Yeni Üyelik
46.
Bölüm

Yan Yana, Yana Yana - 46

@sukunettekelimeler

Genç kız heyecanlıydı. Sonunda giyeceği elbiseyi seçebilmiş, üzerine giymişti. Saçlarının da nasıl olacağına karar verip çok özenmeden de olsa yarın için bir prova yapmıştı. Aynadaki görüntüsünden memnundu. İçeriye geçip bir prenses gibi süzüldü ve dökümlü elbisenin eteklerini tutup oturma odasının kapısından usulca girdi.

"Nasıl olmuşuuum?" diye sorarken sesi de enerjisi gibi yüksekti. Annesinden hemen olumlu yorumlar almaya başlamış ve babası da beğendiğini belli etmişti. Bakışları odadaki varlığını yeni fark ettiği üçüncü bir kişiye değerken gülümsemesi büyüdü. Şimdi onun cevabını bekliyordu. Hem genç bir erkek olarak onun düşünceleri çok önemliydi.

Güzel şeyler duymayı bekleyen genç kız, Tuna'nın konuşmaya başlamasıyla beraber şaşkınlığa düştü.

"Bunu mu giyeceksin yani?"

"Evet bunu giyeceğim, neden öyle diyorsun yaa?!"

Asude'nin ses tonu, "şimdi üzerine atlayacağım bak!" dercesine isyankardı. Morali bozulmuştu iki dakikada.

"Olmamış bu."

"Neyi olmamış acaba?!"

"Her şeyi,"

"Haha! İyi, senin nişanında düğününde çuval giyeceğim o zaman! Madem tarzımı beğenmiyorsun! Bu kız da kim derlerse, damadın kuzeniyim, onun zevkine göre giyindim, işte bakın damat diye seçtiğiniz adam böyle de biri, diyeceğim!"

"Sana da tam çuval gider ha, iyi olur yani. Giyebilirsin."

Tuna gülmeye başlarken Asude artık hafiften kızmıştı. Saçlarını savurup havalı olduğunu düşündüğü bir şekilde başını çevirdi ve annesinin yanına oturmak için hareketlendi. Bak bak, karı koca gülüyorlardı alttan alttan!

"Siz niye gülüyorsunuz?!"

"Sizin atışmanıza gülüyoruz kızım. Tuna abin takılıyor sana besbelli. Tek eksiğin ayakkabıların. Dün aldığın topukluları da giy bakayım nasıl olacak."

Asude hevesle kalkıp odasına gitti ve yeni ayakkabılarını bir çırpıda giydi. Topuklu giymeye alışık olmayan biri olarak içeriye giderken biraz zorlanmıştı. Anne ve babasının beğeniyle bakan gözlerini görünce içine su serpildi. Kendini güzel hissediyordu işte onlar böyle bakınca! Ardından genç adama döndü. O da gözlerinin içi gülümseyerek bakıyordu.

"Bence sen bu halde gönderme bu kızı bir yerlere amca."

"Neden?"

"Yoksa orada araya kaynar, bunu da beğenen isteyen çıkar, haberin olsun."

Asude, Tuna'nın cümlesindeki manayı fark edince duygulanmıştı. Kaşları havaya kalktı, dudaklarına bir tebessüm kondu ve bir minnettarlık bakışı yolladı Tuna'ya. Çünkü söyledikleri gayet de güzel olduğu anlamına geliyordu!

"Ahaha! Yok yok oğlum, kimse yok ki isteyeni beğenini olsun. Herkes hanım orada."

Kudret beyin rahat rahat kurduğu cümle üzerine pek düşünmeden bildiği bir gerçeği dile getirdi İnci hanım. "Aaa Yiğit ve babası da var ya! Nasıl kimse yok?"

Sevdiceğinin adını duyunca kalbi yine farklı atmıştı genç kızın. Sahi, o da vardı. Beğenir miydi acaba? Onun da olduğu bir akşam geçireceklerdi. Bir de bunu için heyecanlandı. O düşüncelerine dalarken Kudret bey ve İnci hanım tam olarak kimlerin geleceği konusunu konuşmaya başlamış, Tuna da ortamı şöyle bir incelemeye almıştı. Cadı kuzenine baktı, dalmış gitmişti, düşünceli görünüyordu. Az önce söylediği şeyi anımsadı, ardından yengesinin cevabını. Beğenmek. İstemek. Asude. Yiğit. O köpek olayında genç kızın Yiğit'i aramış olması. Abisi vefat edince cenaze için hemen peşine takılması, çok üzülmesi. Kardeşi Hasretten duyup üzerinde durmadığı bir kaç görüşmeleri. Bu dalıp gidişi. Tabi ya. Yoksa... Belki de!

Tuna emin olmasa da aklına düşmüştü bir kere bu, ihtimaller dahilindeydi. Biraz daha bekleyip görecekti, anlamaya çalışacaktı. O zamana dek sessiz kalabilirdi.

"Şşştt!" diye bir ses çıkarttı ve Asude'ye baktı. "Hayırdır, daldın?" dercesine göz kırptı. Asude ise "Ay, dalmışım öyle." deyip irkilerek kendine geldi ve üzerindekileri değiştirme bahanesiyle odasına kaçtı. Yatağın üzerine oturduğunda içinde hem bir burukluk, hem de bir sevinç vardı. Anlam veremedi. Yiğitle geçirdikleri en sonki günü düşündü, ne kadar hoştu her şey. Zaten o günden beri şapşal bir umut yapışıp kalmıştı yakasına.

