@sukunettekelimeler
|
Gülüş sesleri. Fısıltılar. Karanlık oda. Bölünen uyku. Aralanan göz kapakları. Ela hareler. Göz göze gelen iki genç kız. Asude, uyku mahmuru bakışlarını yatağın başında dikilen kız kardeşine ve kuzenine dokundurdu. İkisi de kıkırdıyordu ve onların sesine uyanmıştı. Nil'in bakışları aniden ciddileşmiş ve yüzü gergin bir görünüm almıştı. Hasret ise gözlerinde kıvılcımlar parlarcasına bakıyor, yüzünde büyük bir sırıtışa ev sahipliği yapıyordu. Anlam veremedi, ne yapıyordu bunlar sabahın köründe yatağının başında? Asude, bakışlarını iki kız arasında gezdirip dudaklarını araladı. ''Ne oluyor be sabah sabah? Daha kuşlar kahvaltısını yapmadı! Güneş bile yeni güne merhaba diyecek kadar gözlerini açmadı! Bir bırakın da rahat rahat uyuyalım yani dimi!? Ne o öyle dikilmişsiniz başıma guguk kuşu gibi? Hem sen neden gülüyorsun Hasret!? Komik bir şey mi var?! Ha varsa o da Nil'in hayalet görmüş gibi görünen yüzüdür eminim! Ne yaptın kardeşime, rüyasına hortlak olarak mı girdin? Saf saf bakıyor bana, şuna bak!'' Hasret, başındaki zaten düzgün olan mavi şalının önünü düzeltip daha yataktan kalkmadan yüz cümle kuran kuzenine bir zafer gülümsemesi yolladı. Alışkındı onun bu haline. Asude ya susar ya çok konuşurdu. Pek ortası olan bir kız değildi. Uçların insanıydı. Delinin biriydi işte, ama seviyordu bu deliyi. Tabi şimdi o deli kendisini öldürecekti, o ayrı konu. Ama haketmişti. Pişman değildi. Tam Hasret dudaklarını aralamıştı ki Asude ona fırsat vermeyip yeniden konuştu. Ellerini açıp tavana doğru baktı. ''Allah'ım Yarabbim bu Hasret kuluna verdiğin kendini sevme ve kişisel bakım yapma huyundan biraz alıp bana ver, amin!'' Asude, ellerini amin yapıp yüzüne sürdükten sonra yeniden Hasret'e baktı. Kız sabah sabah yine takmıştı şalı resmen! Üstelik alt tarafı bir alt kata inmişti, amcasının evine! Ama yok, normal bir başörtü ile evinin kapısının eşiğinden dışarı adım atarsa karizması çizilirdi. Hayır yani üşenmiyordu da durmadan şallar eşarplar takmaya. Vallahi Asude evde üzerine eşofmandan başka şey giymeye bile üşeniyordu! Hasret'in bu huyuna ve hallerine alışmıştı alışmasına da yine de onunla uğraşmaktan geri durmuyordu. ''Sen beni bırak da kendine bak. Gözlerini açar amaz nefes almadan taramalıya bağladın yine! İnci yengem o kadar haklı ki! Seni alacak adam anasının karnından doğmadı! Bu saatten sonra doğduysa da ancak çocuğun olacak yaşta olacağı için, şansına küs, evde kaldın canım!'' ''Kızım bak, nişanlandın diye havalara girme! Uğraşmayın benimle ya! Ben belki evlenmek niyetinde değilim, size ne! Belki bekar kalacağım ömrümün sonuna dek!'' ''Bence de Asude bence de, sen bekar kalacaksın ömrünün sonuna dek. Ama bak, ayrı eve çıkmayı unutma. Amcamla yengemi erken yaşlandırmanı istemiyorum." Asude, "Hahaha!!" diye sahte bir kahkaha atıp baygınca baktı Hasret'e. Ayaklarını yataktan sarkıtıp yastığın altındaki tokasını almak üzere yan döndü. Dönüş o