Yeni Üyelik
41.
Bölüm

Mühür Kimdeyse Süleyman O - 41

@sukunettekelimeler

Mekânın önü. Yiğit. Asude. Güvenlik.

Kapıdan biraz ötede telefonla konuşan şu adam Yiğit miydi ne? E tabi içeriye girememiş olmalıydı. Ya da henüz denememişti bile. Koşar adımlarla genç adamın yanına doğru gitti.

Yiğit arkasından gelen adımların geçip gitmek yerine kendine yaklaştığını fark edince bir yandan telefonda konuştuğu Okan başkomiserini dinlerken arkasına döndü. Yok artık! Bu kızın ne işi vardı burada? Dayısı o kadar tembihe rağmen nasıl bırakırdı onu böyle başıboş? Belki de sadece bir illüzyondu, şimdi kaybolacaktı!

''Yiğit!''

Genç adam karşısındaki kızın illüzyon falan olmadığına emin olmuştu. Şayet sesi de, karşısında durduğunda nefes nefese kalıp elini göğsünün üzerine götürmesi de fazlasıyla gerçekçiydi. Aceleyle işaret parmağını burnunun üzerine götürüp hemşireler gibi bir şş işareti yaptı ve Okan başkomiserin son söylediği şeye ''Tamam, halledeceğim ben bir şekilde.'' deyip görüşmesini sonlandırdı. Şimdi dikkati tamamen karşısındaki kızdaydı.

''Hey Allah'ım ya! Ne işin var senin burada? Sana eve git demedim mi Asude? Sakalımız yok ki sözümüz dinlensin!''

''Keçide de sakal var Yiğit bey! Hem bence minnettar olmalısın. Seni bir beladan kurtarmaya geldim. Ama nerdeee! Kader olmayınca kadir bilinmez diye boşuna dememişler. Bizim kadrimiz nasıl bilinsin ki?''

''Tam olarak ne gibi bir beladan beni kurtaracak olabilirsin? Hem dayım seni nasıl dinler yahu? Boşuna mı tembihledim ben ona üzerine basa basa bu kızı evine bırak diye?!''

''Bak Yiğit, dayın konusunu hızlı geçeyim. Hayri bey amca akıllı ve anlayışlı adammış, sağ olsun beni dinleyip buraya getirdi. Normalde oğlan dayıya çeker derler ama sen pek dayına benzemiyorsun sanırım?'' Asude nefes almak için duraksadığında Yiğit derin bir nefes alıp sabır çekti. ''Hem kendisi şurada, takside bekliyor hâlâ. Sen istersen gidebileceğine dair bir mesaj falan at, ya da el işareti yap. Bakıyordur buraya doğru bence. Neyse neyse, bu konuyu geçelim. İçeriye girmek için benim kapıdaki adamlara göstereceğim davetiyeyi göstermen lazımdı. Ya da benim gibi özel davetli olman. Ama sende ikisi de yoktu yanılmıyorsam?''

''Bende de bu vardı?'' deyip elindeki polis kimliğini gösterdi genç adam fakat Asude hızla kimliğin ucundan tutup Yiğit'in elini aşağı indirmesini sağladı. Eline dokunmamaya dikkat etmişti şayet Yiğit'in elini tutarsa yüreğinin nasıl ağzına gelebileceğini tahmin edebiliyordu, bu tarz şeyleri yaşamak istemiyordu. Ağır gelirdi.

''Şunu kaldır yahu! Polis olduğunu görürlerse işkillenirler. Sen de o dinleme cihazını biraz zor koyarsın o odaya! Koysan da şüpheli belli: bu gece burayı ziyaret eden polis memuru Yiğit Karacan!''

Yiğit sessiz kalıp kafasının içinde ne yapacağını ve olayları tartarken etrafa bakındı. Asude ise sonunda adamın itiraz edemediğini fark edince yeniden lafa girdi.

''Bak Yiğit, yalnız taştan duvar olmaz. Bir elin nesi var iki elin sesi var. El elden üstündür. Yalnız kalanı kurt yer. Bükemediğin eli öp başına koy. Daha sayayım mı atalarımızın bu güzel sözlerini? Yoksa bu kadarı mesajı vermeye yetti mi?"

