Yeni Üyelik
45.
Bölüm

Pasaklısın Kukuli - 45

@sukunettekelimeler

Pideci. Asude. Yiğit. Çarşı. Masa. Her bölüm bir yemek faslı koymaya yeminli gibi görünen bir yazar. (Ama napalım hayatın bi parçası :P)

Yiğit'in dikkati o kadar dağılmıştı ki, kafasının içindeki ayrı bir dünyada gibiydi. Dışarıdan bakıldığında hâlâ yemek yemeye devam ettiği için bu dalışı kolay kolay herkes fark edemezdi.

Derman kesin fark ederdi ama! Hatta bilerek arkadaşıyla ne kafayı bulurdu ha! Bir kere daha olmuştu aynısı. Yiğit dalıp gitmişti, kafasında başka şeyler dönüyordu. Derman da durmu fark etmiş, anlattıklarının dinlenmediğine emin olarak Yiğit'in dikkatini çekmek için sesini biraz yükseltip "Sen de bana hak vermiyor musun kardeşim ya! Kız ne nazlı, altı üstü evleneceğiz ama burnumdan getirdi! Bu kadar da olmaz!" demişti. Yiğit ise aniden sıyrıldığı alemden ötürü konuyu dahi bilmeyerek son duyduklarına dikkat etmişti yalnızca. Arkadaşı hak vermiyor musun bana dediği için hemen "Haklısın be Derman!" demişti. "Altı üstü evleneceksiniz." Ne dediğinin farkında bile değildi ki adam! Derman "Hey yavrum hey, bu dalmış gitmiş başka diyarlara!" diye içinden geçirerken alayla gülmüştü Yiğit'e. "Sen de düğünde bana iki burma bilezik, bir gerdanlık, bir de küçük altın takarsın artık. Düğüne az kaldı ha, hazırla şimdiden." demişti. Yiğit ise şaşırarak bakmıştı Derman'ın yüzüne. "Oğlum, gelin misin sen la, ne bileziği, ne gerdanlığı." demişti. Derman elini havada sallamıştı. "Yanlış sorular soruyorsun Yiğit efendi! Ne düğünü demen lazım önce! Ne nazı, ne kızı, ne evliliği!" Ardından başını iki yana sallamıştı. "Hey gidi dünya, daha bu yaşta eskitti çocuğun kafayı."

Bir yıl kadar önce yaşadıkları bu anıya hatırladıklarında normalde güler geçerdi. Dermansa ilk kez ve yeniden yaşıyor gibi kahkaha atardı. Şimdi içinde olduğu yine benzer bir durumdu ama bu kez Derman yoktu yanında, bir bu deli kız vardı.

Bugün söz ve nişan hazırlıkları için alışverişe çıkmıştı genç çift. Tabi yandaş ve destekçi olarak ikisi de en yakın arkadaşlarını davet etmişti, ki kendileri Yiğit ve Asude oluyordu. Derman'ın ailesi şehir dışında olduğundan, onlar geldiğinde her şey tamam olsun istiyorlardı. Git gel ile yorulmamaları için de isteme, söz ve nişan peşpeşe, birlikte gerçekleşmiş olacaktı. Sıraya düğün hazırlıkları girerdi sonra, ama düğün için isteme ve nişan gibi koşturmaca içinde bir hazırlık yapmalarına hacet yoktu. Sakince atılacaktı adımlar.

Tam da bu sebeple bugün yaptıkları alışverişte herkesin iki ayağı bir pabuca girmişti. Tülin hanım ve Ayhan hanım da kız ve erkek tarafı olarak gelmişti elbet alışverişe. Fakat iki kadın gençlerin hızına, alınacakların yoğunluğuna ve günün yorgunluğuna dayanamamış, bir yerden sonra pes etmişti. "Siz devam edin, zaten çok bir şey kalmadı. Ben okuldan Fuat'ı alacağım." deyip kaçmıştı Ayhan hanım. Tülin hanımsa yorulduğunu açıkça belirtip "Artık bizim yaşımız geçti, çarşıyı öyle sabahtan akşama dek talan edemeyiz." demişti gitmeden evvel.

