Yeni Üyelik
47.
Bölüm

Senin Için On Beş Sene - 47

@sukunettekelimeler

Asude telefonun karşı taraftan açıldığını fark edince hemen lafa girdi. "Aloo?! 112 acil yardım hattı mı?!"

"Hayır, bugün müessesemiz çalışmamaktadır. Düğünümüz sebebiyle kapalıyız."

Genç kız dünyanın en önemli sorunuyla karşı karşıyalarmış gibi davranıyordu. "Acil yardım hattı her zaman acil yardım hattıdır, düğünde bile! Şimdi çok önemli bir problemimiz var, acil yardım gerekiyor."

"Hayırdır Asude, korkutma beni."

Adamın sesinde hafiften bir endişe yakalayınca genç kız çaktırmadan gülmeye başladı. İnsanları korkutmayı seviyor muydu ne? "Bence bu sorunu çözemezsen düğünün refahı ve ferahı açısından korkmalısınız."

"Ne sorunu?"

"Kalem!"

"Kalem mi? Ne kalemi?"

"Kalemi evde unutmuşuz! Bize acilen bir kalem gerek ama ayakkabının altına yazı yazabileceğimiz tarzda bir kalem."

Yiğit ilk önce anlam veremese de sonradan aklına düşmüştü, tabi ya, şu garip adetlerden biriydi bu da! Gelinin ayakkabısı altına isim yazma! Hah, ne büyük dertti ama! Tam da endişelenmeye başlıyordu ciddi bir aksilik var diye. Bu Asude insanı delirtirdi valla. Belaydı başa.

"Bu muydu yani?"

Genç adamın umarsızca söylenmesi üzerine Asude aniden parladı. "Tabi, buydu! Önemsiz mi yani? Kalem kutsaldır."

"Tamam bir şey demedim, sakin. Hallederiz."

Az önce Yiğit'e parlayan kendisi değilmiş gibi aniden kuzu kesildi genç kız. "Halledersin sen evelallah Yiğit komiserim, o yüzden seni aradım zaten. İyilerin dostu, suçluların kabusu, sorunların doğru çözüm şıkkısın sen. Hadi görüşürüz!"

Yiğit kendi kendine gülerken telefon çoktan kapanmıştı bile.

"Neye gülüyorsun sen kardeşim öyle?"

"Asudeye ya,"

Yiğit'in alelade cevabı Derman için önem teşkil ediyordu. Kaşlarını havaya kaldırıp imalı imalı baktı arkadaşına. "He Asude'ye yani?"

"Hıı, noldu ki?"

"Hiiiç, Asude sayesinde daha nice kez böyle derin gülersin inşallah, ne diyim."

Derman'ın mimiklerindeki ve sözlerindeki anlamı fark eden Yiğit, arkadaşına "E tamam artık," bakışlarını yolladı hemen. "Derman! Yapma abi."

"Aman iyi, ben bir şey yapmasam da olan olmuş zaten. Hadi hadi, ben Özlem'in yanına içeriye gidiyorum."

İki arkadaş hava almak için biraz dışarıya çıkmışlardı. Düğün için misafirler toparlanana dek bekliyorlardı.

"Dur abi bi. Kızlar kalem istedi."

"Niçin? Misafirleri beklemeden nikahı hemen kıyalım mı istedi Özlem'im?"

"Hee abicim, bugüne dek beklememiz hataydı dedi."

"Haklı. Yıldırım nikahı yapmalıydık daha en başından. Bana bu yakışırdı."

Yiğit küçük bir kahkaha attıktan sonra duruma açıklama getirdi. "Şu ayakkabının altına isimlerini yazıyorlar falan ya, o yüzden herhalde."

"E tamam sen halledersin onu. Ben müstakbel karıcığımın yanına gidiyorum."

"Nerden bulayım ben ayakkabının altına yazacak kalemi?"

Derman, arkadaşının omzuna hafifçe vurdu. "Bulursun bulursuuun. Senin için on beş sene yatalım mı vay vay noktasına geldiğin kıza kalem mi bulamayacaksın kardeşim? Hayde görüşürüz! Rastgele!"

Derman salona arkadan girip gelin odasına geçti. Sevdiceğini böyle kendi için giydiği beyaz elbisesiyle görmek onu hiç olmadığı kadar mesut ediyordu. Gülümseyerek Özlem'in yanına yürüdü. "Nasılsın dualarımın kabulü? Heyecanlı mısın? Ben çok heyecanlıyım ya, kalbim güm güm atıyor."

