@sukunettekelimeler
|
Bir kaç hafta sonra. Merkez. Başkomiser odası. Asude karşısında kalabalık bir grup bulunca oldukça şaşırmıştı. Özlem arayıp acilen yanına gelmesini söylediğinde en fazla Derman komiser ile ilgili bir şey olduğunu, adamın belki bir çılgınlık yapıp evlenme teklif ettiğini ve arkadaşının da düşüp bayıldığını falan düşünmüştü. Fakat yanılmıştı belli ki. Özlem onu merak içinde bırakıp bu odaya sürüklemiş, kapıdan girdiklerinde ise derin bir nefes verip çok önemli bir görevi başarmış gibi rahatlamıştı. Bakışları odadaki herkeste hızlıca dolandı. Derman ve Yiğit hariç tanımadığı iki kişi daha vardı. Şaşkınlığını gizlemeye çalışarak Özlem'e ''Ne oluyor'' dercesine baktı. Ne var ki arkadaşı bir şey demeden evvel, sahibi olduğunu belli edercesine masanın baş köşesinde oturan orta yaşlardaki adam konuşmuştu. ''Hoş geldin Asude.'' Adam ayağa kalkmış, başıyla selam verdikten sonra eliyle oturması için boş bir sandalye göstermişti genç kıza. ''Ben Okan Karan. Organize İşler büroda başkomiserim.'' Asude kendisine gösterilen boş sandalyeye otururken bir yandan da ''Hoş buldum.'' dedi usulca. Yabancılık çektiği için uslu ve çekingen bir kız moduna almıştı kendisini. ''Ben de Ada. Ada Yurt.'' Yanındaki sandalyede oturan sarı saçlı kız aralarına elini uzatmıştı ve tebessümlüydü. Aynı tebessümle karşılık veremese de kızın elini sıktı. ''Memnun oldum.'' dedikten sonra önüne dönüp masadakilere tekrar göz gezdirdi. Yiğit kollarını birbirine bağlamış, arkasına yaslanmış, gözleriyle masayı delercesine dik dik bakıyordu. Pek memnun görünmüyordu hâlinden. Derman ona kıyasla daha rahattı, fakat o da aynı pozisyondaydı. Özlem elleri kucağında oturuyor, Ada yanağını bir avcuna yaslamış ve dirseğini masaya dayamış, Okan başkomiser ise ellerini masanın üzerinde birleştirmiş, dimdik oturuyordu. Herkes ciddiydi fakat saniyeler geçmesine rağmen kimsenin konuşmaya niyeti yok gibiydi. Eh, Asude için saniyeler çoktu. Bir an evvel konuya girmelilerdi. Sonuçta hiç beklemediği şekilde kendisini burada bulmuştu ve nedeni hakkında hiçbir fikri yoktu. Kötü senaryolar kurmadan önce gerçeği duymalıydı. ''Iıımm, ben neden buradayım acaba? Çünkü organize bir suç örgütüne, şebekeye falan bulaşmadığıma eminim de. Eheh,'' Derman hafifçe gülerken Okan başkomiser özür dilercesine bir bakış attı genç kıza. Tereddütlü de olsa ''Tabi?'' derken aklına bir ihtimal düşmüştü. Yoksa bu hainler ona ihanet edip şikayet mi etmişlerdi; hayvanat bahçesi operasyonumuza karışıyor, burnunu her deliğe sokuyor, geçenlerde Şahin'in yanına, içine sızdığımız mekana gitti diye?! Ama yok, Özlem yapmazdı ki öyle bir şey! Kişisel olarak çözerdi problemi. Hem konuyu ardlarında bırakalı çok olmuştu. Yerine başka gündemlik şeyler gelmişti. Derman'ın itirafı mesela. Şu alın yazısı olayı. Derman demişken, o da şikayet etmezdi ki. Pamuk gibi adamdı. Anlaşmışlardı hem o gün. Acaba Yiğit bir şekilde öğrenmiş de mezvuyu gömüldüğü yerden çıkarmış olabilir miydi? Zaten işe sivil katmam, uzak dur falan diye üstüne basarak tee aylar önce söylemişti. Yapsa yapsa o yapardı ama yok, yapmazdı dimi? Yiğit'i yapmazdı... Eğer öyleyse, çok