Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Dermanlı Dert - 12

@sukunettekelimeler


Sokak. Yol. Kaldırım. Araba sesleri. İnsanlar. Polis üniformaları. Akıp giden hayat. Olduğu yerde duran Asude.

Genç kız telefonundan gelen zil sesini işitince elini kabanının cebine attı ve telefonunu çıkarttı. Özlem'in aradığını düşünmüştü ama yanılmıştı demek. Çünkü arayan Şahin'di. Bir süredir aramamış ve mesaj atmamıştı. Asude buna biraz şaşırıp çokça sevinmişti. "Ama bu rahatlık da buraya kadarmış." diye içinden geçirip ekrana baktı bir süre. Şimdi açsa bir dert, açmada bir dertti. En iyisi açıp meşgul olduğunu söylemek ve kurtulmaktı.

Aramayı cevaplayıp telefonu kulağına götürdü. "Efendim?"

"Asude, nasılsın?"

Şahin'in sert sesini işitmişti uzun zaman sonra. Hayır, ona karşı sert değildi adam, sesinin tonu sertti sadece. Kalın da denebilirdi. Ve kendisi, ses tonunun aksine görünüş olarak kibar, hareketli, bakımlı, güzel yüzlü bir adamdı. Yani aslında istese Asude'den güzel onca kızla birlikte olabilirdi.

"İyiyim Şahin abi, sen nasılsın?" dedi düz bir ses tonuyla. Onu umutlandıracak davranışlar sergilememeye dikkat ediyordu. Bu sadece ses tonu olsa bile.

"Sesini duydum ya daha iyi oldum. Ne zamandır görüşemedik bak, özlettin kendini vallaha. Benim yeni çalıştığım mekan efsane. Çok iyi bir yer. Dedim şu kıza söyleyeyim de hem yemeğimizi yesin hem misafirim olsun da yüzünü görelim. İşin yoksa gelsene iki çift laf ederiz be. He?"

Şahin biraz heyecanlı konuşan, hatta tanımayanın kaba bir Anadolu adamı sanabileceği ama aslında çevresindeki insanlara karşı gayet normal davranan biriydi. Yeni tanıştığı insanlara karşı ise biraz şüpheciydi. Birini kafasına taktı mı tamamdı o iş, birdaha o kişiye sevme ve güvenme ihtimali yoktu. Asla itimat etmezdi. Konuşurken de bu hâli yansıyordu tarzına. "Vallaha, be, ulan," gibi kelimeleri ve ekleri olur olmaz kullanarak belli ediyordu bunu.

"Çok teşekkür ederim ama bugün bir arkadaşıma sözüm var. Bu aralar da biraz yoğunum Şahin abi."

"Hadi bee! Üzüldüm bak şimdi. Neyse, olsun be, sen ne zaman istersen o zaman gel. Her zaman kapım açık beklerim, biliyorsun."

Evet evet, tabi biliyordu genç kız. Sadece mekanın değil kalbinin kapısı da açıktı, farkındaydı. Ama arada mesaj atıp arada araması dışında onu rahatsız edici veya tahrik edici bir durumla karşı karşıya bırakmadığı için kötü bir şey diyemiyordu adama. Bu mesaj ve aramalar da seviyeli, gerçekten kuzenini aramış gibi olunca, kısa kesip geçiştirmekle yetiniyordu Asude. Tabi yine de durum canını sıkıyordu. Şahin abisi de gide gide onu mu bulmuştu canım hoşlanacak? Başka kız mı yoktu dünyada? Asude için abiydi o, ötesi yoktu. Neden vazgeçmiyordu yahu, acaba takıntı falan mıydı? Hayır yani, çok rahatsız edici hiçbir davranışta bulunmuyordu ama yine de Asude kendisini duygusal olarak rahatsız hissediyordu çünkü Şahin onu sevip beklentilere girerken, kızın ona karşı beslediği hiçbir duygu yoktu. Birilerini üzecek olmaktan genelde korkardı, ve bu durum da öyle sonuçlanacak gib durduğundan ötürü rahatsız hissediyordu işte.

"Hıhı biliyorum. Sağ ol abi. Benim şimdi kapatmam gerek. Allah'a emanet ol."

"Tamam, kapat tabi. Sen de Allah'a emanet olasın."

Telefonu cebine koyarken derin bir soluk aldı ve ardından bir an ciğerlerinde tuttuğu soluğu dışarıya bıraktı. 'Allah'ım, şu adam başkasına sevdalansın ya' diye mırıldandı.

