Yeni Üyelik
53.
Bölüm

Yâr Başıma Belasın - 53

@sukunettekelimeler

Derman. Ev. Yatak odası. Gece. Çalan kapı.

"Tövbe bismillah, kim bu şimdi ya bu saatte?"

Derman yataktan tedirgince kalktı. Özlem de "Hayrolsun inşallah," deyip kocasının ardından ayaklandı. Derman dış kapıya doğru giderken Özlem üzerine hemen namaz feracesini giyip başına da bir tülbent örttü.

"Kim o?!"

"Aç oğlum aç!"

Tanıdık sesi duyunca biraz olsun rahatladı adam. Ama bir dakika, neden buradaydı ki arkadaşı? Daha gideli ne kadar olmuştu sanki de yeniden evinde almıştı soluğu?

Kapıyı besmeleyle açıp Yiğidine anlamlı anlamlı baktı. "Hayırdır kardeşim, bir şeyini falan mı unuttun?"

"Hayır!"

"Kapıda bacada mı kaldın?"

"Hayır! Müsait mi Özlem yenge?"

Bu sırada kapıya varan Özlem kocası yerine cevap verdi. "Müsaitim, buyur Yiğit."

Yiğit kapıdan içeriye hışımla girerken Özlem kafasında soru işaretleriyle takip ediyordu iki adamın hareketlerini. Derman onun peşinden giderken yine soru sormaya devam ediyordu.

"Araban mı bozuldu?"

"Hayır."

"Beni mi özledin?"

"Ya evet hasretine dayanamadım! Evin önüne varmıştım ki geri döndüm te buralara. Bu gece Derman'sız nasıl uyurum ben dedim, ölürüm ben dedim onsuz. Tövbe Allah'ım ya!" diye arkadaşına dalga geçip sitem ettikten sonra odanın kapısında dikilmiş onları izleyen kadına döndü. "Kusura bakma yenge. Senin yanında da böyle konuşuyorum ama... Sen bence başka bir odaya geçip dinlenmene bak, az sonra olacaklara şahit olmanı istemem."

"Ne oluyor Yiğit?" diye şaşkın ve sakin bir şekilde sordu Özlem.

"Onu kocana soracağız. Ne oluyor Derman? Attığın mesaj ne anlama geliyor abicim? Nereden ulaştın bu bilgiye? Anlat hadi, açıklama bekliyorum. İnsan böyle ciddi şeyleri mesajla mı söyler ya? Şaka mı gerçek mi bu?"

"Ne mesajı?" diye Özlem girdi yine araya. Yiğit telefonunu açıp genç kadına uzattı. Özlem son mesajlara göz gezdirirken Yiğit sonunda bir yere oturmayı akıl edebilip en yakınındaki koltuğa çöktü.

"Sen gece gece bunun için mi geldin ya? Sabahı bekleyemedin mi oğlum?"

"Bekleyemedim!"

Derman oflayıp puflayıp Yiğit'in karşısına oturdu. "Valla mesajda ne yazıyorsa o kardeşim. Hepsi doğru. Bizzat kendisi söyledi."

"Yani Asude'nin kimseyi sevdiği falan yok?" derken bu durumun nasıl içini rahatlattığı genç adamın gözlerinden okunuyordu.

"Öyle bir şey demedim, birini seviyor tabi."

Arkadaşının yeni açıklaması üzerine kaşlarını çattı Yiğit. Her an karşısındaki adamın üzerine atlayacak bir hali vardı. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun!"

"Yoo. Ben sana 'başkasını sevmiyor' dedim, kimseyi sevmiyor demedim. Ayrıntılar önemli."

"Bu ne demek oluyor şimdi?"

Özlem kendini tutamayıp koca koca adamların şu hallerine sessizce güldü. Biri yayından fırlamaya hazır bir ok iken diğeri o okun kendi göğsüne fırlama ihtimalini bile göremeyecek kadar gamsız bir şekilde arkadaşıyla mevzuyu dolandıra dolandıra konuşuyor ve onu daha çok çileden çıkartıyordu.