fena gönlü kırılırdı, biraz da zor alırdı gönlünü, hah! ''Sanki tek derdi seni fark edip, anlayıp, bir de gönlünü almaya kalkmak. Boş yapıyorsun Asude. Sen kendini az sonra gelecek olan cümlelere hazırla: Bu operasyondan, karakoldan, bu odadaki herkesten ve her şeyden uzak durmanı istiyoruz Asude. Lütfen bize bir iyilik yap ve yaklaşma. Elin değerse yıkarsın, yakarsın. Çöpe gider emeklerimiz. Ha yok inat edersen, seni tutuklarım. Babana açıklamak zorunda kalırsın.'' Zihninden saniyeler içinde kurduğu senaryolar, Okan başkomiserin cümleleri ile uçuşup gitti. ''Gerçekten mi?!'' Asude'nin ufak çaplı, heyecanlı, şaşkın ve memnun haykırışı üzerine Özlem hafifçe başını iki yana sallarken, Yiğit sesli bir şekilde mırıldanmış ve adeta gözlerini baymıştı. Asude'nin öldürücü bakışları, işittiği mırıltının sahibi olan adama hızla çevrildi. Neden böyle memnuniyetsiz oturduğu belliydi. En son istediği şeylerden biri oluyordu ve işlerine dahil oluyordu. Okan başkomiser konuşunca inatla Yiğit'te tuttuğu kötü bakışlarını ondan ayırıp yumuşattı ve konuşan adama yöneltti. ''Evet ama senin hiçbir şekilde zarar görmeyeceğin bir şey. Yoksa bu fikri kabul etmezdim. Kudret Amirim ve Kasım Amirimin biricik kızlarını tehlikeye atıp azar işitmeye hiç niyetim yok.'' ''Babam biliyor mu peki bu durumu?'' ''Hayır. Ben söylemekten yanaydım ama Özlem söylememem için ısrar etti. Şahin'in sana karşı olan duygularından bihaber olduğundan tatsızlık çıksın istemiyormuş. Bense kararı sana bırakıyorum. İstersen hemen şimdi amirimi çağırıp ona bahseder, tercihine göre hareket ederiz.'' ''Yok yok, Özlem iyi düşünmüş. Babam bilsin istemiyorum.'' ''Peki o zaman. Yetişkin biri olarak kendi kararlarını verbilirsin, bize de saygı duymak düşer.'' ''Teşekkür ederim komiserim.'' ''Başkomiserim.'' ''Ne yapacağım peki? Size nasıl yardım edebilirim?'' derken, Yiğit'in alnını ovalamasını görmezden geldi. Belki de uykusuz ve başı ağrıyor , ondan huysuz. ''Sana kısaca şu kadarını söyleyeceğim. Bir toplantı gerçekleşecek. Önemli bir toplantı. İşin içinde olan bütün önemli isimlerin toplantıya katılacağını düşünüyoruz. Ölüm kalım meselesi olmadıkça da işlerini erteleyip katılmaları gereken bir toplantı bu.'' Okan başkomiserin başladığı açıklamayı Asude devam ettirdi. ''Aynen öyle.'' ''Peki. Ne zaman bu toplantı?'' ''Yarın.'' ''Yarın buraya mı gelmeliyim, yoksa telefonla falan mı haberleşeceğiz?'' ''Şahin'i kahve içmeye davet etmeni istiyoruz. Bizim belirlediğimiz bir yerde. Akşam sekizde. Ada orada seninle olacak. Derman ve Özlem toplantının gerçekleşeceği mekânda görevliler. Ben de size merkezden yönlendirmeler yapacağım. İletişiminizi sağlayacağım. Gidişatı belirlemek adına buradayım. Uzaktan, görünmez bir el.'' ''Yiğit peki?'' dye sordu hemen. Onu atlamıştı Okan başkomiser. Onu da bilmeliydi, şayet kendisi ilgi alanına giriyordu. Tabi fazla meraklı göründüğünü de fark etmişti. Bu sebeple hiç dönüp bakmadı genç adamdan tarafa. Onun yerine biraz toparlamaya çalışarak bir açıklama ekledi. ''Yani, Yiğit bey. Bir şey olursa falan, herkesin görevini bileyim diye.'' ''O yarın izinli.'' Genç kız anladığını belirtircesine başını