Yeni Üyelik
35.
Bölüm

Hayret Gayret Kısmet - 35

@sukunettekelimeler

Karakol önü. İkindi sonları. Asude. Özlem.

Suçlu ve mahçup bir çocuk edasıyla ''Ben bir şey yaptım...'' deyişinin üzerinden dakikalar geçmesine rağmen ağzındaki baklayı çıkarmaya cesaret edememişti genç kız. Özlem sabırsızlanıp ''Söyle artık, ne oldu, ne yaptın? Başını derde falan mı soktun?'' diye tahminler yürütse de ''Yok, ben seni de ilgilendiren bir şey yaptım ama söylemeye korkuyorum. Ama söylemem lazım. Ama çok kızarsın.'' diye kıvranmıştı. Peşi sıra gelen amaların ardından Özlem sakinleşmek için derince bir nefes almış, ''Tamam, söz kızmayacağım.'' demişti.

Asude'nin cesaretini toplaması lazımdı, sıkıntıyla soluk alarak ciğerlerini havayla doldurdu. ''Söz verdin bak, kızmak yok, küsmek yok?''

''Tamam.''

Kendini hazır hissedip söyleyeceği sırada yanlarından geçen birisi onları fark ederek duraklamış, kızlar da bir iki adım ötede duraklayan genç adama dönmüşlerdi. Onları görünce yanlarından öylece geçip gitmiş olmak istemeyen ve ''İyi akşamlar.'' demek için bir an duran Yiğit'di bu. Hafifçe de tebessüm etmişti bunu söylerken. Özlem de meslektaşına ''İyi akşamlar Yiğit.'' diye karşılık vermişti. Asude ise onu görünce heyecanlanmış, mutlu olmuş ve az evvel kıvrandığını bir süreliğine unutmuştu. İçinde bulunduğu karmaşık duygular sebebiyle yalnızca başını oynatarak yanıt vermişti adama.

Yiğit arabasına doğru yürümeye devam ederken Özlem arkadaşına dönmüş, artık ne olduğunu anlatmasını beklemeye koyulmuştu. Fakat Asude'nin fikri ve zikri uzaklaşan adamın peşine takılmıştı bile. Nasıl bir insan, bir diğerinin yalnız bir selamı ve tebessümü ile böylesine mutlu olabiliyordu? Şu gönül hayretlik şeydi doğrusu.

''Asude? Bekliyorum.''

''Hı? Ha, tamam.'' diye bir an kendine geldi arkadaşının seslenişi ile birlikte. Tek celsede kısaca deyivermek en iyisiydi. ''Ben bugün Tülin teyzemle buluştuğumda bir pot kırdım ve seni seven ama senin şans vermediğin biri olduğundan bahsettim. Durum böyle olunca da üsteledi, olan bitenin hepsini öğrenmek istedi. Kimdir necidir diye tutturdu. Tehditler etti, azarladı, kanıma girdi, ne yaptı etti söyletti. Benim suçum değil, ben zavallıyım, annen sorgucu olmalı, direnemedim karşısında. Atasözünden girdi ana hakkından çıktı. Derman komiserimi öğrendi.''

''Şaka yapıyorsun dimi?''

Asude alt dudağını dişleyip başını 'maalesef hayır' anlamında iki yana salladı. Yavru köpek bakışlarıyla bakıyordu arkadaşına.

Özlem sakin olmak için derin bir nefes alsa da başaramadı. Elini alnına götürdükten sonra başını bu olamaz dercesie iki yana sallamaya başladı. ''Yok yok, yapmamışsındır.''

''Valla yaptım.''

''Olmamıştır öyle bir şey.''

''Oldu ama.''

''Bana bir şeyler oluyor.''

''Hani kızmak yoktu Özlem'im?''

''Kızmak yok evet,'' diye başını salladı Özlem ve Asude'nin gözlerine baktı. Birden yükseldi. ''Ama öldürmek ya da hapse tıkmak konusunda söz vermedim!''

Asude korkuyla bir adım geriye sıçradı, şayet Özlem de kollarından tutup sarsmak için arkadaşına doğru atılmıştı. Kolları boş kaldı. Yeniden atıldı arkadaşına doğru. Asude ise geri geri gitmeye devam ediyordu.