"Ben de seni akıllı adam sanırdım ha Yiğit!"

"Derman çıldırtma beni de açıkla şunu doğru düzgün!"

"Daha ne açıklayayım, açıkladım işte, benden bu kadar."

"Derman!"

"Şşştt! Bağrışmayın. Komşuları rahatsız edeceksiniz."

Özlem'in uyarısı ile ikisi de kavgalı ve küskün iki çocuk gibi birbirine bakmaya başlamıştı. Bakışların savaşı sezon 1 bölüm 1.

"Özlem'im haklı, bağrışma, çok ayıp."

"Derman. Sen de üstüne gitme adamın. Görmüyor musun kafası karışmış işte."

Yiğit derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı ve telefonunu kendisine uzattıktan sonra tekli koltuğa oturan kadına döndü.

"Özlem yengeciğim sen bir şey biliyorsan ya da anladıysan Allah rızası için bana bir insanca açıklama yapabilir misin rica etsem? Kocan olacak adam sadece sinirlerimi hoplatıp kafamı karıştırıyor ve beni kendimle çeliştiriyor da?"

Özlem'in bakışları ikisi arasında gidip geldikten ve aklında da Asude'nin düşünceleri belirdikten sonra biraz tereeddüt etti. Yine de içi el vermedi karşısındaki genç adamın haline. Zaten haftalardır hâli hâl değildi. Gidip 'o seni seviyor' demese bile bunu demeye getirecekti.

Ö: "Şimdi Yiğit, önce sakin ol. Canım kocama sinirlendiğin için parçaları birleştirip ne demek istediğini anlamıyorsun aslında. Yoksa o da sana mesajı verdi."

D: "Aynen, akıllıca hareket ederek verdim ben mesajı. Sen alamadın, sorun sende! Bir de bana ters ters bakıyorsun, cıkcık yakışmıyor hiç."

Y: "Sen nolur iki dakika konuşma ya."

D: "İyi be!"

Ö: "Şimdi iki cümle söyledi dimi sana Derman? 1- Asude başkasını sevmiyor. 2- Bu demek değil ki Asude kimseyi sevmiyor. Ne anlıyorsun burdan?"

Y: "Başkasını sevmiyorsa nasıl---"

Ö: "Bunu sana söyledi, yani sana göre başkası, Yiğit." dedikten sonra kocasına döndü genç kadın. "Galiba aşk sarhoşu olmuş, algıları henüz açılamadı."

D: "Eee ne acılar çekti kardeşim benim, çok normal."

Yiğit söylenenleri kafasında döndürüp dururken, zihninde binlerce birbirine girmiş matematik işlemi var gibi hissediyordu. Formüller birbirine karışmıştı. Ama çözecekti.

Asude başkasını sevmiyor. Ama kimseyi sevmiyor da değil. Bana göre başkası. Benden başkası. Başkasına göre ben. Ben... Ben!

Aniden yeşil ışık yanmıştı kafasında. Feri gitmiş gözlerinde parıltılar yerini alırken kaşları hafifçe şaşkınlıktan havaya kalkmış, inanamamazlık ve mutluluk sebebiyle dudaklarından bir gülüş kaçmış, yüzü sevinçle kırışmıştı. Başını kaldırıp karşısındaki çifte baktığında Derman "Hah, jeton düştü, tipinden belli," dedi ve rahatlayarak arkasına yaslandı.

Y: "Ama... nasıl... ne zamandır..."

D: "Git bunları da onunla konuş istersen!"

Ö: "Evet bunları sizin konuşmanız daha doğru olur. Artık zamanı gelmişti."

Yiğit yavaşça başını salladıktan sonra gözlerini hafifçe kısarak arkadaşına döndü. "Sen ne zamandır biliyorsun peki?"

Derman içten içe ter dökmeye başlasa da yine işi şakaya vurup geçiştirerek kurtulabileceğini düşündü ve güldü. "Aman, ne önemi var."