Oyalanmadan lacivert bir eşofman ve gri tuniğini giyip çıkardığı koyu yeşil elbiseyi özenle astı. Bayram sabahına hazırlanan çocuklar gibiydi. Saçlarını ev topuzu yapıp mutfağa geçti ve çayı demledi. Bir kaç tabağa dün annesinin yaptığı kekten koyarken içeriye seslendi.

"Tuna abiii! Gülizar yengemleri ara da gelsinler, çay birazdan olur."


👮‍♂️👩‍🎓


Özlem "Şimdi gel bakalım mutfağa," diye arkadaşını kolundan tutup aynanın karşısından aldı. Üzerinde çeşitli yiyeceklerin, bardak, çay tabakları, fincan ve tabakların bulunduğu masanın önünde durdular. Nil ve Şule zaten mutfakta olduğundan içeriye ablaları girince sohbetlerine son verip onlara döndüler. Çalışanlarını yönlendiren bir şirket yöneticisi edasıyla herkesin görev dağılımını yapan Özlem'i dinlemeye başladılar.

"Nil ve Şule'ye dünden beri zaten anlatıyorum," dedikten sonra iki kıza döndü, "O yüzden siz dinlemeseniz de olur. Özgürsünüz. Takılın kafanıza göre. Ama isterseniz son kez üzerinden geçmiş olmak için, dinleyedebilirsiniz."

Haklıydı. Nil, Şule'nin ısrarı üzerine dün gece burada kalmıştı. İyi de olmuştu, kaynatmışlardı birlikte. Sabahsa Özlem'in heyecanı sebebiyle kendilerini evde asker gibi hissetmişlerdi. Her şey adım adım planlanmıştı resmen. Kızlar mutfakta kalıp dinlemeye devam ediyorlardı çünkü Özlem'in şu an çok eğlenceli göründüğünü düşünüyorlardı. Şule telefonunu çıkartıp bu anları kaydetmeye başladı.

"Misafirler geldikten sonra biraz oturacaklar, tanışıp konuşacaklar. On beş dakika kadar sonra biz tabakları hazırlamaya başlayacağız. İki kişi tabaklara bir kişi de çaylara bakacak. Ben arada her iki kısıma da yardım edeceğim. Nerede ihtiyaç olursa. Çaylar içilip ikramlar yendikten sonra kahveleri yapmaya başlayacağız. Kahveler için seni düşündüm."

Asude hemen atıldı. "Ben kahve yapamam!"

"Niye!?"

"Çok uzun zamandır yapmadım çünkü. Sonra kötü olursa karışmam yani. Ben kahve yapmayı bilmiyorum say."

Özlem sıkıntılı bir nefes aldı. "Fuffhh! Ciddi misin Asude?"

Bu sırada mutfağa gelen Tülin hanım gülerek araya girdi. "Seni istemeye geldiklerinde napacaksın kızım?"

Asude'nin cevabı hazırdı. "Özlem'e, Hasret'e ya da Sıla'ya yaptıracağım tabiki! Arkadaş değiller mi, ne için varlar? Yapsınlar işte."

Hepsi gülmeye başlayınca Asude de gülmüştü. E ama öyleydi, çoktan planlamıştı bunu genç kız!

Özlem en erken ciddileşen kişi oldu. "Neyse tamam, kahve işini o zaman Nil ve Şule'ye devrediyorum. Bu arada seninkinde de biz yaparız korkma. Bugünü bir atlatalım da. Gelelim tabaklara ne kadar ne koyacağımıza..."

Özlem'in ciddiyetle planlarını anlatıp Asude'nin lafa karışıp espriler yaptığı on beş dakikanın ardından her şey kesinleşmişti.

Asude "Huhh, yoruldum resmen seni dinlerken. Bugün benden çok konuştun farkında mısın?" deyip bir bardak su doldurdu kendisine. Yere çöküp suyu kana kana içti.

"Heyecanlıyım napayım."

"Bu halin eğlenceli ama biraz da korkutuyor beni Özlemcim."

"Seni de göreceğiz!"

"Hıhı görürsün,"

Araya giren bir kaç dakikalık sessizliğin ardından Asude en önemli şeyi kaçırmışlar gibi yüksek sesle lafa atıldı. "Aaa kahveye ne katacaksıın?"

Özlem "Bulaşık deterjanı!" derken arkadaşıyla dalga geçtiği aşikardı. Çünkü öyle bir sormuştu ki soruyu, dünyanın sonu gelmiş gibi!

"Ay yapma yazık, öldürme adamı. Daha kavuşamadan mevlam ayrılık yazmış olmasın. Canım Derman komiserim, daha çok gençti..."

Asude'nin kendini moda sokup Derman gerçekten bulaşık deterjanlı kahve içmiş ve zehirlenmiş gibi konuşması üzerine kızlar kıkırdarken Özlem gözlerini devirdi.

"Çok komiksiniz ama hadi gerçeğe dönelim. Kahve normal olacak. Suyuna tuz katacağım."

"Hayır olmaz! O kahvede o tuz olacak! Hatta başka baharatlar da! Kırmızı pul biber! Kara biber! Tarçın! Nane! Sumak!"

"Yok deve! Derman'ı öldürmeyi planlayan sensin asıl. Ne oldu senin şu Derman komiserim sevgine? Adamın boynuna iki dakikada ip taktın."

Asude gülerek başını salladı. "Bazen ipin ucunu kaçırıyorum malum."

"Evet, çünkü ipe sapa gelmiyorsun."

