@sukunettekelimeler
|
Asude eteğini ve kazağını son kez düzeltip mantosunu da giydi ve çantasını koluna taktı. Tam kapı koluna elini atmıştı ki zil sesini duydu. Kapıyı açtığında Tuna ile göz göze gelmişlerdi. Gülümsedi. Kurabiyeye rüşvet olarak şoförlük borcu bugün ödeniyordu. Bir gün sonra. Harika. "Sevgili şoförüm merhaba." "Sevgili baş belam, sana da merhaba. Hasret hazır, sen de hazırsan çıkalım diyecektim ama görüyorum ki hazırsın, sormuyorum. Hayde arabaya!" "Hasret ne alaka?" diye merakla sordu genç kız. Bir yandan da ayakkabılarını giyiyordu. "Tolga ile buluşacaklar. Onu da bırakacağım hazır giderken." Asude "Hıı tamam." deyip çömeldiği yerden doğruldu ve Tuna'nın koluna girdi. Arabaya geçtiklerinde Hasret çoktan arka koltuğa kurulmuştu. Asude buna epey şaşırdı çünkü ön boşsa Hasret hayatta arkaya oturmazdı. Derken, Tuna'nın altyazı geçmesi ile her şey netlik kazandı. "Bir arkadaşımı geçerken yol üzerinden alacağım da. O yüzden siz arkaya oturun güzelim." "Tamamdır kaptan. Emir komuta sende." deyip arkaya geçti genç kız. Tuna gözlüklerini takıp şoför koltuğuna oturdu, besmele çekti ve yolculuk başladı. Arada Hasretle laflıyorlar, Tuna da sohbete giriyordu. Bir ara Hasret yeni fark etmiş gibi sordu kuzenine. "Sen kiminle buluşacaksın Asude?" "Seninle geliyorum ben Hasretciğim. Tolga eniştemle aranızda kara kedi olarak işe başladım. Patronum Kasım Baymak. Maaşım iyi. Keyfim çok yerinde. İstifa etmeyi düşünmüyorum." Hasret göz devirirken Tuna ve Asude hafifçe gülmüştü. "Tamam hayal dünyandan çık lütfen. Gerçeği alalım. Menünün zengin olmasına gerek yok bizim zaten ruhumuz fakir." "Haha çok komiksin, kendi adına konuş. Benim gayet zengin bir ruhum var." "Tamam Asudecim, kabul. Eee, kiminle buluşacaksın? Sana da soru sorup cevap almak akta karayı seçmek gibi mübarek!" Hasret yakınınca Asude daha fazla uzatmadı ve cevap verdi. "Özlem ile." Sonunda öğrenince rahatlayan Hasret yola çıktıklarından beri üçüncü kez küçük el aynasını açıp şalına baktı ve olmayan yamukluğu düzeltti. "Aleykümselam. Sen de Tolga enişteme selam söyle." Beş dakika kadar sonra Hasret yine ve yeniden aynayı açıp başörtüsüne baktığında Asude artık dayanamayıp koca bir "Aaayyyhhh!" diye iç çekiş bıraktı ortaya. "Şimdi baygınlık geçireceğim!" Tuna'nın bakışları aynadan, Hasretinki de yanından dokundu kızın yüzüne. Öyle gerçekçi söylemişti ki ikisi de onun bir şeyden bunaldığını düşünmüştü. "Klimayı kapatayım istersen?" diye sordu Tuna. Havalar serin olduğu için kızlar üşümesin diye açmıştı. Asude gülümseyip başını iki yana salladı. "Yok yok, ben şu kardeşinin ikide bir aynaya bakıp orasını burasını düzeltmesinden ötürü baygınlık geçirecektim. Kapatabiliyorsak Hasret Baymak'ın aşırı süslenme ve süsüm bozuldu mu, hâlâ güzel miyim diye takıntılı olma özeliğini kapatalım lütfen." Hasret bu cümleye göz devirirken Tuna gülmüştü. Dertli dertli konuştu. "Haklısın valla Tuna abi. Kaç kere benim elbiselerimi yürüttü bu hiç çaktırmadan, kaç kere tokalarıma el koydu... Hey gidi eski günler! Makyaj sevmezdim ama ojeye heves