''Seni özel hayatın gizliliğini ihlal etmekten tutukluyorum! Gel buraya!''

''Olmaz ya, bu genç yaşımda karakollara mı düşeyim? El insaf!'' İkisinin de adımları büyümüş, Özlem dümdüz giderken Asude geri geri koşmaya çalışır gibiydi. ''Senin yüzünden şimdi arkamı görmeyip bir yere çarpıcam! Gelmese üstüme!''

''Ben şaka yapmıyorum! Ciddiyim! Gel buraya!''

''Karakolun önündeyiz, suçsuz yere adam kovalamak nedir? Nerede adalet? Korkuyorum. Canım tehlikede! İmdat diye bağırırım bak!''

''Bağır! Yetkili olan benim burada. Haklı olan da!''

Özlem'in peşini bırakmayacağını anlayınca geri geri gitmeye son verip birden arkasına döndü ve az önce Yiğit'in gittiği yöne doğru koşmaya başladı. Yiğit'in bindiği araba hâlâ yerindeydi, gitmemişti demek daha. Arkasından gelen adım seslerini işitince dönüp bir an arkasına baktı. Resmen polis merkezinin önünde hırsız polis oynar gibi arkadaşından kaçıyordu yahu! Bu hayat bunları da mı gösterecekti ona!

Yiğit eve dönmek üzere arabaya bindikten sonra önce annesini arayıp eksik bir şey olup olmadığını sormuştu. Giderken alacaktı. Bir kaç şeyi aklına not etmiş, ardından kız kardeşi Tuğçe'nin de istekleri olduğu için hanımefendinin odasından teşrif etmesini beklemişti. Tuğçe sağ baştan sayıp isim söyler gibi isteklerini bitiremeyince yazılı halde kendisine iletmesini istemişti. Bu kadar şeyi aklında tutacağına sanmıyordu. Sonunda telefonu kapatıp yan koltuğa koydu ve bir şükür çekti. Arabayı çalıştırmak için anahtara uzandığı sırada yan tarafındaki yolcu koltuğu birden açılmış, genç adam da irkilerek kimin kapıyı açtığına bakmak üzere dönmüştü. Yalnızca açmakla kalmayıp pat diye binen ve kapıyı hızlıca kapatıp klitleyen Asude şaşırtmıştı onu.

''Yiğit komiserim nolursun bas bas bas.'' diye nefes nefese hemen uzaklaşmasını söyleyip eliyle çabuk olmasını işaret ediyordu genç kız. Yiğit ne olduğunu anlamasa da, Asude'nin üzerindeki aceleci ve bir şeyden kaçıyor havası ona da bulaşmış, o telaşla kızın dediğini yapmıştı. Arabayı çalıştırıp uzaklaşırken aynadan arkaya baktığında Özlem'in arkalarından bir iki adım koşup durduğunu gördü. Noluyordu yahu?

''Bir dakka, biz neyden kaçıyoruz ki?'' diye cevap beklemediği bir soru sordu genç adam. ''Akıl kalmadı ki, gidip sorgulamadan dediğini yapıyorum kızın!'' diye geçirdi içinden. Hayır yani bir durum varsa bile kaçmak yerine çözerlerdi. Polis değil miydi bu adam?

''Biz değil, ben kaçıyorum. Özlemden.''

Yiğit hayret bir şey dercesine başını oynattı. ''Bunun için mi beni telaşlandırdın yani?''

Asude oturduğu yerde bir şey olduğunu hissedip hafifçe kaldırdı gövdesini ve elini koltukla sırtının arasına soktu. Yiğit'in az evvel yan koltuğa bıraktığı telefonuydu bu. Telefonu şimdilik arkasından alıp kucağına koydu ve emniyet kemerini taktı. Bir yandan da konuşuyordu.

''Ne demek bunun için mi! Az önce bir vatandaşın hayatını kurtardın bir polis olarak, ne güzel işte. Eğer Özlem beni yakalasaydı sağ çıkamayabilirdim elinden.''

Yiğit ''Ne oldu da Özlem gibi sabırlı bir insanı çıldırtmayı başardın peki?'' diye merakla sordu.