Özlem, Derman'ın bu haline gülümsedi. Söylemese de adamın neler hissettiği gözlerinden okunuyordu. "Ben de heyecanlıyım ama fazla abartmayalım ki düğün günümüzde her şey yolunda gitsin, değil mi canım?"

"Haklısın canım."

Asude, yanındaki çifte baktıkça içi gidiyordu. Çok seviyordu bu çifti be! Derman komiserinin "duamın kabulü" deyişine bitmişti.

"Üzülerek araya gireyim müsaadenizle, Yiğit nerede?"

"Onun acil işi çıkmış da, bir göreve gitmesi gerekti."

Asude büyük bir tepki vermişti. Tepkisinin büyüklüğü aslında duygularının içtenliğindeydi. "Ne?! Gerçekten mi ya? Düğünde olamayacak mı yani?"

Özlem de hayal kırıklığı ile müstakbel eşine baktı. "Ciddi misin Derman?"

Derman içinden "Vallaha da düğün bizim ama Asude bu habere daha çok üzüldü," diye geçirip sinsi sinsi güldü. "Sakin olun canım, geri gelmeyecek demedim ki. Asude hanımın istekleri üzerine kalem bulma operasyonunda kendisi."

Asude "Ben de seni ciddiye alıyorum, hey Allah'ım ya!" diye trip atarcasına Derman'a baktı.

"Neyse... Yani bence gerek yoktu buna. Düğün sırasının kimde olduğu belli."

"Kimdeymiş?" diye bilmişçe sordu Asude.

"Yiğitte. Galiba aşık oldu kardeşim."

Genç kızın yüzü düşmüştü. Derman konuşmaya devam etti.

"Ne oldu hoşuna gitmedi mi? Tamam ya sende de olsun, ikinize aynı anda sıra gelecek. Üzülme."

Asude'nin canı sıkılmıştı birden. "Gidiyorum ben, biraz içerilere bakayım." deyip odadan çıktı.

Derman genç kızın arkasından konuşmaya devam etti, o duymasa bile. "İkinize aynı anda sıra gelecek çünkü düğün ikinizin düğünü olacak be kızım. Çok yanlış yorumladı beni. Neyse."

"Ne?!"

"Anlatırım ben sana Özlemciğim, ama bugün bizim günümüz. Biz bir kavuşalım kardeşlerimizi de düşünürüz."

Özlem anladığı şeylerin doğruluğunu içinden sorgularken şimdilik Derman'ın isteğini kabul etti ve bu konuşmayı erteledi.


👮‍♂️👩‍🎓


Kudret beyler başka bir akrabalarının da düğününe uğramaları gerektiği için düğünden ayrılmış fakat Asude son dakikaya dek arkadaşının yanında olacağına söz verdiğinden onlarla birlikte gitmemişti. Yiğit de Nil ve Asude'yi kendisinin bırakacağını söyleyip Kudret beyin içini rahatlatmıştı.

Düğün sonrası Özlem, Derman, Yiğit, Asude, Nil, Şule, Tuğçe ve Derman'ın en küçük kız kardeşi yemeğe gitmişler, geçirdikleri eğlenceli vakitlerin ardından şimdi günün sonuna gelmişlerdi. Şule ve Derman bir araya gelince o ortamda ciddi kalabilmek veya gülmeden durabilmek mümkün değildi. Çok iyi anlaşmışlardı enişte-baldız. Derman'ın çok sayıda kız kardeşi olduğundan ötürü Şule'yi de kız kardeş olarak bellemesi zor olmamıştı. Şule ise bir öz abi gibi seviyordu eniştesini. Kafa adamdı! Üstelik Şule, Derman'ın en küçük kız kardeşiyle de çok iyi anlaşmıştı, o da abisine çok benziyordu! Hem de yaşıtlardı! Herkes birbiriyle iyi anlaşmıştı. Allah'ın insanın yoluna iyi kişiler çıkartması bu demekti onlara kalırsa. Mutlu günde de zor günde de yanında olacağını, seni anlayacağını, duygularını paylaşacağını bildiğin kişiler.

"Hayırlı geceler o zaman gençler!"

"Hayırlı geceler."

"Allah'a emanet!"