etmiştim dokuz yaşında, annem de almıştı sevdiğim bir renk. Bak yeminle söylüyorum ben eve gidip tırnaklarıma sürdüm, on dakika sonra Hasret geldi, geliş o geliş. Ojeyi ne yaptı ne etti aldı benden. Birdaha görmedim. Sonra ona da hevesim kaçtı zaten." Hasret de Asude gibi gülüyordu. Genç kız her ne kadar yakınır gibi anlatsa da suratında bir tebessüm vardı ve yalnızca Hasret ile uğraşmaktı amacı. Yoksa eskinin derdi şimdi onu ilgilendirmezdi hiç. Hele oje, hiç. "Ayy ben de sen seviyorsun diye kaç kere sana annemlerin bana aldığı kitapları verdim. Ben vermesem de sen ne yapar eder o kitapları alır ve kendi kitaplığına koyardın. Ben hiç ağzımı açıp bir şey dedim mi sana? Sen gelmiş söyleniyorsun. Çok ayıp Asude, çok!" Asude hayretle kızın yüzüne baktı ve güldü. "Kızım daha mantıklı bir şey uydur be! O kitapları bana verdiğin için tabi ağzını açıp bir şey deme hakkın yok! Sonuçta senin canına minnetti! Kitap okumayı hiç sevmezdin, okumaktan kurtulmak için zevkle bana verirdin sen." Tuna, kızların didişmeleri ve geçmişten gelen anıları hatırlaması sebebiyle tebessüm ediyordu. El kadardı bunlar ya, nasıl bu yaşa gelmişlerdi? Üstelik biri evlilik arefesindeydi. Hayretlik bir şeydi! Araba yavaşlayıp kenarıda durunca kızlar eski defterleri kapatıp sustular. Bakışları neden durduklarını anlamak istercesine Tuna'ya ve oradan da baktığı yere, sağ tarafa yani dışarıya kaydı. Tabi ya, arkadaşını alacaktı yol üstünde. Unutmuşlardı bir an. Ön kapı açıldı ve içeriye soğuktan buz kesen ellerini birbirine sürtüp ovuşturan genç adam bindi. Tuna sesli, kızlar sessiz bir şekilde selamı almıştı. Asude ilkin yabancı olması sebebiyle yeni gelen gençten tarafa bakmazken, sesini duyunca tanıdık geldiğini fark ederek başını çevirdi. Çaktırmadan ön çaprazında oturan adama bir bakış attı. Yok artık! Ortaokul arkadaşıydı bu çocuk. En son eski mahalleye gittiklerinde karşılaşmış, selamlaşmışlardı. O da üç yıl evveldi. Görmeyeli uzun zaman olmuştu. "Oğuz?!" diye ismini söyledi arkadaşının. Genç adam da ismini işitince arkaya doğru çevirmişti başını. O da şaşırdı. Ama onun şaşkınlığı onu burada görmekti. Yoksa Tuna'nın kuzeni olduğunu zaten biliyordu. "Asude?!" İkisi de hafifçe tebessüm etti. "İyiyim şükür, sen nasılsın? Ne güzel tesadüf oldu böyle. Beklemiyordum valla." Asude "Ben de iyiyim. Aynen öyle, ben de beklemiyordum." dedikten sonra Tuna girdi araya. "Siz ortaokuldan tanışıyordunuz değil mi?" "Aynen kardeşim. Asude'nin çemkirişlerinden az çekmedik küçükken valla." Asude gülümsedi. O zamanlar deliydi. Şimdikinden daha deli. E çocuktu sonuçta, rahat davranıyordu. Onu sinir eden herkesi ismini bağıra bağıra, "seni bir yakalarsam şöyle yapacağım sonra böyle yapacağım sonra..." gibi tehditlerle okulun her yerinde köşe bucak kovalardı. Oğuz da nasibini almıştı. Hatta bilerek onu gıcık edip peşinde koşturduğu ve diğerlerinin aksine korkmayıp resmen eğlendiği olurdu Oğuz'un. Kovalamaca oynuyordu sanki dersin! "Ee çocukluk işte." dedi genç kız. Şimdi olsa şimdi de yaparım ama yaşıma ayıp olur demeyi ise kendine