Yiğit hayretler içerisinde olsa da çaktırmadan düz bir sesle "Yetti!" diye tasdikledi kızı. "Tamam, yapacak bir şey yok. Beraber hareket edeceğiz. Sen içeriye girmeme yardımcı olacaksın."

Asude kabul ederek başını salladığında Yiğit ötede bekleyen taksiye eliyle gidebileceğine dair bir işaret yaptı. Hayri bey de zaten kızın dönüp dönmeyeceğine emin olmak için bekliyor ve onları seyrediyordu. Bu işareti görünce içi rahat bir şekilde ayrıldı oradan. Uzaklaşan taksinin arkasından bir kaç saniye baktıktan sonra iki genç anlaşmış gibi birlikte kapının önüne yürüdü. Davetiyesiz girilemeyeceğini az önce Yiğit'e dakikalarca anlatmaya çalışan ve sinirlenen adamlar yine aynı kişiyi karşılarında görünce ilkin yüzlerini ekşitmişlerdi.

''Abicim davetiyesiz almıyoruz demiştik, zorlama hadi! Başını belaya sokacaksın.''

Asude Yiğit'in girmeye çalıştığını ama yapamadığını anlamıştı adamların bu sözünden. Kendisini bir filmin içinde gibi hissediyordu şu an. Boğazını hafifçe temizleyip duruşu dikleştirdi ve bunu söyleyen adama ciddi bir şekilde baktı.

''Davetiyemizin olmadığını kim söyledi?''

Adam bu kez ilk kez gördüğü genç bir hanımla konuştuğu için az evvelki maço tavrını kenarı bırakmıştı. ''Az evvel beyefendi davetiyesi olmadığı halde girmeye çalıştığı için öyle söyledim hanım efendi.''

''Davetiyemiz var.'' deyip kendinden emin şekilde telefonunu açtı ve kendisine yollanan fotoğrafı adama gösterdi. ''Şahin beyin misafirleriyiz. Sizi bilgilendirmiş olacağını söylemişti.''

Adam bu bilgilendirmeyi anımsamıştı. Davetiyenin elektronik versiyonunu da görmüştü üstelik. Yavaşça başını salladı. ''Evet, bilgilendirilmiştik. Buyrun lütfen.''

Asude de Yiğit de rahatlamıştı, tam içeriye girmek üzere hareketlenmişlerdi ki diğer adam yüzünden durmak zorunda kaldılar.

''Bir dakika bir dakika. Şahin bey bizi sadece bir hanım efendinin geleceği konusunda bilgilendirmişti. Asude hanım, değil mi?''

Asude başını salladı. Adam bu kez Yiğit'e döndü. ''Siz peki? Önce az evvel yalnız başına girmeye çalıştınız, sonra da bu hanımla girmeye çalışıyorsunuz. Ben güvenemedim.''

Yiğit yine sorun çıkacağını düşünüp yavaş yavaş sıkılmaya başlamıştı. Asude ise gerilmiş ve ne yapabilirim diye düşünüyordu. Aklına gelen ilk fikri hayata geçirmek üzere hareketlendi. Sonradan bunun belki de aptalca olduğunu veya hata yaptığını düşünecekti ama iş işten geçmişti bile. Adama gergin, soğuk ve ciddi bir bakış atarken bir yandan da Yiğit'in koluna girdi. Genç adam, Asude'nin beklenmedik şekilde koluna girmesi sebebiyle şaşırmıştı. Göğsüne bir ağırlık binmiş gibi hissetti, benzer hislerin genç kızın içinde de yer ettiğini bilmeden. Bakışlarını ona doğru çevirdiğinde adama olan tavrı ve konuşmasını hayranlıkla takip etti.

''Bakın beyefendi, nişanlım ondan önce geldiğimi ve beni beklettiğini düşünüp telaşlanmış. Çünkü bekletilmeyi hiç sevmem! İlk nişanlımdan ailecek tanışmamıza iki dakika geç kaldığı için, ikincisinden mesajıma on dakika sonra cevap verdiği için, en son üçüncü eski nişanlımdansa beni düğün alışverişi için buluşacağımız AVM'de beş dakika beklettiği için ayrılmıştım. O da bunu biliyor. Ne ben dördüncü nişanımı atmak istiyorum ne de nişanlım benden ayrılmak istiyor. Korkmuş çocuk. Davetiye de bende olduğundan zorla öylece girmeye çalışmış işte. Ben geldim, o geç kalmadı, davetiyeyi gösterdim. Ama bu gidişle sizin yüzünüzden ayrılacağız, iki saattir kapıda bekliyoruz! Bu ne canım! Şahin beye şikayet edeceğim sizi.''

