendine tembihledi.

''Neyse, olsun. Sonra alırsın o zaman. Şimdi içeri geçelim, hadi. Çocuk da üşüyecek.''

Başak hanım önden, Asude peşinden, Yiğit de kucağında Şeyda ile arkalarından girdiler evin bahçesine. Kapıyı Sadullah Bey açmış, misafirleri olduğunu görünce sevinip 'hoş geldin kızım' diyerek içeriye buyur etmişti. Misafiri çok seven bir adamdı Sadullah Bey. Tam da bu sebeple bir evladı olarak gördüğü Derman'ı da bu akşam yemeğe davet etmişti.

(yazar: haydaaa, buyrun halil ibrahim sofrasına! :D )

Ev halkından farklı olarak fazladan bir ses işiten Tuğçe de mutfaktan çıkıp koridora geçti. Asude'yi görünce şaşırmış ve sevinmişti.

''Aa Asude! Hoş geldin.''

Asude samimice gülümseyip ''Hoş buldum.'' diye karşılık verdi kıza, sarıldılar kısaca. İçeriye geçip koltuklara yerleştiler. Asude ellerini kucağına koyup biraz rahatsızca oturdu. Çekinmişti birden, rahatsız hissedişi bundandı.

''Hanım, ben misafirimiz olduğunu bilmiyordum. Derman'ı da davet etmiştim. Siz iki sofra kurun, yabancı var diye rahatsız olmasın kızımız.''

Sadullah beyin söylediği üzerine Asude lafa girdi. ''Aa Derman komiserimi mi?''

''Tanıyor musun o haytayı?''

''Tanımam mı, aslında bir nevi onun yüzünden yanlışlıkla buralara geldim, şu an buradayım.''

Tuğçe meraklanarak lafa girdi. ''Aa ne oldu ki?''

''Derman komiserimin yuvasını kurmak yolunda gümbürtüye gidiyordum.''

Tuğçe heyecanla ve ilgiyle bakışlarını Asude'ye odaklamıştı. ''Anlatsana.''

Asude'ye kalsa anlatırdı ama şimdi yeni gelmiş bir misafirdi, herkesin önünde hemen çenesi düşsün istemiyordu. Sağ olsun Başak Hanım da bu durumdan sıyrılmasına yardımcı olmuştu.

''Sonra konuşursunuz kızım, sofra hazır mı, önce yemek yensin.''

''Hazır sayılır. Bir iki şey koyacağım, o kadar.''

''Derman abin gelene kadar hallediver o zaman, hadi.''

''Tamam. Bu sırada sen de yanımda otursana Asude? Sohbet ederiz.''

''Olur.''

İki genç kız kalkıp mutfağa giderken Yiğit de kucağındaki miniği annesine verip odasına geçti. Üzerine rahat bir şeyler giyip elini yüzünü yıkadıktan sonra yeniden salona döndü.

Kızlar ise mutfaktaydı. Tuğçe merakla neler olduğunu sorunca Asude bu kez çok ayrıntıya girmeden kabaca anlattı olanları. Gülüşmüşlerdi anlatırken.

''Anlayacağın, bu hikayede yanan ben oldum.'' diye bitirdi.

Tuğçe hâlâ gülüyordu. ''Neyse ki şimdi sağ salim buradasın.''

''Çok küşür Allah'ıma. Yiğit'in de payı büyük tabi. Hem hayatımı kurtardı hem yolda dırdırımı dinledi.''

''Öyle deme ya, şahsen bunu dinlemek benim için çok eğlenceliydi, abimin de dert ettiğini sanmam.''

''Eğlenceliydi ha?''

''Üzgünüm ama evet. Senin canının tehlikede olması hariç tabi.''

''Eh, en azından bu sayede birilerini de eğlendirebildiysek ne mutlu, boşa gitmedi olanlar.''

