Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Ruhların Tanışıklığı - 27

@sukunettekelimeler

Ev. Bahçe. Merdivenler.

Asude çöp atmaya çıkmış, elindeki kovayı sallaya sallaya eve dönüyordu. Eve doğru doğru yürürken, merdivenleri ikişer ikişer inerek kendisine yaklaşan genç adamı fark etti. Durgun görünüyordu.

''Hoop hoop! Tuna bey, nereye böyle?'' derken elini havaya kaldırıp durmasını işaret etti.

''Önce postaneden bir paket alıp sonra da cenazeye gideceğim.''

''Cenazeye mi? Kimin? Allah rahmet eylesin...''

''Dedemlerdeyken görmüştün ya hani, Yiğit vardı. Babamların karakoldan, polis olan.''

Genç kız Yiğit'in ismi geçtiğinde duyacağı cevabı çoktan tahmin etmişti. Bir anda az evvel kova sallayarak gezinen rahat ve tasasız hali uçup gitti. Büyük bir ağırlık çöktü üzerine.

''Abisiyle yengesi yoğun bakımdaydı. Gece ikisi de peş peşe vefat etmiş.''

''Mekânları cennet olsun inşallah.'' diye mırıldansa da konu hakkında tek kelime edecek gücü bulamıyordu kendisinde.

''Amin.''

Ne garipti dünya. Küçücük bir bebek şimdi hem annesini hem babasını kaybetmişti. Onların da anne babaları, aileleri vardı. Hepsi nasıl üzgündü kim bilir. Ayrılıklar can yakardı, biliyordu. Ölümle tanışmıştı. İnsan inancından ve Allah'tan güç alsa bile üzülmekten geri duramıyordu. Hatta bazen bocalıyordu, iki kelama ihtiyaç duyuyordu. Dedesinin vefatında deneyimlemişti. Henüz genç yaşta vefat eden sınıf ardakaşından da anımsıyordu. Hissetmişti bunu. Ve şimdi benzerlerini Yiğit ve ailesi hissediyordu. İyi bildiği bu duyguları...

Ve çok iyi bildiği bir şey daha vardı genç kızın. O da bugün Yiğit'in yanında olmak istediğiydi. Onu uzaktan da olsa görmek istiyordu. O küçük bebeğin kulağına bir dua fısıldamak istiyordu.

Genç adam yanından uzaklaşırken, aniden sesini yükseltti. ''Tuna abi!''

Tuna durup arkasına döndü ve genç kıza baktı. ''Efendim?''

''İki dakika bekler misin? Ben de geleceğim. Hemen üzerime bir şey alıp geliyorum.''

Tuna yavaşça başını salladı. ''Tamam, arabada bekliyorum.''

Asude hızla eve girdi. Çöp kovasını kenarı koyup koşarak lavoboya girdi ve abdest aldı. Odasına geçip üzerine uzun lacivert elbisesini giydi, başına takmak için de eline ilk gelen siyah şalını aldı. Şalı şimdilik boynuna attırıp hızla evden çıktı ve kendisini bekleyen Tuna'nın yanına koşturdu. Boş olan ön koltuğa oturup kemerini bağladı. Tuna arabayı çalıştırdıktan sonra uzun süre bir sessizlik hakim oldu aralarına. İkisi de hayat ve ölümle yüz yüzeydi.

Bir ara aklına gelince Tuna sormak istedi. ''Sahi, sen neden geliyorsun? Yani, onları tanımıyorsun pek diye biliyorum.''

Asude, Tuna'dan pek bir şey saklamazdı. Bu nedenle hiç dolandırmadı. ''Tanıyorum aslında. Çok değil ama değer vermeme yetecek kadar.''

''Zaten değer verecek raddeye gelindiyse, ruhların tanışıklığı da artmış değil midir?''

''Doğru, öyledir.''

Kısa diyaloglarının ardından yolculuklarına yine sessizce devam ettiler. Bir ara postanenin önünde dursalar da, Tuna paketini aldıktan sonra cenaze evine doğru yol aldılar.