Geriye dört genç kalmıştı. İlkin ayrı ayrılardı. Asude ve Özlem birlikte bazı şeyler alırken Derman ve Yiğit de birlikte alıyordu. Sonraysa genç çiftin beraber karar vermeleri gereken bir kısım olmuş, yolları birleşmişti. Birleşiş o birleşiş, Derman'ı ayır ayırabilirsen sevdiceğinden. "Şunu da alalım mı Özlemcim, bak en sevdiğin renk?" "Bunu da beğendiysen alalım, evimize çok yakışır Özlemcim," "Bu şalın rengi sende ayrı güzel durur Özlemcim..."

Yiğit'e gına gelmişti bir yerden sonra. Alışveriş hastası bir adam sayılmazdı. İşini çabucak görüp ayrılırdı mağazadan. Bugün bir ilkti! Ona da arkadaşı için seve seve katlanıyordu. Tabi "Hep böyle koşturmacalıysa ben evlenmemeye kesin karar verdim!" diye de söyleniyordu bir ara.

Bu işleri çok seven Asude bile en son ayaklarını sürüye sürüye yürüyecek hâle gelmişti. Üstelik karnı da acıkmıştı. Daha bir şey yememişlerdi kaç saattir. Tam bir yere oturup yemek yemeye ve biraz dinlenmeye karar vermişlerdi ki Derman ve Özlem eksik bir şey hatırlamış, onu almak istemiş; sonra o eksik şeyin çok güzel bir modelini çarşının te öbür ucunda gördüklerini hatırlayıp oraya gitme kararı almışlardı. Asude "Ben asla gelmem! Kursağımdan bir kaç lokma geçmeden şuradan şuraya adım attıramazsınız!" diye hemen kendisinden ümidi kesmeleri için bir uyarıda bulunmuştu. Yiğit de hemen tasdiklemişti bu isyanı. "Al benden de o kadar abicim!"

Derman iki gence burun kıvırmış ve ayıplar gibi bakmıştı. "Eyh, gelmezseniz gelmeyin! Daha bu yaşta içiniz geçmiş sizin, güya genç olacaksınız. Vallahi benim ruhum sizden daha genç ve dinç, dimi Özlemcim?"

Özlem gülerek karşılıkk vermişti kendisine yöneltilen bu soruya. "Ona ne şüphe."

Sonrasında ellerindeki eşyaları Asude ve Yiğit'le birlikte en yakındaki dükkana bırakıp çift olarak gitmişlerdi. Sonuç ortadaydı: önlerindeki yemeğe iştahla yumulan Asude ve Yiğit, içlerindeki tatlı heyecan ve enerjiyle üşenmeden çarşının öbür ucuna giden Derman ve Özlem.

İki genç de şimdiye dek bir kaç çift laf etmek dışında suskundu. Yorgunluktan konuşmaya bile mecalleri kalmamıştı. Sessiz sakin, zihinlerinde dönüp duran düşüncelere kaptırmışlardı kendilerini.

Farkında olmadan genç adamın elindeki kaşıktan bir kaç damla döküldü tişörtünün üzerine. Yemeğini yiyor olduğu için enerjisi yavaş yavaş geri yüklenen Asude istemsizce güldü Yiğit'in bu haline. Hayır insanlık haliydi tamam, üsstüne dökebilirdi elbette; ama suratındaki dalgınlık emarelerini görmemek mümkün değildi.

"Hangi denizlere daldın acaba,"

Genç kızın bir şey söylediğini işiten Yiğit düşüncelerini bir kenarı attı. "Ne diyorsun?"

"Pasaklı, pasaklı, pasaklısın Kukuli diyorum." diye şirince gülümseyen genç kız işaret parmağıyla Yiğit'in tişörtündeki lekeyi gösterdi. Genç adam hemen peçeteye uzanıp tişörtündeki lekeyi silmeye koyulmuştu.

"İyi misin sen? Dalgınsın."

Beklemediği bir diyalog ile karşılaşmıştı Yiğit. Az evvelki alayının aksine, Asude'nin bu soruyu ilgi ve alakayla sorduğunu bakışlarından da ses tonundan anlayabiliyordu.