"Derman, cevap ver."

"Ne değişecek canım, sen mutluluğunu yaşa, tadını çıkar kardeşim."

Yiğit'in aklına o akşam parkta Derman'ın kendisini pek ciddiye almayıp 'Hayatta inanmam' deyişi geldi. Tabi ya, o zaman da biliyordu kesin bir şeyler!

"Biliyordun değil mi? Parkta sana söylediğimde zaten biliyordun!"

Derman yakasını ele vermiş olmanın rahatsızlığıyla olduğu yerde kıvranmaya başladı. "Yani..şey.."

"Hatta öncesinde de biliyordun! Annemle bir olup Asude'yle ne çok yakışırsınız diye tutturduğunda da biliyordun!"

Özlem dudağının kenarını dişledi. Kocası için zor anlar yaşanıyordu ve biraz hak etmişti doğrusu, araya giremeyeceği kadar şahsi bir şeydi.

Yiğit oturduğu koltuktan aniden kalkıp karşı koltuktaki Derman'ın dibinde aldı soluğu. Arkadaşını pijamasının yakasından tuttu. "Lan ben yanında ağlarken, haftalardır kendimi yiyip bitirirken, acıdan geberirken sen nasıl sustun! Nasıl arkadaşsın be!"

"Yiğidim açıklayabilirim valla ya."

Yiğit onu duymamazlıktan gelip yan taraftaki kadına döndü. "Özlem sen çıksana bi,"

"Çıkma Özlem! Sen varsın diye bir şey yapmıyor. Sen gidersen artık ölü bir kocan olur!"

"Üzgünüm Dermancım. Bu sizin hesabınız artık. Yalnız, ne yapıyorsanız gürültüsüz yapın."

Özlem odayı terk edip gitti ve yatağına uzandı. Sessiz olun dese de kendisi buradan duyuyordu hâlâ seslerini çünkü hemen yan odadalardı.

- "Kardeşim Asude tembihledi diye söyleyemedim, söz vermiştim."

- "Hiç mi bana insaf etmedin?"

- "Etmem mi, nasıl üzüldüm anlatamam. Sen benim biricik dostumsun lan. Seni öyle görmekten memnun muydum sanıyorsun? Ama yapacak bir şeyim yoktu. Biraz bir şeyleri de kendiniz halletmeliydiniz hem."

- "Öyle mi?!"

- "Öyle! Ben elimden geleni yaptım, daha ne yapayım? Ne zor işmiş iki tarafı bir idare etmek be!"

- "Asude'ye söz verdin yani?"

- "Evet."

- "Asude de benim onu sevdiğimi biliyor mu şimdi?"

- "Git de öğren!"

- "Ulan Derman!"

- "Ne Derman! Ne yapsın daha bu Derman sizin için? Bilmeyi geçin de artık eylem ve söylem aşamasına gelin bi zahmet! Mümkünse bensiz!"

- "Geçeceğiz, merak etme sen."

Araya sessizlik girmişti bir süre. Yiğit, arkadaşını biraz altta kalanın canı çıksın oynar gibi yerlerde sürmüştü ama sonunda bırakmıştı. İkisi de boğuşmaktan yorgun bir şekilde halının üzerinde boydan boya uzanmış yatıyorlardı.

Derman tavandaki bakışlarını yanındaki Yiğit'e çevirdi.

"Şşş, affettin mi? Küs değiliz dimi?"

Yiğit de başını ona doğru yan çevirdi.

"Değiliz."

"İyi, hadi şimdi git evimden. Birdaha da bu saatte rahatsız etme bizi mümkünse! Vakitsiz misafir sevmiyorum."

"Bir kovulmadığım kalmıştı!"

"Her şeyin ilkini yaşaman için elimden geleni yapıyorum işte. Değerimi bil."