👮‍♂️👩‍🎓


Erkekler bahçedeydi. Evin önüne geldiklerinde tanıdık yüzler görmüştü. Amcası, dedesi, Derman ve Yiğit... Amcası ve dedesi bir köşedeydi, Derman ve Yiğit başka bir köşede bir şeyler konuşuyordu. Çok yakından göremese de fark edebiliyordu işte yüzündeki değişimi. Gözleri kızarmış, göz altları morarmıştı. Çok bitkin görünüyordu. Acı insanı hep tüketmez miydi, Yiğit de tükenmişti. Bakışlarındaki yorgunluk ve hüzünden de anlaşılıyordu. Ama her şeye rağmen dimdik duruyordu ve taziyeye gelenlerle konuşuyordu.

Bu duruş genç kızın gururlanmasına sebep olmuştu. ''İşte benim sevdiğim adam,'' diyordu sanki. Bu dik duruş sadece teslimiyetten kaynaklanabilirdi çünkü. Kalbin güçlülüğünden. İnancın. Aşkın.

Tuna genç kızın koluna girmişti bahçeye girdiklerinde. Onlara biraz ötede olan Yiğit, kapıdan girdiklerini fark edince yanlarına geldi. O yaklaştıkça üzerindeki ağırlık Asude'nin omuzlarına kondu sanki. Önlerinde durduğunda ve gözlerini gördüğünde, o renkler ışı ışıl parlasın istedi. Ama yaşlardan ve ağlamaklığın getirdiği nemden değil. Yalnızca güzelliğinden.

Tuna öne atılıp arkadaşına sarıldı. ''Başın sağ olsun kardeşim, Allah sabır versin.''

Yiğit ''Allah razı olsun.'' derken sesinin de hafif kısıldığını fark etti genç kız. Biraz daha canı yandı. Tuna ve Yiğit ayrıldığında Asude göz göze geldi genç adamla. Ne diyeceğini bilemediği için ''Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.'' dedi usulca. Oysa şimdi ona iyi gelebilecek bazı sihirli sözcüklere sahip olmak isterdi.

''Amin, sağ ol Asude.''

Genç adamın kısık ve kırık sesinde ismi geçtiğinde Asude'nin gözleri dolmuştu. Dolu gözlerini ondan kaçırıp saklamaya çalıştı. Ağlayacaktı şimdi. Onu böyle görmek ağlatacaktı onu.

Yiğit ''Hanımlar içeride, geç istersen sen de.'' dediğinde Asude yavaşça başını salladı ve ilk kez geldiği eve doğru biraz çekinerek yürüdü. Kapının önüne geldiğinde genç bir kızın birisini yolcu ettiğini gördü. Kızın yüzü de oldukça solgun, gözleri kızarık, yanakları yaşlıydı. Onun da çok yakını olmalıydı.

Gitmekte olan kız ''Görüşürüz Tuğçe. Yine geleceğim, tamam mı?'' deyip oradan uzaklaştı. Onunla vedalaşan ve isminin Tuğçe olduğunu işittiği kız Asude'yi fark edince göz göze gelmişlerdi. Kız da Asude'yi tanımıyordu fakat muhtemelen uzaktan akraba yahut annesinin tanıdığı olabileceğini düşünüyordu. Yanaklarındaki nemliliği şalının ucuyla sildi. "Buyrun,"

Asude ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi. ''Başınız sağ olsun, Allah rahmet eylesin.'' dedi, sesi titreyerek. Az evvel Yiğit'in yanında ağlamamak için kendini çok sıkmıştı ve pek iyi hissetmiyordu. Boğazı ve genzi acımaya başlamış, bütün bedenine bir ağrı yayılmıştı sanki. Özellikle de başına.

Genç kız ''Sağ olun,'' deyip Asude'ye eliyle bir odayı işaret etti. ''Şöyle geçebilirsiniz. Annem içeride. İçerisi doluysa mutfaktaki boş sandalyelerden birine de oturabilirsiniz.'' dediğinde 'annem' demesinden ufak bir tahminde bulundu Asude. Acaba bu kız Yiğit'in kız kardeşi miydi?

''Şey, Tuğçeydi değil mi?''

''Evet.''

Yiğit'in kardeşi olup olmadığını sormak istedi ama sonra vazgeçti. İçeriye girdi, hiç tanımadığı bir çok kadın vardı. Kimisi daha soğuk kanlı, kimisi üzgün ve kimisi dirayetli görünüyordu. Odaya göz attığında özellikle bir kadına dokunup duran bakışları fark etti. Sonra kalabalıktan biri yine aynı kadın birden ağlamaya başladığında bakışlarını hızlıca kaldırdı. Kapının yanında elleri birbirine bağlı duran genç kızı fark edince ona hitaben konuştu.

