Yeni Üyelik
7.
Bölüm

•Sessizlik Oyunu• / Çığlık

@sukunettekelimeler

Derin bir nefes alıp karşımda oturan insanlara baktım. Bir kaç çocuk sesi haricinde salonda gürültü yoktu. Sohbetin sonuna yaklaşmış gibiydik. "Başka sorusu olan var mı?" deyip kalabalıkta gözlerimi gezdirdim. Lise çağlarında olduğunu tahmin ettiğim bir kız elini tereddütle kaldırdı. "Buyrun." deyip biraz rahatlaması için tebessüm ettim.


"Biraz özel olacak ama merak ettim. İsterseniz cevap vermeyebilirsiniz elbette. Bahsi daha çok kitabın sonlarında geçen kıza ne oldu? Sizi affetti mi?"


Utanarak hafifçe gülümsediğimde bakışlarımız en öndeki koltuklardan birinde oturan Gülefser ile birbirini buldu. O da utanarak bakışlarını kaçırmıştı. Soruyu soran genç kıza döndüm. "Affetti," dedim. Genç kız heyecanla "Evlendiniz mi peki?" dediğinde içimden kocaman güldüm. Dışarıya karşı ise ciddiyetimi korudum elbette. "Henüz değil." dedim. Gülefser yine utanmış, bir yandan da şaşırmış görünüyordu. Çünkü beni affetmiş, yanımda olmuş, bu zamana dek bana destek olmuştu. Ama hiç böyle ciddi şeylerden söz etmemiş, hatta kısacası "biz" diye bir şeyden söz etmemiştik. Yalnızca olabildiğince beraberdik.


Türkiye'ye döndükten sonra orayı, yaşadıklarımı anlatabildiğim kadar kişiye anlatmak için kendime söz vermiştim. Kız kardeşim Sevde, bunu kitap çıkararak daha rahat yapabileceğim fikrini öne sürmüştü ve hiç düşünmeden kabul etmiştim. Fakat kitabı hazırlamak, yaşadıklarımı yazmak düşündüğüm kadar kolay olmamıştı. Uzun süre üzerinde çalışmış, içime sinmesi için ağır ağır işlemiştim kelimeleri. Gülefser de benim sağ kolum olmuş, desteğini hiç eksik etmemişti. İstediğim her zaman okumuş, fikir vermiş ve yol göstermişti bana. Bazen kütüphanede çalışırken elinde kahveyle çıkagelirdi, bazen bir saklama kabında benim için yaptığı kekle. Sonunda kitabım basılmıştı. Elime aldığımda öyle iyi hissetmiştim ki! Birini alıp hemen paket yapmış, Gülefser'in yanına gitmiştim. İşlerle uğraşıyor, bir haber yazısı yazıyordu. Beni görünce şaşırmış ve sevinmişti. "Sana bir sürprizim var, hazır mısın?" dediğimde merakla bakmış, başını sallamıştı. Arkamdaki paketi ona uzatmış, açmasını seyretmiştim. Kitabı ellerinin arasında aldığında suratında kocaman bir gülümseme belirmişti. "Sonunda! Çok sevindim. Hayırlı olsun." demiş ve masanın üzerinden bir kalem alıp uzatmış, "Bana da imzalarsın artık." demişti. "İlk sana getirdim." dediğimde yine gözlerini kaçırmış, sonrasında tebessümle kitabın başına bir şeyler yazmamı izlemişti. Kalemi de kitabı da ona uzattığımda kapağı açıp ne yazdığıma bakmıştıı : "Sevgisini ve desteğini her zaman kalbimde hissettiğim Gülefser'e... Yanımda olduğun için teşekkür ediyor, varlığın için şükrediyorum."


Sonrasında ben önce kendi şehrimde ilçe ilçe gezmiş, söyleşiler yapmış ; ardından çevre illere açılmıştım. Yanımda arkadaş olarak bazı yerlere Sevde, bazılarına Ahmet Yasin, bazılarına Gülefser geliyordu. Bugün bilerek onu çağırmıştım.


Ceketimin cebinde varlığını hissettiğim tülbent kalbimi heyecanla doldurdu. Bunu bastırmaya çalışarak "Başka sorusu olan?" dedim. Yirmili yaşlarda bir arkadaş el kaldırıyordu. "Buyrun." dedim. "Daniel'dan haber aldınız mı hiç? Kurtulmayı başardı mı? Biliyorum henüz iki sene oldu ama.."


Bu soru beni gülümsetmişti. "Evet, aldım." dedim. "Daniel yaklaşık iki ay evvel maille bana ulaştı. Sonunda başardığını söyledi. Şuan bir yardım kuruluşunda ülke ülke gezip mazlum insanlara gülümseme armağan ediyor ve onlarla beraber gülüyor. Gülümsenin ona ne kadar yakıştığını biliyor artık. Nasipse Eylül'de beni ziyarete gelecek."