Birbirlerine gülümsediler. Tuğçe masaya salatayı koyduğu sırada Asude arabada gelirken Yiğit'e anlattıklarını düşündü. Gerçekten sıkılmış mıydı acaba? Yoksa eğlenmiş miydi? Sorun etmiş miydi etmemiş miydi? Genç adamın bir ara fark ettiği gülüşünü anımsadı, güldüğüne göre problem yoktu! İçi biraz rahatladı. Fakat saniyeler içinde konuştukları konular zihnine düşmüştü. Olamaz! Resmen seviği adama uzun uzun evlilikten bahsetmişti! Başından aşağı kaynar sular döküldü sanki bir anda, bunu idrak ettiği vakit. Utanmıştı. Gerginlikle ellerini birbirine kenetledi. Şimdi nasıl bakacaktı Yiğit'in yüzüne. Sıcak bastı. Buradan gitmeliydi. Neden gelmişti ki zaten. Of of, ne hallere düşmüştü! Gidip de adamın arabasına binmiş, sonra olanları taramalıya bağlayıp yol boyu anlatmış, bir de yetmezmiş gibi biraz evlilikle ilgili görüşlerinden bahsetmiş, evine dek gelmiş, ailesiyle birlikte akşam yemeği yiyecekti! Planlasa gerçekleştiremezdi şu olaylar silsilesini.

Asude kafasının içinde kaybolduğu sırada kapı çalmıştı, duymamıştı bile zilin sesini. Tuğçe'nin omzuna dokunmasıyla kendine geldi.

''Derman abim de geldi sanırım. Sofraya geçeriz, hadi.''

Oturduğu sandalyeden usulca kalktı. Utandığı ve biraz da heyecanlanıp gerildiği için bacakları kasılıyordu, zar zor hareket ederek Tuğçe'nin hemen arkasından içeriye yürüdü. Salonun bir köşesinde duran büyük masa hazırlanmıştı. Tuğçe masaya yönelirken Asude kapıdan bir kaç adım ötede dikiliyordu. Az evvel farkına vardığı gerçekler sebebiyle Yiğitle göz göze gelmemeye çalışarak bakışlarını ayakta birbirleriyle selamlaşan dörtlüye çevirdi. Derman, Sadullah beyle tokalaştıktan sonra Yiğit'in omzuna hafifçe vurup ''Yeniden merhaba kardeşim,'' dedi.

Başak hanım etrafa bakındı, kızının masaya sürahiyi koyduğunu, Asude'ninse öylece uzakta dikildiğini görünce kaşlarını hafifçe çattı. ''Kızım ne duruyorsun orada öyle yabancı gibi? Gelsene böyle.''

Asude, kadının tatlı azarlaması üzerine elmecbur yanlarına gitti. Derman da ona dönünce önce şaşırmış, sonra selam vermişti.

''Asude! Sen de mi buradaydın? Hoş geldin.''

''Hoş buldum, sen de hoş geldin.''

Derman'ın kafasında soru işaretleri oluşmuştu. Acaba neden bu saatte buradaydı bu kız? Meraklanmıştı. Bir şekilde öğrenmeliydi çünkü Yiğitle alakası olup olmadığına bağlı olarak bazı şeylerin peşinden koşmayı planlıyordu. Derman, neden buradasın sorusunu kibarca sormanın bir yolunu ararken saniyeler içinde ''Senin de burada olacağını bilmiyordum.'' diyerek dışa vurdu merakını.

''Ben de bilmiyordum.'' derken istemsizce gülümsedi Asude, gülümsemesinde biraz mahcubiyet de vardı.

''O nasıl oluyor yahu?''

Yanlarına yeni varan Tuğçe, ne diyeceğini pek bilemeyen Asude'den önce vermişti cevabı. ''Biraz senin sayende burada aslında. Hoş geldin Derman abicim.''

''Hoş buldum Tuğçeciğim. Neden ve nasıl benim yüzümden ya? Kafamda sorular olmasını hiç sevmem, soru okları atıyorsunuz zihnime.''

Tuğçe gülümseyerek baktı genç adama. ''Üzgünüm. Bir süre soru oklarını barışla kucakla. Asude sana sonra anlatır. Şimdi herkes sofraya gelsin, yemekler soğumadan yiyelim.''

Derman neler olduğunu öğrenmek için sabırsızlansa da Başak hanım ve Sadullah bey de yanlarında olduğu için konuyu üstelemeyip herkesle beraber masaya doğru hareket etti. Hepsi sandalyelere yerleşip besmele çekti ve sakin, huzurlu, sohbet dolu bir yemek yenmeye başlandı.

