Yeni Üyelik
49.
Bölüm

Havalara Uçacaksın - 49

@sukunettekelimeler

Deniz kenarı. Masa. Yiğit. Asude.

Asude çok heyecanlıydı. Yiğit'in kendisini neden buluşmaya çağırdığına dair bin tane senaryo üretmişti kafasında. Üstelik başbaşa! Durup dururken! Bu güzel yerde! Bir acaba belirmişti içinde, Yiğit de onu seviyor olabilir miydi? Zaten yemekte de Derman'a olan övgülerini kıskanır gibi garip davranmıştı. O boğazına yemek kaçma olayından sonra da bir kaç kere kendisine bakarken yakalamıştı onu. Eh gerçi o da ona bakmış oluyordu. Ama sonuçta kendisinin bir sebebi vardı, sevdiğiydi adam! Yiğit'in sebebi neydi? Nişan günü davranışları, son zamanlarda gayet iyi anlaşıyor olmaları... Belki de bu buluşma ikisinin yollarını gelecekte de bugün de birleştirmeye yönelik bir buluşmaydı. Bunu düşündükçe heyecanlanıyor, sıcak basıyor, mutluluk hormonları salgılanıyordu bedeninde. Umutlarını kucaklayarak gelmişti buraya.

Etrafa bakınırken Yiğit'i görünce ona doğru yöneldi ve derin bir nefes aldı. Elinin hızla çarpan kalbine gitmemesi için son anda engellemişti kendisini. Yiğit de pek farklı değildi, heyecanını yatıştırmaya çalışıyordu. Tabi başaramıyordu. Genç kızı karşısında görünce daha da heyecanlanmıştı üstelik. Eli ayağına dolaşmıştı içten içte, dışına yansıtmamaya çalışıyordu. Hemen kalkıp "Hoş geldin Asude," dedi ve kızın oturması için karşısındaki boş sandalyeyi kibarca işaret etti.

Genç adam kendisini sakinleştirmek ve ortama alışabilmek amacıyla öncelikle sipariş vermek isteyerek garsona seslenmiş, sonra da siparişlerini vermiş, havadan sudan bir sohbete girişmişlerdi.

İçecekleri ve tatlıları geldiğinde aralarına bir sessizlik girdi. Yiğit dalgın dalgın asıl konuşmaya nasıl başlayacağını düşünürken Asude de sabredemeyip konuşuverdi.

"Yiğit?"

Genç adam aniden başını kaldırdı ve karşısındaki kızla göz göze geldi. "Efendim?"

"Benimle ne konuşacaktın?"

Yiğit, içten içe kıvranırken utandığı için Asude'nin yüzüne bakamıyordu. "Baban." dedi ve konuya girmeye çalıştı. "Kudret amirim yani. Bugün yanına gittim, önemli bir şey söyleyecektim. Amirim bir başka amirle konuşuyordu o yüzden ben de bölmemek için yanlarında bekliyordum. Bir şeyler duydum. Bizim kızı görmeye gelecekler, talibi çıktı falan diyordu..."

Bu noktaya dek gelebildiği için kendisini tebrik etse de soluklanmak için biraz duraksadı genç adam. Bu duraksamayı fırsat bilen kız ise hemen araya girdi.

Asude rahat bir şekilde "Doğru evet," dediğinde Yiğit'in kalbini bir sıkıntı kuşattı. Kaşları çatılmak üzereydi ki cümlenin devamını işitti. "Ben gelmesinler diyorum ama dinleyen kim!"

Yiğit biraz olsun rahatlamıştı. Asude gelmesinler istiyordu sonuçta! "Sen gelmelerini istemiyorsun yani?"

"Bir yanım istemiyor ama öte yandan hayırlısı bu da olabilir, o yüzden çok bir şey diyemiyorum. Yoksa istesem kabul ettirmemeyi başarırım ben, itiraz ve ikna potansiyelim gelişmiştir, bilirsin."

"Bilirim!" deyip ciddiyetle başını salladı genç adam. Aude'ye çaktırmamaya çalışsa da sinirlenmişti. Hayırlısı bu olabilir ne demektir yahu! 'Hayırlısı karşında duruyordur belki de,' demek istedi. Bunun yerine onu gaza getirme yöntemini seçti.

"Ama bence sen içindeki sesi iyi dinle. İstemiyorsan bir sebebi vardır, değil mi? Kullan gitsin itiraz ve ikna potansiyelini!"

Asude ufak bir anlamamazlık hissiyle kuşanmıştı. Yiğit'in amacı neydi acaba? Bunu konuşmak için mi buradalardı gerçekten? Ne geveliyordu anlamamıştı? Acaba konudan mı sapmışlardı yanlışlıkla?