Başını kaldırıp son on dakikadır olduğu gibi karşıya bakınca Özlem'i gördüğünde Şahin'i tamamen unutup heyecanla arkadaşına el salladı. Özlem de gülümsemiş, Asude'nin gözlerinin içine bakarak yanına geliyordu.

Sonunda aralarındaki mesafe kapanıp sıfıra indiğinde Özlemle sıkıca sarılmışlardı.

"Ayy iyi ki geldin Asude ya! Dertleşecek birine ihtiyacım vardı."

Özlem kollarını arkadaşından ayırıp geri çekildiğinde Asude'nin havaya kalkmış kaşlarını gördü. Arada bir böyle şakasına takılırlardı birbirlerine.

"Ha beni özlemedin, sadece dertleşecek herhangi birine ihtiyacın vardı öyle mi?"

Özlem şaka olduğunu bilse de "Saçmalama ya, aşk olsun! Beni tanımıyor musun kızım? Biliyorsun işte ne demek istediğimi." deyip Asude'nin koluna girdi ve onu kapısının yanında dikildikleri restoranın içine doğru çekeledi. Karakola yalnızca bir sokak uzakta olan bu kendi halinde bir amcanın işlettiği küçük restoran, polis memurlarını ağırlardı genelde. Çoğu mola saatlerinde buraya gelip yemek yer, yahut buradan telefonla sipariş verirlerdi.

"Biliyorum biliyorum." deyip gülümsedi Asude. Boş bir masaya karşılıklı oturdular.

Özlem "Önce sipariş verelim, şimdi kalabalık olur burası." deyince Asude kabul etmişti. Biri köfte ekmek ve ayran, biri de acılı kebap ve üzüm hoşafı söyledi. Genelde geleneksel, doğal, taze ve lezzetli şeyler olurdu bu restoranda. Hoşaflar mesela, hepsini restoranın sahibi adamı eşiyle birlikte hazırlardı. Ayranlar hazır ayran değil, doğal el yağımıydı. Kola falan olmazdı burada. Meyve sularını da yine kadın kendi elleriyle sıkardı.

Garson yanlarından uzaklaşınca Asude meraklı bakışlarını Özlem'e dokundurdu. "Eee, ne oldu, anlat bakalım?"

Özlem kaşlarını çatıp dudaklarını ince bir çizgi haline getirdi. Nasıl hissederse hissetsin duygularını dışarıya pek yansıtmamayı, her zaman o oturaklı ve ciddi duruşundan ödün vermemeyi başarırdı. Asude'nin tersine, daha sönük görünürdü belki ama yapısı öyleydi, içi ise sıcacıktı. Gerçi Asude de bu deli dolu hallerini yalnızca yakınları etraftayken sergilerdi. Onun haricinde o da elinden geldiğince ağır başlı davranırdı. Ama mimiklerini kullanmaktan, içinden geldiği gibi davranmaktan da çoğunlukla hiç çekinmezdi.

Özlem "Omzuna başımı koyup ağlamak istiyorum Asudee!" derken bile her zamanki gibi düz çıkıyordu sesi. Asude olsa şimdi ağlamaklı bir eda katardı sesine, bu cümleyi söylerken. Ama arkadaşının cümlesinden biraz hiddet, biraz şaşırmışlık ve isyan kokuları alıyordu.

"Koy kuzum, koy ağla. Sıkıntı yok. Neden peki, kötü bir şey yoktur inşallah ya?! Korkutuyorsun bak beni."

Asude uzun süre düşünmüştü ama aklına ailevi sebeplerden başka bir şey gelmemişti ilkin. İnşallah birine bir şey olmamıştır diye dua etmişti hatta. Ama sonra arkadaşını hiddet ve isyan duygularına ev sahipliği yapar halde görünce herkesin sağlığı sıhhatinin yerinde olduğuna karar kılmıştı. Demekki birine bir şey olmamıştı çok şükür. Dert başkaydı.

"Daha kötü ne olsun?! Dermanla aynı operasyona koydu beni baban! Kudret amcayı bunun için asla affetmeyeceğim! Başka insan mı yok koskoca karakolda ya? Yüzlerce kişinin arasından beş-altı kişi seçecekti, sadece beş-altı. Neden benn!? Olasılıkları hesaplasana bi ya? Onlarca olasılık var! Matematiğim hâlâ çok iyi. Nasıl onca ihtimal arasından bana vurur bu piyango, aklım almıyor! Şansıma bak ya!"