''Kızım, bir bardak su getir Başak hanıma.''

Asude kendisinden rica edildiğini anlamıştı. Odadaki yaşlı ve orta yaşlı kadınların arasında genç olarak o seçilmişti. Şikayeti yoktu. Az önce Tuğçe'nin mutfaktan bahsederken işaret ettiği kapıya doğru yürüyüp girmeden evvel içeriye baktı, doğru yerdeydi. Ne hikmetse şu an mutfak boştu. Bir iki kadın tabure almak için girip çıkıyordu, o kadar. Lavobonun üzerindeki dolabın kapağını açtı. Herkes bardakları genelde oraya koyardı. Yanılmamıştı, burada da öyleydi. Hemen bir bardak seçip tezgahın üzerindeki sürahiden su doldurdu ve içeriye götürdü. Başak hanımın ve başında ona destek olan kadının yanına çömelip suyu uzattı. Kadın elinden bardağı alıp Başak hanımın içmesine yardımcı olmuştu.

''Evlat acısı iç yakar, ben de bilirim ahiretliğim. Ama kendini koyverme, iç şu sudan hadi.''

Artık tamamen emindi Asude, bu kadın, Başak hanım, Yiğit'in annesiydi. Evlat acısı çok başka derdi hep büyükleri, çok duymuştu. Başak hanımın kendini toparlamaya çalışan ama sonunda yine koyverip ağladığı şu hâli içine işledi genç kızın. Dirayetli olmaya çalışsa da canının yanışı ortadaydı. İlk göz ağrısı, en büyük oğluydu Uğur. Gelinini de kızı gibi severdi. Torunu hem yetim hem öksüz kalmıştı üstelik.

Bir kaç kadın ''Birbirlerinin hemen peşine ölmüşler, ikisi de birbirinin acısını yaşamadı.'' gibisinden bir şeyler mırıldanmıştı. ''Önce Feza sonra Uğur vefat etmiş, öyle biliyorum.'' / ''Uğur onun yokluğuna normalde de dayanamazdı, anasına gidince iki güne gider alırdı. Şimdi de yokluğunu göstermedi Allah.'' / ''Öyle diyorsun da, yavrucak kaldı geride.'' / ''Şeyda'ya babaannesiyle dedesi bakacakmış.'' / ''Zaten Feza'nın sadece babası hayatta, adam yalnız nasıl baksın.'' / ''Doğru.'' / ''Tuğçe halasını anne, Yiğit amcasını da baba bilir artık.''

İnsanlar konuşuyordu. Asude'nin kulağına çalınıyordu. Acıyı içinde hissetmeyen konuşurdu, alışmıştı Asude. Ondan su getirmesini isteyen kadın başka şelerle ilgilenmek için gitmişti. Asude gitmek istemedi bu sebeple. Başak hanımın kayan başörtüsünü uzanıp düzeltti, kırk yıldır tanıyormuşçasına. Elini sıkıca tuttu ve içinden İnşirah okudu kadına. Ona değil yalnız, bu iki ölümün canını yaktığı herkesin ruhuna okudu İnşirah. Fakat bakışları Başak hanımın yüzündeydi, önünde o vardı.

Sesli bir şekilde hiçbir şey dememiş olmasına rağmen ''Sağ ol kızım,'' dedi Başak hanım. Bazen yalnızca insanın bakışları, sessizliği, ruhu konuşuyordu ve anlaşılıyordu. Ne güzeldi aslında böyle anlaşılmak ve anlaşmak, tam da bu anlarda. Ne Asude Başak hanımı ne de Başak hanım Asude'yi yabancılaşmıştı. Birbirlerini ilk kez görmelerine rağmen, ortak acılar tanışıklık doğurmuştu aralarında sanki.

Tuğçe içeriye girdiğinde annesini aradı, çabucak da buldu nerede olduğunu. Yanına yaklaşıp yardım istercesine konuştu. ''Anne, Şeyda uyandı. Ağlıyor, susturamadım.''

''Yedirdiniz mi? Aç olmasın?''

''Evet, aç değil. Altını da aldım. Uykudan uyanalı çok olmadı. Ama ağlıyor, susmuyor.''