Asude sonlara doğru iyice kaprisli bir role bürünmüş, öfkeyle bakmıştı adamların yüzüne.

Yiğit de bu oyuna ayak uydurdu. Öyle ki o bile inanmıştı bu senaryoya! Asude'yi hiç tanımayan birinin inanmaması olasılıksızdı. Adamlara doğru eğilip fısıldadı. ''Abicim müsaade edin artık, yoksa aşkımın ve evliliğimin ellerimden kayıp gitmesine sebep olacaksınız. Aman, lütfen.''

Adamların ikisi de başlarını sallamıştı. Yiğit'e acımış, Asude'den özür dilemiş, bu deliyle uğraşılmaz diye düşünmüşlerdi. İkili ise sonunda kendilerine açılan kapıdan içeriye gururla girebilmişlerdi.

''Oyuncu olmayı hiç düşündün mü?'' diye alçak sesle sordu Yiğit. ''Ben bile inanıyordum neredeyse. Tebrik ederim.''

Asude gurur duymuştu kendisiyle. Bu gurur yüzünde bir tebessüme yol açtı. ''Teşekkürler, alkışa gerek yok, eheh.'' deyip arkasına doğru şöyle bir baktı. Kapıdaki adamlar görünmüyordu artık. Yiğit'in kolundan ayırdı kolunu hemen. Gereksiz temaslar kurmak hiç adeti değildi.

Genç kız içine girdikleri salonda etrafa bakındı. Oldukça büyük bir yerdi. Restoranı andıran yemek masalarının olduğu bir bölüm ve yüksek bar masalarının olduğu bir bölüm vardı. İkisi birbirinden oldukça şık bir dekorla ayrılmıştı. İç mimarlık epey iyiydi. Islık çalmamak için kendisini tuttu.

''Burası çok şıkmış ya,''

''Aynen, paraya kıymışlar belli.''

Nereye otursak diye düşündükleri sırada yanlarına biri yaklaşmıştı. Garson olduğu belliydi fakat oldukça şık giyiniyordu. Bir kendi üstündekilere, bir de Yiğit'in üstündekilere baktı. İkisi de spor, sade ve günlük kıyafetlerleydi.

''Hoş geldiniz efendim, isminizi alabilir miyim? Masanızı göstereyim.''

''Asude Baymak.'' dedi genç kız ve adam elindeki listeye bakarken Yiğit'e doğru hafifçe eğilip fısıldadı. ''Kendimi hiç buraya ait hissedemedim, garsonlar bile bizden şık giyiniyor Yiğit. Elit bir mekana uykudan kalkıp gelmiş gibiyiz. Resmen uyumsuzuz. Salamla çilek gibi.''

''Salamla çilek mi?'' diye tekrar edip ikisinin alakasızlığına güldü genç adam. ''Ne alaka?''

''E ben de onu diyorum işte, hiçbir alakamız yok burasıyla.''

Yiğit ''Boşver o kısmı,'' diye cevapladığı sırada garson da konuştu. ''Buyrun masanıza dek size eşlik edeyim efendim.''

Garsonun önderliğinde masaya vardıklarında ikisi de şaşırmıştı. Asude sandalyeyi çekip otururken Yiğit'in dik dik baktığını ve hâlâ dikildiğini fark etti.

''Otursana, ne dikiliyorsun?''

Genç adam masaya memnuniyetsiz bir bakış daha atıp Asude'nin karşısındaki sandalyeye oturdu. ''Bu ne böyle ya? Romantik bir akşam yemeği falan yiyecektiniz de benim mi haberim yok?''

Asude de şaşkındı bu konuda. Masa süslü püslü, güllü mumlu, pek bir işveliydi. Ne diye Şahin böyle bir masa seçmişti onlara?! Oysa ki önceden konuşmuşlardı, aralarında bir şey olmayacağını biliyordu. Neden böyle romantik bir ortam hazırlanmıştı? Sıkıntıyla bir nefes verdi. Bu mesaj ve buraya gelmekle ona umut mu vermişti ki? Off almıştı başına belayı.