Asude biraz çekinerek, ağır ağır yiyordu yemeğini. Sonuçta Yiğitle, onun evinde ve ailesiyle aynı masadaydı. Başak hanım ve Sadullah bey genç kızı tanımak için bazı sorular sorup durmuş, o da cevap vermişti. Konu konuyu, soru soruyu açmıştı. Yiğit, Asude'nin annesine cevap vermekten doğru düzgün yemeğini yiyemediğini fark etmişti. Kadının bitmez tükenmez soruları ve yorumları arkasındaki niyeti tam olarak anlamasa bile genç kız için bunaltıcı olabileceğini düşünmüştü. Her ne kadar annesi kötü hiçbir şey söyelemese, Asude'nin bir çok cevabını beğenip takdir etse, onu teşvik etse de her şeyde olduğu gibi sorunun ve sohbetin de fazlası zarardı.

''Anne, biraz da Derman'ı falan hedefe al istersen, kız rahatça yemeğini yesin.''

Oğlundan gelen kibar uyarıyı işitince hafifçe gülümseyip başını salladı Başak hanım. ''Bak bak, düşünüyor da onu, aferin.''

''Sorun yok, sohbet ediyorduk işte.'' dedi sakince Asude. Kadının ondan rahatsız olmuş olabileceğini düşünmesini istemezdi, ki olmamıştı da.

Az sonra Tuğçe ve Asude, Dermanla da Yiğit bir şeyler konuşmaya başlayınca, Başak hanım bunu fırsat bilip yanında oturan kocasının kulağına doğru eğildi. Suratında mutmain bir tebessüm vardı.

''Ben sevdim bu kızı Sadullah, valla aklı varsa kaçırmasın bizim Yiğit. Bir çıtlatalım ona.''

Sadullah bey hanımının söylediğine olumlu baksa da kız karşılarında otururken böyle konuşmasını pek rahat ve doğru bulmamıştı. ''Şşş, ayıp hanım ayıp.''

''Ne ayıp canım,'' diye fısıldadı yine Başak hanım.

''Yani şimdi olmaz, yeri değil diyorum.''

''E iyi, sonra konuşuruz o zaman.''

Sadullah bey başını salladı, Başak hanımsa torununun ağlama sesini duyarak sofradan çabucak kalktı. Şeyda'nın da amcasının kucağında yerini aldığı yemek faslı bir süre sonra bittiğinde Derman ufaklığı alıp sevmeye başlamış, Sadullah bey ve Başak hanım karşılıklı koltuklarda oturmuş, Tuğçe ve Asude sofrayı toparlarken Yiğit de onlara yardımcı olmuştu. Asude'ye uğraşmaması ve oturması için ısrar etseler de genç kız yardım etmekten geri durmamıştı.

Yiğit'in sofra toplamaya yardım ettiğine şahit olmak ve Tuğçe'nin ''Abim sağ olsun her türlü işte yardım eder, aman elim kirlenmesin demez.'' demesiyle diğer işlerden de geri kalmadığını öğrenmek genç kızın oldukça hoşuna gitmişti. Bir an evlendiklerini ve birlikte ev işi yaptıklarını, sonra dinlenmek için karşılıklı oturup birer kahve içtiklerini hayal etti. Bu kısa süren hayale dalmışken Yiğit'le bir anda göz göze gelince Asude zihninden geçenleri genç adam görmüş gibi utanmış, kıpkırmızı kesilmişti. Soluğu kesildi aniden. Hemen gözlerini kaçırıp mutfağın en uzak köşesine kaçmış, bir kaç saniye sonra Yiğit'in gittiğini fark edip derin bir nefes almıştı. Kendine saydırmayı da unutmadı bu sırada.

Tuğçe bulaşıkları akıtıp Asude makinaya yerleştirirken biraz daha sohbet etmişler, bu sırada Yiğit'in gitmeden evvel çaycıya koyduğu çay demlenmiş, kızlar çayları ve yanına çerezleri ikram etmişti. Çay faslından hemen sonra Asude saat daha fazla geç olmadan artık kalkmak için müsaade istemişti.

