Yeni Üyelik
32.
Bölüm

Yanımda Kal - 32

@sukunettekelimeler

Mahalle. Sokak. Telefon konuşması. İnilti. Yavaşlayan adımlar.

Asude, bir yandan aşinası olduğu sokakları adımlarken bir yandan da babaannesiyle konuşuyordu. Kızlarla buluşmalarının ardından yine onlara dönecek, bugün de orada kalacaktı. Nil ise eve gitmişti, yarın arkadaşları oturmaya geleceği için hazırlık yapacaktı.

Öğlen evden çıkarken Yiğit, Oğuz, Tuna ve Vehbi başta olmak üzere bir kaç öğrencisinin dedesini ziyarete geleceğini bildiği için şimdi gidip gitmediklerini kontrol etmek istiyordu. Eh, sonuçta aralarında Yiğit de vardı.

"Dedemin misafirleri gitti mi peki?"

"Gittiler gittiler. Bir tek polis olan kaldı ama o da şimdi çıkacak. Tuna abini bekledi, geçerken onu yol üstünde bir yere bırakacakmış."

"Hıımm anladım, tamam o zaman. Geliyorum ben de, az kaldı. Görüşürüz babaannem."

"Görüşürüz kızım."

Telefonu kapatıp üzerindeki trençkotun cebine sokuşturdu ve yürümeye devam etti. Bir kaç sokak sonra varacaktı eve. Ama... bir an adımları durdu ve kulak verdi. Evet evet, bir köpek iniltisiydi bu. Neden ağlıyor, acılı acılı bağırıyordu bu hayvan? Acaba hasta falan mıydı? Bir yerine bir şey mi olmuştu? Diğer köpeklerle kavga etmişler de yaralanmış mıydı? Aklından bu gibi ihtimaller geçerken kendisini merak etmekten ve endişelenmekten geri tutamadı. Sesin geldiği yere doğru yürümeye başladı. Biraz ilerideki inşaat halinde olan bir evin oralardan geliyordu. Köpeği ürkütmemek için yavaş ve sessizce yürürken iyice sese yaklaşmış, ayakkabılarının altında molozlar yığınları, inşaat artıkları ezilmeye başlamıştı.

"Gel buraya it, kaçamazsın, durmadan havlayıp beni delirtmenin hesabını vereceksin."

Bir erkek sesi duyunca adımları tereddütle duraksadı ve duvarın ardına geçmek yerine sırtını sert betona yasladı. Bu ses oldukça kendinden geçmiş ve korkutucuydu. Ne gibi bir ruh hali içinde, ne gibi biri vardı orada, bilmiyordu. Bu devirde kimseye güvenemiyordu da. Korkmuştu.

"Senin o dilini keseceğim. Sonra kulaklarını. Sıra diğerlerine de gelecek..."

Duydukları karşısında Asude'nin kanı donmuştu. Beyni adeta korkuyla ve endişeyle uyuşmuştu. Kanı bedeninden bir anda çekilmiş gibi üşümeye başladı. Gözleri ânında dolarken görüşü bulanıklaştı. Buradan biraz uzaklaşmak için bir kaç adım atmaya kalktı, bacakları stresten titrerken oldukça zor oldu bunu yapmak. İnşaat alanından biraz uzaklaşıp titreyen ellerini cebine götürdü. Telefonu tuttuğu elleri titrerken ne yapacağına dair bir planı yoktu. Boğazı yanıyor, genzi acıyor, gözleri sildikçe yeniden bulanıklaşıyordu.

Rehbere girdiğinde ekrana bir kaç saniye tereddütle baktı. Babası ve amcası zihninden geçerken evlerinin uzakta olduğu gerçeği çarptı yüzüne. Direk polisi aramayı düşündü, en yakındaki ekiplerden gönderirlerdi? Ekranı kaydıran parmağı, köpeğin bağırtısını işitince daha da titremeye başladı. Eli ayağına dolaşarak hızla en alta indi ve Yiğit'in isminin üzerine dokundu. Arıyordu.