Asude şimdi çakmıştı olayı. Özlem'in yana yakıla anlattığı olaya istemsizce güldü. Özlem'in kızacağını biliyordu ama kendini tutamadı. Demek Derman komiserle aynı operasyona almıştı babası onu ha? Buydu yani derdi? Oh be, rahatlamıştı Asude. Kötü bir şey yoktu demek! Korkmuştu o kadar!

''Ne gülüyorsun?!''

Özlem'in çıkışması ile Asude gülüşünü bastırsa da rahatlığından ödün vermedi.

''Dermansız derdin bu muydu yani Özlemciğim?!'' diye sitem etti arkadaşına. Eh, sonuçta onu korkutmuştu, ciddi bir şey var sanmıştı kız. Hemen ardından kurduğu cümledeki ironiyi fark ederek istemsizce küçük ve sessiz bir kahkaha atarak devam etti cümlesine. ''Pardon ya Özlem, dermansız dert dedim ama bu baya Derman'lı dert!''

Özlem gözlerini irileştirerek Asude'ye baktı. Edepsiz, bir de dalga geçiyordu! İmalı imalı konuştu.
''Çok komiksin ya! Seninle de baya iyi dertleşiliyormuş yalnız, unutmuşum vallahi!''

Asude iki elini hafifçe havaya kaldırıp teslim olur gibi yaparken hâlâ gülümsese de ''Pardon ya, tamam tamam ciddiye alacağım şimdi seni. Demek ihtimaller denizinde boğulan bir garip Özlem var karşımda. Ne desem ki?.. " dedi. Bir an düşündükten sonra hafifçe ciddileşti. Boğazını temizledi. ''Bak, benim de var birisi, senin Derman gibi o da benden hoşlanıyor.''

''Senin Derman ne ya, nereden benim oluyor?''

Özlem lafını bölünce 'Oraya mı takıldın?!Lafın gelişi işte.' bakışını atıp devam etti Asude. ''Ben herkes gibi davranıp normal bir duruş sergiliyorum ona karşı, umut verici olmamaya da dikkat ediyorum çünkü ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Bence sen de böyle yapmaya devam et. Elden başka ne gelir? Sonunda anlar zaten. Yani umarım.''

Özlem derin bir iç çekti. ''Bilmiyorum ya, umarım! Ben zaten gayet normal davranıyorum. Ki benim normalimi biliyorsun, gayet ciddi bir duruşum var. Yani eğer selam verdiğinde aleykümselam dememi umut olarak görmeyecek kadar aklı başındaysa, umut verecek hiçbir davranışta bulunmadığımı biliyordur.''

''Bilirim bilirim. Seni tanımasam yüzüne bir kere baktıktan sonra bir daha bakamazdım kızım! Korkuyor bazen insan. Nasıl donuk donuk bakıyorsun öyle ya? İstesem bu kadar ciddi duramam.''

Özlem hafifçe güldü. Asude arada bir Özlem'in dışarıda durduğu gibi ciddi durmayı denerdi ve bir kaç saniyeden fazla başaramazdı. Taklit yaptıkları o anlarda kahkahaya boğulurlardı birlikte. Bunu yeniden denemelilerdi. Moralleri kesinlikle yerine gelirdi, gülmekten kırılacakları için! Aynı anda ikisi de o zamanları hatırlamıştı ve bakışlarından belliydi.

''Birdaha birimizin evinde buluştuğumuzda yine deneyeceğim!'' diye atıldı Asude. Özlem de başını salladı ve severek kabul etti. Bu sırada siparişleri gelmişti. İkisi de kendi yemeklerine besmeleyle başlamadan evvel küçük lavabonun başına gidip ellerini yıkadı. Ortalığın gerçekten de kalabalıklaşıp tüm masaların dolduğunu fark etmişlerdi.

Yemek sırasında Özlem, Asude'ye ''Senin bahsettiğin hayranın kim peki?'' diye sormuştu ve Asude de Şahin abisinden bahsetmişti kısaca.

Bu sırada aklına o büyük soru geldi. Yoksa babasının Özlem'i aldığı operasyon, geçen akşam Derman komiserle telefonda görüşürkenki bahsettiği şu belgesellik operasyon muydu? Hani içindeki Şahin'in, akrabaları olan Şahin olma ihtimali olan...