"Evet ya, dikkat edeyim de ipimi kendi ellerimle çekmeyeyim. Neyse, ip kelimesini içeren deyim bilgikerimizi de ortaya serdiğimize göre misafirlerin gelmesini iple çekmeye devam edebiliriz."

"Ahaha!"


👮‍♂️👩‍🎓


"Kapı çalıyor!"

Şule'nin heeycanla mutfağa koşmasının ardından hepsi koridora doluşmuştu. Özlem heyecandan elini kolunu nereye koyacağını şaşırmıştı. "Ay geldiler," derken önce kapıya doğru bir kaç adım attı, ardından mutfak kapısına doğru geri yürüdü. "Geldiler, geldiler!"

Asude, heyecandan kapıyı açmayı geciktiren arkadaşına tatlı bir şekilde çıkıştı. "Evet geldiler, açsana kızım kapıyı artık! İnsanları bekletiyorsun."

Özlem derin bir nefes alıp son kez kapının yan tarafındaki aynada kendisine baktı ve kola uzandı. Araladığı kapıda bakışlarını yakalayan ilk kişi elinde çiçekler dolu olan sevdiceğiydi. Derman daha önce de bu kadar yakışıklı mıydı yoksa bugün gözüne bir başka mı görünüyordu? Adamın suratındaki şapşal ve heyecanlı hâli görünce böyle hissedenin sadece kendisi olmadığını anlayıp rahatladı. Gülümseyip "Hoş geldiniz," dedikten sonra kendisine uzatılan çiçeği ve çikolatayı aldı. Çikolatayı Şule'nin eline tutuşturup çiçeğe bir koluyla sarıldı. Derman kapıdan girerken birbirlerine tebessüm ettikleri o an sıcacık hissetti. Bu ânı unutmayacaktı.

Özlem misafirlerin kalanını karşılarken Derman da kolunun altına sıkıştırdığı diğer gülleri kendisini karşılayan hanımlara vermeye başlamıştı. Gergin ve şaşkın olduğu apaçık ortadaydı. Önce Tülin hanımla yani müstakbel kayın annesiyle selamlaşıp bir kırmızı gülü ona uzattı. Ardından baldızı Şule'ye ve onun yanında usulca duran Nil'e. Tam bu sırada İnci hanım da içeriden çıkıp gelmişti. Asude'nin annesini tanımıştı, anlamıştı daha doğrusu o olduğunu. "Çok memnun oldum İnci teyze," derken ona da bir gül uzattı.

Derman, selamlaşmadığı biri var mı diye etrafına bakındığı sırada elindeki telefonun kamerasıyla kendisini ve Özlem'i çeken Asude'yi fark etti. Asude çektiği videoyu durdurup sevinçle gülümsedi. "Hoş geldiniz efendim!"

Derman "Hoş bulduk." deyip genç kıza da bir gül uzatmak için kucağına doğru baktı. O da ne, gül kalmamıştı! Kolları bomboştu şu an. Eksik mi almıştı sayıyı yani? Oysa emindi tam olduğuna! Neden böyle olmuştu? Eyvah! Hem de Asude'ye verememişti. Dilinden ömür billah kurtulamazdı vallahi! Korkudan ecel terleri dökmeye başladı.

Haklıydı. Kendisine de gül verilmesini daha kapı açıldığı ve Derman'ın kucağındaki çiçekleri gördüğü andan beri heyecanla bekleyen genç kız önce adamın asılan yüzüne, ardından boş kollarına baktı. Hayal kırıklığı içindeydi. Yine de bozuntuya vermek istemedi bu güzel günde. Sonrasında hesaplaşırlardı!

"Geç sen böyle, babam orada." deyip Derman'a beylerin oturacağı odayı işaret etti. Derman bu işten yırttığını düşünüp derin bir nefes verdi ve sakince kendisine gösterilen odaya doğru yürüdü. Koşarak kaçtı da denilebilirdi.

Derman'dan sonra giren hanımları; annesi, kız kardeşleri, Başak hanım ve Tuğçe'yi de kadınların oturacağı odaya buyur etmişlerdi. Asude'nin bakışları kapıdaydı. Onun için en heyecanlı anlardan biri de şimdiydi. Sadullah bey girdi içeriye. Zaten tanıdığı adama selam verip hoş geldiniz dedikten sonra dakikalardır aradığı kişiyi buldu gözleri. Kucağında Şeyda'yla en sonda kalmıştı. Ne kadar da büyümüştü ufaklık son gördüğünden beri. Özlem, Yiğit'e selam verip hoş geldin dedikten sonra, Asude araya girdi hızlıca. Elindeki telefonu kardeşine uzatıp kapıya yaklaştı. Yiğit'in kucağındaki Şeyda'yı almak üzere kollarını uzattı. Bir yandan da "Hoş geldin," demişti sevdiceğine. Şeyda'yı kucağına alıp yanağına bir öpücük kondurdu. Genç adam da kolları boşalınca ayakkabılarını rahatça çıkarabilmişti.

"Prenses mi gelmiş bakayım bize? Ne kadar büyümüşsün sen! Tombullaşmışsın bir de. Oh, yerim o yanakları! Hoşuna mı gitti, gül gül! Tabi Asude ablanı gördün, gülersin."

Yiğit içeriye girip kapıyı ardından kapattı. Yeğeniyle sohbet eden kıza çevirdi bakışlarını. Şeyda'nın da Asude'nin de güldüğünü görünce kendiliğinden gülümseyiverdi o da. Kıza bak, hemen kendisini satmıştı! Oysa gelirken ayrı arabalarda oldukları için ağlayıp ortalığı yıkmıştı. Sussun diye gülün birini tutuşturuvermişti eline. Ancak öyle kanmıştı. Kadın milletiydi işte, küçüğünün de büyüğünün de hoşuna gidiyordu çiçek böcek. Eh, güzel şeylerdi vesselam.

