Yeni Üyelik
54.
Bölüm

Nazlı Damat - 54

@sukunettekelimeler

Atış alanı yakınları. Araba. Asude. Yiğit.

Genç adam gaza biraz daha basıp atış alanına giden son sapağa döndü.

"Asude, şu önü açar mısın, silahım var."

Asude önündeki torpido gözünü açıp saniyeler içinde kılıfın içinde duran silahı buldu ve yanındaki adama uzattı. Parmaklarında metalin ağırlığını hissedince içinde bulundukları durumun ne kadar ciddi olabileceğini daha iyi fark etmişti ve endişeleniyordu. Bakışları camdan etrafı dikkatle tarıyor, arada bir yanındaki sevdiceğine çevriliyordu. Hiçbir şey anlayamıyordu adamın yüz ifadesinden, dümdüzdü. Soğukkanlı, ciddi, sakin, temkinli ve dikkatli görünüyordu. Onun duruşu kıza da güç ve güven verdi.

"Hazır ol. Konuştuğumuz gibi, kapının önünde arabayı durdurur durdurmaz içeriye gireceksin. Çantanı yanına al, telefonunun sesi açık olmasın. Benimkini de sessize alır mısın?"

Asude onaylayarak başını salladı ve çantasını boynuna asıp önce kendi telefonun ardından Yiğit'in telefonunu sessize aldı. Genç adam kendi telefonunu ceketinin cebine koyduktan sonra odağını biraz ötedeki eski binanın kapısına verdi. Hızını artırıp aynadan arkasını kontrol etti. Arada gereken mesafeyi bırakabilmişti.

Arabayı sert bir frenle durdurduğunda Asude hemen kemerini çıkartıp kapısını açmış, Yiğit'in dediğini yaparak bir kaç adım ötesindeki kapıya koşmuştu. Kapıyı ittirdiğinde kolayca açıldı. Kulanılmayan ve terk edilmiş bir yer olduğundan kilitli değildi ve duvarlarında birbirine girmiş yazılar, grafitiler bulunuyordu. İçeriye girip etrafa bakındı. Geniş bir alandı. Bazı yerlerinde yığılmış hurdalar yer alırken kalanı boştu.

Yeni bir araba sesi duyduğunda gerildi. Hurda yığınlarının olduğu kısımlardan birine doğru koşup arkalarına gizlendi. Aklı dışarıda kalan sevdiceğindeydi. Ne zaman yanına gelecekti?

Dışarıdan tam anlayamadığı bir kaç ses işitti. Hemen ardından silah sesleri duymaya başlayınca bütün vücudunu bir ürperti yalayıp geçti.Gerim gerim gerilmiş, endişe ve korku çöreklenmişti yüreğine. Çantasının askısını sıkıca tutuyordu. Çatışma sesleri aralıklı olarak devam ediyor, ilerleyen her dakikada aklından Yiğit geçiyordu. Hani gelecekti o da, neden gelmemişti? Söz vermişti!

Dışarıya çıkıp, en azından kapıya gidip onu kontrol etmek, iyi olduğunu görmek istiyordu. Çağırmak istiyordu. Ama kendisi de bir söz vermişti. Yiğit'in "Sen de bana söz ver, ne olursa olsun oradan dışarıya çıkmayacaksın. Ben yanına gelene dek bekleyeceksin." deyişi yankılandı içinde. Saklandığı yerden ayrılmak üzere olan adımlarını durdurup yeniden hurdaların arasına sindi. Gözlerini yumup dua etmeye başladı. Dua etmek ve felak, nas, ayetel kürsi okumak kalbini olabildiğince mutmain ediyor, Rabbine sığınmak onu rahatlatıyordu. İnanıyordu, sağ salim çıkacaklardı buradan.

Asude, kapının gıcırtısı içeride yankılanınca gözlerini tedirgince açtı. Silah sesleri kesilmişti. Başını temkinli bir şekilde hurdaların arasından çıkartıp kapıya doğru baktığında içine bir ferahlık çöktü.

"Yiğit!" diye seslendi sevdiceğine. Genç adam adımlarını sesin geldiği tarafa yöneltti ve kısa sürede Asude'nin yanına vardı.

Asude onu bir zarar görüp görmediğine emin omak isteyerek baştan aşağı hızlıca süzdü. Görünürde hiçbir şeyi yoktu, iyiydi. Buna sevindi ve 'çok şükür' diye fısıldadı.