dönüş, donakaldı. Nil, yanında dikilen Hasret ile göz göze geldiğinde fısıldadı. "Valla bu donakalış hayra alamet değil. Çığlığı basmış olması lazımdı." Hasret de aynı şekilde karşılık verdi. "Herhalde daha anlayamadı, yazık. Kavramaya çalışıyor." Asude, yastığının üzerine ve etrafına yayılmış olan tutam tutam saçlardan bakışlarını ayırıp önce Nil'e, sonra da Hasret'e baktı. Bakışlarını onlardan çekmeden elleri ile saçlarına dokundu. Bakışları bir anda çılgın bir öfke ile doldu. Nil, ablasının bakışlarını fark edince nihayet kendine geldiğini anlayarak hemen ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. "Abla vallaha ben yapmadım. Suçsuzum! Hasret ablam yaptı! Geçmişin intikamını almış, öyle dedi!" Hasret, Nil'e döndü çabucak. Artık yüzünde o zafer gülümsemesi yoktu. Heyecan, zevk ve intikam sevinci de yoktu. "Ne çabuk sattın beni! Sağ ol ya!" "Ne yapayım, ölmek için çok gencim! Daha aşık bile olmadım. Sen en azından bunların hepsini tattın Hasret abla, sana şimdiden Allah rahmet eylesin! Ben kaçar!" Nil, cümlesi bitmeden koşarak odanın açık kapısından dışarıya fırladı. Hasret de Asude'ye kısaca bir bakış atıp hızlıca yataktan kalktığını görünce Nil'in peşine koşmaya başladı. "Ben de kaçar! Ölmek için çok gencim! Hem daha evlenmedim!" Asude, peşlerinden koşup bağırmaya başladı. Ev, üç kızın sesiyle inim inim inlemeye başlamıştı. "Nereye kadar kaçacağınızı sanıyorsunuz! Bittiniz kızım siz, bittiniz! Öldü bilin kendinizi! Saçımı değil kendi idam ipinizi kestiniz aslında siz! O saçımı kestiğimiz makasla mezarınızı kazacaksınız, kendi ellerinizle hem de! Şimdiden kendinize Fatiha okuyun! Son günahınızdı bu işlediğiniz!" "Abla vallaha benim suçum yok! Hasret ablam yaptı!" "Sen de oturup izledin mi! Hayırsız! Hain! Sen öz kardeşim olamazsın! Allah'ım milletin kardeşi sürpriz hazırlar benimki arkamdan kuyumu kazıyor! Ne günah işledim ben! Seni kardeşlikten bu kez cidden reddediyorum Nil!" "Abla ben geldiğimde çok geçti, zaten saçını kesmişti!" "Sus!" Evde mobilyaların etrafında dört dönüyorlardı. Asude arkalarında, Nil ve Hasret ise ondan kaçıyordu. Kanepenin etrafında döndükleri sırada salona Kudret bey girdi. "Bu ne gürültü yahu! Binayı yıkacaksınız! Ayıp ayıp, koca kızsınız bir de! Neyi paylaşamadınız yine!" Nil ve Hasret hemen içeriye giren adamın arkasına saklanmıştı. Hasret, Kudret beyin koluna sarılıp başını omzunun üzerinden öne uzattı. "Amca, kurtar bizi! Bu kızın bizi öldürecek!" Kudret bey bıkkın bir şekilde Asude'ye baktı. "Yine ne oldu Asude? Bu kez de Nil en sevdiğin tişörtünü giyip nar lekesi yapmış, Hasret de ayakkabının topuğunu mu kırmış?" Asude, öfkeli bakışlarını babasının arkasına saklanan iki kızdan ayırıp tıpkı kendisi gibi ela gözlere sahip olan Kudret beye baktı. "Ben topuklu ayakkabı mı giyiyorum da Hasret ayakkabımın topuğunu kırsın baba! Hem Nil de nar sevmez, ağzına bile sürmez!" Kudret bey derin bir nefes alıp ya sabır çekti. Asude, kızları