Yeni Üyelik
20.
Bölüm

Beş Para Etmez - 20

@sukunettekelimeler

Kafe. Dış mekan. Masa. Asude. Derman. Özlem.

Genç kız son on beş dakikadır karşısında oturan ikiliden laf işitiyordu. Şahin'in çalıştığı mekandan çıkar çıkmaz Özlem ve Derman radarına yakalanmış, kolundan tutulup buraya sürüklenmişti.

Her zamanki dobra halinin aksine onlara laf yetiştirmemiş, üste çıkmaya çalışmamış, hatta söylenen lafları sineye çekmişti. Çünkü ikisi de çok sinirli görünüyordu. Tüm bu uslu kız rollerine rağmen ne Özlem ne de Derman yumuşamamıştı. Tersine, ağız birliği etmiş gibi efsane bir şekilde üzerine geliyorlardı.

Derman ''Gerçekten anlayamıyorum seni Asude.'' diye bir kez daha yakındıktan sonra arkasına yaslanıp bir bardak soğuk su içti.

Bu en hafif, kuş tüyü lafıydı ama öyle bir bakmıştı ki adam, Asude kendisini kötü hissetmişti. Derman komiseri uzun zamandır ve çok yakından tanımıyordu ama en başından ısınmıştı ona ve ağabey bellemişti. Çok candan bir adamdı, iyiliği ve saflığı suratından okunuyordu. Hem kendisini ona ağabey de ilan etmişti geçen sefer. Şimdi onu böyle hayal kırıklığına uğratmak hiç hoşuna gitmedi.

Özlem de ayrı konuydu. İlk başta kızıp söylense de sonrasında küs gibi susmuştu ve neden böyle bir şey yaptığına dair sakin sorular sormuştu yalnızca. Fakat Özlem'in sakinliğinin fırtınasından daha korkunç olduğunu bir kez daha anlamıştı Asude. Arkadaşı susunca daha da kötü hissediyordu.

"Fırtınam ol rüzgarında savrulayım ama böyle yabancı gibi bakma bana Özleeem." diye şirince bakıp arkadaşının eline uzandı ama Özlem elini geri çekmişti.

Derin bir nefes alıp sessizlikten yararlanarak konuşmaya başladı. ''Ya tamam, haklısınız ama bir şey yapmadım ki ben. Akrabamla bir çay içtim altı üstü. Sizin işle alakası olduğu anlaşılmaz bile. Çok kötü hissediyorum ama ya, şöyle bakmayın.''

Derman bu sözlerden sonra bir an Asude'ye bakıp sonra bakışlarını karşısına doğru çevirdi ve etrafa bakındı. Sessizliği, kızmakta haklı olduğunu söyler gibiydi.

''Hisset sen Asude, çok kötü hisset. O zaman bizi biraz anlarsın belki.''

Özlem'in umarsızca söyledikleri üzerine Asude dudaklarını hafifçe büzdü ve kollarını birbirine bağladı. Şimdi üçü de masada birbirlerine küs çocuklar gibi sessiz ve moralleri bozuk oturuyordu.

Asude gerçekten de yalnızca çay içtiği ve etrafı gözlemlediği için bir sorun olacağını sanmıyordu. İşi hakkında konuşurken bir şeyler sormuştu Şahin'e ama gayet normal cevaplar almıştı, işkilleneceği bir şey de olmamıştı. Zaten pek rahat değildi de içeride. Şimdi bu atmosfer hepten rahatsız etmişti onu. Eh, yapacak bir şey yoktu, biraz çekecekti böyle. Gülü seven dikenine katlanırdı.

''...Yarimin yüreği sızlar, yarimin yüreği sızlar. Eğlenemem aldanamam, ben bu yerlerde duramam. Vardar ovası, vardar ovası...''

Derman, kulağına çalınan tanıdık sesi işitince bakışlarını karşısında dolandırıp kısa sürede aradığını buldu. Aha da Yiğit'i geliyordu. Ellerinin birini ceketinin cebine sokmuş, türkü mırıldanıyordu. Bakışları da diğer elindeki telefondaydı. Özlem de Derman'ın kendisine dönüp bakışları ile karşıdan gelen genç adamı işaret etmesi üzerine Yiğit'i görmüştü. Olanları ona da anlatıp anlatmamak konusunda anlaşmaya çalışır gibi bir an birbirlerine baktıklar. Derman, arkadaşının huyunu biliyordu. Öğrenirse Asude'ye fena çıkışırdı. Kız zaten yeterince laf işitmişti, dersini aldığını düşünüyordu. Bu seferlik bu küçük olayı es geçebilirlerdi.

