@sukunettekelimeler
|
Karakol. Koridor. Son zamanlarda buraya sık sık gelir olmuştu. Genellikle Özlemle beş dakika da olsa görüşüp bir yandan da gelişinin ardındaki gizli amacı düşünüyordu: Yiğit'i. Onu uzaktan bile görebilirse şanslı hissediyordu. Yok hiç göremezse yüreğine doluşan özlemle burukça eve dönüyordu. Olur da karşılaşırlar ve selamlaşırlarsa, işte o zaman ondan mutlu ve heyecanlısı yoktu. Şimdi buruktu. Son üç haftadır görememişti hiç Yiğit'i. Öncesinde de çoğunlukla uzaktan görmüştü zaten. Bir kez Yiğit de onu fark etmiş, başıyla selam vermişti kıza. Bir kez de yan yana gelmişler, kısaca merhaba nasılsınlaşmışlardı. Hep genç adamın gerçekten nasıl olduğunu merak ediyordu. Abisi ve yengesinin vefatı üzerinden üç ay geçmişti. Koskoca üç ay. Şaşırtıcı geliyordu insana. Ne çabuk, diyordu. Geçti zaman... Şeyda şimdi altı aylık olmalıydı. Kim bilir nasıl tatlıydı yine. Yalnızca bir kez gördüğü bebeği özlemişti. Ne yapsın, çok sevilesiydi. Asude de mezundu artık. Diploması vardı. Ne büyük marifetti gerçekten! Yıllarca okul köşelerinde sürün, bir kağıt parçası için. Bir kaç başvuru yapmıştı. Bakalım iş hayatına ne zaman ve nasıl atılacaktı. Yüksek lisans falan planları hiç yoktu. Ömründen bir kaç sene de yüksek lisansla doktoroyla onla bunla çalmak istemiyordu. Bir umutla karakola girdi. Genelde avcı operasyonu sebebiyle garson olarak Şahinlerin mekanında çalışsa da bazen karakolda oluyordu genç adam. Belki bugün o şanslı günü olur ve Yiğit'i görürdü. Saniyelik de olsa. Belki gözlerinden anlardı nasıl olduğunu, tahmin yürütürdü. - "Bir adamı görmek için buralara geliyorsun ya, sana ne diyeyim ki!" + "Yoo hiç de bile, neden bir adamı görmek için olsun. Ben Özlemciğim için geliyorum." - "Ufak at da civcivler yesin. Kendini mi kandırıyorsun sen?!" + "Sen bi susana!" - "Ah Asude sen bu hallere düşecek kız mıydın? Kendine gel." + "Bence de. Bu konuda haklısın. Ben bu hallere düşecek kız mıydım?" Zihnindeki tek taraflı savaş, aniden karşısına çıkan adam sebebiyle son buldu. Rüya mı görüyordu yoksa Yiğit şuracıkta kucağında Şeyda ve karşısında Tuğçe ile mi dikiliyordu? Yiğit Şeyda'ya gülümseyip saçlarının üzerinden öptü. Varla yok arası olan saçlarından. Bebek ellerini genç adamın suratına vurdu. Adam güldü. Tuğçe güldü. Asude durdu. "Ben bu hâllere düşecek kızmışım." diye mırıldandı kendi kendine. - "Belli, baya düştün şu an. Dikizliyorsun insanları." + "Ama baksana, düşülmeyecek gibi mi? Şu adamın suratına sıfatına bir bak. Bakışlarına, gülüşüne, Şeyda ile ilgilenişine." - "Sevene sevdiğinin dikeni bile hoş gelirmiş zaten. Sana ne desem boş. Düşmen için adamın bir şey yapmasına gerek dahi yok, eminim." Birinin koluna değip geçmesiyle kendine geldi. Nerede olduğunu hatırladı, az evvel kaybolan sesler yeniden kulaklarına doluştu. Telsizler, klavye, yazıcı, adımlar, konuşmalar... Ve