Asude "Yani Yiğit, üzgünüm ama çok geç." dediğinde genç adam iyice ciddileşmiş, içten içe acı ve kıskançlık içinde kıvranmaya başlamıştı. Şimdi ne söyleyeceğini düşünürken Asude'nin sözlerinin devamı onu şaşırtmıştı. "Hem karar verme yetkisi tamamen bende değil. Nil'in kendi kararı. Nil'le görüşmek isteyen biri varsa kabul edip etmemesi gerektiğini o bilir. Hayrolsun inşallah tabi ama Özlem'den sonra bir kardeşimi daha bu kadar çabuk vermek istemiyorum. Benim asıl itiraz etme sebebim buydu."

"Nil mi? Ha yani Nil'i---" Yiğit'in jetonu ancak düşerken neden bu ihtimali hiç düşünmediğini ve direk görüşmeye gelecekleri kızı Asude olarak algıladığını sorguladı. Aşk insanın gözünü kör etmiyor, aklını da kıt ediyordu galiba! Bozuntuya vermemeye çalıştı. "-- ha yani Nil'i senden önce evlenecek diye kıskanmadın?"

+ "Ne saçmalıyorsun Yiğiit! Allah belanı vermesin!"

- "Cümleyi devam ettirecek başka bir şey bulamadım, ilk aklıma gelen buydu, ne yapayım!"

Asude duyduğu şeyin şaşkınlığıyla gözlerini irice açıp baktı karşısındaki genç adama. Kızdığını belli eden bir yüz ifadesiyle sakince çıkıştı. "Neden kıskanayım ya?! Evlilik meraklısı mıyım ben!"

"Ne bileyim öyle misin değil misin?"

Asude "Değilim!" diye hırsla cevapladıktan sonra kaşlarını çatarak Yiğit'e baktı. "Sen niye beni buraya çağırdın!? Böyle saçma şeyler söyleyip tepemi attırmak için mi?"

"Hayır tabiki, ben şey diyecektim,"

Yiğit düşünmek için zaman kazanmaya çalışırken boğazına bir şey kaçmış nuamrası yaparak öksürdü. Asude ise "Ney?" dercesine ona bakıyordu bir an evvel devam etmesi için. Çok sinirleri bozulmuştu, kalkıp gitmek istiyordu. Yiğit sonunda konuyu ve az önce anlattıklarını bağlayabileceği bir şey bularak sevindi ve devam etti.

"Seninle yerleştirdiğimiz ses cihazı işe yaradı da, onu haber verecektim."

"Ne işe yaradı?"

Yiğit o kadar gergindi ki, her şeyi eline yüzüne bulaştırmasının verdiği hislerle ne yaptığının farkında bile olmayarak normalde gizli tutacağı şeyleri pat diye Asudeyle paylaşıverdi.

"Bir evrak var, Şahin efendi Salı günü bir yere iletmek için götürecek. O evrağı sahtesiyle değiştireceğiz. O evrak bizim delilimiz. Yani bu sayede operasyonun sonuna geleceğiz. Tek eksik belge üzerinde bir kanıttı, onu da hallediyoruz."

"Sevindim! Peki işe yaradığını telefonla ahber veremiyordun da buraya kadar geldim?"

Yiğit içinden 'çattık ya, hiçbir şey de kaçmıyor bundan' diye geçirdi. Çetin cevizdi vallahi sevdiceği. Düşman başına türünden. Tek ayak üstünde kırk sebep ve bahane buluyordu ki bu durumdan hiç hoşnut değildi. "Hem teşekkür için bir şeyler ısmarlayayım dedim işte. Ayrıca birdaha işlerimize karışma, güvende kal diye uyarayım istedim. Artık daha ciddi her şey."

+ "Sonuncusunu demeyecektin oğlum! İyice tersine gitmesin şimdi?"

- "Hakket ya! Bugün dilimin vidaları gevşemiş."

Asude "Öyle mi?!" derken kaşlarını hafifçe kaldırdı ve başını salladı. "Beni düşündüğün için teşekkür ederim. Ben artık kalkayım. İyi akşamlar!"

Yiğit hayal kırıklığıyla "Nereye ya?" derken Asude çoktan kalkmış, çantasını takmış, uzaklaşmaya başlamıştı. Ah be, ah! Kız kim bilir neler düşünüyordu şimdi? İtiraf gecesi diye düşündüğü şeyin sonuna bak, tek başardığı şey sevdiceğini kendinden uzağa itmek ve sinirlendirmek olmuştu. Oflanıp puflanıp ahlnıp vahlandı ve Asude'nin bitiremeden gittiği tatlısından kalanları iştahsızca yedi. Tabağından yemek yediği, bardağından su içtiği, asla tiksinmediği biri vardı hayatında ve o ilişkilerinin içine ediyor gibiydi.