''Bu olay aramızda. Üçümüzün.'' deyip Asude'ye baktığında genç kız başını salladı ama Derman'ın bunu söyleme sebebinin arkasıdaki genç adamın yanlarına gelmesi olduğundan habersizdi.

Yiğit masanın yanında durduğunda bakışlarını telefondan kaldırıp''Selamün aleyküm!'' dedi ve iki iş arkadaşına baktı. Ardından masadaki üçüncü ve beklenmedik kişiye dokundu gözleri. Yine karşılaşmışlardı, iyi mi...

Selamı alınırken boş bir sandalyeye oturdu ve hepsinin renksiz suratları, cansız ses tonları hemen dikkatini çekti.

''Hayırdır ya, bu haliniz ne? Hepinizin suratı beş karış. İşle ilgili bir şey mi diyeceğim ama Asude hanımın da morali bozuk gibi. Belli ki hepinizin canını sıkan ortak bir şey.''

Derman hafifçe boğazını temizleyip her zamanki yüksek enerjili moduna hızlı bir dönüş yaparken, Asude de masalarına oturan genç adama kaçamak bakışlar atıyordu. Derman ve Yiğit konuşurken Özlem de sessizce dinliyor, bazen onlara bazen de Asude'ye bakıyordu.

Asude, masanın üzerindeki ellerini birleştirip parmaklarıyla oynamaya başladı. Yiğit gelince ve onu görünce bir garip hissetmişti. Zaten arada bir aklına geliyordu, gıcık olmuştu. Ne işi varsa aklında! Buraya da onun yüzünden gelmişti. Derman ve Özlemle arası da onun yüzünden bozulmuştu. Evet evet, Yiğit'i suçlamak daha kolaydı. En başında ona bilenmeseydi bu meseleyi hatırlamazdı bile. İşi olmazdı Şahinle ve hayvanat bahçesiyle.

Bakışlarını parmaklarından ayırıp yeniden Yiğit'e çevirdiğinde onunla göz göze gelmeyi beklemiyordu. Birden suç üstü yakalanmış gibi bakışlarını kaçırıp yeniden ellerine verdi dikkatini. Kalbi de bu kaçışa ayak uydurup koşmuş da yorulmuş gibi hızlıca çarptı. Aman, çok normaldi. Kim olsa aynısı olurdu. Yiğit'e özgü değildi sonuçta. Hem o neden o sırada kendisine doğru bakmışsa. Amaan.

''Ben müsaadenizle bi lavaboya gideceğim.''

Özlem masadan kalkıp içeriye doğru giderken Asude rahatsızca yerinde kıpırdandı. Bakışlarını kaşıdaki parkta oynayan çocuklarda olsa da kulaklarına Derman ve Yiğit'in konuşmaları çalınıyordu.

''Abicim iyi bir haberim daha var, işi aldım.''

''Oh be, sonunda. Hayırlı olsun Yiğidim.''

''Aynen, gazamız mübarek olsun.''

Araya giren bir kaç saniyelik sessizlik sırasında Yiğit çaprazındaki genç kıza doğru baktı. Bakışları uzaklardaydı. Düşünceli görünüyordu. Özlem de pek modunda değildi sanki. Derman her zamanki haline dönmüştü ama bir şey olmuştu belli ki. Belki de iki arkadaş bir tatsızlık yaşamıştı. Özelse onu ilgilendirmezdi elbette. Fakat Asude neden buradaydı ki? Bunu sormak isteyerek Derman'ın koluna hafifçe dokundu. Arkadaşı dikkatini kendisine verince kaşları ile kızı işaret edip 'hayırdır, ne iş?' dercesine göz kırptı.

Derman mesajı almıştı.

''Biz de Özlemle burada oturuyorduk, tam önemli bir mevzu hakkında konuşuyorduk ki Asude'yi gördük.''

Asude ismini işitince Derman'a döndü.

''Sonra Asude de bizi gördü. Bir süredir sohbet ediyorduk işte. Öyle...''

Yiğit anladığını belirtircesine başını sallarken, Asude önemli bir şey olmadığını anlayarak yeniden parktaki çocukları seyredaldı. Onun yeniden kabuğuna çekilmesiyle, Yiğit de Derman'a merakla baktı.

''Konuşabildiniz mi bari şu önemli mevzuyu?''