karşısındaki kişilerin varlığı. Allahtan üzüm istemiş, Allah ona bağ vermişti resmen. "Asude! Nasılsın?" Derman'ın sesini yakınlarda işitince etrafına bakındı. Hafifçe arkaya döndüğünde görmüştü adamı. Her zaman olduğu gibi enerjisi yerindeydi. Ama sanki şu an daha bir keyifliydi. Derman yanına ulaştı. Asude gülümsedi. "İyiyim şükür, sen nasılsın komiserim? " "İyiyim! Çok hem de!" "Çok sevindim. Neye borçluyuz bu sevinci peki?" Derman'ın sesi içindeki heyecanı ve sevinci yansıtacak kadar güçlü ve neşeliydi. Bir çocuk gibi; uzun zamandır istediği bir oyuncağı sonunda almışlar, ona kavuşmanın heyecanını yaşıyordu. Asude'nin kaşları havaya kalktı. Arkadaşının bir şey demeyip normal karşılması gerçekten garip olurdu! "Bence bu güzel bir haber ama tabi dalgınlığına da gelmiş olabilir. Çok kapılmasa mıydın hemen?" "Yok canım, ben sağlamasını yaptım. Denemek için yeniden Özlemciğim dedim, yarım saat sonra yeniden dedim. Hiç birinde bir tepki almadım. Hepsinde mi dalgındı! Değildi. Hatta bana bizim operasyonla alakalı bir kaç şey önerdi falan, gayet dikkati yerindeydi yani." Genç kızın şaşkınlığına bir zafer edası eşlik etti. İşte bu gerçek bir işaretti! Özlem hiçbir erkeğe isminin sonuna hayatta öyle kolay kolay -cığım -ciğim eklettirmezdi. Biliyordu işte, Derman'a karşı farklıydı. Bu tavizlerden belliydi. Gerisi de gelecekti elbet. Derman'ın heyecanına eşlik etti. "Vaay, o zaman bir şey diyemiyorum. Yavaş yavaş köprüyü geçeceksin Derman komiserim. Az daha sabır." "İnşallah Asudecim, inşallah! Her gün dua ediyorum güzel Allah'ıma. Bak, karşılık da alıyorum. Küçük mucizeleri görebilirsek, gerçekten varlar hayatta." Asude "Bence de." dedi tebessümle. Az önce o da kendi küçük mucizesini görmüştü. Bir kaç saniyelik sessizlikten sonra Derman kollarını birbirine bağlayıp Asude'ye doğru hafifçe yaklaştı. Sır verir gibi fısıldayarak konuşuyordu. "Buyur?" Adamın gizemli mi tedbirli mi davrandığını tam anlamasa da meraklanmıştı genç kız. "Demin kafama bir şey takıldı. Sormadan edemeyeceğim. Bilirsin içime atamam ben pek bir şeyleri." Asude güldü. Bilmez miydi! Hiç içine atamazdı bu adam. "Aa Derman abi!" "Tuğçe! Naber kız?" Tuğçe kısa sürede yanlarına varmıştı. Derman'a kısaca sarıldı. Tuğçe'nin gülerek verdiği cevap Derman'ı da güldürmüştü. Tuğçe son cümlede art niyetli bir anlam olmadığını bildiği için üzerinde durmadı. Abisinden farksız olan bu adamı yeterince tanıyordu. Art niyet onun lügatında bulunmazdı. Asude ile göz göze gelmişlerdi. İlkin uzaktan gördüğünde tam çıkaramamıştı kızı ama sonra düşünmüş düşünmüş ve bulmuştu nereden tanıdığını. "Ben sana nasılsın diye soracaktım da, Asude'yi tanımaya çalışıyordum. Aklımın bir yanında o vardı." dedikten sonra bakışlarını Asude'ye çevirip onu muhatap aldı. "Doğru hatırladım değil mi?" Asude