''O da hissediyor işte.'' diye mırıldandı Başak hanım. ''Tamam, dur.'' deyip kalkmaya yeltendi. Asude kadının koluna girip yardımcı olmak istedi. Odadan çıkarlarken eve başka gelenler olmuş, koridorda karşılaşmışlardı. Birisi özellikle Başak hanıma seslendiğinde Asude ''Siz bakın isterseniz, ben bebekle ilgilenirim.'' dedi sorarcasına. Kadın başını salladı. Asude'nin kızının arkadaşlarından biri olduğunu düşündüğü için kim olduğunu sorgulamıyordu.

Asude, Tuğçe'nin peşine takılıp arka tarafa yürüdüğünde bebeğin ağlama sesini daha odaya girmeden işitmişti. Tuğçe'nin araladığı kapıdan içeriye girdi ve bakışları sesin sahibini buldu. İsminin Şeyda olduğunu öğrendiği ufaklık, Tuğçe yaşlarında genç bir kızın kucağındaydı. Kız onu susturmak için ayağında sallamaya çalışıyor ama bebek ağlamaya devam ediyordu.

''Alayım mı?'' deyip kollarını yatağın üzerinde oturmuş, bebeği sallayan kıza doğru uzattı. Kız başını sallayınca çekinmeden bebeği kucağına aldı ve ufaklığın başının omzuna yaslamasını sağlayıp sırtını okşamaya başladı. Bebeğin cennet kokusu burnuna dolarken, mırıldanarak bazı dualar okudu. Önceleri ağlamaya devam etse de Asude bebeğe hem dua okuyup hem sırtını okşayarak, bir yandan da kollarında sallayarak odada dolaşınca yavaş yavaş sakinleşmişti.

''Oh, sustu çok şükür. Ağlamaktan hasta olacak, bir şey olacak diye çok korktum.''

Tuğçe'nin üzerindeki telaş ve endişe de Şeyda'nın susmasıyla biraz eksilmişti. Asude dolanırken oturmayı kendine hak görmeyip odanın ortasında dikilmiş ve onları seyretmiş, arada bir bebeğin yanağını okşayıp gözyaşlarını silmiş, ''Tamam halacım, ağlama artık,'' diye mırıldanmıştı. Şimdi yeğeni susunca omuzlarından büyük bir yük kalktı. Kendisini yatağın üzerine bıraktı. ''Allah senden razı olsun.'' dedi Asude'ye hitaben.

Arkadaşı da ''Aynen öyle, şükür sakinleşti.'' diye ekledi.

Asude ''Hepimizden razı olsun.'' dedikten sonra başını hafifçe geri çekip bebeğin yüzüne baktı. Pamuk gibiydi. Masum, şirin, güzel. Cennet kokulu. Her şeyden habersiz, tüm kötülüklerden uzak, dünyaya yabancı. Gözleri kapanıp açılıyordu. Uyuyacaktı yine. Posizyonunu değiştirip kollarına yatırdı ve kucağında sallamaya başladı miniği. Dolanmaktan yorulduğu için de yatağın bir köşesine ilişip sırtını duvara dayadı.

''İsminiz neydi?''

Tuğçe'nin arkadaşının sorduğu soruya ''Asude,'' diye cevap verdi.

''Akraba mısınız?''

''Hayır.''

Asude ve Tuğçe göz göze gelmişti bu cevap üzerine. Tuğçe şaşırarak ''Değil miyiz?'' dedi. ''Ben tanımadığım akrabalarımızdan biri olduğunu sanmıştım.''

''Yok, hayır.'' dedi usulca. Kucağında uyku ile uyanıklık arasında gidip gelen Şeyda'yı rahatsız etmek veya ürkütmek istemediğinden ötürü daha dikkatli ve sessiz konuşuyordu.

''Belki tuhaf gelecek ama, kimsiniz peki?''

Normalde bu soruya ve diyaloğa gülebilirdi ama şartlar çok farklıydı. Hiç üzerinde durmadı. ''Yiğit'in arkadaşı diyebiliriz sanırım.'' diye mırıldandı.

''Polis misiniz? İş yerinden mi?''

Asude ''Her ikisine de hayır.'' dedi kısaca. ''Sen de Yiğit'in kardeşisin sanırım?''

''Evet,'' diyerek başını salladı Tuğçe. ''Bu da arkadaşım. Aynı zamanda kuzenim.''