Herkes birbiriyle vedalaştıktan sonra Derman ve Özlem gelin arabasına, Yiğit de kızlarla birlikte kendi arabasına binmişti. Şule, Nil, Tuğçe ve Derman'ın kız kardeşi hemen arkaya oturup ön koltuğu en büyükleri olan Asude'ye bırakmışlardı bile. Yiğit şoför koltuğuna yerleşirken Asude de kemerini takıp güzelce arkasına yaslandı. Genç adam besmeleyle arabayı çalıştırdığında yolculuk başlamıştı.

"Yiğit abi müzik açar mısın?"

"Evet Yiğit abi!"

"Açayım,"

Yiğit bir kaç şarkıyı kızların isteği üzerine geçmişti. Sonunda "Tamam bu kalsın!" dediklerinde Beni Sen İnandır şarkısı çalıyordu. Müziklerin, şarkıların ve sözlerinin gerçekten de insan üzerinde etkisi yadsınamazdı. Herkes sessizce içindeki düşüncelere dalmıştı.

Asude, bugün Derman'ın "Galiba aşık oldu kardeşim" deyişini ve yanında oturan, kalbine yerleşen adamın birini seviyor olma ihtimalini düşünmeye başlarken "bazen yaşlı gözlerle kabullenmiş gerçekleri" sözü çalınmıştı kulağına. Yiğit "hikayem senle başladı, senle devam etsin, beni sen inandır," kısmını duyduğunda Asudeyle tanışmaları ve sonrasındaki karşılaşmaları geçmişti zihninden.

"Artık çok uzaklaştım, en çok da kendimden," kısmı Şule'nin hislerine tercüman olmuş, genç kızı hazırlıksız yakalamıştı. Düğünde tesadüf eseri çiçeği yakalayan ve kendisine uzatan genci düşünmekten kendini alıkoyamadı. Derman'ın kız kardeşi yalnızca şarkıya eşlik edip okuduğu bir kitaptaki kahramanları koyuyordu sözlerin yerine. Tuğçe'nin aklına ise vefat eden abisi gelmişti "Solmuş resimlerde, Kaç yıl geçmiş, Hala güzel durur" sözlerinde. Nil "Herkes başka bir şeydenKaçırmış kendini" kısmında son zamanlarda kendisiyle ilgili yaptığı çıkarımlara örnek bulmuştu adeta. Bazı şeylerden kaçmıştı, oysa yüzleşmeliydi. Öğrenmişti.

Önce Derman'ın kız kardeşini, ardından Şule'yi evine bırakmışlardı. Bu sırada Tuğçe arkada, Asude de önde uyuklamıştı çoktan. Günün yorgunluğu üzerlerindeydi ve arabadaki sakin hava uyumalarına oldukça elverişliydi. Kırmızı ışıkta durduğunda beklerken genç adamın bakışları önce aynaya, ardından yan tarafına kaydı. Kardeşi uyuyor, Nil pencereden dışarıyı seyrediyor, Asude de uyuyordu. Önüne döndü.

Kudret beylerin evinin önüne geldiklerinde Nil ablasını uyandırmaya çalıştı. "Abla, hadi uyan, geldik."

"Abla?"

Asude'den herhangi bir cevap gelmeyince Nil yorgun bir şekilde Yiğit abisine döndü. "Bırakalım böyle uyusun sabaha kadar, olmaz mı? Ablamı yorgunken uyandır uyandırabilirsen. Hiç uğraşasım yok."

Yiğit hafifçe güldü. "Sabah uyanınca 'beni neden araba köşelerinde bıraktınız, her yerim tutuldu' diye burnumuzdan getirmeyeceğini bilsem bırakırdım."

"Doğru diyorsun. Bir de sen seslensene. Bana alışkın ya kendini evde yatağında sanıp takmayabilir. Farklılık olsun."

Genç adam, Asude'ye yöneltti bakışlarını. "Asude, Asude. Hadi uyan, geldik."

Kızın gözleri yavaşça aralanmıştı. Yiğit'in sesi miydi o? Tam da rüyasında onu görürken! Üstelik Yiğit'in düğününde! Bir başkasıyla evleniyordu sevdiği adam. Nikah kıyılmadan önce Asude karşısına geçip onu sevdiğini söylüyordu. Dayanamıyordu çünkü. Yiğit ise çok kızıyor, parmağındaki yüzüğü kızın gözünün önüne sallıyordu ve "Kafanda hayaller kurmuşsun Asude, ama gerçeği kabul et, ben evleniyorum, hadi uyan, geldik!" diyordu. Kabustu değil mi?