''Hayır tabiki Yiğit.''

''Neyse, bana ne zaten. Konumuza dönelim.'' deyip önündeki bir kaç gül yaprağını öteye iteledi genç adam. Zihni bir yandan hâlâ az evvel söylediğiyle meşgul olsa da dikkatini burada oluş sebebine yöneltmeye çalıştı.

"Evet konumuza dönelim. Dinle şimdi, benim aklıma bir fikir geldi. Planım var."

Yiğit "Öyle mi?" deyip kaşlarını kaldırdıktan sonra kızın planını dinlemeye koyuldu. Uyacağı için değil, ne olduğunu merak ettiği için. Asude ise hevesle anlatıyordu.

"Dinleme cihazını bana ver. Şahin abi sayesinde kolayca odaya yerleştirebilirim. Sen buralarda takılırsın o sırada. Şurada börek çörek var, yersin. Bu güzel masanın ve mekanın tadını çıkartırsın."

Kısa ve öz olan planı sahte bir ciddiyetle alkışladı Yiğit. "Harika fikir! Ben nasıl düşünemedim!"

Asude, kendisini ciddiye almadığını fark edince Yiğit'e sabır çekerek baktı. "Senin dahiyane planını da dinleyelim o zaman Yiğit bey?"

"Sen burada börek çörek yerken ben bir bahaneyle bir şekilde o cihazı o odaya yerleştiriyorum. Sonra birlikte buradan ayrılıyoruz."

"Ne gibi bir bahaneyle o odaya gireceksin peki Yiğit komiserim? Sakıncası yoksa öğrenebilir miyim?" Ki henüz hangi oda, neredeki oda, hiç bilmiyorlardı.

"Ne bileyim, bulurum ben bir şey."

"Ne gibi bir şey? Hayır yani, orası yalnızca bazı çalışanların girdiği bir odadır kesin. Mesela ben kötü hissettiğimi söyleyip Şahin abiden beni daha sakin bir yere götürmesini rica edebilirim. Ya sen?"

Yiğit, kızın haklı olduğunu fark edince karşı çıkmak yerine kabullenişle başını oynattı ve gözlerini tamam dercesine yumdu.

"O zaman şöyle yapıyoruz; sen Şahin'i çağırıyorsun buraya. Başını masaya dayıyorsun. İyi hissetmiyorsun. Çok kötüsün. Ben kendimi tanıtıyorum arkadaşın olarak. Seninle burada karşılaştık. Mideni ve ilaveten baş ağrını bahane ederek o odaya giriyoruz. Sen lavaboyu kullanmak zorunda kalıyorsun. Şahin'i de peşine tak, ne bileyim yol göstersin falan. Siz çıkmışken ben de cihazı yerleştiririm. Sonra hemen gidebiliriz."

"Ben hasta numarası yapamam ki!"

"Bence gayet her numarayı yaparsın. Potansiyel var, gördük demin."

"Ne demek istiyorsun sen ya?!"

''Mühür kimde ise Süleyman odur. Yetki ve güç bende şu an. Bunu demek istiyorum. İtiraz yok. Hadi. Mesaj at şu Şahin'e. Geldiğini söyle.''

Asude kabullenişle başını salladı. ''Tamam.'' dedi ve telefonunu çıkarttı fakat tam o sırada garsonlar gelmiş, masanın üzerini donatmaya başlamışlardı. Tepsilerdeki yiyecek ve içecekler yerlerini alırken genç kızın iştahı kabarmıştı. Harika görünüyorlardı, canı çekmişti! Garsonlar afiyet olsun deyip ayrılırken Asude bakışlarını yemeklerden ayırıp Yiğit'e çevirdi. En masum bakışlarını giyindi üzerine. ''Önce hazır böyle bir yerdeyken bir şeyler yesek? Hı? Noluur?''

''İşimizi hemen halledip gitsek, risk almasak nasıl olur Asude?''

''Ya ama Yiğit komiserim, şu masaya bir bakın. Şu yemeklere, ortama, müziğe, atmosfere. Bir daha hayatta bulamam ben böyle bir yeri. Lütfeeen? Sadece on dakika. Senin hiç mi canın istemiyor hem ya?''