"İyiyim, yoruldum sadece. Düşüncelere dalmışım öyle."

"Bir problem olmasın da..."

"Yok, yok çok şükür."

"Hıh iyi, sevindim o zaman." deyip ses tonuna canlılık kattı genç kız. "Ben ne düşünüyorum biliyor musun, çok istesem de olacağına emin olamıyordum bu evliliğin. Şaşırıyorum. İkisinin olması zor gibiydi ama işte sonuç."

Yiğit hafifçe gülümsedi. "Ee ne demiş atalarımız, kalpten kalbe yol vardır. Sevgi karşılıklıdır."

"Hep öyle midir ki sahiden?"

Asude'ninki sorudan ziyade kendi kendine yaptığı bir yorumdu fakat zihninden geçmekle kalmamış, diline vurmuştu sözcükler. Utanarak bakışlarını kaçırdı. Yiğitle bunları konuşabilecek durumda değildi. Yiğit de sessiz kalmış, kendisine aynı soruyu sormuştu. Mesela şimdi Asude'yi sevse, karşılığında o da--- "Öhöhö fazla hızlı uçma istersen."

Hemen konuyu ve zihnine dolan olasılıkları defetmek adına "O değil de nasıl gittiler oraya anlamıyorum hâlâ ya." diye bütün duygularını katarak inanamıyormuşçasına bir yorumda bulundu.

"Âşığa Bağdat uzak gelmezmiş."

Asude'nin bilinçsizce verdiği cevap sonrasında yenilmiş bir şekilde arkasına ayslandı genç adam. Nerden tutarsa tutsun ipin ucunu bir şekilde aşka dokunuyordu! Kurtuluş yoktu anlaşılan. En hayırlısı susmaktı belki de. Yahut kaçmaktan vazgeçmek.


👮‍♂️👩‍🎓


İki gün sonra kız isteme merasimi vardı. İki gün sonra! Derman'ın ayakları kaç gündür yere değmiyordu. Özlem de heyecanlıydı fakat sakin kalmaya çalışıyordu. Yine de ilk kez böyle bir yola girmişti sonuçta, o soğuk kanlı kızın bile nasıl kalbi atıyor, eli ayağına dolaşıyor, kanı kaynıyordu.

Ev için bir iki şey alınması gerekiyordu, ee sonuçta misafirleri gelecekti, hazırlık yapacaklardı. Tülin hanım da listeyi hazırlamış, müstakbel damadına ve kızına pası atmıştı. "Derman oğlum arabayla götürsün seni, alıverin birlikte. Beni yormayın, zaten hazırlıkların peşinde oradan oraya koşturduk, mecalim kalmadı kızım."

Aslında bu, işin bahane kısmıydı. Derman düğün ve isteme hazırlıklarına öyle dalmıştı ki, sevdiceğine şöyle hoş bir tektaş yüzük bile takamamıştı. Tülin annesinden rica etmişti ve bir saatliğine de olsa Özlem'i iş veya evlilik telaşından çekip alacak, yüzüğünü takacak bir fırsat elde etmişti.

Bu durumdan haberi olan sadece Tülin hanım değildi elbet. Asude ve Yiğit de biliyordu, hatta Derman yüzük konusunda akıl danışmıştı onlara. Güzel bir tektaş almış, fotoğrafını annesine de atmıştı. Tabi annesi Aynur hanım hemen arayıp bir güzel azarlamıştı oğlunu. "Oğlum sen bu evin tek erkeğisin, utanmıyor musun tektaş almaya? İnsan üçtaş beştaş bir şeyler alıverir müstakbel eşine. Ne cimri çıktın sen, böyle bilmezdim seni. Bir tane gelinim var benim, ondan da hiçbir şeyin en iyisini esirgemeyesin! Yoksa pişman ederim seni göğsümden emdiğin süte ha, bilesin!" diye. Derman da şaşakalmıştı. "Güzel anam, senin içinde gelin edinmeyi bekleyen bir alfa kadın yatıyormuş da benim haberim yokmuş! Bir de dövseydin oğlunu! Ben şu an Özlemle senin işbirliğiniz dahilinde başıma ileride gelebilecek olası senaryoların korkusunu yaşamaya başladım. Millet oğlunu el üstünde tutar, sen beni iki günde gelinin için azarlar oldun, hem de ortada bir sebep yokken. Pes artık!" demişti hayretle.