"Ben alayım mı küçük hanımı, yoksa kalsın mı?"

Asude, Yiğit'in kendisiyle konuştuğunu, üstelik koridorda tek kaldıklarını fark edince Şeyda'nın dünyasından çıkıp gerçekliğe döndü.

"Kalabilir. Keyfimiz yerinde."

"İyi o zaman. Ne tarafa geçiyorum?"

"Şu odaya." derken bakışlarıyla işaret etmişti genç kız.

Yiğit başını salladı ve beylerin bulunduğu odaya doğru yürümeye başladı. Elinde kalan çiçeği fark edince duraksadı, arkasına dönüp bir kaç adım attı. Asude de bu durumu fark edince genç adama verdi dikkatini. Yiğit, elindeki gülü genç kıza uzattı. Asude önce şaşırmış, içten içe afallamıştı. Yiğit kendisine gül uzatıyordu. Ne oluyordu? Bir an kendisi için çiçek aldığını hayal etti ve kalbi sertçe çarptı. Olur muydu ki bir gün?

"Bu kimin çiçeği bilmiyorum ama Şeyda el koymuştu. Sahibine iletirsin?"

Genç kız olayı anlamıştı. Çiçeksiz değildi! Unutmamıştı müstakbel eniştesi onu! Heyecanla çiçeğe uzandı. "Hii! Benim o!" Kendi kendine konuşmaya başladı. Yiğit'in varlığını unutmuştu. "Ben de bana yok sanmıştım, Derman komiserime hesabını soracaktım, yazmıştım bir kenarıya. Neyse ki Şeyda hanım benim için saklamış. Sen ablaya sakladın mı çiçeğini, hı güzelim? Aferin sana. Gel şimdi bunu kaldıralım, seninle oynayalım. Tamam mı?"

Yiğit kendisini çoktan unutan ikiliye karşın başını gülerek iki yana salladı ve odaya geçti. Kudret beye selam verip elini sıktıktan sonra arkadaşının yanına oturdu. Nasıl da süt dökmüş kedi gibi sakince duruyordu. Neredeydi onun tanıdığı Derman? Arkadaşını geri istiyordu. Ya da yok, biraz kafasını dinleyebilirdi.

Kısa sürenin ardından beyler de hanımlar da sohbete dalmış, genç kızlar Derman'ın kardeşleri ve ablalarıyla tanışmıştı. Şeyda ortama neşe kaynağı olurken az sonra Asude, Nil, Şule ve Özlem çay ve ikram faslı için mutfağa geçti. El birliğiyle tabakları hazırlarken Tuğçe, Tülin hanım ve İnci hanım da ara sıra gelip kontrol ediyor, yardımcı oluyordu kızlara. İnci hanım her seferinde Tülin hanımı "Sen içeriye geç, misafirlerini yalnız bırakma, biz hallediyoruz." diyerek geri yolluyordu, o ayrı.

Özlem hazırlanan tabaklara baktı. "Erkekler zaten üç beş kişi, birimiz servisi yapsa yeter. Şule sen yapıver ablacım."

"Olmaz! Çekinirim ben, tanımıyorum ki kimseyi. Siz tanıyorsunuz iyi kötü, siz yapın."

"Ben mi yapayım ablacım?!" diye çıkıştı Özlem.

"Asude ablam yapsın. O da tanıyor içerideki herkesi. Yabancı yok hiç onun için."

Asude bu beklenmedik pas karşısında boş boş baktı Şule'ye ve Özlem'e. Arkadaşının suratından biraz telaşlı ve bunalmış hissettiğini görünce onu rahatlatmak adına "Tamam, sorun yok. Yaparım ben." dedi. "Ama sen sehpaları koy Şule. Gerisi bende. Anlaştık mı?"

"Tabiki."

Dört kız hanımlara, Asude de beylere servis yapmaya başladı. Önce tabakları, ardından annesinin doldurduğu çayları götürdü. Tepsiyi taşırken bütün dikkati attığı adımlardaydı. Ne diye şu topukluları çıkarmamıştı ki! Ah ah, tökezlemese iyiydi! Hayır yani bir de azcık bir topuktu ayakkabıdaki, o upuzunlardan olsa hiç ayakta bile duramazdı demek ki. İçinden geçen düşüncelerle ilk çay dağıtımını başarıyla tamamladıktan sonra derin bir nefes verip mutfağa kaçtı. Nil ve Şule ile ayaküstü onlar da bir şeyler atıştırmaya koyuldular. Az sonra Şule içeriye geçti. Nille baş başa kalmışlardı.

"Abla elbisenin rengiyle Yiğit abinin ceketinin rengi aynı, uyumlu olmuşsunuz, fark ettin mi?"

Hayır, fark etmemişti! Bir kaç kere sevdiceğinin bakışlarına denk gelince gerisi uçup gitmişti o an genç kız için. Bu durum saçma bir şekilde hoşuna giderken kardeşine çaktırmamaya çalıştı. "Yoo, nolmuş yani? Kendi işine bak sen. Hadi git içeriye bak çaylar bitmiş mi, bitenlerinkini yenile. Özlem döver bak misafirlerimle iyi ilgilenmediniz diye."

