Yeni Üyelik
44.
Bölüm

Çifte Kumrular - 44

@sukunettekelimeler

Restoran. Derman. Asude. Özlem. Yiğit. Yemek. Akşamüstü.

Derman'ın "Başbaşa olursak Özlem kabul etmez, istemez belki ama hep birlikte gidersek o da gelir, kabul eder. Ne olur, kırmayın bu garip adamı, gelin işte. Birlikte yemek yiyelim, ben ısmarlıycam bakın." diye dil döküp ikna etmesi üzerine şimdi dörtlü olarak Derman'ın onları götürdüğü bir yerde yemek yiyorlardı. Asude'yi ikna etmesi zor olmuştu çünkü genç kız o gün dedesine gitmeyi planlıyordu, orada kalacaktı. Eh, o kadar yalvarmaya kıyamayıp ertelemişti bu planını Derman için. Yiğit'i de ikna etmesi çok kolay olmamıştı çünkü genç adamın bugün kafası karışık, morali bozuk ve yorgundu. Bu tatsız haliyle gidip onların da modunu düşürmek istemiyordu ama Derman sağ olsun, buradaydı işte.

Hazır yemektelerken Özlem sonunda o beklenen açıklamayı da yapmıştı adama. Ailesiyle konuşmuş, kendini hazırlamış, düşünüp taşınmış, kafasında bir şeyleri oturtmuştu.

Derman bu haber üzerine önce bir an heyecan ve mutlulukla öylece kalakalmış, sonra Yiğit'in omzuna dostça dokunup tebrik etmesiyle kendine gelmişti. Bakışlarını Özlem'e çevirip gözleri dolu bir şekilde "Ne yani şimdi elimde çiçek çikolatayla kapınıza dayanıp bu kez senin de yanında olmak şartıyla seni kendime isteyebilir miyim?" diye sormuştu içindeki ferahlama hissiyle.

"Yoo!" diye gayet ciddi bir şekilde yanıtladı Özlem. Adamın bakışlarından bir an hüzün, şaşkınlık ve kırıklık geçmişti. Fakat Özlem onun konuşmasına izin vermeden devametti. "Öyle tek başına olmaz. Senin o kadar kız kardeşin yok mu? Yeğenin var, annen var sonra. Onları da getireceksin herhalde?"

Derman'ın yüzüne hemen bir rahatlamışlık ifadesi daha yayıldı. Derin bir nefes alıp verdi. "Hee onu mu diyorsun sen Özlemcim? Ben de korktum! İstediğin bu olsun, getireceğim tabi! Hatta Sadullah amcamla Başak yengecim de gelecek müsaadeniz olursa. Onlar benim ikinci ailem sayılır. Yiğit'ime boşuna kardeş demiyoruz."

"Tabi buyursunlar," dedi Özlem.

"E o zaman bizimkiler de gelir! Onlar da Özlem'in ikinci ailesi sayılır. Babam seni başkasına verdirtmez Özlem."

Özlem, Asude'ye de tebessümle "Tabi, çok güzel olur." dediğinde Derman da başını sallamıştı onaylayarak.

"Amirimden kız isteyeceğimiz kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi! Ya da yok, gelirdi gelirdi. Ama bana değil. Ehehh, belki başkasınaa."

Yiğit, arkadaşının kendisine yan yan baktığını fark edince ayağına masanın altından bir tekme geçirdi. Bu imaların yeri ve zamanı mıydı şimdi! Deli herif.

Asude ve Özlem, adamın neyi kast ettiğini tam anlamasa da şimdilik üzerinde durmamaya karar vermişlerdi. Akılları şimdi kız isteme ve sözdeydi. Heyecanlanmışlardı.

Derman, geçen konuşmalar üzerine iyice gevşemişti. Üzerinden yük kalkmıştı sanki. Yemek sırasında Özlem'in köftelerinden birine şirince bir sırıtışla uzanıp almış, ısırmıştı hemen. Ayrıca çenesi de durmamış, Özlem'in kibar ikazlarına rağmen sürekli bir oradan bir buradan, insanın aklına gelmeyecek ayrıntıları dahi dile getirerek kız isteme, söz, nişan, düğün ve evliliklerine dair konuları açıp durmuştu. Daha hazırlılara başlamadan yorulduğunu hissetti Özlem. Tam bu sırada Derman yeniden tabağından bir köfte almıştı fütursuzca!