''Ayy Özlem, sana çok önemli bir sorum olacak şimdi! Ama bana doğruları söyleyeceksin bak!''

Özlem başını sallayıp onu onaylarken hoşafından bir kaç yudum aldı. Meraklanmıştı şimdi.

''Babamın seni aldığı operasyon, ne operasyonu?''

Özlem soruya şaşırmıştı. Asude neden bunu böyle ilgili ve meraklı sormuştu ki?
''Söyleyemeyeceğimi biliyorsun Asude.''

''Ya söyle işte! Akşam ana haber bülteninde dünyaya canlı yayın yapmayı düşünmüyorum, merak etme.''

''Olmaz.''

Özlem yeniden hoşafını yudumlayıp konuyu es geçince Asude kendi bildiği yöntem ile ilerlemeye karar verdi. ''Avcı operasyonu mu ne var, o mu?''

Özlem ile aniden göz göze geldiklerinde anlamıştı Asude, oydu işte! Birbirlerinin bakışlarını ezbere bilirdi ikisi de.
''Evet o, anladım bile. Sağ ol.''

''Sen nereden biliyorsun onu?''

''Babam ve Derman komiser telefonda konuşurken duydum. Baya belgesellik vahşi doğa operasyonu gibiydi maşallah. Şahinler, Kartallar falan. Yunan adamın adı bile Leon'du, daha ne olsun. Lion'la çok benziyor, aslan yani.''

Özlem hafifçe güldü. ''Haklısın valla ne diyeyim. Sen bir de bizim takma isimlerimizi duy, tam bir hayvanat bahçesine dönüyor ortalık.''

Asude ısırdığı ekmekten sonra tam ayranını içerken Özlem bunu söyleyince, birden gülen kızın genizine kaçmıştı içtiği sıvı ve ekmek parçası. Asude öksürüklere boğulurken, Özlem de dinmeyen öksürükler yüzünden endişelenip sandalyesini geriye ittirdi. Soluğu masanın karşı tarafında, arkadaşının yanında alıp ne yapacağını bilemeyerek ona su uzattı.

''Asude ya, iyi misin? Su içsene belki iyi gelir. Off iyi ki bir şey dedim ya, pişman oldum şaka yapıp yapacağıma.''

Asude'nin yüzü kızarırken hâlâ geçmeyen öksürüğü ve kesilen nefesi sebebiyle emindi ki nefes borusuna bir şey kaçmıştı. İç organları yanıyor, acıyla sızlıyordu ciğerleri. Özlem korkuyla kızın koluna girdiği sırada masalardaki bakışlar da onlara çevrilmişti.

Özlem'in gözleri dolmuş, korkudan beyni adeta donmuştu. ''Asude! Ne oluyor ya, korkmaya başladım!''

Asude elleriyle boğazını tutuyor, tüm enerjisinin bedeninden çekildiğini, içini bir acının sardığını hissediyordu. Gözlerinden yaş gelmişti. Ölecekti sanki. Ne kolaydı öyle ölmek, bir nefesine bakıyordu. Soluk boruna kaçan bir parça ile yemek yerken bile kıyısına gelebiliyordun demek. Restoranın sahibi Hayri bey ve bir iki kişi daha tam durumun ciddi olduğunu fark edip yerlerinden kalkacakken kızların yanına giden iki adam dolayısı ile durmuşlardı. Uzaktan takip ettiler durumu, yapabilecekleri bir şey var mı diye.

''Özlemciğim, dur sen, gel şöyle!''

Aniden yanında beliren Derman nereden çıktı anlamadan kendisini arkadaşından uzaklaştırılmış halde buldu genç kadın. Derman onu kolundan tutup hafifçe geri çekmiş, Asude'den ayırmıştı. Şayet Özlem şu halde 'geri çekil sen' dense onu bile idrak edip yapamayacak kadar nevri tutulmuştu. Korkudan ayakta duracak gücü kalmamış, masanın kenarına tutunmuştu. Derman diğer kolunu hafifçe tutuyor olmasa yere yığılacaktı. Bakışları Asude'de ve Derman ile aynı anda gelen diğer genç adamdaydı, Yiğitte. Yiğit'in ne yaptığını biliyor olması için dua ederken gergince ve alçak sesle Derman'a hitaben konuştu.

''Bir şey olmaz ona değil mi? Yiğit ne yaptığını biliyordur değil mi?''