Yiğit bir an düşünmüş, sonra ikna olmuştu. Eh, Asude'nin üzerindeki ikna kabiliyetini reddedemiyordu, konu sonucunda ciddi bir problem doğmayacağı müddetçe.

''Tamam, on dakikan başladı.''

Asude gülümseyerek genç adamın gözlerine baktı ve hızlıca önündeki çatalı kavradı. Özellikle dikkatini çeken yemeklerin tadına bakıyordu. Yiğit ise sadece su içiyordu. Bunu fark eden genç kız lokmasını yuttuktan sonra karşısındaki adama dikti gözlerini.

''Bu fırsatı kaçırmak için deli olmak lazım. Yesene!''

''Aç değilim.''

''Ben de açlıktan ölmüyorum ama şuraya bakıp canının bir şey istememesi mümkün değil.''

Yiğitten ses seda çıkmayınca en beğendiği yemeğin bulunduğu tabağı genç adamın önüne itti. ''Bunun tadı efsane, denesene.''

Yiğit bu kez tabak önüne dek itilince itiraz etmek yerine genç kızın sözünü dinledi. Ağzına yayılan tadı hissedince beğeniyle kaşlarını kaldırdı.

''Cidden iyiymiş.''

Asude 'ben sana demiştim' dercesine kaşlarını oynatıp gülümsedi ve tatlıdan da ittirdi genç adamın önüne. Gerçi bu tarz tatlıları herkes sevmezdi ama Asude'nin çok hoşuna gitmişti. Yiğit'in beğenip beğenmeyeceğini anlamak için onun tatlıyı da yiyişini seyretmeye başladı. Bir yandan da çalan şarkıya içinden eşlik ediyordu, sevdiği bir parçaydı. ''Öleceksek ölürüz bırаkmаm seni / sаvаşırken kаybederiz dönmem bu yoldаn''

Yiğit tatlının tadına baktıktan sonra çatalı bırakmamış, beğendiğini belli edercesine yemeye devam etmişti iştahla. Gülümsedi genç kız. Çalan şarkı, oturduğu masa, karşısındaki adam... Rüyada falan mıydı acaba?

Yiğit ona bakıp 'hayırdır' anlamında göz kırpınca adamın yüzüne bakarken dalıp gittiğini fark etti Asude.

"Doydun herhalde?"

''Hıhı,'' diye aceleyle başını salladı genç kız. Suç üstü yakalanmış gibi hissetmiş, utanmıştı. Karnı da doymuştu, gözü de. Karnı yemeğe gözü sevdiğine. Yok gerçi, onu bütün gün seyredebilirdi bıkmadan. ''Öhöm öhöm, düşüncelerim yola gelin yoksa ben sizi getirtirim!''

"O zaman planı yürürlüğe koysak mı?"

"Koyalım."

"Haydi Bismillah,"

"Ama bir dakika! Önce bir hatıra fotoğraf çekilelim."

Yiğit çok istekli gözükmese de hayır dememişti. Asude telefonunu çıkartıp ön kamerayı açtı ve hem kendisini hem karşısındaki adamı alacak şekilde kadrajı ayarlayıp bir kaç kare yakaladı. Ama pek beğenmemişti, yandan geçen birini durdurup rica ettiğinde kadın severek kabul etmiş, ikisini ve masayı da alarak güzel bir kaç kare yakalamıştı. Kadına teşekkür edip fotoğraflara beğeniyle baktı genç kız. "Şimdi başlayabiliriz." deyip Yiğit'e döndü.

Yiğit tam ayağa kalkmıştı ki bir garson hızlıca yanlarına yaklaştı. Telaşlıydı ve ters giden bir şeyler olduğu her halinden belliydi.

"Efendim özür dileriz, sizi yanlış masaya yönlendirmişiz. Burası Asude isminde bir başka konuğumuzla nişanlısı için ayrılmış. Beyefendi bugün kendisine evlenme teklifi edecekmiş. Karıştırdık ve şimdi onlar gelmeden hemen tekrar masayı ve servisleri ayarlamamız gerek. Sizi şu masaya alabilir miyiz? Çok özür dileriz tekrar."

Yiğit'in hoşuna gitmişti bu durum. Sonuçta Şahin'in bu masayı Asude için hazırlatmadığını öğrenmişti. "Estağfirullah, bizim açımızdan problem yok, asıl biz özür dileriz. Yedik içtik..."