''Memnun oldum. Daha farklı şekilde tanışmak isterdim sizinle.''

''Ben de.'' dedikten sonra Asude'nin yanına doğru kaydı Tuğçe. Yeğeninin yüzüne eğilip baktı, uyumuştu. Arada bir titrekçe nefes alıp uyanacak gibi olsa da kısa sürede nefesi düzene giriyor, uykuya dalıyordu. ''Uyudu...'' diye mırıldandı. ''Siz ikiniz burada biraz durur musunuz? Ben bir anneme babama ve abime falan bakayım.''

Asude de arkadaşı da başlarını sallayıp tabi deyince Tuğçe gönül rahatlığı ile odadan ayrıldı. Tuğçe'nin arkadaşı yastığı düzeltti, Asude de dikkatlice Şeyda'yı yatırdı. Etrafına yastık koyup üzerini örttü. Yanında olsa bile önlemini almalıydı, içi ancak rahat ederdi. Bebekler ve çocuklar konusunda hassastı.

Bir süre sessizce oturdular. Asude küçük meleğin yüzünü seyretti. Çeşitli düşüncelerin ardından, kime benzediğini merak etti. Ağzı ve çenesi Tuğçe'yi anımsattı sonra. Kaşlarına bakınca Yiğit geldi aklına. Ama zorlayarak Yiğit'e benzettiğinin farkındaydı. Yatağın diğer ucunda oturan kız konuşunca bu konuyu kenarı bıraktı. Zaten amacı kendisini oyalamaktı. Çünkü her an ağlamaya hazır haldeydi, ama ağlayamıyordu. Gözyaşları dolsa da taşamamıştı geldiğinden beri. Taşsa belki rahtalayacaktı. İnadına içine içine akıyorlardı.

''Çok üzüldü hepsi. Ben bile ne kadar üzüldüm. Uğur abi de Feza abla da iyi insanlardı. Yiğit abiyle Uğur abi tam kafadarlardı. İkisi bir olup Tuğçe'yi çıldırtırdı, çok gülerdim onlara. Özenirdim hep. Şimdi diyorum ki insan kimsenin hayatına özenmemeli, kendininkini sevilecek hale getirmeliymiş. Dışarıdan göründüğü gibi değil her şey. Böyle değişiveriyor ya da.''

''Çok doğru.'' diye başını salladı Asude, kızın son cümlelerine karşın. ''Değişiveriyor her şey.''


👮‍♂️👩‍🎓


Telefonunu evde unuttuğu için arasalar da Asude'ye ulaşamıyorlardı. Aceleyle hazırlanıp çıkınca aklına ne telefon ne çanta ne cüzdan gelmişti. Bir ara Özlem'i arayıp cenazaye gelip gelmediğini sormak isteyince fark etmişti telefonunu almadığını.

Şeyda uyanana dek yanında beklemek istemiş, bu sırada biraz Tuğçe ve arkadaşı dertleşmişlerdi. Sihirli sözcükleri yoktu belki ama kendisine iyi gelen bazı şeyleri önermişti ona. Konuşmuşlardı. İyi gelmişti. Başak hanım da yanlarına gelip torununa bakmıştı ara ara. Onunla da tanışık olmuşlardı.

Bir ara Tuğçe ve Başak hanım yine ziyaretlerine gelenlerden ötürü odadan çıkmış, Tuğçe'nin arkadaşı da lavaboya gidip geleceğini söyleyip kısa süreliğine ayrılmıştı.

Bebeğin küçük avcuna parmağını koydu. Minicik elleri vardı. ''Sen üzülme tamam mı,'' dedi fısıldayarak. ''Sen içerideki insanların dediği gibi kimsesiz değilsin. İnsanın Rabbi varsa her şeyi vardır. Evet, anne baba candan parçadır, insan kaybedince çok üzülür, belki yarım kalır. Ama boşlukların hepsini Allah'ın varlığı doldurur. Sen de güçlü, inançlı ve ahlaklı bir kız olacaksın, hissediyorum ben. Her takıldığında ve yorulduğunda yeniden başlamak için kuvvetin olacak. Düşünce kalkacaksın, ben devam etmeliyim yoluma diyeceksin. Eksik hissedince, yalnız hissedince bir ayet hatırlayacaksın. Teselli bulacaksın. Allah seni seviyor. Seninle beraber. Her ân. Seni tamamlıyor. Tamamlayacak. Hasretin son bulacağını bilerek yaşayacaksın, umut olacak vuslat. Sonra bir gün gerçek olacak. Annenle babanı tanımıyorum ama iyi insanlarmış. Ben de öyle olduklarına inanıyorum. Seni Cennette bekleyecekler. Buradaki kısa zamanında da yanında babaannen deden olur, halan ve amcan olur. Seni sevenler olacak, göreceksin. Hem Peygamberini de örnek alıp, onunla benzerliğine dayanacaksın. Kısacası yük omuzlarına konsa da alınacak, Şeyda. Çünkü her zorlukla beraber bir kolaylık vardır, sakın unutma.''