Genç kadın kaşlarını çatıp gözlerini büyüttü ve hayatında gördüğü en gamsız adama baktı. ''Bir daha köftelerimden çalarsan şubeye döndüğümüzde ilk iş olarak seni hırsızlıktan içeri tıkarım Derman!''

Derman, karşısında oturan genç kadına gülümsedi. Söylediğine itiraz ettiği ise sesinden belliydi. ''Ooo orada dur bakalım! Sen benim kalbimi çaldın, ben seni içeri tıktım mı? Hayır!'' Sesini yumuşatıp devam etti. ''Ben seni kalbimin içine tıktım diyebiliriz tabi. Ha eğer sen de beni karakolun kasvetli hücrelerine değil de kalbinin içine tıkacaksan neden olmasın? Hemen bir köfteni daha çalarım!''

Derman, cümlesi bittiğinde cevap beklemeden elindeki çatalı ile Özlem'in tabağına uzandı fakat Özlem de çevik bir hareketle elindeki bıçağı uzatıp Derman'ın çatalının önünü kesmişti. Birbirine çarpıp takılan metallerin sesi yankılanmıştı ortamda.

''Uzak dur köftelerimden! Dayanamıyorum, gerçekten kelepçeleyeceğim ben bu adamı ya!''

Derman, her zamanki patavatsızlığı ile iç çekti. ''Ah aaahhh! Oysa ben zaten sende tutuklu kaldım Özlemciğim.''

Özlem, ''Yok artık ya!'' diye mırıldanıp bıkınlıkla arkasına yaslandı. Tam karşısında oturan genç adama çevirdi bakışlarını. Yardım dileniyor gibiydi. ''Yiğit, arabanda kelepçe falan var mı? Yoksa hazır elimde bıçak da varken bu genç yaşımda katil olacağım. Hem de daha evlenemeden. Manşetlerde 'meslektaşı ve aynı zamanda evlenmey düşündüğü adamı bıçaklayan genç kadın polis' diye okursunuz artık yarın.''

Yiğit, maalesef dercesine başını iki yana salladı. ''Olsa hepsi senin. Aa ama bant var, ağzını bantlarsan en azından başımız ağrımaz, sen de katil olmazsın.''

Özlem, ''Çok iyi fikir! Ben gidip alayım!'' diyerek sandalyesini aniden geri ittirdi ve masadan kalktı. Ciddi ciddi dışarıya çıkıyordu.

Derman da hemen kalkıp ''Nereye ama Özlem ya!'' diye arkasından seslendikten sonra Yiğit'e kötü bir bakış attı. ''Ödeteceğim sana bunu arkadaşım. Aşka hiç saygın yok!'' Hemen ardından Özlem'in arkasından yürümeye başladı. Hem yetişmek için büyük adımlar atıyor, hem de sesleniyordu. ''Özlem, gel nolursun ya! Yemeğin yarım kaldı! Söz, tabağına elimi sürmem! Sen aç kalırsan üzüntümden yataklara düşerim bak! Sonsuza dek dul kalırsın!''

Derman peşinden koşarken Özlem sabır çekedursun, Asude artık kendini tutmayı bırakıp gülüşünü salıvermişti. Özlem kızar diye o varken gülemese ve kendini tutsa da şimdi gülmesini bastırmasına gerek yoktu!

Onun güldüğünü işiten genç adam da bakışlarını artık gözden kaybolmak üzere olan çiftin ardından ayırıp Asude'ye döndü.

''Çok eğlendin bakıyorum.''

Asude gülmeye devam ederken başını salladı. ''Derman komiserime bayılıyorum. Bir insan nasıl bu kadar gamsız, rahat, açık, sabırlı ve cesur olabilir?''