sakladı. Bir iki çift laf ettiler neler yapıp ettiklerine dair. O sırada Hasret inmişti, Tolga ile buluşacağı yere gelmişti çoktan. Az sonra Asude de Oğuz ve Tuna'ya veda edip indi arabadan. Araba uzaklaşırken genç kız da soğuk havada dışarıda beklememek için Hayri abinin mekanına girdi. İçerisi pek dolu sayılmazdı. Bir masada iki çocuklu bir aile, bir masada bir çift, bir masada da bir polis memuru vardı. Yemek yiyorlardı. Asude de uzakta ve köşede olan bir masaya oturup telefonunu çıkarttı. Tam Özlem'i arayacaktı ki arkadaşı kapıdan girdi. Sarılıp selamlaştılar. Karşılıklı oturdular. Asude hemen lafa girip "Kızım bir kere de sen önce gel. Ağaç ediyorsun beni. Odunluğumuza bu kadar imada bulunma, ayıp oluyor." diye takıldı Özlem'e. O da "Estağfirullah! Senden daha odun olan varsa o da benim. Öyle bir amaç yok." diyerek gülümsedi. "Yook. Sen odun değil buzdolabısın. Buzluk. Buz. Boynuna 'buz' tabelası takmak lazım. Odunlara haksızlık ettirmem. Mesela ben odun gibi görünürüm ama aslında çiçeklerim içimde açar. Sen ise buzsun, çiçek açmaz kervan geçmez. Belki bir gün birilerinin aşk ateşiyle buzların eridiğini görürüz, su olur hayat verirsin. O zamana dek beklemedeyim." Özlem suratını istemsizce buruşturdu. "Ayy laflara bak. Aşk da ateş de uzak kalsın bir müddet daha lütfen. İyi böyle. Sen git içinde çiçek açmaya devam et. Kime açacaksan?" Asude bir an sebepsizce gerildiğini hissetti. "Tabi o yüzden buraya gelirken belki onu da yine görürüm diye aklından geçti." "Off tamam, etkilenmiş olabilirim. Ama sadece etkilenme. Adamın farklı bir aurası var, ben ne yapayım? Herkes etkilenir. Konuşması, duruşu, oturup kalkması falan hoş yani." "E iyi, bir şey demedim zaten. Hadi sipariş verelim. Ben açım." Asude, Özlem'in teklifini kabul edip düşüncelerini kovaladı ve bu kez kafasında ne yesem diye seçenekler dönmeye başladı. Sonunda "Bir sıcak çorba içeyim önce!" diye mırıldandı. Sıcak çorba olmazsa olmazıydı. Onsuz gün geçmezdi. Yemeğe başlanmazdı. Siparişler gelene dek sohbet ettiler. Sonra bir yandan yemek yiyip bir yandan sohbet etmeye devam ettiler. Oradan buradan konuşurken bir ara sessizlik çöktü ortalarına. Asude de fırsatı bu fırsat bulup daldı az evvelden beri konuştukları ile asla alakası olmayan konuya. "Özlem, bak bana doğru söyle. Sizin avcıdaki Şahin bizim akraba Şahin mi?" Özlem ya sabır çekip arkasına yaslandı. "Neden bu kadar taktın sen buna? Aşık falan mısın adama?" "Hayır tabiki ya!" Özlem "Eee o zaman? Ne önemi var?" diye geçiştirmek istedi. "Ne demek ne önemi var? Ama o bana aşık! Ya başıma bir şey gelirse onun yüzünden. Bak sonra söylemedim diye çok üzülürsün. Ona göre tedbir alırım ben. Beladan uzak durmak için." "Sen zaten adamla görüşmüyorken neden başına bela gelsin Asudeciğim, gülüm?" Özlem'in ismi yanına hem -ciğim ekleyip hem gülüm demesi üzerine Asude gözlerini şaşırmış gibi açtı. Böyle double olması hayra alamet değildi. "Vaaovv! Özlem reis sen böyle peş peşe ciğimler gülümler falan der miydin? Ne iş? Şaşırtıyorsun beni." "Aklını çelmek için. Taktik." diye