onaylayarak başını salladığı esnada kucağında Şeyda, Yiğit ve Şeyda'nın avcuna parmağını koymuş olan Özlem yanlarına gelmişti. Genç kız ne diyeceğini bilemedi. Dilinin ucuna gelen ilk kelimeleri bıraktı aralarına. "Evet, doğru. Merhaba." "Merhaba. Seni gördüğüme sevindim gerçekten. Cenazede yardım meleği gibi bi göründün, ne öncesinde ne sonrasında birdaha seni görmeyip haber almayınca annemle acaba biz mi hayal gördük falan dedik. O gün pek teşekkür edemedik ama şimdi seni görmüşken etmek isterim. Çok çok teşekkürler o günkü yardım, ilgi ve desteğin için." "Önemi yok, bir şey yapmadım ki." diye yanıtladı genç kız. Utanmıştı. Herkesin arasında kendi hakkında konuşulmasından çekinirdi genelde. Evet evet, onun da çekindiği şeyler vardı. Hayatın her noktasında rahat ve gelişigüzel olamıyordu ki insan. "Mütevazisin sanırım, çünkü yalnızca Şeyda ile ilgilenmen bile bizi çok rahatlatmıştı. Annemle, misafirlerle ve mutfakla olan kısmı saymıyorum dahi." "Sevindim." dedikten sonra küçük bir teşekkür tebessümü kondu Asude'nin dudaklarına. Yalnızca Tuğçe'ye bakmıştı ısrarla, konuşma boyunca. Hani dermiş ya Freud amca, "Bir insan bir yere bakıyorsa orada ilgilendiği bir şey vardır. Bir insan bir yere hiç bakmıyorsa, orada ilgilendiği bir şey kesinlikle vardır." İşte o hesaptı genç kızınki. Bakmamak için kendini tutuyor, ısrarla bakışları başka yerlerde oyalanıyordu. Sanki Yiğit'e baksa içinde bir şeyler değişecek, fırtınalar çıkacak, güneş doğacak, mevsimler birbirine girecekti. Hemen anlaşılır olacaktı içindekiler, bakışları ayna gibi yansıtacaktı hislerini sanki. Yiğit'in kucağındaki küçük bedene baktı, onunla ilgilendi. "Ne kadar büyümüş hemen, maşallah." "Çok çabuk büyüyor. Ama sanki hep şimdiki halimdeymiş gibi de hissettiriyor. Garip gerçekten." diye cevapladı Tuğçe. Asude anladığını belirtircesine başını salladı. ''Evet,'' Arkadaşıyla göz göze geldi. Özlem'in üzerinde bir garip havalar var gibiydi. Anlayamadı. Sonraya sakladı. Yiğitle göz göze geldi. Saliselik. İçine bir sıcaklık ve heyecan hissi yayıldı. Hemen yeniden Tuğçe'ye baktı. "Buradaki herkes tanışıyor sanırım?" diye ilgiyle sordu Tuğçe. Bakışları hepsine tek tek dokundu. Başlarını sallamışlardı. "Ne güzel. Sadece ben sizi tanımıyorum." dedikten sonra elini Özlem'e uzattı. "Tuğçe ben. Yiğit'in kardeşi." "Özlem ben de." Tuğçe tebessümle "Memnun oldum." dedikten sonra yeniden dolandı bakışları aralarında. "Ben de miniğimle birlikte amcasını ziyarete geldim. Hazır öyle yemeği için mola vermiş, uğrayalım dedik. Bu ara çok çalışıyor da kendisi." Son cümlesinde abisine bir şey ima etmeye çalışır gibiydi genç kız. Öyleydi de. Yiğit, abisinin acısını dindirmeye çalışırken kendisini işe fazla kaptrmıştı. Aklını işle meşgul ediyor, yüzleşmesi gereken bazı şeylerden kaçıyordu. Eve geç geliyor, erken gidiyordu. Çoğunlukla