Yiğit hayretle kaşlarını kaldırdı. Ne demek bayılıyorum ya! Bu adamın sınırı haddi hududu yoktu ki! Evet en yakın dostu, kardeşi, abisi gibiydi ve iyi bir adamdı ama yine de hayatın bazı gerçekleri vardı işte. Derman'ı mı kıskanmıştı yoksa?
''Daha sıralayacağın övgü dolu sıfatlar yok mu? Bunlar az oldu sanki?''

Asude elini havada salladı.
''Ohoo, daha çok sayarım ama onun yerine karnımı doyurmayı tercih ederim. Bugün iştahım yerinde.''

''Ne güzel!'' dedi Yiğit, huysuz bir şekilde. ''Ye ye, doyur karnını. Belki vitamin alırsın da kafan daha iyi çalışır.'' Cümlesi bittiğinde kendi tabağındaki köftelerden ikisini ve patatesleri alıp kızın tabağına boşaltmaya başlamıştı. ''Hatta benimkileri de ye!''

Asude, onun bu garip tavrını kafasına takmadı. Huysuz, anlaşılmaz, gıcık herifin tekiydi işte! Hele bu akşam belli ki keyifsizdi. Hiç aldırmıyormuş gibi yapıp Yiğit'in tabağında kalan son köfteyi de kendisi uzanıp aldı ve ısırdı. Ona şimdi ''Sen bana ne demek istiyorsun?Benim kafam gayet iyi çalışıyor zaten. Operasyonda sana yardım eden kimdi, bensiz yapabilir miydin?'' falan diyebilirdi ama uğraşası yoktu. Sessizce patateslerden de bir iki tane yedi fakat bir yandan da Yiğit'i kolaçan ediyordu. Yiğit, tabağındaki patatesleri bitirmişti ve tabak şimdi bomboştu. Ama tabağı boşaltan Yiğit'in kendisinden ziyade Derman ve Asude sayılırdı. Şu Yiğit'in çevresindekiler de hep ne masraflı insanlardı ama!

Asude, bir köfte daha yedikten sonra dayanamayıp Yiğit'in tabağının üzerinde duran çatala uzandı ve köftelerden birine saplayıp Yiğit'e uzattı. Genç adam da kızın önüne uzandığını fark ettiğinden beri ne yaptığına bakıyordu. Boş boş uzatılan çatala bakmaya devam ederken Asude birden çıkıştı.

''Alsana be! Kolum koptu, iki saattir havada bekletiyorsun! Allah'ım ya!''

''İstemiyorum.'' dedi net bir şekilde. İştahı yoktu, kalmamıştı! Asude hanımın tersine!

Ama Asude durur muydu hiç! O köfte yenilecekse yenilecekti işte! İtirazlar geçersizdi.
''Alır mısın şunu Yiğit! Bak yemezsen babama gider ondan gizlediğin operasyon ayrıntılarını anlatırım!''

Yiğit sesli bir şekilde gülmüştü. Bu kız deliydi yahu! Hele bir anlatsın, önce kendi ipini çekmiş olurdu.
''Hadi ya! Anlat! Bakalım amirim ne düşünecek kızının polisiye işlerine karıştığını öğrenince?''

Asude hayal kırıklığı ile arkasına yaslandı. Elindeki çatalı da kendi tabağına bırakmıştı hüzünle. Büyük yenilmişti. Yiğit güçsüz düşmesin diye, ki kendisi solgun bezgin ve yorgun görünüyordu, zorla yedirmek istediği için dediklerini pek ölçüp tartmadan konuşmuştu. Eh sonucunda da böyle kalıvermişti işte. Hatta kendi kendine dalıp gitmiş, zihninden geçenleri diline vurmuştu.

''Ne düşünsün, evlat katli vaciptir der herhalde. Ya da insaf edip sürgüne falan gönderir. Ayy, köye gönderirse beni, ne yaparım oralarda? İki sohbet edecek insan bile yok o köyde! Deliririm herhalde yalnızlıktan ve bıkkınlıktan. Cidden, inşallah babam hiç öğrenmez bu ayrıntıları.''