Yiğit işaret parmağını 'sus' dercesine burnu ve ağzına doğru yaklaştırdı. Asude'nin kolunu gevşek bir şekilde tutup peşinden sessiz adımlarla yürüttü. Hurdaların arkasından mekanın içine doğru ilerlemişlerdi. Kapı gıcırtısı yeniden duyulduğunda genç kız Yiğit'e baktı korkulu gözlerle. Genç adam yerlerini belli etmemek için konuşamasa da bakışlarıyla korkmamasını söylüyordu ona. Bakışlarıyla 'ben buradayım, sana zarar gelmesine izin vermem' diyordu. Oysa Asude'nin düşündüğü yalnızca kendisi değil, Yiğitti. Ya ona zarar gelirse, ne yapardı?

"Burada sonsuza dek saklanamazsınız!"

Yiğit içinden 'sonsuza dek saklanmak niyetinde olan kim, arkadaşlarımız gelene dek dayansak yeter,' diye geçirdi.

"Zorluk çıkartmadan çıkarsanız size zarar vermeyeceğiz."

Asude, Yiğit'e 'ne yapacağız' anlamında baktığında genç adam başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Ceketinin cebindeki telefonu çıkartıp mesajlara girdi. Ada'ya "Acele edin. İçeride gizlendik. Dört kişiler, silahları var. Beşti, birini yaraladım" yazıp gönderdi.

"oradayız bir kaç dakikaya"

Cevaba sevindi genç adam. Telefonu cebine geri koydu ve silahını sıkıca kavradı.

"Çıkın orataya!"

"İyi, saklanbaç oynamak istiyorsanız oynayalım!"

Adamlar seslenmeyi kesip etrafta dolanmaya ve hurdaların arkasında onları aramaya başlamışlardı. Gittikçe ilerliyor, onlara yaklaşma ihtimalleri artıyordu. Adım seslerinden takip etmeye çalışıyordu Yiğit. Yakınlarından bir şeyin devrilme sesi gelince Asude irkilerek yanındaki genç adama yanaştı. O da genç kızı arkasına doğru almış, gövdesinin ardında saklamıştı.

Dışarıdan sesler gelince herkesin dikkati oraya çevrildi. Araba sesi. Kapı kapanış sesi. "Etrafınız sarıldı, teslim olun!" çağrısı.

İçerideki adamlardan biri "Siz ikiniz, dışarıya doğru bakın." dedikten kısa süre sonra işler aniden sarpa sarmıştı. Teslim olma çağrısına uymayan adamlar, ateş açmışlardı kapının ardından, dışarıdaki polislere. Yeniden silah sesleri işitilmiş, üstelik bu kez polislerin kapıdaki adamı vurup içeriye de girmeleriyle çatışma mekanın içerisine taşınmış, ses hepten yankılanır, kulakları tırmalar bir vaziyet almıştı.

Yiğit iç kısımda bulunduğundan etrafı göremiyor, vaziyet ne ve polis nerede diğer adamlar nerede bilmiyordu. Bu sebeple çatışmanın dışında kalmıştı ama silah hâlâ bir elinde kullanmaya hazır şekilde bekliyordu.

Arkasına saklandıkları hurdalara bir mermi çarpıp sektiğinde Asude korkuyla yerinde zıpladı. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ne yaptığını bilmeden uzanıp yanındaki sevdiceğinin elini sıkıca tuttu.

Yiğit, elinde hissettiği dokunuşla bakışlarını aşağı indirdi. Elini tutuyordu Asude. Aslında bu tutmaktan öteydi, elinin suyunu çıkartmak niyetinde gibiydi ama olsun. Bakışlarını ellerinden ayırıp kızın yüzüne değdirdiğinde kaşlarının tedirgince çatıldığını ve alnının kırıştığını gördü. Korkmuştu belli ki. Dik başlı, inatçı, deli cesaretine sahip bu Asude'yi böyle görmek garipti. Oysa ekip arkadaşları buradaydı, Allah'ın izniyle bu noktadan sonra korkmasına gerek yoktu. Kendisi epey rahatlamıştı.

"Elimi tuttuğunun farkında mısın?"

Asude hızlıca sevdiceğinin elini sıkıca saran parmaklarına baktıktan sonra başını salladı. Aklı 'bıraksana adamın elini' dese de bütün bedenini ele geçiren yoğun hisler buna müsaade etmiyordu. "Hıhı," deyip başını salladı.

"Baban değilim. Kardeşin değilim."

"Eee yani?" derken şimdi bunu ne alaka olduğunu anlayamadı genç kız. Çatışmanın ortasında kalmışlardı, korkuyordu ve elini bu sebeple tutmuştu.

"Dayın değilim, amcan değilim, deden değilim."

Asude 'sen iyi misin, kafana darbe mi aldın' dercesine Yiğit'e baktı. "Anladık, akrabalık bağımız yok işte!"