yeğeniyle ilgileniyor, onun haricinde dosyalarla kafayı bozuyordu. Kalabalıklardan özellikle kaçınıyor, çekirdek ailesi dışında pek kimseyle iletişim kurmuyordu. Kendi dünyasına çekilmiş gibiydi. "Siz de yemeğe gidiyorsanız cümbür cemaat gidelim mi? Kalabalık bir masada oturmayı özledim açıkçası. Bizim evde en kalabalık masa Derman bey gelince oluyor. Ama ben artı biri pek kalabalık saymıyorum. Gerçi kendisi tek başına milyonlara bedeldir ama neyse." Derman, Asude ve Tuğçe gülmüş, Yiğit başını ahlarcasına iki yana sallamış, Özlem ise donuk ifadesinden ödün vermemişti. Bir rahatsızlık hissediyor gibiydi. Ama çözemedi. Bu his, az evvel Tuğçe ve Derman'ı sarılırken görünce göğsünün orta yerine oturuvermişti. Ağırdı, Hoşlanmamıştı. Küflü gibi, sıkıntı vericiydi. "Bence Tuğçe çok güzel bir teklif sundu. Ben de kalabalık sofraları severim. Haydi gidelim." Teklifi hemen bağrına basan Dermandı tabiki. Özlemle aynı sofraya oturacaktı, daha ne istesindi! "Asude de kabul ediyor. Dimi Asude?" Genç kız kendisinden istenen tasdiğe şaşırmadı. Sonuçta o giderse Özlem de giderdi. Eh, Derman'ın istediği de bu değil miydi? Tabi arkadaşına da söz hakkı vermek için kesin konuşamazdı. "Özlemcim, sen de acıkmışsındır. Hem unutmadım, tee ne zaman yemek sözüm vardı. Gelirsin değil mi?" Asude, arkadaşının kabul edeceğini pek sanmıyordu. Ama yanıldı. Özlem başını salladı. Şaşırtmıştı. "Süper! Gidelim o zaman!" 👮♂️👩🎓 ''Asude, sen sever misin film izlemeyi?'' Tuğçe, Asude'yi oldukça şaşırtmıştı. Resmen kendisinden ve Hasret'ten daha çok konuşan bir kızla tanışmıştı! Nasıl şaşırmasın! Masaya oturduklarından beri onları tanımak için bir çok soru soruyor, bazı şeylerden bahsediyor, konudan konuya geçiyor, kimsenin sıkılmasına izin vermiyordu. Bir an bile sessizlik olmamıştı. Tuğçe'nin soruları Asude ve Özlem'in bazı özellik, karakter ve düşüncelerini gösterirken; öte yandan kendisi, Derman ve Yiğit hakkında yaptığı yorumlar da üçünü daha iyi tanıtıyordu. Örneğin Asude ne tür şeyler okumayı sevdiğinden bahsederken Tuğçe ''Ben şiire bayılırım! Bu arada, Derman abim bilimsel şeyleri seviyor, onu hiç anlamıyorum gerçekten. Neden bir şey okumuşken kafamı dağıtmayayım da bilgilerle dolurayım ki? Tek farklı noktamız bu sanırım. Neyse. Yiğit abim de romanlara bayılır, o daha mantıklı. Başka dünyalar ve hayatlara uzanıyorsun.'' demişti. Yiğit hakkında böyle tek tük de olsa bir şeyler öğrenmek çok hoşuna gitmişti genç kızın, üstelik hiç öğrenme çabasına bile girmeden. Bugün gerçekten bir armağandı! ''Çok severim. Senin tersine ben dizidense filmi tercih ederim. Ama seni de anlıyorum, bazen insan izlediği bitmesin istiyor, devam etmek geliyor içinden.'' ''Aynen ya!'' diye heyecanla tasdikledi Tuğçe. Sıcak ve samimi hissettiği insanların yanında oldukça rahat bir kız oluyordu. Kendini kaptırıp