Derin bir nefes alıp hüzünle durakladıktan sonra konuşmaya devam etti.
''Neyse ya, mutlu günümü mahvetmene izin vermeyeceğim Yiğit! Bunları düşünmeyeceğim şimdi. İyi ki bir iyilik yapıp aç kalma, güçsüz düşme istedik! Hemen burnumdan getir zaten! Yemezsen yeme, ben de inadına sen hasta olursan endişelenip üzülmeyeceğim, görürsün!''

Yiğit, kaşlarını havaya kaldırıp sordu. ''Ha beni düşündün yani? Ondan tuttu inadın?"

''Yok canım, bu benim her zamanki halim!'' diye geçmişteki konuşmalarına imada bulundu Asude. Yiğit az inatçı dememişti kendisine sonuçta. ''Sadece suç ortağım hayatta kalabilsin ki babam her şeyi öğrenirse öfkesinin hedefi sadece ben olmayayım, seninle de paylaşayım ki daha hafif atlatayım istedim.''

''Öyle mi?''

''Öyle!''

''İyi, ne güzel! Dua et de hayatta kalayım.''

''Ederim, ediyorum. Hem de her namazdan sonra! Eksiksiz.''

Asude, kendi çatalı ile salataya uzandı ve sertçe domatese batırıp ağzına attı. Yiğit ise sabır çekip öne doğru eğildi ve kızın önündeki kendi çatalına uzandı. Ucuna batırılmış olan köfteyi ısırıp salata ile birlikte yedikten sonra ikinci köfteye de uzandı. Asude'nin zafer dolu bakışlarını fark edince umursamaz görünmeye çalışarak lokmasını yuttu.

''Ne bakıyorsun öyle? Senin için değil, kendi iyiliğim için yiyorum.''

Asude başını sallayıp önündeki tabağı genç adamın tarafına doğru ittirdi.
''İyi, bir şey demedim. Kendi iyiliğin için bunları da ye bitsin. Ziyan olmasın, yazık. Sonuçta bu restoran müsriflik yapıp artıkları çöpe mi atıyor yoksa tersine, hayvanlarla mı paylaşıyor bilemiyoruz. Arkandan ağlarlar sonra.''

Yiğit, kızın son cümlesini duyunca istemsizce gülmüştü çünkü bunu en son beş yaşındayken annesinden falan duymuştu. Eh, hâlâ da zaten beş yaşındaki küçük çocuklara söyleniyordu. Bu kız ise geçmiş karşısına, yirmi altı yaşındaki koca adama söylüyordu! Komik gelmişti bir an işte, ama boğazına da bir parça yemek kaçmıştı. Genç adam öksürük krizine girdiğinde gülmesi yüzünden silinip yerini hoşnutsuz bir ifade aldı.

Asude endişelenerek yerinen fırladı ve soluğu karşıda aldı. Yiğit'in başında dikilip ''Ayy, iyi misin? Yiğit, ne olur ölme ya!'' deyip sırtına sertçe vurdu. Adam hâlâ öksürürken, kendi bardağına su doldurmakla zaman kaybetmek istemeyerek Asude'nin zaten dolu olan bardağına uzandı ve bir kaç yudum içti. Fakat işe yaramamıştı. Asude telaşla yeniden geçirdi Yiğit'in sırtına.

''Yiğit ya kendine gel! Valla bu gidişle yemekler değil ben ağlayacağım arkandan!''

Yiğit, sırtına yediği sert vuruş üzerine şaşıp kalmıştı. Bu kız bu kuvveti nerden bulmuştu! Bakınca da hiç belli etmiyordu hani! Cılız, ince bir şeydi ama az evvel sırtına yediği darbe güçsüz olmadığını gösteriyordu. Öksürük ve boğazına takılan yemek değil, kızın vuruşu öldürecekti onu! Ciğerleri titremişti be!

"Yiğit senin beni kurtardığın gibi ben seni kurtaramam bak, o hareketi bilmiyorum! Kendine gel nolur ya!"

Asude endişeyle ve korkuyla hem konuşuyor hem de ilk tanıştıkları o zamanlarda Yiğit'in kendisine nasıl yardım ettiğini hatırlamaya çalışıyordu.