"Eşin de değilim."

"Ne demeye çalışıyorsun anlasam keşke! Burada ölümle burun burunayız sen soy ağacı çıkarmaya çalışıyorsun."

"Helalin değilim yani ama elimi tutuyorsun, onu kast ediyorum."

Evet işin o kısmı aklındaydı ama ne yapsın, korkudan tutmuştu işte refleksle. Tövbesini edecekti. Hemen Yiğit'in elini bıraktı ama yine de güvende hissetmek için yakınında duruyordu.

"Senin de korkunu bastırma yöntemin bu galiba? Başka şeylere odaklanıp konudan sapmak."

Genç adam "Hiç de bile," dediği sırada sesler daha yakından gelmiş, bulundukları yere peş peşe bir kaç kuşun çarpıp geçmişti. Kalbinin göğsünden çıkıp gideceğini sanan Asude refleksle gözlerini yumdu ve bir eliyle adamın kolunu tutarken, yüzünü de omzuna gömdü, buraya sığınırsa her şey bitecekmiş gibi. Yaptığı hareketin kısa sürede farkına vararak hemen toparlandı.

"Kusura bakma, elini tutmama bile onca şey söyledin, şimdi omzuna sığındım ama az önce saydıkların arasında eş kategorisi boşta, istersen evlenebiliriz, yeter ki şurada kurşundan yahut korkudan ölmeyelim."

Yiğit, sevdiceğinin yüzünü omzuna yaslamasının etkisinden çıkıp bu kez de söylediklerinin etkisine kapıldı. Önce şaşırsa da sonra içindeki duyguları toparlamaya çalıştı ve hayretle başını iki yana salladı. "Ne kadar korktuğun söylediklerinden belli. Ancak ölsen dersin bunları çünkü. Gel buraya,"

Genç adam kolunu dirseğinden büktü ve kıza uzattı. Asude biraz çekinerek de olsa sevdiceğinin koluna girdi. Yiğit şefkatle genç kıza baktı.

"Korkma. Sana bir şey olmasına müsaade etmem, etmeyiz Allahın izniyle. Sakin ol bi."

"Sana da bir şey olmasın ama,"

Yiğit hafifçe gülümsedi. Bu sırada yeniden kurşun sesi kendilerine yakın bir yerden gelmişti. Asude bu kez kendisini oyalamak ve reflekslerine hakim olmaya çalışmak adına adamın ceketinin ucunu tuttu ve stresini bastırmak isteyerek fermuarıyla oynamaya başladı.

"Çok mu üzülürsün sanki?" derken ciddi olmadığını belli ediyordu genç adamın sesi, yalnızca bir cevap duymak için sorulmuştu bu soru.

"Hayır çok üzülmem, ama çok çok çok üzülürüm."

Yiğit suratındaki haylaz tebessüm eşliğinde "Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Hiç de çaktırmıyorsun." dedikten sonra başını uzatıp çabucak baktı ve yeniden geri çekildi.

"Seninle kaç kere riskli işlere kalkıştım, hatta şuan şekil birde görüldüğü üzere belaya bile yürüdüm, daha nasıl belli edeyim istersin?"

"Hadi ya, sevgini belli etme tarzın ilginçmiş. Değiştir sen onu. Yoksa ömründen gider, demedi deme."

"Burada ciddi bir şey konuşuyoruz, adam hâlâ laf sokuyor. Napayım, sana gül falan mı alayım?"

"Yok, çelenk alırsın bu gidişle."

Asude bu imaya sinirlenerek Yiğit'in göğsüne sertçe vurdu. Sitem ederek konuştu. "Uff sus, şöyle şeyler deme! Daha medeni halimi değiştireceksin. Çelenk yok. Gelin çiçeği var. Anladın mı?"

Yiğit bu kez gerçekten şaşkındı. Bir de kalbi ritmini hızlandırarak çarpmaya başlamıştı. Hafifçe irileşen gözleri ve havalanan kaşlarıyla sevdiceğine döndü. "Sen... ciddisin."

"Yok, iki saattir laf olsun diye konuşuyorum. Boş yapmaya bayılırım da!"

Asude, neredeyiz ne haldeyiz demeden söylemişti işte içindekileri. Resmen evlenme teklifi etmiş sayılırdı! Ama olsun, nasılsa bu adam da onu sevmiyor muydu?! Neden çekinecekti ki? Bekletmemişti işte. Hem dünya değil mi, iki dakika sonrası bile malum değildi. İyi yapmıştı iyi.