Asude ise yaşadıklarının tesiriyle hiç düşünmeden konuşuyor, niye söyleyeyim ki demek yerine birbirini ardına sıraladığı cümleleriyle olanları hiçbir şey olmamış gibi basitleştirerek anlatıyordu.

''Ya aslında pek mühim bir şey değil, o abartıyor. Biz bugün annesiyle buluşmuştu, Tülin teyzeyle. Kumaş alacaktık bana elbise dikmesi için. Benim bir türlü kumaş beğenemem ve uzun zaman alması sonucunda nasıl olduysa canım teyzem bana sen bu gidişle kendine uygun bir eş de bulamazsın dedi. Ben de ya niye öyle diyorsun ki, merak etme sen, beğenirim ben ama senin kızı ne yapıcaz bilmem, kimseye şans vermiyor dedim. Sonra Tülin teyzem 'Seveni isteyeni var da şans vermiyor' deyince sandım ki haberi var, yorum yapıyor. Meğer soru soruyormuş! Ben de yanlış anladım tabi. Nasıl doğru anlayayım ki, soru eki mı mi mu mü yok cümlede. Bu çok önemli bir ayrıntı. He valla! dedim. Yazık adama. Senin bu deli kız adamın dermansız derdi oldu. Bence kulağını çek de bir şans versin adama falan dedim. Her şey Derman komiserim ve onun mutluluğu içindi yani. Eh, pot kırdım tabi. Tülin teyzem de ağzımdan girdi burnumdan çıktı, atalarımızın sözlerinden ana hakkına kadar her kozunu kullandı, beni sorguya aldı. Çok direndim ama sonunda gardım indi, napayım. Hem ne var ki bunda, ben hayırlı bir iş yapmaya çalışıyorum sadece. Nolsun, evde turşusunu mu kuralım bu kızı? Derman komiserim gibi kral adamı bulmuş daha ne istiyor? Sonra yaşlanınca duvarları mı seyretsin, yalnız mı kalsın? Ben tabi bir arkadaşı olarak yanında olurum ama her zaman da olamam ki, evlenicem sonuçta, kendi ailem çoluk çocuğum olacak. Hayatın gerçekleri bunlar, göz ardı etmemek lazım. Nereye dek Özlemcimin yanında yedi yirmi dört olabilirim, olamam. Hem yüce mevlam kutsal kılmış bu evlilik işini, ne abartıyor ki, evlensin. Dimi?''

Yiğit, yan tarafında oturup yolu seyreden, arada bir muhatabının dinleyip dinlemediğini kontrol etmek ister gibi kendisine anlık bakışlar atan kızın nasıl olup da bunca şeyi doğru düzgün duraklamadan anlattığına mı şaşırsa, yoksa bazı söylediklerinin yahut verdiği tepkilerin komik olmasının kendisinde bıraktığı kahkaha atma isteğini mi bastırsa bilemedi. Sessizce dinlemekle yetinmişti fakat içinde hayretler cerayan etmişti şüphesiz. En sonunda 'dimi' diye öyle bir sormuştu ki, 'sen de bana hak veriyor musun, lütfen hak ver' der gibi. Dayanamayıp onaylarcasına başını salladı. ''Tabi tabi,''

Onaylanmış olmak Asude'ye rahatlama hissi vermişti. Bu his, devam etmesini kolaylaştırdı.

''Evlenmek neden kötü olsun ki zaten, "Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle" diye başlıyor bu süreç. Başında bile hayır var. Hem Kur'anda ne diyor, ''Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile sükunet bulsun diye eşini de ondan var edendir.'' Çok hoş değil mi kendisiyle sükunet bulsun ve eşini ondan var eder kısımları. İnsan yanında bir ömür boyu varlığını, sevgisini ve güvenini hissedeceği bir yoldaşa ihtiyaç duyar sonuçta. Kimseyle paylaşamadığın şeyleri onunla paylaşırsın. Yeri gelince de tabi bizimkiler gibi bir hint dizisinden yola çıkarak bile didişebilecek kapasiteye sahip olursun ama olsun. Çoluk çocuğu güdürüyor işte onlar da. Neyse, kısacası öyle işte.''