salladı. Şahin'le kahve içme fikri pek hoşuna gitmese de yardım edecekti. ''Öncelikle bu numaraları telefonuna kaydet. Hepimizinki bulunsun her ihtimale karşı. Önceliğin Ada, sonra biziz. Ama olur da hiçbirimize ulaşamayacağın bir durum olursa Yiğit'i de aramaktan çekinme.'' Okan başkomiserin kendisine doğru uzattığı kağıdı alıp çantasına koydu. -''Yiğit'in telefon numarasına sahipsin, farkında mısın?'' +''Ne olmuş yani?! Aman ne büyük iş!'' -''Sevinmedin değil, kendini kandırma.'' +''Tamam, biraz sevinmiş olabilirim. Ama sen de her dakika arayıp mesajlaşacakmışım gibi aptalca bir edayla söylemeysin ilk cümleni.'' İç sesiyle tartışmayı bırakıp Okan başkomiserin verdiği bir kaç ayrıntıyı daha dinledikten sonra konuşmanın sonuna gelmişlerdi. Fakat şimdi aklına birden takılan o çok önemli meseleyi dile getirmesi gerekiyordu. ''Eee, şey diyecektim başkomiserim.'' derken başkomiserim kısmına bilerek, Yiğit'in az önceki düzeltmesine inat vurgu yapmıştı. Sonra da acaba söylesem mi söylemesem mi diye tereddüte düşüp duraklamıştı. Çekiniyor sanmıştı karşısındaki adam. Yahut önemli bir durum var. Ta ki Asude cesaretini toplayıp cümlesinin devamını getirene dek. ''Ben sizin kod adlarından biraz haberdarım da. Çok hoşlar. Ben de yarın için kendime bir tane seçebilir miyim?'' - ''Adam gülecek sana.'' + ''Her gün bu işlere bulaşmıyorum. Bari tam olsun. Heves ettim, sussana bir sen.'' Okan başkomiser ciddi bir şey olmamasından ötürü rahatlamış, genç kızın isteğine de gülmüştü. ''İstediğin bu olsun Asude. Seç bakalım kendine bir tane.'' ''Önce sizinkileri sorayım, aynı olmasın sonra. Tam hatırlamıyorum da.'' Cevap yanında oturan Ada'dan gelmişti. ''Benimki kobra, başkomiseriminki de gergedan. Bence sen panda, tavşan falan seç.'' Asude ''Ne demek istiyorsun?!'' diye aniden yükseldi yanındaki kıza dönerek. Ada güldü. ''Yanlış anladın, tatlı bir kıza benziyorsun, ondan dedim. Kabalık gibi olduysa özür dilerim. Susuyorum ben.'' ''Hıı, tamam o zaman. Ben de birden yükseldim, kusura bakma.'' ''Sorun yok.'' İki kız birbirine tebessüm ettikten ettikten sonra Okan başkomiserin telefonu çalmış, tek kelimelik telefon görüşmesinden sonra ayağa kalkmıştı. ''Tamam,'' deyip kapattığı telefonu cebine koydu ve Asude'ye kısaca veda etti. Masada ilk karşılaştığı kişiyi, Ada'yı da peşine katarak odadan çıktı. Adamın gidişinin ardından kulaklarında çınlayan kapı sesine eş zamanla Asude de seçimi yapmıştı. Karşı tarafında oturan Derman'a baktı. Hevesle belirtti seçimini. ''O zaman artık ben de ekibe dahil sayılırım. Kod adım da deniz yıldızı.'' Derman ''Fena seçim değil,'' derken Yiğit'in ''Çok uygun bir seçim. Bölünerek üremiş gibi her yerde insanın karşısına çıkmanın sebebini açıklar.'' diye mırıldanması genç kızın tepesini attırmıştı. ''Haha, çok komiksiniz Yiğit bey! Ama şu bilgiyi de not düşeyim: deniz yıldızlarının en büyük tehditlerinden biri balıklardır çünkü onlar tarafından birer yem olarak görülürler. Tabi o kadar kolay değil! Kendilerini korumak amaçlı bazıları dikenlere sahiptir, bazılarının da vucütlarında, kötü bir tat veren saponinler bulunur ki kendine dokunanı buna pişman edip en kötü