yakalamak için öne doğru atıldığında kızlar da Kudret beyi çekeleyip kalkan gibi kullandı. Adamcağız arada kalmıştı. Büyük kızı Asude'yi kollarından tutup durdurdu. "Ya sabır! Ne oldu yine!" Genç kız, saçlarını önüne alıp babasına doğru uzattı. "Bak şu halime!" deyip yüzüne hüzünlü bir maske yerleştirdi. "Bu ikisi bana hain planlar kurmuş. Saçlarımı kesmişler oradan buradan! Hak ediyorlar her şeyi!" Kudret bey, kızının saçlarını görünce kaşları havaya kalktı. Yavrusu haklıydı! Ne hale gelmişti kızın güzelim upuzun saçları! "Mahkeme kararını verdi! Asude haklı! Nil ve Hasret cezayı hakediyor! İşte fetva: Kardeş katli vaciptir! Ben savaş alanını terk ediyorum! İyi şanslar!" Kudret bey aradan sıyrılıp giderken Asude, Nil'i ve Hasret'i kollarından yakalamıştı. İki kız "Sen nasıl polissin be adam! Bir cinayete göz yumuyorsun!" diye bağırırken adam gülerek mutfağa geçmiş, kendine bir bardak demli çay doldurup içerideki sesleri duymazdan gelerek gazetesini okumaya başlamıştı. Yaklaşık on dakika sonra mutfağın kapısında Hasret belirmişti. Kudret bey bakışlarını gazeteden ayırıp yeğenine doğru baktı. Şalının şekli kaymış, yüzü kızarmıştı. Eh, haketmişti. Hasret, şalını düzeltmeye çalışırken amcasına laf yetiştirmeye başladı. "Seni emniyet genel müdürlüğüne şikayet edeceğim amca! Bir polis göz göre göre vatandaşının katline davetiye çıkartmaz, çıkartmamalı! Sen nasıl amirsin! Kalbimi çok kırdın. Devletimin emniyet genel müdürlüğüne olan güvenimi sarstın. Artık bu hayatı korka korka yaşayacağım." Adam gülerek yeğenine göz kıpırtı. "Hâlâ hayattasın işte kızım, şükret şükret. Dua et ki Asude önce şalını sonra saçlarını parça pinçik etmedi. Ucuz atlattın bence." "Geç sen dalganı amca geç! Ama unutma, gün gelir devran döner. Benim de babam polis ha, hatırlatırım." Kudret bey yeniden güldü. "Laf yetiştirme, ağlanma da bana çay koy bakayım." Kudret bey bardağını öne ittirdiği sırada Nil de kapının yanında belirdi. Onun da saçı başı biraz dağılmıştı. Hasret, amcasının bardağını işaret edip Nil'e dirseğiyle dokundu. "Babana çay doldur kız. Benim acilen eve gidip şalımı ütülemem lazım." Hasret gözden kaybolurken Nil de babasının boşalan bardağına çay döktü. Bu sırada İnci hanım ve Asude de sofraya gelmişlerdi. İnci hanım, kendisi çamaşır asarken olan biteni kızlarından dinledikten sonra Asude'ye saçını kesmekten başka çaresi olmadığını söylemek zorunda kalmıştı. Asude'nin belinden tee aşağı dökülen saçları artık omuzlarından dökülür hale gelecekti. Buna üzülse de şimdiden alacağı intikamın planını yapıyordu. Kan davasına dönmüştü iş. Vazgeçmek yoktu! 👮♂️👩🎓