gidiyor, zihninden geçenleri söylemekte sakınca duymuyordu. Sohbeti ve enerjisi de etrafındakileri sarıyordu. Böyle bir aurası vardı. Yabancı hissettiğindeyse tersine, pek rahat olmadığını belli ederek oturur, sessiz kalır, az konuşurdu. Asude ve Özlem'i sevmişti, onlarla sohbet etmeyi de. Özlem biraz uzak ve soğuk durduğundan ilk başta ondan çekinse, kendisine karşı bir uzaklık hissedip hissetmediğini sorgulasa da sonradan yalnızca kızın yapısının böyle olduğunu fark etmiş ve rahatlamıştı. Asude zaten ayak uydurmakta zorluk çekmiyordu, kendisi gibi muhabbeti seviyordu belli ki. Yahut Yiğit'in deyimiyle gevezeliği... Yiğit bir ara kardeşine usulca ''Gevezelik yapmaktan tabağındaki yemeğe dokunamadın, biraz soluklan da karnını doyur.'' diye takılmıştı. Tuğçe ise pek oralı olmamıştı. Bunun üzerine genç adam kucağındaki yeğeniyle ilgilenip bir yandan da yemek yemeye çalışmıştı. Şeyda yaramaz bir bebek olmasa da sofra hayranıydı. Bir sofradaysa eğer, çatala kaşığa uzanmak istiyor, biraz da o tatmak istiyordu yenenden. Onun haricinde oldukça uslu ve sakindi. Maşallahlık bir uysallığı vardı. Hiç üzmüyordu ailesini. Tuğçe ve Asude filmler hakkında konuşurken Derman yan tarafında oturan Özlem'in bardağının boşaldığını fark etmişti. Hemen atıldı. ''Özlemciğim, bir çay daha içer misin?'' Özlem dikkatini kızların sohbetinden ayırıp Derman'ın sorusuna sakince yanıt verdi. ''Yok, teşekkür ederim.'' ''Soğuk bir şey iç o zaman? Limonata? Ayran? Kuru kuruya yeme yemeğinin kalanını.'' Özlem, adamın ısrarı üzerine bakışlarını ona çevirdi. ''Hadi kabul et de rahat edeyim,'' dercesine bakıyordu. Bir an kararsız kalsa da ''Tamam, limonata içeceğim.'' deyip başını hafifçe oynattı. Sanki kabul etse Derman mutlu olacaktı, ve bu hevesi kırmak gelmedi içinden. Derman gülümseyerek hemen garsona seslenmiş, limonata istediklerini söylemişti. Garson limonatayı getirdiğinde Özlem teşekkür ederken Derman'a da kısaca baktı, ikisine de verilen bir teşekkür olduğunu ima edercesine. Ardından Tuğçe'yi dinlemeye devam etti. Bir anısını anlatıyordu. Tuğçe anlattıklarından sonra bazı düşüncelerini söylemiş, ne düşündüğünü merak ederek Özlem'e sormuştu. ''Sence de öyle değil mi?'' Özlem, Tuğçe'nin anlattıkları üzerinden bir yorum yaparken, Asude odağını kaybedip Yiğit ve Şeyda'ya doğru bakmıştı. Dikdörtgen masanın uzun kenarlarının birinde Derman ve Özlem, diğerinde Asude ve Tuğçe otururken, kısa kenarında Yiğit vardı, kucağında Şeydayla. Yiğit'in oturduğu kenar ve Asude'ninki kesişim noktasındaydı, bu sebeple uzak değillerdi. Şeyda ile göz göze gelip gülümsedi ve bebeğin sevimli gülücüklerine kapılıp kızlarla olan sohbeti unuttu, gülümseyip konuşmaya başladı. ''Sen çok mu tatlısın, hı? Yerim ben seni, yerim. Gülüşe bak, güzelliğine bak. Allah'ım ya maşallah. Ne oldu, anladın mı sen dediklerimi? Ondan