Bebeğe fısıldadığı cümleler zamana karıştı.

Yatağın üzerinde duran telefon titremeye ve çalmaya başlayınca Asude refleksle uzanıp kenarındaki tuşa bastı ve susmasını sağladı. Hâlâ çalsa da artık sessizde gibi, görünüyor ama duyulmuyordu. Korkarak Şeyda'ya baktığında kıpırdandığını gördü. Yastığın iki yanını elleriyle tutup salladı, pişpişledi bebeği. Az sonra kıpırdanmaları durdu ve yeniden uyudu.

Başkasının telefonuna izinsiz dokunmak istemese de bebek uyanmasın diye yalnızca sesini kısmıştı, bir şey olmazdı canım. Döndüklerinde kızlara söylerdi. Kim olduğuna da bakmamıştı telaşla zaten, görmemişti bile yani ekranı.

Arama sona erdikten az sonra telefon yeniden çalmaya başladı. Asude yeniden aynı harekette bulundu. Bu kez ekrana takıldı bakışları. Yiğit ve Tuğçe'nin resmi, altında da ''Yiğit abim'' ismi yazıyordu. Acaba acil bir şey mi isteyecekti? Gidip telefonunun çaldığını Tuğçe'ye söylemeli miydi? Ama ya o sırada Şeyda uyanırsa? Hem onu yalnız bırakmak istemiyordu. En iyisi Tuğçe'nin arkadaşı dönünce halletmekti.

Kız döndünce telefonu işaret etti. ''Tuğçe'nin telefonu iki kez çaldı. İletir misin? Ya da sen Şeyda ile dur, ben götüreyim? Hem Başak teyzeye de bakarım bi. Bir şey lazımsa yardımcı olayım.''

''Tamam, ben buradayım. Gidebilirsin sen.''

Asude telefonu alıp odadan çıktı. Tuğçe'yi koridorda yakalayıp telefonun çaldığını söyledi. Tuğçe teşekkür edip telefonu aldıktan sonra onu bırakıp Başak hanımın yanına gitti.

''Yardım edilecek bir şey var mı Başak teyze?''

''Şimdilik yok kızım, sağ olasın. Şeyda uyuyor mu hâlâ?''

''Hıhı, uyuyor.'' deyip başını salladı.

Bu sırada yanına Tuğçe gelmişti. Telefon kulağındaydı, birisiyle konuşuyordu ve Asude'ye bakıyordu.

''Tamam, Asude'yi mi diyorsun?'' / ''Bulmama gerek yok, vereyim dur, yanımda.''

Asude, Tuğçe'nin aniden kendisine uzattığı telefonu aldı ve şaşkınca kulağına götürdü. Tuğçe ''Abim,'' diye fısıldadı açıklama yapmak üzere.

Asude başını salladı. Fakat neden kendisini istediğini anlamamıştı. ''Efendim?''

''Asude, Yiğit ben. Telefonunu unutmuşsun sanırım, Tuna sana ulaşamamış. Eve dönüyor, çağırmamı rica etti. Bekliyor bahçede.''

''Tamam, geliyorum beş dakikaya.''

Kısa süren konuşmalarının ardından telefonu kapatıp Tuğçe'ye uzattı. Başak hanım ve Tuğçe ile vedalaştıktan sonra evden ayrıldı. Tuna'nın yanına vardığında ''Keşke gidip Şeyda'yı öpseydim son kez.'' diye geçirdi içinden. Ama artık Tuna bey onu kolunun altına almıştı bile. Gitmeden önce son kez Yiğit'in olduğu yana baktı. Bir adamla bir şeyler konuşuyordu. Onun haberi olmadan veda etti genç adama.


Loading...
0%