Nil kötü niyet veya ima beslemeden söylediği bir şey karşısında bu tepkiyi alınca şaşırmıştı. Ablasına şüpheli gözlerle baktı. Neden böyle davranmıştı şimdi? Yoksa... Amanın! Olabilir miydi? Neden olmasındı canım?! Yiğit abi de hoş bir adamdı şimdi, enişte diyebilirdi gönül rahatlığıyla. Gülerek kalktı masadan. "İyi, bakayım bari!"

Nil içeriye gidince tek başına kalmıştı genç kız. Fakat bu çok kısa sürmüştü çünkü az sonra sevgili kardeşi elinde tepsiyle geri gelmişti. Tepsi bardak doluydu!

"Abla doldursana çayları."

"Sen doldur, yemek yiyorum ya."

"Ben kaldıramıyorum bu çaydanlıkları, çok büyük."

Asude derin bir nefes aldı. Kardeşi haklıydı, bu çaydanlıklar çok büyüktü! Kendisi de kaldırmakta zorlanıyordu. Bilekleri güçsüzdü, ama biliyordu ki kardeşininkiler daha da güçsüzdü. Bir abla olarak kardeşine kıyamadı ve kalkıp besmele çekti, iki eliyle bir demliğin sapını sıkıca tuttu.

-

Derman, yanında oturan arkadaşını dirseğiyle dürttü. "Kardeşim hadi, Allah rızası için ya, su getir bana. Dilim damağım kurudu heyecandan diyorum. İnsafsız mısın?"

Yiğit, arkadaşının ısrarı üzerine ayaklandı. Bu üçüncüydü! "Tamam tamam, ne yalvardın. Ama bu sefer sürahi getireyim önüne, garanti olsun. Mutfağa gidip duruyorum!"

"Komik misin şimdi kardeşim?"

"Hayır, gerçekçi!"

Arkadaşına güldükten sonra odadan çıktı ve mutfağa doğru yürüdü genç adam. Kapıdan girerken bu kez mutfağın boş olmadığını fark etti ve istemsizce iki genç kızın konuşmalarına tanık oldu.

Asude: "Hangisinin kimin bardağı olduğu aklında dimi?"

Nil: "Evet evet, aklımda."

Asude: "Ha iyi, karışmasın da."

Nil: "Karışsın ne olcak, unutsam bile sıkıntı yok. Birbirlerinin bardaklarından içerler işte rastgele, kardeş kardeş. Nerden anlaaycaklar ki hem hangisi kendinindi, fark etmezler bile."

Asude, kardeşinden beklemediği bu yanıt ve tavır karşısında birden kahkahayı koyuvermişti. Kendini tutamıyordu, gülmesine engel olamıyordu ve işin kötüsü elindeki çaydanlık düştü düşecekti. Normalde bile çaydanlığı zor tutuyordu; şimdi gülmekten hafifçe sarsılırken çaydanlığı dökmekten korktu. İşin ikinci kötü yanı, kendi gülüşüne bir gülüşün daha karıştığını duyuyordu. Doğru mu duyuyordu? Dönüp arkasına doğru baktığında gülmekten yanakları ve gözlerinin kenarları kırışan adamı gördü.

Yiğit de kendini tutamayıp kahkaha atmıştı Nil'in bu rahatlığına. Kimin kardeşiydi işte! "Mümkünse ben başkasının bardağından içmek istemiyorum." derken bir yandan da kızların yanına yaklaştı.

Nil önce utanmış hissetse de sonrasında üzerinde durmadı. Amaan, şakaydı canım! Her ne kadar aslında söylerken ciddi olsa da. "Eheh, şaka yapıyordum zaten. Merak etmeyin Yiğit abi. Yüzde yüz garantili, kendi bardağınızdan içeceksiniz. Hiç olmadı sizinkini hariç tutarım, diğerleri karışır. Müessesemizin size özel hizmetidir."

Yiğit, Nil'e "Teşekkür ederim," derken sonunda gülümsemesi de sönmüştü. Asude'nin tuttuğu çaydanlığa ve az önce titrediğini fark ettiği ellerine baktı. Zorlanmasına rağmen inatla çayları doldurmaya devam etmeye çalışıyordu. "Ver bana istersen bir kaza çıkmadan" dedi kibarca, yardımcı olmak istediğini belli ederek.

"Niye bir kaza çıksın canım, ben hallediyorum!"

"Hiç inada bağlama valla, Allah korusun yanarsın bu gidişle. Ver bana sen, ben çayları dökeyim, sen Derman'a su götür?"

Asude bileklerindeki sızıya dayanamayıp Yiğit'in alması için demliği ocağın üzerine bıraktı. Yiğit çayları koyarken, Asude de bir bardağa su doldurup Yiğit'in "Sürahiyle götür bence," demesi üzerine sürahiyle birlikte içeriye götürdü.

Genç kız suyu ve sürahiyi Derman'ın önüne koyunca Derman içten bir dua etmişti. Hatta odadan çıkarken adamın hâlâ dua ettiğini işitebiliyordu. Asude gülmüştü. Mutfağa döndüğünde "Senin yerine ben aldım su duasını. Epey de içten etti duayı." dedi gülümsemekli sesiyle.

"İyi işte, sayemde dua da aldın. Sen de bana dua edersin, ödeşiriz."

Asude başını sallayıp sessizce beklerken etrafa bakındı. Kardeşi köşede kurabiye yiyordu. Sessizlikten sıkılıp istemsizce konuşmaya başladı. "Kocaman çaydanlık ya baksana, nasıl rahatça kaldırayımki ben bunu? Sen bile zor kaldırıyorsun."