''Pek sayılmaz. Yani tam olarak her şeyi anlatamadım henüz. Yarım kaldı Yiğitciğim. Uygun bir zamanda inşallah...''

''Hıı, anladım.''

Yiğit, arkadaşı adına üzülmüştü. Hazır cesaretini toplamıştı adam, bölünmüştü demek. Kötü bir durumdu. Muhtemelen de bölen Asude'ydi. Bakışları kıza doğru yeniden çevrildiğinde gülümsediğini gördü. Gülümseyişi farklıydı. Sanki çok şey barındırıyordu içinde. Aklından bunlar geçerken düşüncelerini kızdan uzaklaştırdı.

Asude parktaki çocuklardan birini kendi çocukluğuna benzetmişti. Yaptığı hareketler, enerjisi ve tavırları onu geçmişe götürmüştü. Anıları aklına gelince gülümsemişti. Biraz hasret, biraz hüzün, biraz sevinç dolu bir gülümseyişti yüzündeki.

Yiğit ve Derman'ın dediklerini ise duysa da merak etmedi. İş mevzusudur diye düşündü. Yoksa tabi merak ederdi. Hele gönül meselesi olduğunu bilse, off, konunun tadına doyum olmazdı konuşurken. Oturur Dermanla bir olup bu mevzuyu konuşurdu saatlerce.

Az sonra Özlem yanlarına gelince Asude müsaade isteyip kalktı. Derman ve Yiğit'e iyi günler diledikten sonra arkadaşına da sarıldı ve gönlünü almak için yanağına bir öpücük kondurdu. Özlem biraz kızgın kalsa da sonra yumuşardı, biliyordu. Hem en son yarın için onlara misafirliğe davetlilerdi. Gidince gönlünü almasını bilirdi o.


👮‍♂️👩‍🎓


''Daha yirmi üç yaşındayım ben ya. Gencim. Ne bu evlilik sevdası Tülin teyzeciğim? Sen önce senin kızı düşün. O benden kaç yaş büyük.''

Asude topu Özlem'e atmanın keyfiyle çayını yudumlarken Tülin hanım kendi kızına doğru iç çekerek baktı. ''Ayy Asudeciğim, valla bizim kızın hiç öyle bir niyeti yok. Ben de diyorum hayırlı bir kısmet bul da görüş diye ama dinlemiyor. Yaşlanana kadar başıma kalacak gibi.''

''Aynen öyle yapacağım anneciğim, şikayetiniz mi vardı? Bıktınız herhalde benden?''

Özlem de annesine takılmıştı. Tülin hanım ''Yok canım, bıkar mıyım ben güzel kzılarımdan.'' deyip gülümsedi. ''Ama torun sevsek de fena olmaz hani.''

Annesinin son cümlesini işitince Şule de hemen lafa girdi. ''Ayy evet! Ben de diyorum ablama, artık evlen de yeğen seveyim diyorum. Teyze olmak istiyorum ben! Bebek sevmek ve büyütmek istiyorum. Ama beni dinleyen mi var? Hiiç!''

Nil, Şule'nin büyük gerçeklikle ve arzuyla konuşmasına kıkırdayarak gülmüştü. Asude ve Özlem gibi kardeşleri de iyi arkadaş olmuştu. Nil ve Şule'nin yaşlarının yakın olması ve kafadar insanlar olmaları da buna katkı sağlamıştı.

''Çok bebek sevmek ve büyütmek istiyorsan kendin evlen de büyüt canım.''

Özlem'in iğnelemesi üzerine Nil bir an Şule'yi evlenmiş ve kucağında bebekle hayal etti de, epey komik olurdu! Biraz daha kıkırdadı.

''Hahaha çok komiksin abla! Ben daha on yediyim canım.''

''On sekize gireceksin önümüzdeki ay. Annem senin kadarken evliymiş Şule. Yaşa bakmıyor bu işler.''

Şule omuz silkti. ''Ben Tülin annemi bu konuda örnek almayacağım ablacım.''

Kızlar didişirken Tülin hanım ayağa kalktı. ''İnci hanım, gelin biraz balkonda baş başa oturup sohbet edelim. Kızlar da otursun burada.''

İnci hanım severek kabul etti ve iki kadın balkona çıkarken dört kız da içeride konuşmaya devam etti. Anneleri gidince şimdi daha rahat konuşuyorlardı.

Özlem haylazca gülerek Şule'ye baktı. ''Bence okuldaki şu Devrim denen çocuğu kaçırma bak.''