"Yaa ya, bulunmaz hint kumaşısın abicim sen. Çıka çıka şu hayatta benim karşıma çıkman da büyük lütuf. Her gün şükrünü yapıyorum biliyor musun? Yegane şükürlüğüm, dostum."

"Şşştt dikkat et şükür nimeti artırırmış."

"Arttırdı valla, senden bir tane daha hayatıma girdi, şimdi de kendi evime gelecek bu gidişle baksana."

Yiğit'in kimi kast ettiğini bildiğinden, ikisi de gülmeye başlamışlardı. Yan odadaki Özlem de gülümsüyordu.

"O değil de, senle böyle dövüşe boğuşa baş edebiliyorum ama dişi versiyonunla nasıl baş edeceğim acaba?"

"Öğrenirsin öğrenirsin kardeşim, hayat her şeyi öğretir."


👮‍♂️👩‍🎓


Yiğit on beş dakikadır burada sevdiceğinin çıkmasını bekliyordu. Onunla konuşacaktı. Konumunu kızlar sayesinde öğrenmişti. Bir görüşme için bu binaya gelmişti Asude. Ne zaman biterdi acaba?

Az sonra binanın demir kapısını itip çıktı genç kız. Yiğit'in yüzüne bir tebessüm yayıldı. Arabayı çalıştırıp genç kıza doğru sürdü ve onun hizasına geldiğinde camdan hafifçe başını uzattı.

"Asude!"

Asude arkadan gelen arabanın kendi hizasında yavaşladığını fark edince bir an gerilmişti fakat ismini söyleyen tanıdık sesi işittiğinde rahatlayarak başını yana çevirdi.

"Yiğit?"

Dün akşamki 'Kardeşime artık eziyet etmene göz yumamam, başkasını sevmediğini söyleyeceğim' başlıklı mesaj aklına gelince kalbi hızla çarptı. Şimdi birbirlerinin hislerinden haberdar olarak karşı karşıyalardı ilk kez.

"İzninizle sizi bir yere götürebilir miyim Asude hanım?"

Heyecandan ne diyeceğini bilemeyen genç kız yavaşça başını sallamakla yetindi. Kafasından onlarca soru geçerken ve neler olacağını merak ederken Yiğit'in güleryüzünden cesaret alarak o da gülümsedi.

"Buyrun o zaman yan koltuğumuza,"

Asude arabanın önünden dolaştı ve ön koltuğa yerleşti. Kemerini bağlayıp ellerini kucağında birleştirdi. Kendisini dünyanın en asil koltuğunda oturuyor gibi hissetmesi normal miydi? İlk kez bu denli sakin görünüyordu ama içinde ne rüzgarlar esiyordu.

Yiğit uzanıp teybi açtığında bilinçli olarak seçtiği türkü çalmaya başlamıştı. Asude'nin yanakları hemen kızarırken bakışlarını yoldan başka yere çeviremiyordu.

Bir yiğide bir sözüm var
Nasıl deyem ben turnalar.

Bilerek yapıyordu! Utansa da bozuntuya vermedi genç kız. Yiğitse içten içe gülüyordu. Nasıl da kuzu gibi sessizdi sevdiceği. O da anlamıştı tabi, o yüzden böyleydi. Konuşmak kadar susmak da yakışıyordu ona, atılganlık ve cesaret kadar sakinlik ve utanç da.

Türkü bir kaç dakika içinde bitmişti fakat onların zihninde çalmaya devam ediyordu. Yiğit aralarındaki sessizliği bozmaya karar verdi. Bu garip atmosfer bir yandan hoş olsa da bir yandan garip ve ağırdı.

"Nereye diye sormadın hiç?"

"Sorsam da cevap alabileceğimi düşünmedim çünkü."

Sevdiğinin verdiği yanıt üzerine güldü Yiğit. "Doğru düşünmüşsün."

"E o zaman niye soruyorsun şimdi 'nereye diye sormadın hiç' diye?"

"Laf olsun diye galiba."