Yiğit'in dudaklarında bir gülüş filizlendi. Bir de kısacası diyordu deli kız. Oysa yarım saattir konuşuyordu. Yine de bu hâli itici gelmemişti, oldukça doğal buldu. Üstelik söyledikleri de hoşuna gitmişti; beğendiği, hak verdiği yerler vardı. Bugüne dek garip demişti ama aslında iyi biri olduğunu da biliyordu. Genç adam asıl ileride fark edecek olsa da bu anda ısındı ilkin Asude'ye. Rahat hissetti yanında, uzun zamadır hayatında olan bir yakını gibi. Ve o fark dahi etmeden ilgisinin ilk kırıntıları serpildi yüreğine.

''Bu arada, biz nereye gidiyoruz?''

Kızın sorusu üzerine bir an şaşırdı genç adam. Sahi, alışkanlık üzerine eve doğru sürüyordu arabasını onca zamandır! Asude'nin konuşmasından ötürü dalmış ve dikkati dağılmıştı. Onu bir yere bırakıp sonra eve geçmesi gerektiği aklına uğramaya zaman bulamamıştı bile.

''Iım, sanırım bizim eve.''

''Aa ben niye sizin eve geleyim? Yani öyle çat kapı gelinir mi hiç, yoksa gelirim neden gelmiyim. Tuğçe var, Şeyda var.''

''sen varsın''

''Valla bunda benim suçum yok. Sen konuşup, bir sürü şey anlatıp dikkatimi dağıtmasaydın ben mantıklıca düşünür, eve sürmek yerine önce seni evine bırakırdım. Ama işe bak ki beş dakikaya evdeyiz.''

''Hıı, öyle diyorsun? Sen de haklısın, çenem düştü. Çok özür dilerim ya. Ben o zaman sizin ordan durağa geçip eve dönerim, hiç sorun yok. Parmaklıklar ardına ya da kabre düşmekten kurtardığın için çok çok teşekkür ederim sana.''

Genç adam Asude'nin ikinci ihtimaline ''Töve tövbe..'' diye mırıldandı. ''Rica ederim.'' Arabayı evin karşısındaki boş alana park ederken ''İstersen ben seni eve bırakayım. Konuşup dikkatimi dağıttın falan dedim ama şaka yaptım, kötü niyetle söylemedim. Sorun olmaz yani.'' dedi.

Fakat Asude kabul etmemişti, uğraştırmak istemiyordu adamı. Zaten başını şişirmişti. Şaka da olsa haklıydı.

Yiğit ısrar edince şiddetle iki yana salladı başını. Kemerini çözüp çantasını koluna astı ve hâlâ kucağında duran, varlığını unuttuğu telefona bakışları takılınca düşmesin diye eline aldı. İndi arabadan. Yiğit de inmişti. Aracın önünde karşı karşıya durduklarında Asude telefonu sahibine uzattı.

''İçim rahat etmeyecek bak, bırakayım işte.''

Asude inada bindirmişti.

''Yok olmaz. Zaten başını da şişirdim. Zahmet verdim sana. Ama minnettarım, sayende kurtuldum çünkü bizim buzdolabından. Bana bu kadar iyilik kâfi bugün için.''

Yiğit bir sabır çekti içine içine. Haydaa, şimdi kırılmış mıydı acaba bu kız? Başını şişirdim falan diyordu. Oysa kötü niyetle dememişti. Hem rahatsız da olmamıştı ki, dinlediklerine gülmüştü zaten. Aslında Asude enerjisiyle onun yorgunluğunu almıştı bir nevi.

''Öyle başını şişirdim falan, olmadı yani. Gerçekten kötü bir anlamda demedim, inanmıyor musun?''

''İnanırım canım neden inanmayayım. Ama sonuçta arkasında yatan bir gerçek var. Ben kendimi biliyorum Yiğit. Başını ağrıttıysam da kusura bakma, ben panik anlarında ne yaptığımı bilmem pek.''

Genç adam ahlarcasına derin bir nefes aldı. ''Babanın inadı var kızım sende!''

''Eee, kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan.''

İkisi de hafifçe gülümserken Asude yeniden iyi akşamlar diledi. Fakat gidemedi. Çünkü önünde atlatması zor bir engel daha vardı. Oysa bugün Tülin teyzesi ile tüm enerjisini tüketmişti...


Loading...
0%