Asude, pat pat çalan kapıyı açıp karşısında gördüğü kıza kaşlarını çattı. "Kızım, ne alacaklı gibi çalıyorsun kapıyı be! Az yavaş." Hasret, hiç umursamadan cevap verdi. "Abim götürecek bizi. Hadi çabuk ol." "Çayımı bitireyim bi ya." "Abim ceketini giyiyor valla, ona göre. İstersen çay iç istersen okula yürüyerek git, istersen dolmuş kovala." "Uff, Tuna abim beni bekler bikere! Hadi oyalama." deyip içeriye koştu Asude. Bardağında kalan çayı yudumlayıp sofradan hızlıca kalktı. Annesini ve babasını yanağından öpüp mutfaktan çıktığı sırada Nil ile karşılaşmıştı. "Hâlâ sana kızgınım ama neyse. Seni de öpeyim bari." deyip kardeşini de öptü ve üzerine çabucak kabanını giydi. Şapkasını ve atkısını da takıp evden çıktığı sırada amcasıyla karşılaşmıştı. "Oo hayırlı sabahlar Kasım bey! Bu ne dinçlik sabah sabah!? Benden gençsin ha!" Kasım bey tebessüm etti. Bu çocukların hepsi ayrı deliydi ama bu kızı başka severdi. Asude'yi alan yaşlanmazdı ona göre. Öyle bir kızdı. Cıvıl cıvıl, deli dolu, konuşmayı seven, eğlenceli, akıllı. Gerçi tersine, bu kızı alan çabuk da yaşlanabilirdi sanki. "Hayırlı sabahlar kızım." deyip gülümsedi. "Genç kalmaya çalışıyorum, napayım. Gülizar yengen yaşlandın deyip duruyor. Ona inat genç kalacağım." Asude de gülmüştü. Yengesi, konu emeklilik olunca yaşlandın diyordu hep amcasına. Yoksa amcası yaşıtlarına göre daha genç ve dinç olan bir adamdı. "Asudeee! Uçak kalkıyor!" Genç kız duyduğu sesleniş üzerine az ileride bekleyen bordo araca doğru baktı. "Bekle Tuna abi, geldiim!" diye seslendikten sonra amcasına veda etti ve arabaya koştu. Arka koltuğa yerleşip genç adama hayırlı sabahlar dedikten sonra bir besmele çekti. Iyi olmuştu bugün Tuna abisinin onları bırakması. Yoksa geç kalırdı kesin ilk derse. Zaten hiç gidesi yoktu bugün, oyalanırdı kesin bilerek. Hasret de laf edip dururdu. "Eee Asude, nasıl gidiyor hayat?" "Valla bir değişiklik yok Tuna abi. Bildiğin gibi. Asıl senin nasıl gidiyor? Yok mu ya şöyle bize göre bir yenge? Hasret senden önce gidiyor. Kabul etmiyorum! Sen ondan güzelsin bikere." Tuna, güneş gözlüklerini takıp gülümsedi ve sokaktan çıktı. ''Yok valla Asude, olsa Hasret'e sırayı vermezdim. Sen rastlarsan uygun birine, anama yönlendir gitsin abim. Ona göre ben de görüşürüm, bakarsın nasibimiz çıkar.'' ''Oldu bil Tuna bey.'' deyip gülümsedi genç kız. Aklına direk biri gelmişti. Neden bilinmez, gidip de bu çifti kafasında evlendiriverdi. Aman, ne güzel olurdu ha! Bunu bi Gülizar yengesine çıtlatmalıydı. Şimdilik bunu kenarı koyup ön koltuğa kurulmuş olan hem en yakın arkadaşı hem kuzeni Hasretle uğraşmaya girişti. ''Neyse neyse, en azından Hasretten kurtuluyorsun Tuna abi. Kurtuluyoruz daha doğrusu. Allah enişteye sabırlar versin.'' ''Amin abicim!'' deyip bir kahkaha attı Tuna. Kahkahasının sebebi de aklına gelen bir andı. ''Valla damat epey uslu, sakin, akıllıca bir çocuk. Anlamadım gitti bizimkiyle nasıl anlaşıyor...'' ''Niye anlaşamasın ya, siz de benimle uğraşın durun zaten, hıh!'' diye trip yaptı Hasret. Tuna dayanamazdı bu deli kızlara, ''Şaka şaka gülüm, seni vereceğim diye ne zorluklar çekiyorum ben be.'' deyip gönlünü aldı kardeşinin, az evvelki sohbet şaka da olsa. Hasret, tebessüm etti ve abisine sevgiyle baktı. Yolculuğun kalanı daha sessiz geçmişti.
|
0% |