Yiğit çaydanlığı ocağa geri koyarken Asude de içeriye gitmeye hazır olan tepsiye uzandı. Fakat genç adam müsade etmemişti.

"Çayları da evin kızı olarak sen dağıtacaksın herhalde? Versene şunu Yiğit."

"Odanın kapısına dek ben götürürüm, sen içeride dağıtırsın. Bu ayakkabılarla zor yürüyorsun zaten. Tepsi de ağır."

"O konuda haklısın, birdaha kendi düğünümde bile topuklu giymeyeceğim! Bu neymiş böyle---"

Yiğit sessizce gülerken bir an genç kızı gelinliği ile düğününde hayal etti. Yanına kendisini koyduğunu fark ettiğinde, başkasını asla koyamadığında, ne yapacağını şaşırmıştı. Kendine gelmek adına Asude'nin lafının bitmesini bile beklemeden mutfağın çıkışına yürümeye başladı.

Genç kız şaşkındı. Birden niye çekip gitmişti şimdi bu adam?! Kendilerini seyreden kardeşiyle göz göze gelince olayı uzatmak istemedi. Yoksa bir çift laf ederdi Yiğit beye! Sessizce kabul etti durumu. Nil'in bakışlarından ne anlamalıydı bilmiyordu ama bir şey vardı bu kızda! Çıkardı kokusu.

Yiğit önde, Asude arkasında, hanımların oturduğu odanın önüne geldiler. Yiğit tepsiyi dikkatlice Asude'ye uzattığında kız hem çayları dökmeden hem de genç adamın ellerine temas etmeden tepsiyi almaya dikkat etti.

"Teşekkür ederim." dedi içten bir şekilde. Bugün çok mu düşünceliydi bu adam, ona mı öyle geliyordu? Az önce aniden çekip gitmesi haricinde!

"Rica ederim."


👮‍♂️👩‍🎓


Hayır yani en başında ısrarla kahveleri bana bırakmayın demesine rağmen neden şimdi kahvelerden biriyle o ilgileniyordu? Ah doğru ya, kahveler makinada yapılınca "Aa kolay bu ya, ben de yaparım." deyip kendini öne atmıştı! İki kahve makinası vardı. Şule ve Özlem birinde yapıyordu, Asude birinde. Tuğçe ve Nil suları doldurup kahvenin yanına koyulacak şekerlemeleri yerleştiriyorlardı. Tuğçe sağ olsun çok yardımcı olmuştu bu akşam.

Şuleyle Özlem ilk postayı hazırlamış, fincanlara boşaltıyorlardı kahveleri. Asude de taşmasın diye henüz kaynama belirtisi göstermeyen sıvıya dikkatle alete bakıyordu.

"Abla bu tabaklar mıydı bu fincanların altlığı?"

Asude, Nil'in sorusu üzerine arkasını döndü. Özlem meşgul olduğundan o ilgilenmek, işini kolaylaştırmak istemişti arkadaşının. "Hayır bak, bu şunların. Bu takımın altlığı oradakiler." deyip önüne döndüğü sırada ne görsün! Kahve taşıyordu! Makinanın her yeri ve tezgah kahve olurken Asude başından aşağı kaynar sular döküldüğünü hissetti.

"Hiii! Olamaz!"

Hızlıca makinaya uzanıp aldı ve lavabonun içine doğru tuttu. Bir bez alıp tezgahı silerken kendini çok suçlu hissediyordu. Hem ortalığı berbat etmiş, hem de kahvelerin gecikmesine sebep olmuştu. Yeniden yapmaları gerekcekti şimdi. Ne diye bulaşmıştı ki bu işe!

Mahçup bir şekilde arkadaşına baktı. Özlem hazır olan kahveleri götürmek için tepsiyi eline almıştı. "Sorun yok, yeniden yapın hemen. Dikkatini ona vermezsen taşar işte."

"Dikkatim ondaydı, bir dakika ya, bir dakika arkama döndüm tam o sırada taştı."

"Olsun." deyip içeriye geçti Özlem. Nil de suları alıp gitmişti peşine.

Tuğçe onu rahatlamak adına önce temizlemesine, ardından yenisini hazırlamasına yardımcı oldu. "Bak makinanın sesi var, sesini dinlersen kahvenin olduğu zamanı anlarsın zaten."

"Fark ettim onu zaten, sesi duyunca baktım hemen, taşıyordu..."

Tuğçe güldü. "Bir şey olmaz, nazar nazar."

Az sonra birlikte yaptıkları kahveyi fincanlara boşalttılar ve Özlem'in eline tutuşturdular. Özlem son kahveleri de dağıtıp tepsiyi Nil'e uattı ve boştaki bir sandalyeye oturdu. İsteme faslı için herkes içeride buluşmuştu. Özlem'in de Derman'ın da babaları vefat ettiğinden Sadullah bey erkek tarafı olarak manevi oğlu olarak gördüğü bu gence Özlem'i Kudret beyden isteyecekti. Fakat anneler de bu anı kaçırmak istemiyordu. Sonuç olarak böyle bir karar almışlardı. Aynur hanıma Sadullah bey ve Kudret bey yabancı olsa da buna çok takılan biri değildi. Tülin hanım ise Kudret beyleri aile dostu olarak tanıyor, Sadullah bey de dünür olarak burada bulunduğundan sorun etmiyordu.