Bu kez gülen Asudeydi. Onun sessiz, sakin, ağır, oturaklı Yiğit'ine bak sen, nasıl çekinmeden rahatça söylüyordu bir de.

Genç adamın uzamış saçlarına gözü takıldı Asude'nin. "Saçlarını kesmeyi düşünüyor musun?"

"Niye sordun?"

"Laf olsun diye?"

"Yakışmamış mı yoksa?" derken alacağı cevabın önemli olduğunu belli ediyordu genç adam mimiklerinden ve ses tonundan.

"Yoo, güzel olmuş, yakışmış."

"Ha iyi o zaman, korktum ben de," derken direksiyonu tutmayan sol eliyle saçlarını geriye doğru taradı Yiğit.

"Yakışmadı desem ne yapacaktın kesecek miydin?"

"Yoo."

Yiğit'in 'ne münasebet' dercesine verdiği 'yoo' tepkisine yeniden ikisi de gülerken genç adam arabayı benzin istasyonuna yöneltti. Telefonu çalmaya başlamıştı bu sırada. Uzanıp baktığında kayıtlı olmayan bir numara olduğunu görerek aramayı yanıtlamadı ve sessize aldı. Ceketinin cebine attı telefonu.

"Marketten istediğin bir şey var mı? Su falan alayım mı?"

"Hayır, teşekkür ederim."

Yiğit arabadan indi ve görevliye "Yüz elli liralık," dedikten sonra ödeme yapmak için içeriye girdi. Telefonu yeniden çalmıştı. Aynı numaraydı. Israrla arayan kişi en azından az sonra sevdiceğiyle yapacakları konuşmanın bölünmesine sebep olmasın diye şimdi cevaplamaya karar verdi. Yoksa açana dek arayacaktı herhalde, bugün bu üçüncüydü.

"Efendim?"

"Yiğit! Sonunda!"

Bu sesi tanıyordu Yiğit. Kaşları yavaşça çatıldı. Bir yandan karttan ödemeyi geçerken bir yandan da bu adamın sesini duymanın modunu düşürmesine izin vermemeye çalıştı. Yani öyle kuvvetli nefret ve öfke gibi hisler beslemiyordu adama tabi ama hoşlanmıyordu da. Sinirlerini bozuyordu.

Neler olduğunu bir an şaşırdı. Anlamamazlık ve tanımamazlığa vurmayı denedi. "Kimsiniz?"

"Kim olduğumu çok iyi biliyorsun. Rol yapmana gerek yok. Ayrıca birdahaki sefere biri ısrarla arayınca önemli olabilir deyip açarsın inşallah!"

"Kim olduğunu bilseydim açmazdım. Neden aramıştın? Numaramı nereden buldun?"

"Bunları geçelim, acilen konuşmamız lazım."

"Önce sorularıma cevap ver istersen."

"Sorulara cevap arama kısmında takılı kalacaksan önce sen benim soruma cevap ver: nasıl Asude'yi bu işlere bulaştırırsın?"

Yiğit sabır çekmek isteyerek derin bir nefes aldı ve marketten çıktı. Asude onun çıktığını ama dışarıda telefonla konuştuğunu görerek beklemeye devam ediyordu.

Demek Şahin biliyordu. Operasyon tehlikede miydi, ifşa mı olmuşlardı yoksa?

"Ne işi?"

"Anlamamazlıktan gelme diyorum. Vakit kaybettiriyorsun şuan. Kim olduğunun ve ne yaptığının farkındayım, yaptıklarını görmezden gelip arkanızda bıraktığınız izleri de kaptmaya çalışıyorum. Yoksa çoktan ifşa olmuştun. O gün o restorana Asudeyle geldiğin görüntüler gizli kameralardaydı, zor sildim. Beni dinle, amacım size yardım etmek. Bu adamlarla çalışmaya başlamadan önce kim olduklarını bilmiyordum. Uzun süre de ne işler çevirdiklerini anlamadım ama şu an bana güveniyorlar ve her şey daha açık, ne yaptıklarını biliyorum. Durdurmanıza ben de yardım etmeye çalışıyorum yoksa en başından gerçekleri fark edince işi bırakır ve çekip giderdim."