Yiğit, Tuna'nın lavabodan çıkmasını beklerken bir yandan da Bahadır beyle sohbet ediyordu. Telefonu titreşimdeydi, çaldığını hissedince "Müsaadenizle hocam," deyip cebinden çıkarttı ve ekrana baktı. Asude'nin numarasını ekipteki herkes gibi o da kaydetmişti, ve hâlâ duruyordu. Numarayı silmek aklına gelmemiş, varlığını unutmuş, ama ekranda ismini görünce şaşırmıştı. Dedesinin evinde otururken onu aramasının sebebini merak etti. Eh, burada olduğunu bilmiyor da olabilirdi tabi, doğru ya.

"İzninizle cevaplamam lazım,"

"Tabi Yiğit, izin senin. Balkonda da konuşabilirsin istersen."

Yiğit teşekkür edip balkona doğru adımladı. Kapanmadan evvel hızlıca aramayı cevapladı. Gerçekten neden arandığı konusunda meraklanmıştı. Aklına herhangi bir ihtimal gelmiyordu.

"Efendim?"

"Yiğit? Buraya gelir misin?"

Asude'nin sesinden bir şey olduğu anlaşılıyordu. Bir sorun olmalıydı. Kafasına kötü senaryolar dolmaya başlarken aceleyle "Neredesin?" diye sordu ve içeriye doğru yürümeye başladı. Yola çıkmak için vakit kaybedemezdi. Mesleğinin verdiği alışkanlıktan mıydı bilmiyordu ama, bu ses tonu yalnızca çabuk bir şekilde orada olması gerektiğini hissettirmişti ona. Oyalanmaya vakti olmazdı onun.

Asude "Dedemlerin evinin iki sokak aşağısında, marketlerin olduğu sokak değil, bir altı. Yeni yapılan inşaat var." diye tarif ederken sesi stresten arada bir kısılıyordu. Yiğit bir yandan onu dinlerken "Telefonu kapatma," diye belirtti ve hocasının önünde durdu. "Hocam kusura bakmayın," deyip gitmesi gerektiğini belirtti adeta.

Bahadır bey önemli bir şey olduğunu anlamıştı, eh zate mesleğini de biliyordu genç adamın. Kusurluk bir mevzu yoktu. Çabucak sorun olmadığını işaret etti. Yiğit alel acele çıkış kapısına doğru yürümeye başlamıştı, telefon kulağında.

"Sen iyi misin? Ne oluyor?"

Asude, Yiğit'in karşıdan gelen sesini işitince adamı korkuttuğunu fark etti. Kendisiyle ilgili bir problem olmadığını belirtme ihtiyacı duydu hemen. Şimdi dedesi babaannesi falan da duyarsa endişelenirdi hem.

"Ben iyiyim. Biri köpeğe eziyet ediyor. Çok ağlıyor...Dayanamıyorum."

Cümleleri doğru düzgün toparlayamayışından korktuğu ve dayanamadığı aşikardı, genç adam da fark etmişti bunu. Fakat Asude'nin başına bizzat kötü bir şey gelmemesi içini biraz olsun rahatlatmıştı. Bu rahatlama saniyeler sürerken arkadan gelen sesi Yiğit de işitti ve kan beynine yükseldi. Öfke ve gerginlik bütün bedenini saniyeler içinde ele geçirmişti. Çatılan kaşları, hızlanan kalp atışları, hepsi büyük bir artış gösterdi. İnsanlar konusunda oldu kadar hayvanlar konusunda da hassas bir adamdı.

"Yiğit, hayırdır?"

Tuna'nın da ceketini giydiğini ve odadan çıktığını fark edince kapatmak üzere olduğu dış kapıyı yeniden araladı genç adam. Kuzeniydi, yanında olup destek olabilirdi kıza. Sesi oldukça kötüydü çünkü.

Telefondaki genç kızı yatıştırmak için sakince bir kaç cümle kurdu. Kendisi sakin kalmaya çalışıyordu ki karşısındaki de kalabilsin. "Tamam, sakin ol sen. Geliyorum, iki dakikaya oradayım."

Asude, sanki Yiğit görebilecekmiş gibi başını salladı.

Yiğit, öte yandan da eliyle Tuna'ya onu takip etmesini işaret edip hızlıca arabaya bindi. Arkadaşı da yanındaki ön koltukta yerini aldı.

Tuna, Yiğit'in arabayı sürüşüne ve telefonun karşı tarafında birini sakinleştirmeye çalıştığına bakarsa bir sorunla ilgilenmek üzere böyle aceleci davrandığını çıkarmıştı. Çok kısa bir süre içinde inşaatın önünde arabayı durduğunda bakışları kuzenini buldu. Asude'nin ne işi vardı burada? Ne oluyordu?