"Çok sevindim buna. Teşekkür ederim. Bizlerden de selam söyleyin." deyip elindeki mikrofonu indirdi. "Aleykumselam." dedim ben de ve bir kaç soru daha aldım. Sonrasında kimseden bir atak gelmedi, sohbeti bitirdim. "İmza kısmına geçelim o zaman." deyip hazırlanmış masaya doğru gittim. Yine uzun bir imza faslı yaşamıştık. Sonunda salonda tek tük kişi kalmıştı, onlar da bizimle ilgilenen görevliler, ev sahipleriydi.


"Biz artık müsaadenizi isteyelim." deyip Furkan beyin elini sıktım.


"Önce bir yemek yeseydik beraber."


"Bir başkasına sözüm var, birdahakine inşallah."


"Tamam öyle olsun. Unutmayın ama sakın, yine bekleriz. Çok verimli oldu, Allah razı olsun. " deyip gülümsedi.


"Amin Furkan bey, amin. Sizlerden de razı olsun, bizi ağırladınız. Yemek sözü için tekrar uğrayacağım mutlaka." deyip göz kırptım. Vedalaşıp ayrıldık. Salonun bir köşesinde oturmuş bekleyen Gülefser'in yanına gittim. "Gidelim mi?"


Başını sallayıp "Sen hazırsan gidelim." dedi ve kalktı. Salonun çıkışına doğru yürümeye başladık . Kapıdan çıkıp ilerlerken boş koridorda rahatlıkla duyulabilen iki ses ikimizin de kulaklarına doluyordu.


"Yaa ne güzel. Ben de kitap imzalatmak istiyordum ama benim kitabım yok. Arkadaşımdan alıp da okumuştum. Kendime alamadım henüz, bursum yatmadı. Acaba tekrar gelir mi buraya?"


Ses, koridorun diğer köşesinden geliyordu. "Bilmem, belki gelir."


Belli ki iki arkadaş birbirleriyle konuşuyordu. Gülefser'e dönüp "Yanımızda kitap var mı?" diye sorduğumda başını salladı ve elinde taşıdığını yeni fark ettiğim poşetten bir kitap çıkarıp bana uzattı. Köşeyi döndüğümüzde yine liseli olduğunu tahmin ettiğim iki kızın dikildiklerini gördüm. Yanlarına doğru gittim ve "Selamunaleykum." deyip elimdeki kitabı aramıza kaldırdım. "Fazladan kitabımız varmış da, eğer siz imzalatmadıysanız size hediye etmek isterim."


Mavi başörtülü kız "Ben imzalattım, teşekkür ederim." deyip yanımdaki Gülefser ve ben üzerinde gözlerini gezdirip durdu. Siyah başörtülü kıza döndüm. "Siz imzalatmış mıydınız?" Başını iki yana sallayıp "Hayır." dediğinde Gülefser'e dönüp "Kalem verebilir misin Gülefser?" dedim. Gülefser, "Cebinde var ya zaten." dediğinde aptallığıma güldüm. "Ah, haklısın." Her zamanki gibi yine beni benden iyi bilip arkamı toplamayı beceriyordu. Cebimdeki kalemi çıkarıp kitabı açtım ve pencerenin önündeki boşluğa koyup ufak bir dua ile imza bıraktım. Kitabı kıza uzatıp "Buyrun." dedim ve teşekkür ederek aldı. Yanlarından ayrılıp arabaya doğru yürürken kızın sevinç dolu sesi duyuldu. "Ya Allah'ım sen ne büyüksün, sesimizi duyuyorsun. Çok mutluyum!"


Tebessüm ettim ve yürümeye devam ettim. Gülefser'e baktığımda onun da gülümsediğini gördüm. Az sonra sesi de duyuldu. "Sana en çok yakışan şeylerden biri de bu, biliyor musun?"


Anlamamışçasına sordum. "Ney?" Bana "Sen ne demek istediğimi gayet iyi biliyorsun ama beni utandırmak hoşuna gidiyor ve soruyorsun!" bakışlarını atıp önüne döndüğünde güldüm.


Arabaya bindik. Radyoyu açtım ve hareket ettik. Bir zamanlar çok dinlediğim ve sevdiğim müziklerden biri başlamıştı.


"Belki güneş bir gün ikimiz için doğar


Belki korkuları hayallerimiz boğar


O masal günü gelinceye kadar


Susuyorum, susuyorum."


O masal günü gelmişti.


Başka bir yere gittiğimizi fark eden Gülefser "Nereye gidiyoruz?" diye sordu ve bakışlarını yoldan çekip bana çevirdi. "Acıkmadık mı? Bir şeyler yer içeriz diye çok sevdiğim bir yere gidelim dedim."


"Hımm, olabilir, tamam." deyip yolu seyretmeye devam etti. Sonunda araba durdu ve indik. Gülefser'in hayranlık dolu sesi duyuldu. "Burası çok güzelmiş Salih. Manzaraya bak, harika."