"Hediyelerimizi unutmayalım, zarf sende miydi?" derken masanın üzerine bakındı Asude. Yiğit de yavaşça başını sallayıp cebindeki önceden hazırladıkları zarfı çıkarttı, masanın üzerine koydu. Asude zarfı uçmaması için küçük bir çiçek figürünün altına sıkıştırdı. Her şey hazır olduğuna göre gidebilirlerdi. Genç kız çantasını alıp omzuna taktığında Yiğitle göz göze geldi. Her şeyin hallollmuş olmasının verdiği rahatlıkla tebessüm etti genç adama. Bu rahatlıkta tabi taze hava, burnuna dolan çiçek, çim ve bahar kokusu, hemen yan taraftaki göl ve batmakta olan güneş de etkiliydi. Tamam bahar mevsimi değildi belki ama bugün hava çok güzeldi, baharı anımsatmıştı genç kıza. Yiğitle çok iyi anlaşıp küçük bir gülme seansıyla hediye almışlardı hem. Birlikte gülmeleri baharı getirmiyorsa ne getirirdi ki...

Yiğit, başıyla hadi işareti yapınca birlikte yürümeye başladılar göl kenarında. Sessizlerdi. Hele Asude'nin adımları öyle sakindi ki genç adam bazen kızın yanında olup olmadığına şüphe ediyor, dönüp bakıyordu. Her seferinde oradaydı. Yokken bile oradaydı hatta şu sıralar. Bu normal miydi? Peki onunla vakit geçirmekten bu kadar memnun olması normal miydi? Bugün neden çok mutluydu? Asude'yle çarşıda buluşana dek halsiz, neşesiz ve canı sıkkındı. Onun gelişiyle her şey tersine dönmüştü. Üstelik bugün bir mucize olmuş, hiç atışmamışlardı. Aralarındaki diyaloglar ve bağ epey sağlıklıydı.

"Ben ne alacağımızı biliyorum. Buzdolabı!" diye şakıyarak lafa girişi, sonrasında bunu Özlem için bir metafor olarak kullanması, hediye olarak alınmasının manidar olacağı üzerine ikna çabaları... Oysa Yiğit'in ikna olmaya ihtiyacı yoktu. Asude'nin hevesli hevesli anlatışından sonra dünyanın en saçma şeyini istese de alacaktı muhtemelen. Bunu fark edişi onu biraz korkutmamış da değildi hani.

"Yiğiiit?"

Asude'nin sesi hanımefendi bir kız edasıyla çıkmıştı. Genç adam düşüncelerinden sıyrılıp ona doğru çevirdi başını. "Efendim?"

"Birazcıcık daha vaktin var mı acaba? Biliyorum sabahtan beri zaten hem benimle hem bu işlerle uğraştın ama güneşin batışını seyretmek istiyorum gitmeden önce."

Bunu isterken şeker kız havasına bürünmüştü genç kız. Yiğit onun bu haline güldü. Gören de zamanında yaptığı o cadılıkları başkası yapmış sanırdı. Gülüşü dudaklarındayken bakışları da ondan cevap bekleyen kızın yüzüne dokundu. Örgüsünden firar eden kısa saç tutamları hafifçe uçuşuyordu. Masum masum da bakıyordu. Gel de hayır de şimdi. "İste, bütün vaktimi sana vereyim Asude."

Asude, Yiğit'in söylediğindeki ciddilik payını algılayamamıştı. O da zaten nasıl olup da bunu sesli bir şekilde söylediğini bilmiyordu. Kendine bile açıkça itiraf edemediği bir şeyi kıza ima edişiyle bir anda gelen stresle nasıl baş edeceğini bilemedi.

"Dalga mı geçiyorsun?"

"Takıldım öylesine diyelim,"

Oh, Asude neyse ki mecaz yaptığını düşünmüştü de yırtmıştı genç adam. Derin bir nefes aldı. En yakında gördüğü boş banka doğru yürüdü. "İzleyelim bakalım bir günün daha sona erişini."