''Dur kızım Yiğit'e haber vereyim de bıraksın seni o zaman.''

''Yok, gerek yok gerçekten Başak teyze. Ben kendim giderim.''

''Olur mu öyle canım! Bekle sen!''

Başak hanım hemen kalkıp yan odada oturan beylerin yanına koştu. Oğluna misafirlerini bırakmasını söyleyip yeniden odadan çıktığı sırada koridorda kızlarla karşılaştı.

Asude kesinlikle bugün bir kez daha Yiğitle arabada veya herhangi bir yerde yalnız kalamazdı. Hele olanlardan ve idrak ettiklerinden sonra.

''Yiğit bırakacak seni kızım.''

''Gerçekten gerek yok Başak teyze, ben giderim kendim.''

Yiğit sakince itiraz etti. ''Geç oldu, uğraşma yollarda. Hem akşam burdan nadiren otobüs geçiyor. Bırakırım ben seni.''

Asude utandığı için Yiğitten yana pek bakmıyordu.

''Gerçekten gerek yok, hallederim ben.''

''Aa kızım olur mu öyle şey? Hayatta müsaade etmeyiz. Misafirimizsin sen.''

Asude'nin ısrarına ve konuşurken kendisine bakmaktan itinayla kaçınmasına Yiğit de şaşırmış, birden ne oldu anlamamıştı. Hem mutfakta da birden kıpkırmızı kesilmesi gözünden kaçmamıştı.

''Allah razı olsun Sadullah amca, ama valla gerek yok. Hem Derman komiserim de zaten evine gitmeyecek mi, o bıraksın beni? İki iki masraf ve zahmet edilmemiş olur.''

Derman kollarını birbirine bağlayıp hemen yan tarafında duran Asude'ye fısıldar gibi sessizce konuştu.

''Ben biraz daha oturacaktım kız, bıraksın işte seni bu, ne fark eder.''

''Ama ben sana olanları da anlatırdım hem yolda. Özlemciğim ve senle de ilgili.''

Asude tam on ikiden vurmuştu hedefi. Bir taşla iki kuş. Hem olanları Derman'a anlatacak hem de eve onu Yiğit bırakmış olmayacaktı. Bugüne kadar görmek için yanıp tutuştuğu adamdan şimdi kaçıyordu, kaçmak istiyordu. Hem de koşa koşa.

Derman birden sesini yükseltip heyecanlanla konuştu. ''Tabi canım, haklı! Ben zaten gidiyorum, geçerken bırakırım! Hadi gidelim biz!''

Adamdaki âni yükseliş fısıldaşmalarını duyan Tuğçe hariç herkesi şaşırtsa da üzerinde durmadılar. Ona akıl sır ermezdi zaten, bazen böyle garip davrandığı olurdu.

''E iyi madem, Asude kızımız sana emanet Derman.''

''Başım üstüne Başak teyzem.''

Kısa bir veda faslından sonra Derman ve Asude evden ayrılmış, arabaya binmiş ve yola çıkmışlardı. Besmeleyle kemerini takarken rahat bir nefes aldı genç kız, göğsünden koca bir yük kalkmış gibiydi. Yaşananları ve utancını unutana dek Yiğit'i görmese iyi olacaktı.

Derman arabayı çalıştırıp harekete geçer geçmez yanındaki kıza döndü.

''Eee anlat bakalım Asude? Ne oldu? Çatlayacağım bak.''

Asude bütün gün yaşadıklarından sonra üzerine yapışan yorgunluk ve ağırlık sebebiyle mayışmıştı. Başını koltuğa yaslayıp gözlerini karanlık yola dikti.

''Biraz dinlensem, sonra anlatsam, olmaz mı?''

''Hayatta olmaz! Dökül çabuk.''

Genç kız derin bir nefes aldı. Derman komiserinden kurtuluş olmayacağını biliyordu. Tükenen enerjisi sebebiyle Yiğit ve Tuğçe'ye anlattığından çok daha sakin ve duygusuz bir şekilde olsa bile tek tek olanları anlatmaya koyuldu.


Loading...
0%