"Öyledir." dedim, "Hadi gel."


Bir masaya oturup bir şeyler söyledik. Siparişlerimiz gelene dek biraz manzara seyredip bir kaç kelam da sohbet ettik. "Bir fotoğraf çekilelim mi burada? Çok güzel olur." deyip soran gözlerle bana baktı. "Tabiki." deyip uzattığı telefonunu aldım ve yanımızdan geçen bir genci durdurdum. "Pardon, rice etsem bir fotoğraf çeker misiniz?"


"Tabiki abi." deyip telefonu aldı ve bir kaç poz çekti. Teşekkür ettik, gitti. Az sonra çaylar ve siparişler de gelmişti. Yemek boyu çok sesim çıkmamıştı çünkü heyecanlıydım. Kelimeleri nasıl toparlayacaktım? Ne diyecektim? O ne diyecekti peki?


Sonunda yemekler bitti, çaylar içildi. Biraz daha manzarayı seyrettik. Kalkma vakti gelmişti. Hesabı ödedim, arabaya doğru yürümeye başladık. Olamaz olamaz, söylemem gerekiyordu artık! Arabaya binemezdik şuan.


Henüz otoparka yaklaşmamıştık, hâlâ sağ tarafımızda güzel manzara duruyor, yürüyorduk. Artık yapmalıydım. "Gülefser, dur, gitmeyelim."


Aniden durup garip bir tavırla onu da durdurunca şaşırmıştı kızcağız. "Ne oldu ki, neden?"


"Çünkü burada durmamız gerek."


"Allah Allah, ne oluyor Salih? Bir şey mi oldu?"


"Evet." dedim başımı sallayıp. "Akıllı çocuk, sen evet demeyeceksin. Sen diyeceğini de , eveti kız desin."


Soran gözlerle bana baktı. Kızcağız da ne olduğunu şaşırmıştı. "Saçma bir davranış oldu şuan, biliyorum. Çok özür dilerim, heyecandan her şeyi birbirine karıştırdım. Planım da mahvoldu." derken elimi enseme götürdüm.


"Ne planı?"


"Boş ver." deyip derin bir nefes aldım ve dağlara doğru baktım sakinleşmek için. Sonrasında tekrar ona döndüm.


"Şimdi sadece beni dinle, tamam mı?"


Yavaşça başını salladı. İçimden "Hadi Bismillah" deyip konuşmaya başladım.


"Ben senin ruhundan kopup gelen çığlıkları duyamadım Gülefser. O zamanlar sağırdım çoğu şeye. Şimdi duymayı öğreniyorum. Haykırmayı öğreniyorum. Sessizlikleri çığlıklarımla yırtmayı öğreniyorum. Sen her zaman bu yolda bana destek oldun, yanımda oldun. Aramızda mesafeler varken dahi kalbimde varlığını hissettim. Kalan ömrümde de sesime ses, canıma yoldaş olur musun Gülefser? Kalbime elini koyup ısıtır mısın orayı? Sadece gözlerime bakarak beni çekip alır mısın düştüğüm dipsiz kuyulardan? Sessizlik oyunu oynadığım tek kadın sen olur musun?"


Oh, sonunda bir şeyler diyebilmiştim. Cesaretim yerine gelmişken, ceketimin iç cebinde duran emanetimi çıkardım. "Eğer kabul edersen, bu emaneti sana vermek istiyorum. Meryem Ahed teyze, Ruveyda'ya bunun Riyad Hamza'dan kalan önemli bir hatıra olduğunu söylemiş, kollarımda can veren kızından emanet olarak bana vermişti. Verirken de bana, "Bu değerli bir emanettir. Kutlu bir şehidin kutlu bir mücahideye hediyesidir. Ömrünü emanet etmeyeceğin kimseye verme." demişti. Bense en başından beri kime vermem gerektiğini biliyordum."


Şaşkınlıkla bana bakakalmıştı. "Bu emaneti yüreğinde taşıyabilir misin?" deyip bileğine uzandım ve avcuna bıraktım onu. Başını sallayıp "Evet.." dediğinde avcunda gönül rahatlığı ile bıraktım ve çektim elimi. Gözleri dolmuştu, tülbenti bağrına basıp dolu gözlerini bana çevirdi. "Bu, yapabileceğin tüm planlardan daha güzeldi."


"Bunu duyduğuma sevindim." deyip heyecanımı atan bir gülümseme bıraktım dışarıya. Kalbim hâlâ hızla çarpıyordu.


Bana bakıp gülümsedi dolu gözlerle, ben de ona bakıp gülümsedim heyecandan aptallaşan görüntümle.


Birbirimize bakıp gülümsedik ömür boyu. Ömrümü emanet edeceğim kadının o olduğuna asla pişman olmadan ömrümü geçirdim. Çocuklarımız ise isimleriyle gelmişti dünyaya. Ruveyda ve Hamza...


*


21.08.2019 Çarşamba


~son


Loading...
0%