Yiğit gerilmişti. Asude ondaki bu değişimi fark etmiş, içeriye giren Yiğitle çıkan Yiğit'in farklı bir havada olduğunu görebiliyordu. Kanıtı da karşısındaydı; yüzündeki çizgiler, kaşlarının şekli, bakışları, duruşu ve gerilen bedeni. Ne olduğunu merak etse de beklemeyi sürdürdü. Telefonda her ne konuşuyorsa onunla alakalı olmalıydı.

"Nereden anladın?"

"Asude, ona hislerim olduğunu bile bile ve karşılık vermediği halde etrafımda dolandı. Buluşmak istemek, davete icabet etmek ne kelime, mesajlarıma bile dönmezdi. Ani değişimin bir sebebi olmalıydı değil mi? Zorlu da olsa taşları birleştirdim diyelim."

" Nasıl inanayım sana? Bana oyun oynamadığını, yalan söylemediğini kanıtlayabilir misin? Gidip polisin peşlerinde olduğunu onlara iletmeyeceğin ne malum?"

"Çünkü ben kötü biri değilim, göz göre göre insanların zehirlenmesine ve kaçak madde taşınmasına da göz yummam. Ayrıca ortak bir problemimiz var: Asude. Onu tehlikeye atacak bir şey yapmam. Fakat sorumsuzca davranarak siz yaptınız , sen yaptın."

Yiğit sıkıntılı bir nefes aldı. "Ben engel olmaya çalıştım, uzak tutmak istedim. Benim de elimde olan bir şey değildi, kontrolüm dışındaydı."

"Her neyse. Önemli kısma geçelim. Odada konuşulanların dinlendiğini biliyorlar artık, yani oraya birinin girdiğini de. Herkesi didik didik incelediler, bu kimin işi olabilir diye. Oraya kendi işlerine ortak insanlardan yahut zengin bir kaç kişiden başkası çok gelmez. Müşterileri belilrlidir. Geriye çok seçenek kalmıyor anlayacağın. Siz de o seçenekler arasındaydınız. Kameraları sildim, ortada sana dair bir iz yok. Ama Asude benim davetlim olarak o gece oradaydı, kapıdaki güvenliğe de iletilmiş bir emirdi, yazılı olarak kayıtta geçen listeye alınan bir bilgiydi. Anlayacağın, şimdi başı belaya girebilir."

"Ah Asude ah!" diye söylenip arabadaki sevdiceğine doğru baktı Yiğit. Al işte, başını derde sokmakta üzerine yoktu.

"Belgeyi değiştirdiğinizi hâlâ bilmiyorlar. Birazdan mail adresine bazı dosyalar göndereceğim. Ayrıntıları orada bulunan bir alışveriş anlaşması yapılacak bu akşam. Yapacağınız baskın her şeyi kökünden çözebilir. Dosyayı ve söylediklerimi ekip arkadaşlarına hemen iletirsin. Ama senin vazifen başka, bırak operasyonla ekip arkadaşların ilgilensin. Sen Asude'nin yanında olacaksın. Onun gölgesi ol mümkünse, yanından ayrılma. Çünkü sana verdiğim bilgilerle işler sarpa saracak bu adamlar için. Olasılıkları göz önünde bulundurup önlem almak adına onu ellerine geçirmek isteyebilirler. Şüpheli gördüklerinden ötürü Asude'yi kaçırmaya yahut zarar vermeye kalkışabilirler. Onu koru."

İçine bir sıkıntı çökmüştü genç adamın. "Sana nasıl güveneyim Şahin?"

"Bu kadar şey anlattım! En önemlisi, Asude'ye zarar getirecek hiçbir işte parmağım olmaz çünkü ona değer veriyorum, biliyorsun. Artık bu kökünden hallolmazsa ona zarar gelebilir. Yeterince ikna edici oldu mu?"