Derman, korkudan bembeyaz kesilen Özlem'i rahatlamak için elinden geleni yapıyordu. ''Yiğit her zaman ne yaptığını bilir, merak etme sen Özlemciğim. O öyle çok acil yardım dersleri falan aldı. Tıp'a ilgi duysa da polis olmak istediği için o alanda da yapabildiğince çok şeyler yaptı. Asude emin ellerde.''

Yiğit, çabucak Asude'nin arkasında durup kollarını kızın beline sarmıştı. Bir elini yumruk yapıp kızın göbeğinin az üstüne yerleştirmiş, diğer eliyle yumruğunu kavrayıp ve kızın karnından yukarıya doğru sert ve ani bir şekilde bastırmıştı. Nefes borusunu tıkayan şey çıkana kadar bunu yapmaya devam etmesi gerektiğini bildiğinden, bir iki kez tekrarladı.

Sonunda Asude'nin ağzının önüne örttüğü eline bir parça halinde yediği yemekten çıkmıştı. Asude aniden derin bir soluk alınca adeta yanan ciğerleri biraz rahatlamıştı. Peş peşe nefesler alırken, Yiğit de kollarını kızdan ayırıp arkasından çıkmış, önüne geçmişti. Dengesini koruması adına bir kolundan tutuyordu hâlâ.

''Derin ve sakince nefes al. Geçti.''

Asude önüne düşen örgülerini arkaya iteleyip bakışlarını acıyan göğsüne bastırdığı elinden ayırdı ve kendisi ile konuşan genç adama baktı. Yeşil harelerinde az evvelden kalma bir kaç telaş kırıntısı vardı ve Asude'nin iyi olduğuna emin olmak istercesine bakışlarını ciddiyetle yüzüne dokunduruyordu. Şükür ki iyiydi, buna sevinip o da rahatladı ve derin bir nefes aldı.

Bu sırada Özlem de Asude'nin yanına yaklaştı tekrar. Koluna girdi. Şimdi yanında dikilen üç kişi vardı. Özlem, Yiğit ve Derman. İnsanlar da kızın düzeldiğini görüp önlerine dönmüş, kaldıkları yerden devam etmişlerdi yemeklerine.

''İyisin.''

Yiğit'in net, emin, ciddi ve bir o kadar da yumuşak bir şekilde söylediği cümleler üzerine başını salladı. Dediği gibi sakin ve derin nefesler alıp rahatlamıştı. İyiydi, onun sayesinde. Yiğit gelmese öte tarafı boylamıştı belki de çoktan.

''Tamam canım, iyisin. Sakin ol, korkma geçti.''
Özlem'in konuşmasıyla birlikte ona dokundurdu bakışlarını. Suratı bembeyaz olmuştu kızın.

Kendisi ise nefes almakta zorlandığı ve bir ara da öksürüğe boğulduğu için kıpkırmızıydı. Hâlâ avcundaki duran yemek parçasını atmak için küçük lavabonun yanına yaklaştı, kolunda Özlem ile birlikte. Avcundakini çöpe atıp elini yüzünü yıkadı ve masaya geri döndü.

''Gel, otur şöyle. Dinlen.'' diyen Derman, Asude'yi yönlendirip kibarca sandalyesini çekti ve kız oturunca da yanındaki boş sandalye kendisi oturdu. İlgili bir abi gibi davranmıştı. Asude'nin iyi olduğunu görünce Özlem de arkadaşının karşısındaki yerine yeniden oturmuştu.

Yiğit, Derman'ın öylece oturmasının sebebinin olay dolayısı ile her şeyi unutup Asude'nin iyi olduğuna emin omak istemesinin yanı sıra Özlem'in masadaki varlığı olduğunu biliyordu. Derman beş tane kız kardeş ve ablaya sahip olduğu için kadınlar konusunda oldukça hassas biriydi. Kadınlarla büyümüştü; onları seviyor ve değer veriyor, mesele ne olursa olsun yardımcı olmaya, koruyup kollamaya çalışıyordu her zaman. Hassas noktasıydı kadınlar. Biri bir kadına sesini yükseltse tepesi atar, kendini tutamaz ve araya dalardı. Bu sebeple başına iş almamış da değildi hani! Ama asla pişman olmamıştı da. Eh, ilk sebepte bu etkiliydi. Özlem faktörü ise otuz yaşına gelmiş bir adamın onca yıl sonra birisi için kalbinin çarpması sonucu eli ayağına dolaşmasından başka bir şey değildi. Özlem varsa o da orada olmaktan mutluluk duyuyordu elbette.