Önce Yiğit, sonra da Asude banka oturduklarında ikisinin de bakışları suya yansıması düşen kızıl güneşteydi. Önlerinden bir küçük çocuk koşarak geçtiğinde genç kız gülümsedi. Aklına dolanan düşüncelerle yanındaki adama bir soru yöneltti.

"Yiğit, sen çocukken nasıldın?"

"Ne anlamda?"

"Bilmem, merak ettim işte. Genel olarak. Nasıl bir çocuktun?"

"Yaramaz, hassas, duyarlı ve sorumlu diyebilirim galiba."

"Yaramaz mıydın gerçekten?" derken genç kızın sesinde şaşırmışlık vardı.

"Hııı, niyeki? Oradan bakınca nasıl görünüyor?"

"Burdan bakınca daha sakin bir çocukmuşsundur gibi görünüyor. Biraz da gıcık." Son cümlesini söylerken şaka olduğunu belirtmek adına mimiklerini ve ses tonunu değiştirmişti genç kız. Yiğit hafifçe gülümserken bir başka soru geldi. "Telefonunda küçüklük fotoğrafın var mı hiç?"

"Var."

"Göstersene."

"Emin olamadım şimdi, eline geçirip tehdit olarak kullanma ihtimalin falan olabilir."

"Ah ya! Şehrin her köşesine pankartlarla asacaktım fotoğraflarını, planımı çaktın hemen!"

"Ne sandın, zihin okuyabiliyorum ben."

Yiğit öyle ciddi söylemişti ki Asude karşılık vermeden edemedi. "Hadi ya, şu an ne düşünüyorum?"

"Naz etme de biran evvel göster şu fotoğrafları göstereceksen, merak ediyorum, diye bana söyleniyorsun."

"İnanmıyoruum! Gerçekten bildin!" diye abartılı bir şekilde onayladı genç kız. Bunu bilinçli olarak yapmıştı. İkisi de başka başka rollere bürünmüşlerdi. Hiç olmadıkları kadar rahatlardı birbirlerinin yanında.

"Tabi, ne sandın?" derken gururlu ve havalıydı genç adam.

"Gel ortak olup bu yeteneğini ticarete dökelim. İyi para kırarız."

"Yok ya, özel mi özel yeteneklerimi pazara çıkarmayı nasıl düşünürsün? Şu an çok kırıldım. İçimdeki çocuk da kırıldı, kendini sana göstermek istemiyor."

"Ben onu ikna ederim, barışırız."

"Çok zor çok. Kanmaz her şeye, herkese."

Asude "Aşk olsun, ben herkes miyim?" diye sahte bir küskünlükle kollarını birbirine bağladı. "Şimdi ben de kırıldım, hadi bakalım."

Yiğit başını çevirip yan tarafına doğru baktı, kollarını birbirine bağlamış, turuncuya boyanan göğe dimdik bakıyordu genç kız. Işık yüzüne vuruyor, gözlerini iyice parlatıyordu. Elini ceketinin cebine atıp telefonunu çıkartırken içinde tarif edemediği derin bir his büyüyordu.

"Bir senin küskün bakışlarına gardını indirir çocuk kalbim"

Zihninden geçen cümle içinde bir savaş başlatırken hızlıca galeriyi açtı.

- "Bu neydi şimdi, şairliğin mi tuttu?"

+ "Aklıma geliverdi, büyütme."

Seslerin hepsini bastırıp dikkatini bulunduğu yere ve yanındaki kişiye verdi. "Önce en yakışıklı çıktığımı göstereyim bari."

Cümlesi ve telefonu aralarına uzatma eylemiyle kızın dikkatini çekmeyi başarmıştı.

"Hiii! Bu çok tatlı!"

Yiğit parmağını ekran üzerinde kaydırdığında bir başka kareyle karşılaştı genç kız.

"Ahaha tipe bak! Çok komik, tam ifşa."

"Burada neye kızmışsın böyle acaba? O yaşta bile kızınca korkutucu bakıyormuşsun."