tadı üzerlerinde bırakabilsinler.'' ''Ee yani?'' dedi Yiğit, kaşlarını hafifçe havaya kaldırarak. ''Yani, laflarınızı dokundururken bile dikkat edin diyorum. Amber balığı!'' Yiğit mesajı almıştı. Güya metaforlar üzerinden kendisini uyarıyordu. Başını dertlice iki yana sallayıp ayağa kalktı. Ortam az önceki kinayelerden arınmış, ciddileşmişti. ''Sizinle hiçbir kişisel problemim yok, sadece hâlâ bu yapılanı doğru bulmuyorum. Bana kalsa bu işin yakınına bile yaklaşamazsınız, ama Okan başkomiserim uygun bulduğu için yapacak bir şeyim yok.'' ''Anlıyorum, kendi kurallarınız ve etiğiniz var. Fakat tavırlarınız kırıcı olabiliyor, dikkat ederseniz sevinirim.'' Yiğit derin bir nefes aldı ve avuçlarını masaya dayayıp öne doğru yükünü verdi. ''Öyle bir niyetim yoktu. Üzgünüm. Daha dikkatli olmaya çalışırım.'' ''Teşekkürler.'' ''Size de.'' Yiğit de odadan ayrıldıktan sonra Derman hafifçe cıkcıklayıp ellerini iki yana açtı. ''Normalde hiç böyle değildir. Sen ona aldırma, berbat bir dönemden geçiyor, sinirleri çok bozuk.'' Bir yanı ''Yine de böyle yapmasını gerektirmez,'' demek istese de Yiğit'i düşünen diğer yanı endişe ve merakla gün yüzündeydi. ''Neyi var?'' ''Uğur abi, yani Yiğit'in abisi ve yengesi geçen hafta bir kaza geçirdiler. Durumları ağır. Üstelik daha beş aylık bir bebekleri vardı. Anlayacağın kafası epey dolu. Kaza işi de iyice korumacı ve tedbirli olmasına yol açtı. Basit de olsa senin ya da başkasının işe karışmasını bu yüzden hiç istemiyor. Öyle işte.'' Aldığı haber Asude'nin canını epey sıkmıştı. Bilseydi az önce ona o sözleri söylemez, kötü kötü bakmazdı. Kim bilir nasıl kötü hissediyordu...Onun üzüntüsünü hisseder gibi enerjisi uçtu gitti ânında. Morali bozuldu. Yarın da bu yüzden izinliydi belki de. İnşallah kötü bir şey yoktur diye düşündü. Şifa bulmaları için dua etti Yiğit'in abisine ve yengesine. Ufak bebeğe de dua etti. Anne babasının sesi, kokusu ve kucağı olmadan kim bilir nasıl eksik hissediyordu. Havaya adeta ağırlık çökmüştü ve üçlü bunun farkındaydı. Derman da gitmek üzere kalktı. Asude'ye veda ettikten sonra Özlem'e döndü. ''Sana gelirken çay getireyim mi? Kendime çay alacağım.'' ''O dev bardağınla mı?'' deyip kaşlarını kaldırarak sordu Özlem. Az önceki ağırlıktan ve gerilimden bir nebze uzaklaşmak için böyle bir cümle sarf etmişti. Yoksa Derman'a herhangi konuda takılmak, tercihi olmazdı. Son yaşananlardan sonra hele de. Ama bu dev bardak kavramı da epey yerli yerindeydi. Derman sürekli kocaman bir bardakla çay içiyordu şubede. ''Bardağımla ne alıp veremediğiniz var Özlem hanım?'' ''O bardak değil, kova resmen. Ben sana bir şey diyeyim mi, bu şubenin yarısının içtiği miktarda çay alır içine.'' ''Ne yapayım, ben hem tembel hem çay delisi bir adamım. Durmadan işimi bölerek gidip çay almak istemiyorum.'' ''Benim başıma gelirken tembelliğinden hiç etkilenmiyorsun sanırım? Hayır yani her saat başı ille önümden geçiyorsun da.'' dedikten sonra hafif bir imayla devam etti. ''Bence sen hiç masanın başından kalkma, benim oralara uğrayıp yorulma.'' Derman kırılmış gibi üzgün bir ifade yerleştirdi yüzüne. Ardından yavaş yavaş toparlandı. Bir an öylesine bir