"Biz örüntü kurar gibi belli aralıklarla her sofrada böyle boğulma tehlikeleri geçirmek zorunda mıyız ya? Üzerimizde nazar mı var? Okuyalım birbirimizi. Allah'ım sen yardım et."

Yiğit, eliyle kıza sakin olmasını işaret etti ama pek etkili olamadı. Genzine kaçmadığı için o harekete zaten gerek yoktu ama anlaşılan o da telaştan ne yapacağını bilemiyordu. Sonunda öksürüğü azalıp da sakinleşince yanında dikilen, kendisine doğru hafifçe eğilmiş ve korkuyla yüzüne bakan kıza döndü.

''Asude, Allah aşkına, vurma sırtıma birdaha sen! Yaşayacağım varsa da senin yüzünden öteyi boyluyordum ya! Valla ciğer bırakmadın!''

Asude, Yiğit'in laf yetiştirecek dermanı olduğuna göre iyi olduğuna karar verdi. İçine derin bir rahatlama gelmişti. Bunun etkisiyle cadılığına geri döndü.

''Senin iyiliğini düşünende kabahat! Hem, benim gibi bileği güçsüz bir kızın vuruşuyla öleceksen, nasıl polissin sen?''

Yiğit ''Amirinin kızıyla başı belaya girmiş zavallı bir polis.'' deyip yeniden bir kaç yudum su içti. "Hem boğazına veya genzine bir şey kaçan insanın sırtına vurulmaz öyle."

"Ben ne bileyim, bilmiyordum ki..." diye mahcupça mırıldanan Asude geçip karşısına otururken Yiğit de elindeki bardağı önüne bıraktı.

Bakışları bardağa ve sonra da Asude'ye gitti. Bir dakika, az evvel üç kez bir başkasının bardağından su mu içmişti o? Geçen günkü tost olayından sonra bu iki olmuştu! Allah'tan bu kez Derman burada değildi, kandırması gereken tek kişi kendisiydi.

- ''Ulan sonuçta boğuluyordum orada be, onu mu düşünecektim! Canımın derdine düştüm!'' dedi kendi kendine.

'+ 'Hadi o an canının derdindeydin. Şimdi neden düşününce iğrenmiyorsun, tiksinmiyorsun? Şu an sağlıklı ve durumun farkında biri olarak senin kötü hisler içerisinde olman gerekirdi.''

- ''Ulan sanki zehir içtik be! Kendi içimde bile düşman besliyorum! Hangi karakterimsin, söyle sürgün edeceğim seni!''

+ ''Konuyu çarptırma istersen Yiğit.''

- ''Ne var, zehir yok ya, su bu su! Zaten bardak da temiz bak. Neden kendimi huzursuz edeyim şimdi?''

+ ''Asude'nin bardağı diye mi yoksa? Başkasının olsa yine böyle sakin mi kalırdın? Ya da bardağı geçtim, tamam can derdindeydin diyelim. Ya tabak? Kızın tabağındaki köftelerden yedin. Bunu asla yapmazsın. Üstelik bunu, can derdine düşmeden tee kaç zaman önce yaptın.''

Yiğit, diken üstünde oturur gibi olmuştu. Köşeye sıkışmış gibi hissetti. ''Hadi be! Git işine!'' deyip geçiştirdi düşman iç sesini. ''O an da farkında değildim ne yaptığımın.''

- ''Sen de bu kız yanındayken ne yaptığının hiç farkında değilsin be kardeş!''

+ ''Sanane be!''

Yiğit'in iç savaşına son veren, Asude'nin sözleriydi. "Sohbetin de ne güzel be!''

Yiğit, Asude'nin de bir an tıpkı kendisi gibi -be demesi üzerine sesli düşünüp düşünmediğini sorguladı. Bu sırada kalbi küt küt atmıştı korkuyla. Neyse ki Asude devam etmişti de Yiğit ne demek istediğini anlatıp rahatlamıştı. Bunları sesli düşünmüş olduğunu hayal dahi etmek istemiyordu! Hele Asude'nin duyduğunu!

"Aha geliyor çifte kumrular. Özlemle sohbet ederim ben de, onun sohbeti hoş hem. Bazılarının aksine."


Loading...
0%