mı gülüyorsun?'' Bir bebekle veya çocukla konuşurken çoğunlukla olduğu gibi Asude de sesini inceltmiş, kısmış, tatlılaştırmış, onun yaşına inmiş gibi, etraftan bağımsız, yalnızca ikisi varmışçasına konuşuyordu Şeydayla. Bebek ellerini kucağında durduğu genç adamın çenesine vurunca Asude'nin gülen gözleri de genç adamın yüzüne doğru çevrilmişti refleksle. Yiğit'le göz göze gelince gülümsemesini toparladı. Masaya doğru çevrildi bakışları. Pek bir şey eksilmeyen tabağını fark etti. ''İstersen Şeyda'yı biraz ben alayım, hem sen yemeğini yersin.'' dedi hiç düşünmeden. Senli konuşsa da resmiyeti ucundan tutuyordu hâlâ hâl, tavır ve konuşma tarzıyla. Yiğit bir an düşündü, fikri fena bulmadı ve ''Peki,'' deyip kucağındaki prensesi Asude'nin kollarına doğru uzattı. Asude ve Şeyda birbirleri ile ilgilenirken Derman'ın bakışları iki genç arasında gezindi. Yiğit yemeğini yemeye koyulsa da arada yan tarafına bakışlar atıp duruyordu. Bunu yeğeni orada olduğu için yapıyor olsa da, davranışının bir sonucu olarak arkadaşı kafasında işi bitirmişti çoktan. Derman sorusuna cevap aldığını düşünüyordu, soramadığı sorusuna. Asude, Özlem hakkında bir soru olacak sansa da yanılmıştı. Derman onu ve hâlini Yiğitlere bakarken çok net görmüş, kafasına bir acaba tohumu ekilmişti. Onu soracaktı şayet Tuğçe gelip araya dalmasaydı. Asude gibi rahat ve deli bir kız sıra Yiğit'e gelince daha bir özenli ve ilgili davranıyordu sanki. Biraz da kaçıyordu ondan bakışlarıyla, alakasıyla. Garipti, koştuğu da kaçtığı da aynı kişiydi. Kaçamak bakışları ve içinde gizli farklılık da adamın gözünden kaçmamıştı. ''Sen benim müstakbel baldıza bak, kardeşime vurulmuş sanki!'' diye geçirdi içinden. Keyiflenmişti nedense. ''Bizimki de Özlem kadar olmasa bile buzdolabı, onun da işi kolay değil. Allah yardımcı olsun bacım. Artık aynı yolun yolcusuyuz. Ama bu yolda yalnız değiliz. Ben sana sen de bana destek olacağız ve zafere ulaşacağız. İnanıyorum.'' Yemeğin kalanında herkes tabaklarını bitirmiş, Şeyda Asude'nin kucağında uyuyakalmıştı. Tuğçe'nin sohbeti annesi arayınca son bulmak zorunda kalırken, üç meslektaşın da artık iş başına dönme zamanı gelmişti. Babası Sadullah bey ve annesi Başak hanım, Tuğçe ve Şeyda'yı almaya gelmişlerdi. Bir kaç dakikaya kapıda olacaklardı. Genç kız toparlandı. Kalkmadan evvel diğer iki kıza döndü. ''Ben çok sevdim sizi. Bu zamanda ilk kez karşılaşmamıza rağmen böyle koyu ve anlamlı bir sohbet edecek, tadını alacak insanlar bulmak zor gerçekten. İyi ki tanıştık, yemek yedik. Bir gün bize de gelin, oturmaya, yemeğe. Çok isterim bak, mutlaka bekliyorum.'' Özlem ve Asude teşekkür edip kendi memnuniyetlerini de belirttikten sonra Tuğçe bir şeyi son anda hatırlamış gibi hemen elini üzerindeki trençkotun cebine attı. ''Unutmadan numaralarınızı da alayım ben.'' Kızlar birbirlerinin