Yiğit telefonu arabada rastgele bir yere bırakıp hızlıca indi. Tuna da aynı şekilde hızlı davranıyordu. İkisi de kızın yanına vardıklarında Tuna kuzeninin iyi görünmediğini ânında fark etmiş, konu ne, neler oluyor bilmese de hemen kolunun altına almıştı.

Tuna'nın kolunun altına yerleşen Asude'nin bakışları Yiğitteydi. İçeriyi işaret etti eliyle. Yiğit inşaat halindeki binanın içlerine doğru yürürken yeniden o içine doluşan gerginlik ve öfkeyi hissetti. Köpeğin iniltisi yüreğinin derinlerine dokundu.

Tuna ise ne olduğunu öğrenmek için gövdesine yaslanan kızla konuşmaya çalışmıştı. "Asude, ne oluyor?"

Genç kız kısaca eve dönerken karşılaştığı durumu açıkladı. "Vicdansız pislik," diye mırıldandı ardından. Tuna ise ona arabaya geçmesini söyleyip Yiğit'e bakmak üzere az evvel genç adamın gittiği yolu kat etti. Yiğit'in sesini işitince adımlarını hızlandırdı, saniyeler içinde olayın gerçekleştiği yerde buldu kendini. Dikkatini ilk çeken şey adamın yakasına yapışmış, içindeki tüm öfkeyi boşaltan Yiğitti.

"Şerefsiz! Gücün bu masum, daha derdini bile dile getiremeyen hayvana mı yetiyor? Hadi o elindekini bana da dokundursana! Bir de konuşuyorsun utanmadan!"

Tuna, ardından köşede alçak sesli iniltiler çıkaran, üzerinde bir kaç yara ve kan lekesi olan köpeği fark etti. Bakışlarını kaçırdı ilkin. Yüreği el vermedi onun o hâlini görmeye. O görmeye bile dayanamazken bu pislik herif nasıl bizzat yapmıştı bu işkenceyi bu hayvana?

Fakat seçeneği yoktu. Kendini toparlamaya çalıştı, yutkundu, köpeğin yanına gitti. Karnına elini yasladığında nefes alış verişini ve göğsünün yükselişini hissetti. Cebindeki telefonu çıkartıp eniştesini aradı.

"Tolga, selamun aleyküm. Nerdesin?"

Adamın klinikte olduğunu işitince beklediği cevabı aldığına sevinmişti. "Heh, iyi. Şimdi senden bir şey isteyeceğim...."

Tuna, Tolga eniştesine kısaca durumdan bahsederken Yiğit, adamın ellerine kelepçe takmıştı ve gelip almaları için merkeze haber verecekti. Elini cebine attığında telefonunun yerini kaplayan bir boşluk fark etti. Arabada bırakmış olmalıyım, diye düşünüp adamı da peşine katarak dışarıya çıktı.

Bu esnada Tuna içeride köpeği okşuyor, sakinleşmesi için kendince telkinde bulunuyordu ve konuşuyordu onunla. Dilini anlamasa da hissettiğini biliyordu. "Biraz daha dayan oğlum, geçecek hepsi, tamam mı? Sen çok güzelsin, güçlüsün, sakince nefes al bakalım."

Asude yalnız kalınca Tuna abisinin dediğini istemsizce yapmış, adımlarını arabaya yöneltmişti. Yiğit inerken kapıyı açık bıraktığından, ve şoför tarafı kendi bulunduğu kısımda olduğundan, stres, üzüntü ve korkudan yorgun düşen bedenini şoför koltuğuna bırakmıştı öylece. Yan bir şekilde oturuyor, bacakları arabadan dışarıya sarkıyordu. Sol omzuna yük vermiş, koltuğa dayamıştı. İçeride neler olduğunu, köpeğin nasıl olduğunu düşünüyordu. İyi ve iyileşecek durumda olması için dua etmişti içinden. Ardından yine o sorgulamaya düşmüştü.