yere bakıp düşündükten sonra seslice sordu. ''Sahi senden önce nasıl yaşamışım ben?'' Asude az önce kalbine ağırlık yapan haberi bir süreliğine içinde saklayıp, gözleri önünde gerçekleşen diyaloğa kaptırdı kendini. Vay be, ne ara bu kadar ilerlemişti bunların ilişkisi? Özlem farkında değildi ama Derman'a karşı rahatlıyordu ve açılıyordu. Buna sevindi genç kız. Şayet o gün Derman komiseri, Özlem'in bu konuları gündeminde bulundurmadığını ve şimdi kendisine bir cevap veremeyeceğini söylediğinde üzülmüştü. Yüzünde oluşan o anlık ifadede çok net görmüştü bunu Asude. Tabi sonra kendini toparlamış, ''Olsun!'' demişti. ''Ben beklerim. O zaman gelene dek de sorum geçerliliğini korur. Yeterki gündeminde bulunduğunda benimle bulunsun.'' Pes etmemiş, niyetini de açıkça belli ettiği için rahatça savaşır olmuştu Özlem cephesinde. Aradan geçen haftalara ve şimdiki manzaraya bakılırsa başarısız da sayılmazdı. Bir kaç yer işgal etmişti sanki. Tabi bunu Özlem'e söylese asla kabul etmezdi şu an, biliyordu. Biraz daha açılsındı hele, o zaman yüzüne vurmasını iyi bilirdi. Bu kral adamdan iyisini mi bulacaktı hem. Canı eniştesiydi artık Derman! Asude hafifçe boğazını temizledi ve ayağa kalktı. ''Ben artık gideyim.'' ''İki dakika bekle, dışarısını kolaçan edeyim ben bi. Kudret ya da Kasım amirim olmasın.'' ''Tamam.'' Özlem odadan çıkınca Asude bir tebessüm eşliğinde Derman'a döndü. ''Sana bir sır vereyim mi?'' ''Ver be Asude. Onu da taşırım evelallah.'' ''Bence ümit var.'' Derman hemen anlamıştı genç kızın neyi kast ettiğini. Heyecanla gülümsedi. ''Valla mı?'' ''Özlemi birazcık tanıyorsam, eğer olasılık yüzde kırk ve altı olsa direk reddederdi. Terslerdi. Yüzüne bakmazdı. Böyle de rahat konuşmazdı. Bardakmış kovaymış, başıma geliyorsunmuş falan, hayatta konuşacağı şey değil! Ama buzdolabı işte! Buz dediğin kolay erimiyor. Kutup kutup. Sabretcen.'' ''Ben güneşi olurum onun, sabrederim. Sen de bana şunları söyledin ya, dile benden ne dilersen Asude!'' ''Dilek hakkımı sonraya saklıyorum ENİŞTE. Hadi ben kaçtım.'' Derman bu sıfat sayesinde sahip olduğu suratındaki aptal gülümseme eşliğinde iki parmağını alnına götürerek Asude'ye selam çaktı. Genç kız gülümseyerek çıktı odadan ve kendisine doğru gelen arkadaşıyla ortada buluşup koluna girdi. ''Derman komiserim her geçen gün daha mı sempatik oluyor ne?'' ''Bilmem. Sen de iyice hayranı oldun adamın!'' ''Kıskandın mı?'' ''Ne münasebet!'' ''Hıı iyi. Çünkü az önce ona boşuna ümitlenmemesini, senden ona yar olmayacağını, artık böyle laflar edip peşinden de koşmamasını söyledim.'' ''Ne yaptın ne?!'' ''Ne oldu, üzüldün mü?'' ''Ne alaka! Sadece gereksiz bir şey bu! Ben zaten diyeceğini demiştim. Cidden, yapmadım de!'' ''Onun yerine güle güle diyorum Özlemciğim.'' deyip arkadaşının yanağına bir öpücük kondurduktan sonra koşar adımlarla merdivenleri inmeye başladı genç kız. Özlem soru işaretleri ile arkada kalmıştı. Eğer gerçekten bunu yaptıysa Asude'ye çektireceği çileleri planlayarak koridorda gerisingeri yürüdü. Tabiki bu telaşın sebebi Derman'ın ilgisini kaybetmekten ziyade, arkadaşının arkasından böyle şeyler yapıp kendi adına konuşmasıydı. |
0% |