cevapladı Özlem. Ama Asude yaptı yine yapacağını. Ellerini birbirine kavuşturup devlet sırrı verir gibi ciddiyetle konuştu. "Valla bence Derman komiserimden etkilediğin için böyle yumuşaklığa doğru emekliyorsun." derken Özlem'in kaşlarının çatıldığını görünce aceleyle devam etti. "Ne alakası var? Konuyu nasıl ona getirebildin acaba? Tebrikler." "Teşekkürler. Ve çok alakası var. Adam pammuk gibi, neşeli, sevecen, enerjik, aurası baya çekiyor insanı. E o da -cığım -ciğim diyor sürekli. Güzel ve hoş kelimeler de kullanmaktan çekinmiyor. Ondan dedim yani." "Hıı evet." diye geçiştirdi Özlem. Asude uzatmadı konuyu. Şimdi bu çılgın eline kelepçeyi takardı falan. Özel hayata saygısızlık derdi. Sonra çık işin içinden çıkabilirsen. Umursamazca hayatında yediği en lezzetli soslara sahip olan önündeki makarnadan yedi. Bir anlık sessizlikten sonra Özlem, Asude'nin yüzüne baktı. Asude hayretle kaşlarını kaldırdı. "Ne alaka ya! Ablası söyledi, dört beş kız kardeşlermiş. Tek erkek oymuş. Ben nerden bileyim yoksa?" "Oo ablası ile mi tanıştın?" Özlem, Asude'nin "bu iş iyiye gidiyor, olacak bak" bakışlarına sitemle ve öfkeyle baktı. "Hıımm." diye mırıldandı Asude. "Ama kuçük çocuğu baya sevmişsin bak. Anlatırken yüzün güldü. İyi başlangıç." "Yaa Asude. Sırf yeğeni için Derman ile evlenmeyi düşünüyorum, inanır mısın?" diye dalga geçti Özlem. Ama Asude takmamıştı. "Derman abi seni ailesine de tanıtıp sokmaya başlamış. Tebrikler, hızlı adammış. Ne istediğini biliyor. Bence başaracak." Özlem elindeki bardağın dibinde kalan bir kaç damla suyu aniden karşısındaki arkadaşının üstüne doğru fırlattı. Asude "Aayy!" diye küçük bir şok nidası atarken Özlem bardağı masaya koyup arkasına yaslandı. "Allah korusun kızım, ağzını hayra aç! Beş tane görümce istemiyorum ben! Üstüne bir de kaynana! Bir de Derman. Hayal etmesi bile kabus gibi. Ayy düşünsene bir kaynana beş görümce. Aman Allahım..." Asude peçete ile yüzünü kurularken, az evvel çatmış olduğu kaşlarını düzeltti. Suyun etkisi geçmişti. Özlem'in dedikleri ve yüz ifadesi daha etkiliydi. Kendini tutamayıp gülmeye başladı. Gülüşü gittikçe uzadı, karşısındaki arkadaşının artık susmasını haykıran bakışları bile onu durduramadı. Sonunda kendini toparlamak için derin nefesler aldı. Sakinleşti. "Gül gül! Zaten neden bu konu buralara geldi ki?! Hep senin suçun!" "Yoo! Üstüme iyilik sağlık!" diye atıldı Asude. "Günah keçisi yaptın beni! Ben gayet susmuştum. Sen kendin açtın konuyu, ablaları sayesinde böyle olmuş bu Derman diyerek. Kendin!" Özlem bir an durup düşününce o kısmın doğru olduğunu fark etti ama yine de bozuntuya vermedi. "Aman, sen de konuşmaya meraklıymışsın ki devam ettirdin. Hemen beni suçla zaten." İki arkadaş didişirken masanın üzerinde duran telefon titremeye başladı. Biri arıyordu. İkisinin de bakışları aynı anda ekrana kaydı ve aynı yazıyı okudu : "Derman arıyor" Birbirlerine mânâlıca baktılar ama ikisinin de manası farklıydı. Asude sinsice gülümsedi. ''İyi insan lafın üstüne...'' ... Biz odun görünüyoruz ama bizim çiçeklerimiz içimizde açıyor.
|
0% |