"Ayy bu çok güzel. Yanaklara, bakışlara bak. Suratın da çikolata hep. Yiğit sen az küçülsene, biraz sevelim."

Yiğit, genç kızın tepkilerine gülümsedi. "Üzgünüm, elimizde küçük versiyonumuz kalmadı."


👮‍♂️👩‍🎓


Özlem'i şaşırtan yüzük ve sürprizden sonra masadaki tatlıları yemişler, kahvelerini içmişler, biraz soluklanıp sakince oturmuş, sohbet etmişlerdi. Kalkacakları sırada genç kız en başından beri dikkatini çeken zarfı unutmamak adına eline aldı. Zarfı açtığında parmaklarını içine sokup içindeki kağıtları çıkarttı. İki belgeyi karşısındaki müstakbel eşine uzatırken, üçüncü kağıdı tutmaya devam etti. Katlandığı yerlerden açınca arkadaşının yazısıyla karşılaşmıştı.

"Düğün hediyeniz manidar olsun istedik. Buzdolabı arkadaşım benim, bak nasıl da canım Derman eniştem eritti senin buzulları fırına koymuş gibi. Artık ona her soğuk attığında adamın ortamdaki sıcaklık değerlerini yükseltme çabalarını hatırlarsın umarım Özlem yenge, diyor Yiğit. Notumuza ekliyorum. Biz bu zor ama güzel kavuşmayı unutmayın diye (ailelerimizin de işbirliğiyle) size bu hediyeleri sunmak istedik. Evinize geldiğimizde tadı damağımızda kalan keklerinden pişirirsin artıık! Dolaba da bir limonata attın mı tamamdır! Güle güle kullanın, hep mutlu olun... Asude & Yiğit "

Özlem notu okurken hem duygulanmış, gözleri nemlenmiş, hem de dudaklarına tatlı bir tebessüm konmuştu.

"Ayy ne oldu Özlemcim, neden gözlerin doldu? Yoksa bu elimde belgeleri olan dolapla fırını alıp hesabı bize kitleyip fişini yollamışlar, üzerimize krediler borçlar açmışlar da sadece bir notla bu işten sıyrılmaya mı çalışmışlar? Daha düğün yapamadan yuva kuramadan başımıza çoraplar mı örmüşler?"

Özlem, Derman'ın kurduğu senaryolara gülüp kağıdı ona uzattı. Notu okuyan adam da duygulanmış ve gülümsemişti. "Dur arayayım da teşekkür edelim şu delilere." deyip telefonu çıkarttı ve arkadaşını aradı. Önce teşekkür etmiş, sonra hâlâ gölün çevresinde olduklarını, önce sohbete dalıp sonra namaz vakti gelince mescit aradıklarını, uzun bir arayışın ardından mescidin yerini bulduklarını öğrenmişti.

"Madem hâlâ buradasınız, ben bırakırım sizi evlerinize. Zaten kalkıyorduk biz de." dedi Derman. Yiğit'in arabası bugün Sadullah amasındaydı, ona lazımdı. Dönerken otobüsle veya dolmuşla döneceklerdi, biliyordu. Eh madem henüz dönmemişlerdi, hep beraber dönebilirlerdi.

Yiğit de bu fikri kabul edince Derman ve Özlem mescidin olduğu tarafa arabayla gelmiş, namazlarını kılmış, sonunda birlikte arabaya binmişlerdi. Yolda sohbet ederlerken arkada bir yandan da radyo kısık seste çalıyordu. Bülbülüm altın kafeste başlamıştı. Ben sana aldanamam yarim, ben sana dayanamam kısmı çalarken bir değişik hissetti genç adam, Derman'ın anlattığı şeyin bir kısmını kaçırdı. Onun bu hali arkadaşının gözünden de kaçmamıştı. Üzerinde durmadı şimdilik, "pişt" deyip onu ortama geri döndürmekle yetindi.

"Derman, marketin önünde durmayı unutma."

Özlem'in uyarısıyla Asude "Siz bitirmemiş miydiniz alışverşi?" diye sordu korkuyla.

"Bitirdik bitirdik de, annemin öellikle bu marketten istediği bir iki şey var. Beş dakikaya alıp geleyim."