Nil ve Asude aynı anda merakla Şule'ye baktı. ''Devrim mi? O kim?''

İki kız kardeşin koro gibi aynı anda merakla sorduğu soru üzerine Şule, ablasına kötü bir bakış attı. Dünyaya ilan etseydi çocuğu! Bir de dalga geçiyordu. Hem Devrim'e hiç de öyle şeyler hissetmiyor, hissedeceğini de sanmıyordu. İyi ki bir derdini paylaşmıştı! Bu ablalar neden böyle gıcıktı!

''Abla ya! Ne dalga geçiyorsun problemlerimle?'' diye sitem ettikten sonra ona merakla bakan iki kardeşe döndü. ''Asude abla, bu ablam saçmalıyor işte. Okulda bu çocukla bir iki şey yaşadık, rezil oldum, arkadaşlarıyla da takıştık. O kadar.''

Nil daha fazla duymak isteyerek ''O kadar mı?'' diye hayal kırıklığı ile sordu.

''O kadar Nilciğim.'' deyip gözlerini yumdu ve gülümsedi, konuyu geçelim dercesine. Ardından aklına yeni okulundaki hiç hoşlanmadığı o tayfa gelince içinden biraz sinirlendi. Hele o kızı hatırlayınca! Zihnine düşen düşünce üzerine gülerek ortaya atıldı. ''Hem ben bu ilçeden, hatta bu şehirden kimseyle evlenmem.''

''O neden?''

''Bizim okulda bir kız var, bu kız ve iki yakın arkadaşları; hepsi zaten bütün okulu, ilçeyi hatta şehri elden geçirmiş maşallah. Herkesle biri sevgili oldu, bize gönül ve el değmemiş kimse kalmamıştır anlayacağınız. Aaa dur, gerçi bunların biri artık İstanbul'a geçti. Sıra İstanbul'da.''

Asude gülerek araya girdi. ''Neyse ki İstanbul büyük şehir! Orada herkese sıra gelmez.''

Asude'nin cümlesine herkes kahkahalarla gülerken Şule sakinleşip yeniden söz aldı.

''Bunlar İstanbul'u da halleder! Oysa ben üniversiteyi orada okuyacaktım. Neyse artık, oradan da bize koca yok.''

Nil, ablasının teorisini devam ettirdi. ''Yok yok, İstanbul büyük şehir, milyonlarca insan var. Kalabalık yer. Bu tipler sadece yaşıtlara değil büyüklere falan da baktığı için daha kalır insan.''

Şule gülerek omuz silkti. ''Ben Hakkari'den bulacağım kocamı. Elleri herhalde oraya kadar uzanmaz.''

Özlem gülmekten sızlayan karnını tuttu. ''Allah sizi iyi etsin! Tamam, değiştirin şu konuyu.''

Konu kolayca değişmişti.

Kızlar konudan uzaklaşsa da o bir an durup düşündü. Şimdiye dek evlenmeyi istememesinin sebebi annesi ve kardeşiydi. Onları yalnız bırakmak istemiyordu. Onlardan ayrılmak da istemiyordu. Babasının arkasında bıraktığı harabeden ve Altın hanımın vefatından sonra üçü birbirine tutunarak ayakta kalmışlardı. Üç güçlü kadın birbirlerine can yoldaşı olmuşlardı. Şule ona gerçek bir kardeş, Tülin hanım hem Şule'ye hem kendisine anne olmuştu. Şule dahi ona anne diyordu. İnsanın annesinden başkasına anne demesi zor şeydi oysa. Bunu hak etmek gerçekten iyilik isterdi ve o iyiliği bulmuşlardı birbirlerinde. Bu güzel ve sıcak, kendi halinde yaşamını bozmak istemiyordu. Hem evlerinin geliri onun mesleği üzerinden geliyordu. O giderse ne olacaktı? Annesi kabul etmezdi artık o maaşı, kendi parasını kazanmak için ağır işler yapardı. Şimdi de boş durmuyordu elbet ama en azından çok yorulmuyordu. Çünkü yalnız değildi. Hem bu devirde erkekler de pek düşkün olmuyordu eşlerinin ailesine, düşünceli olmuyordu böyle konularda. Özlem anlatsa anlar mıydı onu biri? Yahut anlatmadan der miydi 'onlar benim de ailem,' diye. 'Ben desteğimi esirgemem. Size karışmam.' diye. Zordu ahlakı güzel ve düşünceli birine rastlamak.