Gençlerin bakışları damattaydı. Kahvesini yudumlayacaktı. Tuğçe videoya kaydediyordu. Derman korkarak fincanı tuttu ve dudaklarına yaklaştırdı. Bir yudum içtiğinde gayet güzel ve normal bir tat alınca şaşırmıştı. Şaşırarak kaşlarını kaldırdı ve sevdiceğine baktı. Keyifle kahvesini içtikten sonra suya uzandı. Suyunu yudumladığı an ağzına gelen tat üzerine sıvıyı dışarı püskürtmemek için zor tuttu kendini. Suratı buruşmuş, gözleri kısılmış, komik bir hâle gelmişti. Zorla boğazından geçip midesine indi tuzlu su.

"Aşk olsun ya!" diye mırıldandı. "Kahveye atsanız daha iyiymiş! Tuzlu su nedir? Denizde boğuluyor gibi hissettim."

Kızlar kıkırdarken Derman'ın en küçük kardeşi hemen araya girdi. İmalı imalı konuşuyordu. "Abi, suyunu bitirmeyecek misin?!"

Derman "Bitireceğim tabi!" deyip kardeşine 'görüşeceğiz seninle' bakışları attı ve bir dikişte tuzlu suyu içti. Hemen ardından yanında oturan Yiğit'in suyuna uzandı ve onu da bitirdi. Bu da yetmedi, diğer yanında oturan Sadullah beyinkini içti. Karşısındaki Kudret beye de sıra gelecekti ama Sadullah amcası lafa girince uslu bir çocuk gibi oturmak zorunda kaldı. Yanında oturup hâline gülen arkadaşına ise yalnızca "Seni de göreceğiz!" diye fısıldamakla yetindi.

Ve az sonra o an geldi.

"... Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızımız Özlem'i oğlumuz Derman'a istiyoruz."

"Özlem kızımız da uygun gördüğüne göre, hayırlı olsun demek düşer bize..."


👮‍♂️👩‍🎓


Yüzükler takılmış, tebrikler ve dualar edilmişti. Asude başta olmak üzere kızlar bolca fotoğraf çekmişti. Asude bir fotoğrafçı edasıyla en güzel kamerası olan telefonu almış, aileleriyle, arkadaşlarıyla ve diğer misafirlerle her türlü kombinasyon ve permütasyon hesaplamarını kullanarak çekmişti Derman ve Özlem'i. Yalnız ikisini de çekmişti yüzükleriyle. Hatta Derman'ın yeğeni Fuat'ın çok istemesi üzerine onu kıramayıp polis şapkalarıyla bile çekmişti! İki polislerdi sonuçta bu çift, hatıraydı işte, ahah.

Şimdiyse ortam ilkinden çok farklı bir hale gelmişti. Kadınlar, az evvel erkeklerin oturduğu odaya geçmişti nasıl olduysa. Ayhan hanım ve Derman'ın yaşı büyük diğer bir iki kardeşi-ablası da. Daha büyk olan salonda ise Derman'ın diğer kız kardeşleri, Tuğçe, Nil, Şule, Yiğit, Derman, Özlem, Sadullah bey ve Kudret bey vardı. Şeyda ve Fuat'ı da unutmamak gerek. Fuat, minik Şeyda'yı çok güzel oynatıyordu.

Derman ve Yiğit masadaki ikramların yanına geçmiş, tabaklarına bir iki şey almışlardı. Derman yüzük faslına dek pek bir şey yiyememişti heyecandan, o sebeple şimdi acıktığını hissediyordu.

Asude çektiği fotoğraflara bakarken bir yandan da çay içiyordu. Çayının bittiğini fark edince kalktı, beylerin bardaklarına baktı, Yiğit hariç hepsininki doluydu. Yiğit'in yanına yaklaşıp boş bardağını işaret etti. "Çay getireyim mi?"

"Yok, ben alırım."

"Ben koyarım ne olacak ya, elime mi yapışacak? Kendime de alacağım zaten. Hem artık hafifledi çaydanlık."

Yiğit itiraz etmeyip bardağını kıza doğru uzattı. Asude sağ eline aldı genç admaın bardağını. "Sağdaki Yiğit'in soldaki benim..." diye içinden tekrarlayıp mutfağa geçti. Bardakları doldururken yanına Başak hanım gelmiş, biraz iltifatlar etmiş, hal hatır sormuştu ayaküstü. Kadın mutfaktan çıkarken Asude de bardakları alıp içeriye geçti ama şimdi hangi elindeki kendisinin hangi elindeki Yiğit'in emin değildi. Endişelenmeye başlamıştı, masanın başına varmış ama iki elindeki bardaklardan hiçbirini genç adama uzatamıyordu. Rezil olmuş hissetti kendisini ve emin olmaya çalışarak bardaklara, ardından Yiğit'e baktı.

Genç adam bir sıkıntı olduğunu fark etmişti. Kız bardaklara bakıp durunca hangisinin kendi bardağı olduğunu karıştırdığını da anlamıştı. Göz göze geldiklerinde Asude utanarak "Sanırım bardaklar karıştı..." dedi. "Oysa aklımdaydı, sağdaki senin soldaki benimdi. Tezgaha koydum, sonra Başak teye gelip konuştu, kafam karıştı bir an, ama aynen aldım tezgahtan galba. Evet evet, aynen aldım. Sağdaki senin olmalı. Neyse ben yeni bardağa koyup getireyim sana."

Derman, Asude'nin hâline sessizce gülerken arkadaşına da çaktırmadan tepkisini ölçen bakışlar atıyordu.

"Sıkıntı yok Asude, değiştirmene de gerek yok. Doğru hatırlıyorsundur bence. Ver sen bana sağdakini."