Nasıl olur da insan bir canı yakarken kendi canına o acı değmezdi... O canın ağlayışına karşı nasıl kulakları da vicdanları da sağır kesilebilirdi? İnsanlığın ölüşüne günden güne şahit oldukça, ruhundaki bahçelerde açan çiçekler solmaya yüz tutuyordu. Hayat yaşanmaya değerliğini kaybediyordu. Vicdan, ahlak, sevgi, merhamet ve adalet kişilerin içinde hüküm sürmedikçe kaybetmeye devam da edecekti. Nasıl böyle hissiz, nefret dolu, merhametsiz, acımasız hâllere bürünebiliyorlardı? Gerçekten, ne olmuş da dünya bu günler, insanlık adeta manevi bir ölümün eşiğine dek gelmişti?

Hâlâ üzerinde o karmakarışık duygular kol gezinse de biraz daha sakindi şimdi. En azından az önceki kadar titremiyordu bedeni. Dinmişti.

Karşı tarafta bir hareketlilik sezince bakışları hemen orayı buldu. Yiğit, ellerini kelepçelediği bir adamı tutmuş, bu tarafa doğru geliyordu. O adam olmalıydı bu. Asude'nin bedenine ve bakışlarına bir öfke yayıldı. O masum hayvanı ağlatan bu kişiydi! Bir yanı bakıp karşısına geçmek, hesap sormak istiyor, diğer yanı ise oturduğu koltuktan öteye hareket edemeyecek gibi hissediyordu. Ona gözleri bile değsin istemiyordu, öyle iğreniyordu.

Yiğit, Asude'nin şoför koltuğuna oturmuş, önüne kattığı adama garip bir şekilde baktığını fark edince adamı buraya getirip karşısına koymakla doğru yapıp yapmadığını sorguladı. Kızı böylesine korkutan ve etkileyen bir olayın failiyle yüzleştirmese daha iyi olabilirdi belki. Bir an tereddüt etti daha yakına gidip gitmemek konusunda. Fakat telefonunu almalıydı, ihtiyacı vardı.

Asude âni bir kararla oturduğu koltukta kıpırdandı ve ayağa kalktı. Suçlu kendisiymiş gibi buraya sinmeyecekti. Yiğit, kızın kalktığını görüp kendisine doğru geleceğini sezmişti. Arabaya doğru yürümeye devam etti. Bir yandan da aralarındaki az mesafe sayesinde kendini rahatça duyabileceğini bildiği kıza hitaben konuştu.

"Telefonum arabada kalmış, verebilir misin?"

Asude arkasını dönüp içeriye göz attı. Telefonu etrafta bakışlarıyla aradı, bulduğunda ise uzanıp aldı ve Yiğit'e doğru yürümeye başladı. Biraz ötede durup telefonu Yiğit'e uzattığında genç adamın parmak boğumlarındaki hafif kızarıklık dikkatini çekti. Az evvel tereyağı gibi üste çıkmaya çalışan adama dayanamayıp bir tane geçirmişti, ondan kalmaydı.

Yiğit gelip bu herifi almaları için merkezi ararken, Asude kötü kötü baktı adama. Adam bir kaç kez umursamazca kızın bakışlarına karşılık verdikten sonra gözlerini kaçırıp boş boş etrafta gezindi. Onun bu tavrına iyice sinir olmuştu genç kız. Hiçbir şey yapmamış gibi duruyordu öylece. Sonunda dayanamayıp konuşmaya başladı.

"Hiç mi düşünmedin onun da bir canı olduğunu? Hiç mi acımadın? O iniltileri duymazdan gelecek kadar mı vicdanın kalmadı? Ne gibi bir nedenle bunu yapabilirsin o masum, dilsiz, kendi hâlinde hayvana?"

Yiğit, adamı arabanın arka koltuğuna gönülsüzce oturttu. Kendi aracına böyle şerefsizlerin tozu dahi değsin istemiyordu aslında ama ekip gelene dek böyle kolundan tutup bekletemezdi onu, özellikle de Asude'nin karşısında.