Aklına bu kez de dün Dermanla olan konuşmaları geldi. Açıkça söyleyemese de bir şeyleri söyleme yolunda ilerlemişti ve bunu anlamıştı. Adamın söyledikleri zihninden geçmeye başladı istemsizce. ''Özlem, ııımm, ben seni gördüğümden beri bir şeyler değişti. Yani, ben seni görünce içimbir garip oluyor. Mutlu oluyorum. Bir de--'' Aklına gelince yine bir garip oldu. Hayır yani, o yarım kalan konuşmadan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmışlardı. Asude sağ olsun. Aslında iyi de olmuştu biraz. Normaldi işte her şey. Hiç olmamış gibi.

''Ablaa! Duydun mu?! Nil ne diyor? Günah olmasa gezmek dolaşmak, hayallerini gerçekleştirmek için organlarını satarmış! Deli bu kız!''

Özlem, Şule'nin kendisine seslenişi üzerine daldığı yerden çıktı ve şaşırarak gözlerini belertti. Bu Nil herhalde Asude'den daha çatlaktı.

Nil omuz silkip çok normal bir şeyden bahsediyor gibi, hafifçe gülerek konuşuyordu. ''Zaten ölecem, bari hayatımı güzel yaşayayım. Gezeyim, hayallerim gerçek olsun. Böbreğimi satarım, böbrek kendini yeniliyormuş. Ya da karaciğerimi falan satarım. İki tane olan, kendini yenileyebilen ne varsa satarım. Onların parasıyla dünyayı gezerim. Hatta kalbimin bile yarısını satabilirim öyle bir şey mümkün olsa. Hahaha, gözlerimi bile değiş tokuş yapıp satabilirim; renkli göz isteyenler var ya. Benimki renkli.''

Şule ''Yok artık!'' , Asude ''İyice saçmaladın sen!'' gibi tepkiler verirken gülse de Özlem farklı bir yerden bakmıştı olaya. ''Onun için artık lens diye bir şey var yalnız. Öyle çetrefilli şeyler gerekmiyor yani.''

Nil bir an durup düşündükten sonra başını salladı. ''Haa, doğru. Neyse, ben de ilik satarım. Ya da akciğerimin birini.''

Şule kaşlarını kaldırarak imalı imalı baktı arkadaşına. ''Hee sat sat akciğerinin birini. Sonra yarım nefes alırsın artık. Nefesi alırsın geri veremezsin. hahaha!''

Kızların hepsi kahkalara boğulurken Nil gülüşmelerin arasında konuşmaya devam etti. ''Ay yok, o zaman olmaz. Neyse günah olmasa saçımı falan satardım ben ya. Saçlarım da güzel.''

Asude, kardeşinin saçmalamasına artık dayanamayarak araya girme ihtiyacı hissetti. ''Aman satsan ne olur, senin ciğerin bile beş para etmez.''

Nil, ablasının dalga geçmesine biraz bozulsa da bu bir kaç saniye sürdü. Sonrasında o da Şule ve Özlem'in gülmesine eşlik etti.

Az sonra Özlem gülmeye son verip ciddileşti ve Nil'e baktı. ''Şakadır umarım hepsi Nil. Çünkü değilse, sağlığının kıymetini bilmiyor bu kız diye düşüneceğim. Eksikliğini yaşamayınca böyle kolay konuşursun ama tırnağın bile kırılsa canın yanar.''

''Biliyorum Özlem abla ya, ben şakasına takılıyorum. Zaten hem günah olur, hem de ben seviyorum organlarımı. Canım Allah'ım vermiş, çok şükür. Eksikliğini göstermesin kimseye.''

''Amin amin.''

Kızların sohbetleri ve gülüşmeleri devam ederken Asude arkadaşıyla aralarının düzelmesine seviniyordu. Şımarık bir gülümseme kondurdu yüzüne ve başını Özlem'in omzuna dayayıp koluna girdi. Canıydı ya, seviyordu bu kızı. Özlem de kolunu onun omzuna atıp gülümsedi. Onu affetmişti bugün, bu kadar sürünmek yeterdi ona.

Kızların dörtte üçü çatlak olduğundan ötürü sürekli gülmeleri kaçınılmaz olan bir akşama adım atmışlardı. Bundan nasibini alan da Özlem'di. Uzun zamandır bu kadar gülüp eğlenmemişti. Kendi kardeşi zaten deliydi, Asude de deliydi, Nil de onlardan farksızdı. Kalmıştı üç çatlağın arasında. Ama keyfi yerindeydi.


Loading...
0%