Ne yaşadığını idrak edemeyen, etse dahi aklı almayan ve anlam veremeyen Asude'nin zoruna gitmişti olanlar. "Ben de salak salak beni seviyor olabilir mi, neden çağırdı diye hayaller kuruyorum! İşime karışma uzak dur demeye çağırmış beyefendi! Bir de neymiş benden önce evleniyor diye kardeşimi kıskanıyor muymuşum. Nerden geliyor acaba aklına böye fikirler? Neden geliyor acaba? Gıcık adam! Kendine bak sen!"

Sinirleri bozulmuştu. Ve sinirleri gerçek anlamda bozulunca, üstüne bir de kalbi kırılınca ağlardı o. Öyle de oldu. Otobüsün camına başını yaslayıp sessizve ağladı ve şehrin buğulu cama yansımasını seyretti. Bir süre sonra gözyaşlarını silip toparlandı. İçinde az evvel yalnız, bir köşede büzüşmüş yatan ve ağlayan hüzünlü bir ayıcık varken şimdi kungfu panda dirilmişti. Ne yapacağını biliyordu. Savaşacaktı! Yiğit'e diş biliyordu.


👮‍♂️👩‍🎓


Eve vardığında kapıdaki ayakkabı ve terliklerden kalabalık olduğunu anlamıştı. Dedesinin ayakkabılarını da tanımıştı hemen. Muhtemelen amcasıgiller de buradaydı. Sevinerek içeriye girdi. Onlar neşesini yerine getirirdi şimdi. Varlıkları yeterdi.

Oturma odasına girdiğinde herkese "Hoş geldiniz!" dedikten sonra Bahadır bey ve Safiye hanıma sarıldı, yanaklarından öptü. Dedesi onu hemen yanına oturtmuşi kolunun altına almıştı. O sırada Tuna ile göz göze geldi.

"Ne baktın öyle, hayırdır? Kıskandın mı?" deyip göz kırptı genç adama.

"Seni neden kıskanayım kızım? Dedemin ilk göz ağrısı zaten benim, en sevdiği torunu da benim. Sen beni kıskan."

Tuna gülerek ve kendinden emin bir şekilde cevap vermişti. Asude de onu ciddiye almadığını gösterek güldü.

"Hıhı tabi! Kendini böyle mi teselli ediyorsun Tunacım? Kıyamam sana... Ama artık kabul et dedemin en sevdiği torununun ben olduğunu. Yoksa daha çok üzülürsün, kendini kandırmak iyi bir şey değil. Dedem daha geçen gün bana en çok seni seviyorum dedi."

"Ama sen çok yanlış anlamışsın olayı Asudecim. Dedem üzülüp ağlama diye öyle diyor. Sen yokken söylüyor bana hep, en sevdiğim torunum sensin Tuna diye."

"Hahaha!" diye sahte olduğunu belli ederek gülme numarası yaptı genç kız. "Dede şuna söyler misin en sevdiğin torunun kim, sussun."

Bahadır bey didişen iki torununa, ardından sessizce onları seyredip gülen Nil'e baktı. Ve beklenen o cevabı verdi. "Bütün torunlarımı çok seviyorum ben. Kimse öbüründen üstün değil."

"En çok da 'dedem en çok beni seviyor' kavgası etmeyenleri seviyorsun dimi dedecim?"

"Evet kızım!" deyip Nil'e göz kırptı Bahadır bey. Hepsi gülmeye başladı. Böyle didişmeyi severlerdi, gülerlerdi hep. Ciddiye almadıkları için problem yoktu.

Sohbet ortamı oluşup çaylar içilirken Gülizar hanım "Beni bir okusanıza ya, üzerimde ağırlık var, nazar mıdır nedir," deyince önce Kudret bey, ardından Safiye hanım, sonrasında da odadaki neredeyse diğer herkes onun için suya dua okumuştu. Bardak elden ele gezip en sonunda Gülizar hanıma ulaştı. Kadın herkese okutup suyu içmişti.

Kasım bey yalancı bir hayretle eşine baktı. "Vay be ne okuttun kendini Gülizar! Uçacaksın sen bu gidişle. Senin hiç arabayla gelmene gerek yok, sen dışarı çık, bizden önce gidersin zaten Hasretlerin eve, uçarak!"

Kasım amcasının bu sözlerine kahkahalarla gülmeye başladı Asude. Herkes gülmüştü ama onunkisi bir ayrıydı, kendini durduramıyordu. Yiğit yüzünden yıpranan sinirlerinden olsa gerek, gülmekten karnı ağrımış, gözlerinden yaş gelmişti. Odadakilerin garip bakışlarına maruz kaldığı halde gülmesini durduramayınca eli ağrıyan karnının üzerindeyken çabucak çıktı odadan.