"Sen bana nasıl güveniyorsun? Ya seni şimdi alıp götürtürsem, tutuklatırsam?"

"Yapmazsın çünkü ona sen de değer veriyorsun ve Asude'yi korumak için bana ihtiyacın var."

Şahin göremese de Yiğit yavaşça başını sallamıştı, bir kabulleniş içinde. Bakışlarını yine arabada bekleyen sevdiceğine ve ardından etrafa dokundurdu. Şu siyah FIAT neden tanıdık geliyordu?

"Şahin, bu adamlar Asude'nin peşine birini takmış olabilirler mi?"

"Bilmiyorum. Bir duyum almadım ama her şey olabilir. Neden? Şüphelendiğin bir şey mi var?"

"Göreceğiz." dedi Yiğit ve arabaya doğru yürüdü. "Şimdi sana bir numara ve mail adresi atacağım. Mailime atacağını söylediğin dosyaları o maile iletip numarayı ara. Bana anlattıklarını ona da anlat. Hazırlık yapmalarını söyle. Takip ediliyor olabileceğimizi de ilet."

"Tamam, bekliyorum."

"Gönderdim." deyip şoför tarafının kapısını açtı ve koltuğa yerleşti genç adam.

"Yiğit?"

"Efendim?"

"Ona dikkat et."

"Merak etme. Ve sağ ol."

Telefonu kapattı Yiğit. Kemerini takıp besmeleyle arabayı çalıştırdı. Dikkati az önce gözüne takılan FIAT'taydı, bakışları aynalarda.

"Ne oldu?"

Asude'nin sorusuna ne cevap vereceğini bilemeyerek biraz sustu Yiğit. Kız ona doğru döndü.

"Bir şey olmuş, belli. Anlatmayacak mısın?"

Döndüğü her dönemeçte peşinde olan araca aynada bakmayı sürdürerek konuştu Yiğit.

"Oldu. Takip ediliyoruz. Hayırlı olsun Asude."

"Ne? Nasıl ya? Kim tarafından? Senin mi peşindeler?"

"Hayır senin."

Asude başını çevirip arka camdan dışarıya baktı. Nereye dönseler bir araba arkalarından gelip durmaya devam ediyordu. O da gerilmişti. Yiğit'in sıkıntılı havası ona da geçmişti. Soracak çok sorusu vardı ama hepsi içine tıkıldı çünkü Yiğit telefonunu çıkartıp Derman'ı aramıştı. Telefonu hoparlöre alıp dikkatini yola verdi.

"Maili aldınız mı? Okan komiserimi aradı mı Şahin?"

"Evet. Siz neredesiniz? Takip ediliyor musunuz?"

"Evet. Eski atıcılık alanını hatırlıyor musun? Oraya doğru gidiyorum. Bir ekip yollayın her ihtimale karşı."

"Tamam, bir ekibi baskına bir ekibi de sana doğru yönlendireceğiz. Asude yanında, dimi?"

"Evet." dedikten sonra küçük bir ders vermek amacıyla bilinçli bir şekilde konuşmaya devam etti Yiğit. "Ya Derman, abicim ben KOM ( Kaçakcılık ve Organize Suçlarla Mücadele) şubesinde miyim yoksa Asayiş büroda mı? Neden KOM'da olmama rağmen ikidir Asude ile asayişin ilgilenmesi gereken olaylarda karşılaşıyorum? Bari şube değiştireyim, işim kolaylaşsın. Asude hanıma özgü kişisel polis olarak çalışayım. Hem ömürlük işim olur, nasılsa kendisi başını belaya sokmadan duramıyor.''

Asude, sevdiceğinin bu söyledikleri üzerine ona kaşlarını çatarak sitemle baktı.

"İyi fikir," dedi Derman. "Ama zaten evlendikten sonra kendisinin her şeyinden sorumlu olacağından ötürü meslek değil mecburiyeten koruyacaksın. O yüzden sen KOM'dan devam et. Tabi maaş istiyorsan."