"Estağfirullah efendim, afiyet olsun. Buyrun böyle,"

Asude çantasını alıp diğer masaya doğru yürüdü. Sade bir örtü ve diğer masalarla aynı dekora sahip olan masa diğeri gibi mumlar ve güllerle dolu değildi. Ama olsundu, bu da güzeldi. Yiğit'e baktı. "Şanslıyız desene, sayelerinde bu masada otursak yiyemeyeceğimiz şeyleri yiyip denemiş olduk."

"Keselerine bereket." deyip saate baktı genç adam. "An itibariyle operasyonu başlatıyorum."


👮‍♂️👩‍🎓


Yiğit'in kurduğu plan başarılı bir şekilde işlemişti. Asude bir bahaneyle önce herkesin giremeyeceği ve bu sebeple önemli olduğunu düşündüğü o odaya kendisini ve onun için endişelenip yanında olan Yiğit'i sokturmuş, ardından Şahin'i odadan çıkarttıracak bir bahane bulmuş ve Yiğit'in cihazı uygun bir yere koymasına yardımcı olacak kadar süre ayarlamıştı. İş hallolduğunda dikkat çekmemek için bir süre daha durmuşlar, sonrasında Asude daha iyi hissettiğini söylemiş, Yiğit de giderken onu eve bırakabileceğini, Şahin'in git gel yapmasına gerek olmadığını belirtmişti. Bu konuda onu ikna etmek için iki inatçı keçi gibi birbirleriyle bir süre bakışmaları gerekmişti ama hallolmuştu.

Şahin onlara kapıya dek eşlik etmiş, vedalaşmışlar ve ayrılmışlardı. Yiğit'in aracına doğru yürürlerken Asude derin bir nefes almıştı.

"Oh be, hallettik, bitti. Rahatladım yeminle."

"Ben de rahatladım. Halledemeseydik Okan başkomiserime ne derdim bilmiyorum. Okan başkomiser demişken, ona haber vermem lazım!"

Yiğit telefonunu çıkartıp adama mesaj atmıştı ve bilgilendirmişti. Bu sırada arabanın önüne gelmişlerdi. Arabanın kilidini açıp şoför koltuğuna yerleşirken Asude de yanındaki yolcu koltuğuna geçmişti.

Genç adam arabayı besmeleyle çalıştırırken omuzlarından büyük bir yük kalktığını hissetti.

"Bir ara Şahin bir şeyler çakacak diye korktum. Bana biraz şüpheci yaklaştı."

"Sadece beni bekliyordu, seni yanımda görünce karşılaştığımız bahanesini hemen yutmadı tabi. Ama inandı, eminim ben."

"Ben de eminim. Ama sen karşıma geçip ne dersen iki kere düşünürüm bu saatten sonra."

"Aa o neden? Güvenilmez biri miyim ben Yiğit komiserim?!"

"Yok, güvenilmez değil ama harika bir rol yeteneğine sahip birisin."

"O yetenek olmasa bugün çuvallardınız ama."

"Kabul, evet. Ama bundan sonra böyle şeylere dahil olmuyorsun."

Asude gülümsedi.

''İnşallah. Neyse, şunu da kabul et Yiğit komiserim, her şeye rağmen iyi işti,''

Yiğit imalı bir şekilde gülümsemesine rağmen hafifçe başını salladı. Bu saniyelik tebessüm genç kıza bir rahatlık vermişti. Asıl şimdi kalkmıştı her şeyin yükü omuzlarından. Oturduğu koltukta arkasına yaslanıp bu kez o imalı imalı baktı.

"Tabi siz Asude Baymak tarafından tamamen gönüllü olarak planlarınıza yardımda bulunma isteğiyle operasyonunuza müdahil olunup katkıda bulunarak işinizin kolaylaştırılması fikrinden pek hoşlanmadığınızdan ötürü buna tamamen hatta şiddetle karşısınız ama..."