Derman'ın gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Ayıp olmasa şimdi ıslık çalıp "Uff be!" diye bir nida atar, arkadaşının omzuna bir tane yumruk indirirdi. Yiğit başkasının olma ihtimali olan şüpheli bir bardaktan çay içecekti öyle mi?! Aha da bardağı almıştı. Belki içmez, soğutur, bırakırdı. Yiğit, Asude'ye teşekkür etti, Asude gitti. Yiğit arkadaşına bir şeyler söyledi, Derman kafasında dönen düşünceler eşliğinde dikkati dağınık bir şekilde cevap verdi. Evet evet içmeyecekti Yiğit galiba, ayıp olmasın diye almıştı çayı sadece, ya da zahmet olmasın diye. O da ne, arkadaşı bardağa uzandı. İçti. İçti!

Derman gözlerine inanamayarak arkadaşına baktı ve imalı bir şekilde "Afiyet olsun kardeşim," deyip kaşlarıyla bardağı işaret etti. Ardından "Bir de geçmiş olsun. Ve hayırlı olsun." diye ekledi.

"Ne diyorsun Derman?"

"Allah kavuştursun diyorum."

Arkadaşının ne demek istediğini ancak anlayan Yiğit'in bakışları tereddütle Asude'yi buldu. Yerde oturuyor, Fuat ve Şeyda'yla oynuyordu. Fuat, elindeki polis memuru şapkasını Asude'nin başına taktı, Asude gülümsedi.

Derman'a baktı, "ne oluyor bilmiyorum" bakışıydı bu.

"Salamla çilek de yan yana gelebiliyormuş demek ki."

Derman'ın yaptığı göndermeye bir şey diyemedi genç adam. Ne hayır diyebiliyordu ne evet edemeye cesaret edebiliyordu.

"Birazdan kalkalım mı oğlum?"

Sadullah beyin seslenişiyle birlikte cevap vermesine de gerek kalmamıştı. "Olur baba."

 -

Asude başına takılan şapkadan çok hoşlanmıştı. Beğendi tarzını. Bu şekilde fotoğraf çekilmek isityordu! Ama yalnız çekilmeyi pek sevmezdi. Ön kamerasını açıp babasına seslendi. "Babaa, gelsene fotoğraf çekilelim."

Kudret bey kızını kırmayıp gelmişti. Hatta Sadullah bey de katılmıştı fotoğrafa az sonra. Fuat da koşarak "Ben dee!" diye atlamıştı beylerin önüne.

"E kambersiz düğün olmaz," diyen Derman fotoğrafa katılmak için ayağa kalktı. Yiğit'i de kolundan çekeledi, yoksa az önceki mesele sebebiyle sessizleşen arkadaşının yaşam belirtisi göstereceği yoktu.

Asude fotoğraf çekmişti ve herkes gülümsemişti. Beyler dağılıp eski yerlerine geçerken nasıl oldu diye baktığı fotoğraflarda kendisinin çok kötü çıktığını düşündü. Beğenmemişti. Yeniden çekilmek için saçını ve şapkayı düzeltti.

"Baba yeniden baksanıza," dese de onlar çoktan kendilerini konuşmaya kaptırmıştı. Kudret bey odada değildi üstelik. Lavaboya falan gitmiş olmalıydı. Sadullah amcası da Dermanla konuşuyordu. Ön kamera açık şekilde elinde telefonla üzgünce kalakaldığı sırada hemen omzunun yanında birinin varlığını hissederek başını çevirdi. Kucağında Şeyda ile birlikte Yiğit gelmiş, biraz arkasında durup kareye girmiş ve gülümsüyordu. Şeyda'yı havada tutuyordu.

"Prensesimle çekil yalnız çekilmek istemiyorsan. Fotoğrafı güzelleştirir hem."

Asude tebessüm edip başını salladı ve parmağını şıklatıp Şeyda'nın dikkatini çekmeye çalıştığı sırada Fuat devreye girmiş, karşılarında komik hareketler yapmaya başlamıştı. Küçük kız kahkaha atınca Asude ve Yiğit de onun gülücüklerine gülmüştü.

"Yiğit! Gelsene."

Derman kendisine seslenince "Biz kaçıyoruz," deyip oradan uzaklaştı genç adam. Arkadaşının yanına doğru yürürken içeriye tam da Kudret bey girmişti.

Yiğit, "Şeyda'yı ver de seveyim biraz." diyen Derman'a küçük kızı uzattı ve oturdu.

Derman'ın amacı aslında arkadaşını az önceki ortamından uzaklaştırmaktı. Tam karşısındaki kapıdan koridoru ve Kudret beyin geldiğini görünce hemen el atmıştı duruma. Adam odaya girip de kızını ve Yiğit'i öyle görse bir şeyler düşünmemesi imkansızdı çünkü! Yan yana öyle gülüp Şeydayla eğlenirken dışarıya verdikleri poz fazlasıyla aile tablosuna dönüşüyordu. Eh, Kudret amiri de işkillenip arkadaşının ağzını mı arardı, kulağını mı çekerdi, napardı bilmiyordu artık.

Beş dakika sonra artık ayrılma zamanı gelmişti. Herkes toparlanıp giyindi ve vedalaştı. Misafirler evden ayrıldı. İnci hanım ve Kudret bey eve dönerken Nil ve Asude bu gecelik burada kalacaklardı. Önce mutfağı ve evi toparlayacak, sonra kız kıza sohbet muhabbete dalacaklardı! Öyle de oldu. Birlikte gecenin kritiğini yapıp fotoğraflara baktılar. Her şey güzeldi.


Loading...
0%