Yiğit'in dudaklarının arasından şaşkın bir gülüş kaçtı. "Vay anasını..."

"Şaşkınlığını sonraya sakla. Benimle evlenme gibi bir düşüncen yoksa onu da sonraya sakla. Şuan daha fazla problemle yüzleşemem."

Genç adam merakına ve sevdiceğiyle uğraşma isteğine yenilerek "İstemiyorum desem ne yapacaksın?" diye sordu.

Asude bir an duraksadı. Neden böyle bir şey soruyordu ki? Gönül eğlendirecek değildi dimi bu adam kendisiyle! Değildi tabi canım, Yiğitti bu. Kızmaya gerek yoktu. Yine de bir düşündü, eğer Yiğit onu sevmiyor olsaydı, ne olurdu? Acı bir kabullenişle "Napayım ki, elimden bir şey gelmez. Sonsuza dek bekar kalırım. Yaşasın sultanlık. Bekarlık sultanlıktır," deyiverdi.

"Madem öte yanda sultanlık var, niye evlenmek istiyorsun benimle?"

"Ruh halimden yararlanıp beni konuşturduğunu fark etmedim sanıyorsan yanılıyorsun Yiğit ama yine de konuşmaya devam edeceğim çünkü bunlar son konuşmalarım olabilir."

"Tövbe tövbe! Allah korusun."

"Amin. Neyse. Neden sultanlığı tercih etmiyorum kısmına gelirsek, çünkü öte yanda sen varsın. Ben de her zaman önce seni ve sana dair şeyleri seçmeye meyilliyim. Huyum kurusun."

"Kurumasın."

Yiğit'in tek kelimelik cümlesi ikisini göz göze getirmişti. Asude sevdiceğinin yüzüne kısa bir an da bakınca utanarak önüne döndü. Hareketleri ne kadar utandığını belli etse de konuşurken lafını sakınmıyor, kalbinindeki dalgalar dilinin kıyısına vuruyordu. Gözlerine bakmadan konuşmak daha kolay geliyordu, bakışlarını hâlâ uğraştığı ceket fermuarına çevirdi.

"Senin de söylemek istediğin şeyler varsa duymak isterim yani." dedi masum masum, beklentiyle.

Tabi genç adam arabadaki didişmeleri esnasında söylediği 'Ben de bir şey söylersem ne olayım o zaman!' lafını unutmamıştı. Naza çekti kendisini.

"Nee gibi?"

"Ne bileyim, belki evet ya da hayır dersin?"

"Neye?"

"İki saattir ne konuşuyoruz be adam! Evlenme teklifime!"

"Ha o evlenme teklifi miydi? Pardon ya ben anlamamışım."

"Yok, vasiyetimdi. Tövbe ya!"

"Sen şimdi bana evlenme teklifi mi ettin yani?"

"Korkudan algıların kapanmış. Anlama sorunu mu yaşıyorsun?"

Yiğit güldü. "Keşke benden önce davranmasaydın ama neyse, her şey nasip."

"Ne yani ben etmesem sen edecek miydin?"

"Vardı öyle bir planım."

"Ne zamana? Ahirete mi? Bunca zaman napıyordun acaba?"

"Senin peşinde koşturuyordum. Hızına yetişilmediği için fırsat bulamadım kusura bakma."

"Bari şurada az kibar ol, iki tatlı söz söyle. Buzdolabı!"

Yiğit şurada şu durumda neler konuştuklarına inanamadı. Bir de evlenme teklifi ediyordu, kıza bak! Tam onlara yakışan da buydu. Başkasından böyle bir şey yaşandığını duysa kahkahalarla gülerdi ama sevinçle bağrına bastı aldığı efsane teklifi. "Tamam," dedi.

"Ne tamam? Kibar mı olacaksın? Tatlı söz mü söyleyeceksin?"

"Hayır. Onlara söz veremiyorum. Malum karşımda beni çileden çıkarmakta dünya harikası bir sen var."

"Sağol iltifatın için. Ee neye tamam peki?"

"Kabul ediyorum. Evlenelim. Ama önce şuradan sağ salim kurtulursak inşallah. Sen korkudan kalp krizi geçirmeden mesela."

"İnşallah."

İkisi de garip duygular içerisindeydi. Aradan bir iki dakika geçti ve sesler kesildi. Ne silah sesi ne de bağırışma sesi vardı. Yine de Yiğit ortaya çıkmak için bir harekette bulunmadığından genç kız da öylece beklemeye devam ediyordu.