Kurduğu cümle bittiğinde Yiğitle göz göze gelmişlerdi. Genç adamın bakışlarındaki anlamı tam anlayamadı. Şaşkınlık mıydı, inanamamazlık mıydı, hayret miydi, yok artık mı diyordu? Eyvah! Ciddi saçmalamıştı bu kez. Aşkı memnuya bağlamak büyük bir hataydı ama olmuştu bir kere. Kendini rezil hissetmeye başlıyordu ki Yiğit'in küçük bir kahkaha koyuverdiğini işitti. Dönüp baktığında yanılmadığını, genç adamın gerçekten güldüğünü gördü ve kurduğu cümleyi hatırlayıp kendisi de gülmeye başladı.

İkisi de biraz sakinleştiğinde Asude ''Bu kez abartı oldu, tamam.'' diye kabullenerek gülmesini durdurmaya çalıştı.

Yiğit başını sallayıp onayladı. Aslında ''baya bi abartı oldu'' demek isterdi ama kızın kötü hissetmesine yol açacak bir şey yapmak istemiyordu. ''Yani, biraz öyle oldu.''

''Biraz mı? Kibarlık yapmana gerek yok. Açık ol, rahat ol.''

Asude'nin içtenlikle söylediğini ve kelimelerin ardında 'ben kendimin farkındayım, sıkıntı yok' anlamı sakladığını sezen genç adam da gevşemişti şimdi. Kendisini yıllardır tanıdığı birinin yanında gibi hissediyordu. ''Tamam, epey abartı oldu.'' deyip asıl fikrini dile getirdi ve kendini tutamayıp genç kızı taklit etmeye çalıştı.

''Tabi siz Asude Baymak tarafından tamamen gönüllü olarak planlarınıza yardım etme isteği---''

Genç adam taklidini yarıda kesip gülmeye başladı. Olacak şey değildi, yetenek isterdi bu! Yapamazdı, Yiğitte bu yetenek yoktu.

Asude yanında direksiyon sallayan adamın gülüşünden etkilenerek tebessüm etmişti. ''Zorlama hiç, ben bile bir daha tekrar edebilir miyim emin değilim.''

Yüzlerindeki gülümseme yerini korurken genç kız ön camdan yolu seyretmeye koyuldu. Bir kaç dakika sonra aklına gelen şeyle aniden ortaya atıldı.

"Aman ha yine size gitmeyelim yanlışlıkla. Önce beni eve bırakıyorsunuz Yiğit komiserim."

Yiğit zihnine aniden gelen sinsi planı yürürlüğe koydu. "Hadi ya, oysa ben sizi yarı yolda arabadan atma planları yapıyordum Asude hanım."

"Haha çok komiksiniz Yiğit bey."

"Şakayı geç de, ben yine bize doğru sürdüm, eve de beş dakika kaldı, ne yapacağız şimdi? Sen otobüse binersin herhalde dimi? Bu yorgunlukla beni sizin oralara götürtme."

"Yaa Yiğit! Şaka yapıyorsun dimi? Bugünü otobüs yolculuğu ile sonlandırtmayacaksın dimi bana? Büyüleyici bir peri masalının sonunda birden her şeyin rüya olduğunu okumak gibi bir şey olur bu. Ben mutlu son istiyorum."

Genç adam yan koltukta oturan, başını yorgunca arkaya dayamış olan kıza doğru çevirdi bakışlarını. Benzetmelerini takdir etmiş ve ses tonu yüzünden de onunla uğraşmaya dayanamamıştı. "Madem öyle, mutlu son verelim bakalım. Gerçi bugünün masal gibi olduğu konusunda ciddi şüphelerim var."

Genç kız "Bence masaldı," diye geçirdi zihninden ama fark etmeden dile de getirmişti. Yiğit'in 'hadi sen öyle diyorsan öyle olsun,' anlamındaki hareketini fark edince devamını sadece içinden geçirdiğine emin olarak düşünmeye devam etti.

"Seninleydim, onca şey yaşadık, bana gülümsedin, birlikte gülümsedik, o masada yemek yedik, ortak olduk bu işte, daha ne olsun? Masal gibi işte, sen varsın, gülüşün var, sesin var."

Aralarına giren sessizlik sonucu Yiğit teybe uzandı ve rastgele bir kanal açıldı. Çalan şarkı yemek yerlerken çalan şarkının aynıydı.

Öleceksek ölürüz bırаkmаm seni / sаvаşırken kаybederiz dönmem bu yoldаn / Gelse bile son durаk çаğırsа dа bizi / Dile destаn bu sevgimiz unutulur sаnmа


Loading...
0%