numarasını alırken Derman ve Yiğit de hesap ödemeye gitmişti. Hayri abiyle selamlaşıp ''Borcumuz nedir usta,'' diye sordular. Adamdan aldıkları yanıta göre ikisi de hesabı ortaklaşa ödemişti. Bir yandan da konuşuyorlardı. ''Tuğçe senin kardeşin olmalıymış, kesin hastanede karıştı. Daha ilk defa tanıştığı insanlarla bu kadar sohbeti ilerletip ortamı kuran bir o bir de sen varsınız. Nasıl yapıyorsunuz bunu anlamıyorum valla.'' ''Yiğitciğim, Allah vergisi bu, Allah. Kıskanma. Sen yabanisin diye herkes öyle olmak zorunda mı?'' ''Sensin yabani.'' Derman küçük bir kahkaha attı. ''Ben? Yabani? Haha, güldürme Allah aşkına. Filler uçuyor desen daha gerçekçi olur.'' deyip kolunu arkadaşının omzuna attı ve birbirlerine dayanıp masaya yürüdüler. Tuğçe, Asude'nin kucağındaki bebeği dikkatlice aldı. Uyandırmak istemiyordu. Bu sırada Derman sandalyesindeki ceketi almak için oturduğu yere yaklaşıp dikilmiş, Özlem ise dikkati kızlarda olunca onu fark etmeyip aniden arkasına doğru dönmüştü. Omzu Derman'ın gövdesine sertçe çarptı, suratı da çarpmasın diye bir elini adamın gövdesine yasladı. Daha önce fark etmeyip duvara da böyle çarpma girişimi olmuş, yüz yüze geldiği duvardan suratının hasar almaktan korumak için ellerini duvara yaslamış ve duvarla arasındaki mesafeyi koruyup dengesini toplamıştı. Aynı şeyi bu kez bir insanla, daha da önemlisi Dermanla yaşıyordu. Saniyeler içinde toparlanıp ''Pardon,'' diye aralarındaki mesafeyi normal haline getirse de Dermanla bir an şaşkınca göz göze geldiğinde çoktan utanmıştı bir kere. Boğazı kurudu, elini ayağını koyacak bir yer bulamadı sanki. Öte yandan Derman da şaşırmış ve utanmıştı. Sevdiceğini birden dibinde, kokusunu ciğerlerinde bulmayı beklemiyordu. Toparlandı hemen. Başı mı döndü acaba birden, diye düşündü. ''İyi misin?'' diye sordu. Özlem çabucak ''İyiyim, bir an fark etmedim sadece seni.'' dedi ve masadaki suya uzanıp bir kaç yudum aldı. Suratından anlık geçen ifade Asude ve Tuğçe'nin dikkatini çekmişti. Asude emindi! Vardı bu kızda bir şeyler! Yemeğe de kesin Tuğçe ve Derman'ın ilişkisinin boyutunu görmek için gelmişti. Abi kardeş meselesini fark edince rahatlamış, kıza karşı gardını indirmişti. Tuğçe, Asude'ye doğru eğildi. ''Böyle ufak kazalar normalde önemsizdir, insanı bu hallere sokmaz. Tabi karşındakine karşı içinde bir şeyler yoksa. Aramızda kalsın ama bence arkadaşının yaşadığı da şu an Derman etkisi olabilir.'' Asude istemsizce sesli bir gülüş kaçırdı dudaklarının arasından. Onun sesli gülüşü, tüm gözlerin onda toparlanmasına sebep olmuştu. Çekinerek kendisini susturdu ve gülüşünü bastırmaya çalıştı. Tuğçe de hafifçe tebessüm ediyordu. ''Derman etkisi mi, kimseye ısınamadım derken bu adama gardını indirmenin verdiği dert etkisi mi bilmem ama var bir etki, belli.'' diye geçirdi içinden. ''Hadi hayrolsun.'' |
0% |