Tuna endişelenmişti. Asude'nin gülmesini durduramadığının farkındaydı, peşinden kalkıp gitti. Asude mutfağa geçmiş, sandalyeye bırakıvermişti kendisini. Tuna yanında dikildi. "Sakinleşcen mi artık!"

"Du-durmuyor- haha..."

"Tövbe tövbee! Karnın çatlayacak kızım gülmekten. Kalk balkona çık hava al."

Tuna, genç kızı kolundan tutup balkona çıkarttı. "Derin nefes al."

Asude'nin gülmesi kesikleşse de tamamen sona ermemişti. Canı yanıyordu resmen! Her şeyin fazlası zarar diye boşuna dememişkerdi. Karnındaki ağrı yüzünden "Ah," diye inleyip sakinleşmeye çalıştı.

Tuna başını dertlice iki yana salladıktan sonra Asude'nin gülmekten yaş gelen gözlerine baktı. Hırkasının kolunu çekip uzattı ve kızın gözlerini sildi. Hemen sonrasında kuzeninin artık sessizleştiğini fark etti. "Çok şükür!" diye mırıldandı, gülme krizi sona ermişti. Göz göze geldiklerinde 'anlat bekliyorum' dercesine baktı ona.

"Yok bir şey ya, amcamın esprisi çok komikti sadece."

"Ya tabi, hatta onu standup'cı yapmaya karar vereceğimiz kadar komikti. Seni de hastanelik edecek kadar. Üstün başarı, şimdiye dek nasıl kimse tarafından keşfedilmemiş babam, anlam veremiyorum. Ah ah şu ülkede ne cevherler sönüyor, kimler harcanıyor!"

Dalga geçince 'Tamam anladın bir şey var ama uzatma işte,' bakışını yolladı Asude, Tuna'ya.

"Senin değerini bilemeyen kim peki?"

Asude'ye bu soru dokunmuştu. Kırıkça gülümsedi. "Salam!"

"Sen zaten salam sevmezsin, boş ver."

"Seviyormuşum."

"Tuna güldü. Sen salamı seviyorsun diye salamın da seni sevmesi gerekir o zaman. Sevmezse ayıp eder zaten."

"Yani, benim gibi çileği nerde bulacak?"

"Salamla çilek mi, ıyy." dedi Tuna birden. "Değişik damak tadın varmış."

"Seninki de değişik, insan karadut sevmez mi?!"

Tuna "Yok artık!" diye mırıldandı. Sıla mevzusuna nasıl gelmişlerdi yine. Sıla'nın soyadı Karadut'tu ve Asude güya mesaj veriyordu. "Sen yine başımı Sıla diye şişirmeden ben olabildiğince uzağa kaçayım. Salam'ı anlatmak istersen kapım açık."

Tuna içeriye kaçarken Asude balkonda kalıp biraz daha hava aldı.


👩‍🎓


Dedesigiller ve amcasıgiller gittikten sonra Asude biraz Kur'an okumuş, sonra biraz da yatağında uzanıp tavanı seyretmişti. Zaten uykusu gelmişti iyice, rüyalar alemine gitti gidecekti. Ta ki annesinin sesini duyana kadar.

"Birdaha bu evde iki kız varken gece bu içilen çaylar makinaya yerleştirilmeden yatılırsa çok kötü olur! Nasıl kızsınız siz!"

Evet sayın seyirciler. Klasik anne replikleri! Gerçi her anne böyle miydi bilmiyordu. Klasik İnci Baymak replikleri. İnci hanımdan özlü sözler. Kulağa küpeler, inciler, incirler. İncinmekler.

Bu sözler can sıkıcıydı. Annesinin işler hakkında söylenmesi can sıkıcıydı. Ev işleri de. Birileri söylenince sinirleri bozuluyor, keyfi iyice kaçıyordu. Peki neden özellikle "kız!" Neden her zaman kızlar? Bu ne ayrımcılık?

"Ben artık kız falan değilim!" diye atarlandı annesine. Artık 'kızlar şöyle olur böyle yapar' muhabbetleri onu delirtiyordu ve bir taşma noktası olmalıydı.

"Nesin ya, karı mısın?!"

Annesi'nin cevabına gülmemek için kendisini zor tuttu. Ah anne ah!

"Yok, erkeğim! Bu ne yahu hep kızlara yapılan bir baskı var bu toplumda. Kızlar şöyle, yok böyle olmalı. Atasözleri deyimler bile kızlara. Neymiş, bir kızın yedi köye faydası olurmuş. Hani erkeklere söz? Artık cinsiyetçilik yargılarını tersine çeviriyorum, hadi bakalım!"

Annesi sayesinde iyice kabarmıştı hırsı. İpe sapa gelmez bir Asude uyanacaktı ertesi sabah.


Loading...
0%