Asude aklında dönüp duran 'Yiğit'e evlenme teklif ettim! Kabul etti! Çatışma ortasında!' gibi gerçeklerle boğuşurken bir yandan da fermuarla oynamaya devam ediyordu. Fermuar kopup aniden elinde kalınca irkildi ve kaşları havaya kalktı. Ufak bir suçluluk duygusu baş gösterdi içinde.

"Yiğit?"

"Hmm?"

"Şey ya, ceketinin fermuarını koparttım yanlışlıkla."

Genç adam küçük bir kahkaha atmak istedi ama kendisini tuttu.

"İyi, sakla, evlenince ilk iş onu halledersin."

"Kızmadın mı?"

"Sen de beni inciğe cinciğe kızan bir adam bellemişsin iyice."

"Değil misin?"

"Yok. Değilim."

"O zaman ne diye bana çıkışıp, benimle uğraşıp durdun?"

"Sevince söylemeyince, seni de başkasını seviyor sanınca asabileştim herhalde."

"Seviyorsun yani beni?"

"Yok, şansımı bi deneyeyim diye evleneceğim. Belki bu parkurda hayatta kalmayı başarırım diye."

"Fuff, ne gıcıksın! Çok mu zor söylemesi?!"

"Neyi?"

Bilmemezlikten geliyordu besbelli. Bilerek yapıyordu işte! Sinirlendi Asude. Kendisi evlenme teklifi bile etmişti be! Söylese ölür müydü, gıcık adam!

"Yok bir şey!"

"Çok mu istiyorsun duymayı?"

"Yoo!"

"Seni seviyorum Asude."

Genç kızın kalbi duyduğu cümle sebebiyle hızla çarparken bozuntuya vermemeye çalışarak "Hiç de istemiyorum duymak falan," diye yineledi. Fakat yanakları kızarmış, suratına da utangaç bir tebessüm yapışıp kalmıştı. Bir elektrik dalgası gelip geçmişti içinden. Uçan balonların ipleri çözülmüş, özgür kalmışlardı. Duymak isterken, duyunca bu kadar etkileneceğini hiç tahmin etmemişti.

Yiğit arka planda ekip arkadaşlarının sesini duyduğundan, uzun bir süredir rahatça konuşuyordu. Çatışma bitmiş, seslerden anladığı kadarıyla adamlar tutuklanmıştı.

Yine haylaz bir gülüş yüzüne yerleşirken önce az evvel Asude'nin sıkıca tuttuğu eline, ardından sevdiceğine baktı.

"Ama nikahta imza atabilmek için parmaklarımın sağlam olması lazımdı tabi. Biraz önce elimi öyle bir sıktın ki kırılacak, suyu çıkacak sandım."

"Aman ne nazlısın! Nazlı damat!"

İkisi de gülümserken Ada onları gergin bir halde görmeyi bekleyerek yanlarına doğru yürüyordu ama beklediğinin aksine bir manzarayla karşı karşıyaydı. Herkesin şaşırıp durduğu bu günde, bu kez de şaşıran Ada oldu.

Genç kadın, Asude ve Yiğit'in yanına vardığı sırada henüz onlara iyi misiniz bile diyemeden telsizden gelen seslerle dikkatini alete yöneltti. Taze çift de öyle.

"Ekibimizin dikkatine, ben amiriniz Kasım Baymak. Avcı Operasyonu başarıyla sona ermiş, dosya kapanmıştır. Cevher Akbaba ve Leon Kartal yardakçılarıyla birlikte tutuklanmıştır. Fakat operasyon sırasında iki arkadaşımız yaralanmıştır."

Ada, Asude ve Yiğit tedirgin bakışlarla birbirlerine baktılar. Bu, kötü bir haberdi. İki polis yaralanmıştı. Hepsinin içine bir sıkıntı ve hüzün çökerken, Ada telsizi dudaklarına yaklaştırdı.

"Yaralanan arkadaşlarımızın kimlikleri nedir amirim?"

"Okan Karan ve Derman Koca."


👮‍♂️👩‍🎓


selamün aleyküüüm. kaldı son bir bölüm. bu bölümü nasıl buldunuz? asudenin evlneme teklif etmesi ve diyaloglar :D çok eğlendim. Bu kısmı baya önce yazmıştım, bekliyordu sırasının gelmesini. Geldi şüküür.

bölümün sonunu yazdıktan sonra mutfağa su içmeye giderken kendime seslice "ben nasıl bir insanım ya?" dedim. Kardeşim de "Neden ki?" diye sordu. Ben de "Çünkü en eğlenceli hikayemin sonunda gidip üzücü bir olay yazdım, hüzünlendim," dedim. dfkgjfkl kendini bilmek de güzel bir şey. Ama hayatta hep gülmeyruz değil mii?


Loading...
0%