Gözlerini parmak boğumlarıyla ovuşturduktan sonra istemsizce dönüp yan tarafına baktı. Yiğit gayet sakin duruyordu, üstelik direksiyona yasladığı elinde yüzük falan yoktu. Düğünde değil arabadalardı. Kabustu çok şükür.

"Geldik mi?" diye sordu uyku mahmuru bir şekilde.

Cevabı Nil verdi. "Gördüğün gibi ablacığım, hadi inelim. Teşekkür ederiz Yiğit abi. Hayırlı geceler."

"Rica ederim, hayırlı geceler."

Nil çoktan inip kapısını kapatmış, fakat bir kaç adım sonra ablasının hâlâ inmediğini fark edip durmuştu, onu bekliyordu.

Asude rüyasının da etkisiyle içine dolan can yakıcı hislerin gerçek olmadığını kendisine kanıtlamaya çalışıyordu. Derman da dalga geçmiş olmalıydı zaten bugün. Yine de engel olamıyordu işte içine yayılan o sıkıntıya. Her şey üst süte gelmişti. En yakın arkadaşını evlendirmenin burukluğu, Yiğit'e olan ve gün geçtikçe büyüyen aşkı, içinde tutmaya çalıştığı bastırılmış duygular, sustukları... Sevdiği adamın yanına bir başkasını kim kondurabilirdi? Kim kabul edebilirdi bunun düşüncesini bile, canı yanmadan? O, umuda sarılmıştı hayat boyu, yine umutluydu. Kalbindeki sıcacık hislere ve getireceği kadere karşı inançlıydı, güveniyordu Allah'a. Seviyordu Onu. Ve yarattığı bu Yiğit kulunu da. Vardı elbet bunda bir hayır, yolun sonu elbet ışığa çıkardı değil mi? Korkuyordu yine de. İnsan bastırdığı duyguların esiridir diye boşuna dememişti şair. Asude özgürlükçü bir kızdı ve daha fazla bu esirliğe katlanamayıp içindekileri dışarıya sızdırmaktan, sevdiği adamla arasına gergin mesafeler döşenmesinden korkuyordu.

Yiğit'in yüzüne bakıp öylece susarken Asude'nin içinden bunlar geçiyordu. Genç adam da ona bakarak bekliyordu usulca. Bir şey söylemese de bekliyordu. Kelimelere dökemese de. Uyku mahmuru olmasına vermek istedi, "Bir şey mi oldu?" bile diyemedi. Cesaret edemedi soru sormaya. Sanki sorsa kendisini altüst eden bir cevap alacaktı. Tek kelime etseler derin bir uykudan uyanacaklardı ve hiç birbirlerini tanımadıkları bir dünyada gözlerini açacaklardı sanki.

Nil'in cama tıklatmasıyla Asude toparlandı. Yiğit de kendine geldi. Neydi şimdi bu yaşadıkları sükut ânı? İçi binlerce kelimeyle döşenmiş gibi...

"Hayırlı geceler," deyip hızlıca indi arabadan kız.

Genç adam kendi kendine mırıldandı "Sana da, başımın tatlı belası..."

Yiğit arabayı çalıştırdı ve sokaktan çıktı.

"Başımın tatlı belası ha?"

Genç adam kardeşinin sesini duyunca şaşkınlıkla aynadan arkaya baktı. "Sen uyumuyor muydun!?"

"Uyandım, bir baktım yanım boş, önde siz öyle melül melül bakışıyorsunuz. Hey burada aile var diye uyarsam mı diye düşündüm önce ama sonra bölmeyeyim dedim. Eheh, iyi ki bölmemişim. Önemli bilgiler edindim. Abimin başının tatlı belası kimmiş, gibi."

"Tuğçe! Hemen fesatlık düşünüyorsun. Her şeyde anlam arama. Kadın milleti değil misiniz..."

"İyi be, sustum. Zaten doğruyu söyleyince hemen parlarsınız, erkek milleti değil misiniz..."

Sessiz geçmişti yolun kalanı. Eve dikkatlice girip ahaliyi rahatsız etmemeye çalıştılar. Tuğçe çantasını askıya astıktan sonra abisine sarılıp yanaklarından öptü. "Hayırlı geceler abicim."

"Sana da güzelim."

Genç kız odasının kapısından girerken arkasına döndü ve inadına fısıldadı "Başımın tatlı belası dediğin kişiyi iyi seçmişsin, sevindim!"

"Tuğçe!"