Derman arabayı marketin önüne park edip "Ben de Özlemciğimle gideyim." diyerek onunla birlikte indi. Yiğit ön koltukta, Asude de onun arka çaprazında kalmışlardı arabada. Bir kaç dakika sessizce geçmişti. Asude dışarıyı seyrediyor, Yiğit ise kız kardeşiyle mesajlaşıyordu. Dikkati telefonundaydı.

"Benim canım çikolata istedi, inip alsam mı? Gelirler mi ki şimdi?"

Telefonun ekranını kapatıp öndeki torpido gözüne uzandı genç adam. "Hiç zahmet etme. Derman'ın burada her zaman bir zulası olur." derken eline geçen bir poşeti açıp iki çikolata çıkarttı ve arkaya doğru uzattı. "Hangisi?"

Asude turuncu paketli olanı seçmişti. "Teşekkür ederim,"

Yiğit elinde kalan diğer çikolatanın paketini sıyırdı ve büyük bir ısırık aldı. Çikolataları yemişler, beklemişler, markete kimler girip çıkmış, beş dakika diye giren Özlem ve Derman bir türlü gelememişti.

"Nerede kaldı bunlar ya. Altı üstü iki üç şey alacaklardı, beş dkika sürecekti. Sanki adamlara marketi alın dendi."

Yiğit söylenince Asude de hemen moda girmişti. "Valla bence şuan oturmuş marketi satın alıyorlar, sözleşmesini imzalıyorlar. Başka ihtimal yok."

Aradan bir kaç saniye geçmişti ki Yiğit arkasına dönüp Asude'ye baktı. "Benim aklıma bir ihtimal daha geldi şuan."

Aynı anda Asude'nin de aklına gelmişti. Derman'ın Özlem'i çıldırtmış olabileceği ihtimali. "Benim de."

"Aynı şeyi düşündüğümüze dair bir his var içimde."

"Katılıyorum."

"O zaman ne bekliyoruz. Hadi. Yarın manşetlere düşmek istemiyorsak olaya el atmamız lazım."

Yiğit'in teşviğinin ardından inip markete girmişlerdi. Reyonların ve rafların arasında dolaştıktan sonra sonunda arkadaşlarını görebildiler. Onlara doğru yaklaşırken konuşmalarını duyuyorlardı.

"Özlemciğim, seninle evlenince de böyle didişerek market yaparız değil mi? Hatta çocuklarımız da bir oraya bir buraya saldırır. Bir sürü şey almak ister. Onları zapt etmeye çalışırız."

"Zaten senin çocuklarından da o beklenir."

"Aşk olsun Özlem. Ne demek benim? Birlikte yetiştireceğiz yavrularımızı."

"Biraz daha konuşursan senin bir geleceğin olmayacak Derman."

Asude ve Yiğit işittikleri tatlı atışmanın ardından birbirine dönüp "tam da tahmin ettiğimiz gibi" bakışı atmışlardı.

Yiğit hemen araya girdi. "Nerede kaldınız abi ya? Beklemekten ağaç olduk, araba kök yaprak dal falan doldu!"

Özlem ve Derman aynı anda onlara dönmüştü. İlk konuşan Özlem oldu.

"Derman ile bir daha ekmek almaya bile gidersem beni lütfen dövün! Adam her ürünün fiyatını tek tek inceleyip diğerleri ile karşılaştırıyor, içindekiler kısmını okuyor. Su şişesinin bile içindekiler kısmını okuyordu ya! Delirecektim!"

"Ama böyle şeylere dikakt etmek lazım Özlemciğim. Sanki kötü bir şey yapıyormuşum gibi konuşuyorsun, üzülüyorum bak."

Asude ve Yiğit şaşkınlıkla Derman'a bakmıştı. Asude, adamın yorgunluğuna ve mutluluğuna verdi bu hâlini. Yiğit ise anlamıştı, Özlemle daha uzun durmak için böyle yapıyordu arkadaşı! Çünkü normalde ikisi birlikte bir şey almaya gidince Derman aceleyle eline ne geçerse alıp çıkardı. Ah be, aşk adama neler yaptırıyordu demek!


Loading...
0%