Asude utançla ve hayretle telefona bakakaldı, karşısında Derman varmışcasına. Ardından her şeye rağmen gülen Yiğit'e dokundu bakışları. Yola bakıyordu neyse ki. Allah'ım ya, şu Derman komiseri ne vardı da daha onlar birbirleriyle hiçbir şey konuşmadan böyle laflar ediyordu!

Derman ve Yiğit operasyonla ilgili kaç şey daha konuştuktan sonra telefonu kapattı genç adam. Şimdi başlarındaki bu dert yüzünden asıl gidecekleri yere de gidemeyeceklerdi! Genç kızın moralini bir de bu bozdu.

"Asma suratını ya, şaka yaptım."

"Biliyorum, ona asmadım ki."

"Korktuysan korkmana da gerek yok, ben yanındayım. Korurum seni canım pahasına, merak etme. Hem, Allah var gam yok."

"Onu da biliyorum. Sen de canım Allah'ım da korursunuz beni."

"Ee ne oldu birden?"

"Başımıza gelecek bela tam gününü buldu. Beni bir yere götürüyordun, gidemeyeceğiz şimdi."

"Ha tek derdimiz bu mu şimdi?"

Asude "Niye küçümsüyorsun?!" diye çıkıştı birden, Yiğit'in bu durumu önemsiz görmesine karşın. Sonuçta gidecekleri yeri bilmese de ne olacağını biliyordu genç kız, ne amaçla götürüldüğünü de. Konuşacaklardı her şeyi açık açık, hislerini paylaşacaklardı, bir adım atacaklardı birbirlerine.

Yiğit elbette küçümsemiyordu ama şimdi bu en son düşüneceği şeydi çünkü önemsediği şey sevdiceğinin güvende ve iyi olmasıydı. Başka şeyler sonra da halledilebilir ve tekrarlanabilirdi.

"Küçümsemiyorum ama şu an öncelik de vermiyorum."

"Ben veriyorum demek ki!"

"İyi, ver sen. Adamlarlar karşı karşıya gelirsek de 'abi bizim özel bir kaç işimiz vardı' deyip bir günlük mühlet istersin. 'Bir yere kadar gideceğiz, sonra gelip düşün peşime, dersin."

"Mesele bir yere gitmek değil! Birlikte bir adım atmak, yol kat etmek. Gerçi senden niye anlamanı bekliyorum ki!"

"Niye, ben anlamaz mıyım böyle şeylerden?!"

"Evet anlamazsın! Anca içinde tut sen her şeyi! Sakın ha belli edersin, söylersin, cesaret gösterirsin!"

"Öyle mi?!"

"Öyle!"

"İyi! Ben de bir şey söylersem ne olayım o zaman!"

"Söylemezsen söyleme!"

İkisi de streslerini birbirleriyle didişip tartışarak atıyordu ama farkında bile değillerdi. Asude kızdığını belli ederek yönünü pencereden tarafa döndü ve az önce zaten gördüğü bir tabelayla karşılaştı.

"Niye aynı yerden ikinciye geçiyoruz?!"

"Ekip yaklaşana dek oyalanmak için. Arabayı atış alanında durduktan sonrası senin için daha tehlikeli. Lafı açılmışken, orada depo gibi bir yer var. Önünde park edeceğim, kapısı tam senin tarafından oalcak şekilde. Durduğumuzda hemen içeriye koşuyorsun, tamam mı? Sonra gizleniyorsun."

"Sen?"

"Beni unutuyorsun. Dediğimi yap."

"Ne demek beni unutuyorsun! Sen de benimle olmazsan hiçbir yere gitmem!

"Bir kere de laf dinle güzelim, bir kere."

"Sen de yapamayacağım şeyler isteme. Yiğit, benimle birlikte içeri gireceksin dimi, hemen arkamdan geleceksin?"

"Evet, geleceğim."

"Söz mü?"

"Söz!"


Loading...
0%