Yiğit, tüm bunları kenarıya koyup masadaki sürahiden temiz bir bardağa su doldurdu ve Asude'nin önüne uzattı. Hâlâ ayakta dikiliyordu. Asude teşekkür edip sudan bir kaç yudum alırken Yiğit, Özlem'e döndü. ''Derman sormayı unuttu ama, oturabilir miyiz?''

Özlem ''Tabiki.'' deyip başını salladı. Normalde Derman komisere mesafeli dursa da şimdi yardım etmişlerdi o kadar, onları ayakta bırakmak ayıp olurdu.

Yiğit, Derman'ın karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. Derman'ın, Asude'ye nasıl hissettiğini, iyi olup olmadığını, boğazında hâlâ bir şey kalıp kalmadığını, isterse hastaneye falan gidebileceklerini söylemesini seyretti. Hastanelik bir durum yoktu şuan, abartı olurdu. Ses etmedi yine de. Asude de zaten gerek olmadığını söylemişti.

''Yiğit, sizin siparişleri de oraya getiriyorum aslanım! Zaten başka boş masa da yok!''

Yiğit, burada yemek için oturmaya devam edip edemeeyceklerini sorarcasına kızlara baktığında karşılığında onaylayan bakışlar aldı. ''Tamamdır Hayri abi!''

Az sonra adam onların da siparişini getirmiş, gelmişken Asude'ye iyi misin kızım diye sormuş ve sonra gitmişti. Üçlü yeniden yemek yemeye koyulurken Asude az evvelki olay sebebiyle bir an tereddüt etmişti. Sonunda ''Amaan! Vakti gelen kendi tükürüğünden de boğulur ölür.'' diye kendi kendine söylenip soğuyan köfte ekmeğini ısırdı. Bu mırıldanmayı masadakiler de işitmiş, hepsi çaktırmadan gülmüşlerdi.

Eh, Asude bazı dönemler çok az yese de bazı dönemler yemek yemeyi severdi ve önünde hiçbir şey duramazdı. Bugün de o günlerdendi.

Herkes sessizce yemeğini yerken Derman bu sessizlikten sıkılıp ortaya bir cümle bıraktı. Sessizlikten sıkılan diğer bir kişi de Asudeydi. Özlem ve Yiğit için ise hava hoştu.

''Eee artık aynı operasyonda yer aldığımıza göre daha sık görüşeceğiz, ne güzel. Ara ara birlikte yeriz yine yemeğimizi. Yani şey, yanlış anlama sakın, iş konuşmak amaçlı diyorum.''

Derman hariç herkes içinden imalı bir ''Tabi tabi!'' geçirirken Asude kendini tutamayıp hafifçe gülümsemişti. Tabi kimseye çaktırmamak için dudaklarını birbirine bastırması gerekmişti. Aslında tatlı adama benziyordu, tanıdığı kadarıyla sevmişti Derman komiseri. Özlem neyini sevmemişti, anlamamıştı doğrusu! Kendini çok açık eden bir adamdı, hissettikleri haline tavrına yansıyordu. Enerjik, hareketli, heyecanlı, eğlenceli biri gibiydi. Belki de bu sebeple pek sevmemişti Özlem, kendi gibi daha soğuk biri değildi ya adam. ''Buzdolabı, ne olacak!'' diye geçirdi içinden, arkadaşı için. ''Ama bir gün seveceğin adam da o buzları eritmesini bilir. Görürsün. O kişi Derman komiserim olsa ne gülerim ama!''

Özlem sade bir ''hıhı'' ile işi geçiştirmiş, bir kaç dakika sonra da izin isteyip lavaboya gitmişti. Derman, Özlem'in arkasından bir kaç saniyeliğine bakıp "Ben senin benimle aynı operasyona düşme ihtimalini bile sevdim Özlem." diye iç çektiğinde Asude kendini tutamayıp bu kez seslice güldü. Adamın hislerine saygısızlık etmek niyeti asla yoktu, sadece nasıl olup da bu adamın Özlem gibi bir buzdolabına böyle bağlandığına anlam veremiyordu.