Yiğit odanın kapısına doğru hamle yapınca Tuğçe hemen kapıyı kapatıp kilidi çevirmişti. Ardından kıkırdamaya başladı ve pijamalarını almak için dolabına doğru yürüdü.


👮‍♂️👩‍🎓


"Yine ben aşık oldum, Darmadağın efkar oldum, Kadehi kırdım işte, yandı ruhum duman oldum!"

"Tuğçe, bağıra bağıra başımda şarkı söylemeyi kesecek misin abim!"

Genç kız abisinin odasının perdelerini çekerken bir başka şarkıya geçti. Onu sinir etmek hoşuna gidiyordu ve elinde artık ciddi bir koz vardı. En zevk aldığı olay sevdiklerini tatlı tatlı sinirlendirmekti.

"Yâr, beline, beline sarılamam, Ah, geceden duramam, Ah, öteden beriden bakış atma, Ah, yerimde duramam"

"Tuğçe, çık şu odadan!"

"Tatlı gülüş pek yaraşır, gözleri ömre bedel, Ah ne güzel ne güzel seni sevmek, Ah ne güzel ne güzel"

Yiğit sabrının son kırıntısını da kullanıp ince örtüyü başının üstüne dek çekti ve arkasına döndü. "Tuğçe!"

"Gözlerimi açsam da sen çıksan karşıma! Gel beni azad et kayboldum karanlıkta, Ben bizi unutmam gitmek yakışmaz bana"

Yiğit anında yattığı yerden kalkınca Tuğçe korkarak elindeki katlamakta olduğu penyeyi bir kenarı attı ve kapıya doğru kaçtı. Bunu yaparken yine de şarkının devamını söylemekten geri durmuyordu. "Yolcuyuz hayatta sen gel otur yanıma"

Yiğit derin bir nefes alıp kız kardeşine baktı. "Bak güzel kardeşim, biz arkadaşız. Sadece arkadaş. Bir ima daha yaparsan elimden kimse alamaz seni! Polisim, suçlu etme, hapislere düşürtme beni!"

"Senin için on beş sene yatalım mı yar vay diyorsun yani?!"

"Gel buraya, bittin kızım sen!"

Tuğçe sinsi sinsi gülerek başını salladı ve aklına pat diye gelen yeni bir şarkıyı söylemeye başlarken can güvenliğini sağlamak için odadan çıktı. Kapıyı abisinin üzerine kilitleyip önünde dikildi. "Gizli saklı buluşmalar, Ama şimdi saklamalıyız, Soran olursa, neyse ne, Ya gören olursa, Sadece arkadaşız!"

"Tuğçe aç şu kapıyı! Elimden kimse alamayacak seni!"

"Kalplerimiz patlayacak, Ama şimdi susmalıyız"

"Kızım kıt mısın! Laftan anlamıyor musun!"

"Sorana biz yalanlarız, Gören olursa da, Sadece arkadaşız!"

"Tuğçeee!"

Ev Yiğit'in bağırışıyla adeta sallanırken Başak hanım çatık kaşlarıyla koridorda belirmişti. "Ne oluyor be! Ne bağırtıyorsun abini!"

"Bağırmıyor kükrüyor mübarek!" diye takıldı Tuğçe.

"Tuğçe!" diye bir uyarıda bulundu annesi. "Ne oluyor?"

- "Anne açar mısın kapıyı!"

Yiğit'in kapıya vurması üzerine Başak hanım kilide yöneldi. Fakat kızının engeline rastlamıştı.

"Anne sakın açma! Kızının hayatta kalmasını istiyorsan, can güvenliğim için, lütfen!"

"Saçmalama kızım! Damarına basmasaydın sen de abinin."

"Anne bak sen kapıyı açar açmaz aslan gibi üzerime saldıracak, beni kim korur ondan ya? Acı bana."

"Sonsuza dek odada mı tutalım yavrumu?"

"En azından öfkesi geçene dek tutalım anne."

- "Burada kaldıkça daha çok öfkeleniyorum Tuğçe, haberin olsun!"

"Dur anne, bari babamın arkasına saklanayım öyle aç!"

Başak hanım dertli dertli gülerken Tuğçe çoktan koşarak babasının arkasına saklanmaya gitmişti. Bir yandan da şarkı söylemeye devam ediyordu. "Namlu görmüş ceylan gibi, Şahlanmış küheylan gibi, Kükredim bir arslan gibi, Susmadım, susamam, susmam ben!"


Loading...
0%