"Böyle bir canilik ve vahşeti yapan birine yanlış sorular soruyorsun Asude,"

Genç kız bakışlarını Yiğit'in yeşillerine değdirdi. Başını salladı yavaşça. "Haklısın." dedikten sonra arabadaki adama döndü. "Allah sizin gibilerden herkesi ve her şeyi korusun. Uzak eylesin. Kiminiz insana, kiminiz hayvana, kiminiz doğaya zarar veriyorsunuz, mahvediyorsunuz dünyayı. Kendi felaketimize doğru yürüyoruz resmen. Ve en büyük dileğim ne biliyor musun, öyle Allah belanızı versin falan değil, Allah sizi doğru yola iletsin, sonra da önceden yaptığınız tüm o zulümlerin pişmanlığını en derininizde hissedin. Vicdanınız sızlasın hatırladıkça. Çünkü vicdan azabı kadar bu dünyada can yakacak bir işkence yok. Yavaş yavaş siner içine ve kemirir ağır ağır. Ömür boyu da peşini bırakmaz. Ruhun kıvranır, adeta ateşlerde yanar."

Adam sessizce arabada otururken Yiğit kapıyı kapattı ve arabanın yanından bir kaç adım uzaklaştı. "Gel," deyip Asude'yi de peşine katmıştı. Biraz geride durup kızın sırtını arabaya dönmesini, yüzünü ise kendisine çevirmesini sağlayacak bir pozisyonda durdu. Söylediklerini düşündü de, Asude haklıydı. Vicdan azabı birinin çekebileceği en ağır cezaydı.

"Sen iyi misin?"

"Hıhı, ben iyiyim. O nasıl? Tuna abim onun yanında mı duruyor?"

"Evet. Birisini aradı, veteriner sanırım. Onu ve ekiplerin gelmesini bekliyoruz. Şimdi burada olurlar."

"Tolga eniştemdir," diye kendiyle konuşurcasına söyledi Asude. "O adam ceza alacak, değil mi?" diye sordu ardından.

"Bu seneye kadar para cezasından başka bir şey almıyorlardı ama şükür ki artık hapis cezasına çevrildi. O da çözüm değil ama yine daha iyi. Hukuk sistemimiz mâlum."

Hem can yakıp eziyet edecekler, hem para ile kurtulacaklar ha! Neyse ki Yiğit'in sonradan söylediği içini biraz rahatlatmıştı. Biraz. Çünkü genç adam haklıydı, hukuk sistemi mâlumdu...

"Çok mu kötü durumu? Gidip yanında olmak istiyorum ama korkuyorum onu kötü görmeye."

"Yanımda kal sen," diye cevap verdi Yiğit. Sadece ağlayışı bile onu ne hâle getirmişti, telefonda sesini duyunca nasıl da endişelenmişti. Gidip görürse daha kötü olabilirdi. Tolga müdahale ettikten sonra yaraları sarılıyken görürse daha iyi olurdu. Daha fazla canının yanmasını istemiyordu.

Asude "Peki," diye kabullenerek Yiğit'in yanında beklemeye devam etti. Bir süre sonra ilkin bir ekip aracı gelmiş, Yiğit durumu açıklayıp adamı onlara teslim etmişti. Tolga da geldiğinde köpeğe ilk müdaheleyi yapmış, ardından kucaklayıp arabaya koymuş ve kliniğe götürmek için yola çıkmıştı. Asude durumdan kendisini haberdar etmesi için Tolga eniştesini tembihlemişti. Her şey sona erdiğinde geriye üçü kalmıştı, Tuna, Asude, Yiğit.

"Seni eve bırakalım, sonra da biz gidelim."

Tuna, Yiğit'in söylediğine katılarak başını salladı. "Aynen. Hadi,"

Yiğit şoför koltuğuna, Tuna yanına, Asude de arkaya yerleşti. Bir iki dakika içinde Bahadır beyin evinin önüne gelmişlerdi. Genç kız kapının koluna uzandı ve açtı, fakat inmeden evvel bakışlarını aynaya, Yiğit'in yüzüne dokundurdu.

"Teşekkür ederim Yiğit."

Genç adam herhangi bir şeyi sözcüklere dökmese de aynada bakışları birbirini bulmuş, ardından bir baş hareketiyle karşılık vermişti. Teşekkür edeceği bir şey yoktu aslında, tersine, ona teşekkür etmek gerekiyordu. Fakat sorun ne zaman ne olursa ilgileneceğini de söylüyordu bakışları. Tabi doğru anlaşıldıysa.

Asude indi, kapıyı kapattı ve eve doğru yürümeye başladı. Biraz kendine geldikten, olanları hazmetmeye çalıştıktan sonra yarın sabah gidip Tolga eniştesini klinikte ziyaret etmeliydi.


Loading...
0%