Derman, Asude'nin gülüş sesini işitince bakışlarını karşısındaki arkadaşına çevirdi aniden. Kaşları ile kıza işaret ediyordu Yiğit, 'yalnız değiliz masada!' diye uyarırcasına. İçinden de alkış tutuyordu arkadaşına, dikkatsizliği için. Açık açık seviyorum deseydi daha rahat olurdu aslında! Bakışları da Derman'a alkış tutuyordu. Yüz ifadesinden Derman da anlamıştı.

Derman bir an yine telaş yaparak Asude'ye döndü. Kızla göz göze gelince onun gayet rahat ve gülmeli bir şekilde arkasına yaslandığını gördü. Kızmamış, şaşırmamış, yargılamamış, beklediği herhangi bir olumsuz tepkiyi vermemişti. Ne garipti ha! Bu durum hoşuna gitti, Asude'yi bir kez daha sevmişti şimdi bak, kardeşleri gibiydi bu kız onun için, bundan böyle!

''Şey, ben yani demek istedim ki, Özlem çok iyi bir polis olduğu için, aynı operasyonda olursak o işi çözme ihtimali yükselir ve--''

Derman'ın yine de açıklama yapmaya çalışması üzerine Asude eliyle bir dakika işareti yapıp onu susturdu.

''Aramızda kalsın ama Özlem buzdolabı gibidir.'' diye bir cümleye başladığında Yiğit'in gülme sesin işitti.

Genç adam bunu zaten fark ettiği ve hatta kendisi de bu benzetmeyi daha önce yaptığı için, Asude'nin ağzından duyunca gülmüştü istemsizce. Asude, bakışlarını önündeki yemeğinden ayırmasa da gülüşü hâlâ dudaklarında olan adama bir bakıp yeniden Derman'a döndü.

''İşiniz çok zor Derman komiserim. Size boş umutlar vermek istemem ama onun hakkında bir iki şey söyleyebilirim. Özlem erkeklerle ne arkadaş olmuştur, ne de erkek kardeşi, kuzeni falan vardır. Yani iş harici iletişimi yok. Ayrıca çok mesafeli davranır insanlara. Duygularını bastırmakta ve belli etmemekte de ustadır. Kibarlık, insanlık ve dürüstlük en çok önem verdiği şeylerdir.''

Asude, bunları söylerken doğru mu yapmıştı emin değildi ama söylemeden edememişti. Derman o kadar desteğe ihtiyacı var gibi duruyordu ki, ona kötü hissettirmemek, hatta tüyo vermek istemişti. Samimi görmüştü onu. Adamın hali tavrı, bakışları samimiydi. İnsanda güven uyandırıyordu. Kolay kolay güveni herkeste bulamazdı genç kız. ''İnşallah kötü bir şey yapmamışımdır Allah'ım. Özlem duysa beni keser.'' diye içinden geçirmişti.

Karşıdan gelen arkadaşını görünce çabucak ''İşte böyle. Kolay gelsin.'' deyip havadan sudan sohbet eder gibi bir anda konuyu değiştirdi. ''Ben de bu sene mezun olacağım işte nasipse.''

''Ne güzel, ne güzel..'' dedi Derman, hafifçe gülümseyip tebessüm ederken. Bir yandan da hesap yapmaya koyulmuştu. Kendisi zaten kibardı, e insandı da, dürüsttü de. Sadece ondan hoşlandığını gizlemeye çalışıyordu, ama onu da beceremiyordu zaten. Umutluydu. İlk kez kalbi böyle çarparken hemen vazgeçmeyecekti.

Bu sırada Özlem gelmiş, yeniden sandalyesine oturmuştu. Hiçbir şeyden şüphelenmedi, zaten Derman da Asude de çenesi düşük insanlardı. Bulmuşlardır elbet konuşacak bir şey, diye düşündü. Ama artık kalksalar iyi olabilirdi.

''Biz artık kalkalım mı Asude?''

''Olur, sen nasıl istersen.''

Asude kabanını giyip çantasını takarken Özlem hesabı ödemişti. Yiğit ve Derman bilmese de onlarınkini de ödemişti. Bugünkü iyilikleri yanında bir hiçti, teşekkür niyetine olsundu. Asude Yiğit'e hayatını kurtardığı için, Derman'a da kendisiyle ilgilendiği için teşekkür etti bu sırada. Özlem de gitmeden evvel iki adama teşekkür edip görüşürüz dedikten sonra, iki kız birlikte ayrıldılar restorandan.


Loading...
0%