Yeni Üyelik
9.
Bölüm

•Çöp Kutusu• 9

@sukunettekelimeler

~ 4 Temmuz 2017 Salı


Çöp bidonunun kenarındaki zarf dikkatini çekti Meva'nın. Merakını yenemedi, nasılsa çöpe atmışlar deyip zarfı hızlıca aldı ve oradan uzaklaştı. Parka gidip oynayan çocukları izledi. Henüz gençti ama yine de çocuk olmayı özlüyordu. Boş bir yere oturup zarfın arkasına baktı. Gönderen ve gönderilen kişinin aynı olması dikkatini çekmişti. İyice meraklanmıştı. Heyecana bayılırdı, hemen zarfı açtı ve okumaya başladı.


Abdussamet Tufan


19.12.2013


Selam, (üzerini çizmiş)


Merhaba, (üzerini çizmiş)


Ne diye başlanır ki kendine yazılan bir mektuba? Her neyse, Selamünaleyküm diyeyim işte.


Betül hoca dört yıl sonraki kendinize mektup yazın dedi. Şuan sınıftaki herkes önündeki kağıda bir şeyler karalamakla meşgul. Arada bir de birbirine bir şeyler söyleyenler oluyor. Sınıfı arkadaşlarımı seviyorum, hepsi iyi çocuklar. Aralarında en büyüğü de benim, okula geç başladığım için...


Lakin hepsi de dertli, biliyorum. Bazıları sıkıntısını içine gömerken bazılarınınki bakışlarından okunuyor. Gül gülümsemeleriyle yenmeye çalışıyor, Bilal Yasin Binnur'la. Fehime sessizliğiyle, Zülal umuduyla. Herkes bir şeylere el uzatıyor işte hayata tutunmak için.


Ya ben? Hâlâ neye el uzatacağımı bilemiyorum. İçimdeki anlam veremediğim sıkıntı baş göstereli bir kaç hafta olmasına rağmen bunaldım. Ruhumda bir şeyler kayıp ve sanki ben o şeyi bulamıyorum. Bulmaya çok yakınım, bir o kadar da uzak. Ne yapacağım, bilmiyorum. Bizimkiler bile dalga geçiyor. Daha dün Halis Utku "Abdussamet hayrola, bir haller var sende bu aralar. En normalimiz sendin be abicim." diye takıldı. Vallahi ben de bilmiyorum işte ne haller olduğunu. Bilsem çözüm arayacağım. Bir boşluk benimkisi. Neyle kapatacağım o boşluğu?


Peki bunu okurken sen, o boşluk duruyor mu içinde? Yoksa doldurmayı başardın mı bir şeylerle?Umarım ki başarmışsındır. Benden bu kadar. Daha yazacak neyim var bilmiyorum. Başka bir şeyler gelmiyor kalemimin ucuna.


O zaman, hadi eyvallah!


Abdussamet Tufan


Zarfta yazanları tam okumuştu ki birden elindeki kağıt biri tarafından çekildi. Başını kaldırıp yeşillerine öfkeyle bakan bir çift kahverengi gözle karşılaşmıştı Meva.


"Ne yapıyorsunuz?" deyip o da kaşlarını çattı ve ayağa kalktı. Elini karşısındaki adama doğru uzattı. "Lütfen verir misiniz şunu? Hem siz de kimsiniz ki elimden böyle çekip alıyorsunuz okuduğum şeyi?"


Meva hem öfkeli hem heyecanlıydı. Nefes alış verişi hızlanmaya başlamış, karşısındaki adamın gözlerinden çekmeye çalışıyordu gözlerini.


Adam alayla güldü ve elini uzamaya başlamış sakallarında gezdirdi.


"Asıl sen kimsin ki benim zarfımı okuyorsun? Başkalarının şeylerinin ellenmeyeceğini öğretmediler mi sana?"


Meva şaşırmış ve afallamıştı. Kızın afalladığını Abdussamet de rahatça anlayabiliyordu. Öfkeli sesini normale döndürme kararı vermiş olsa da Meva sertçe "Sen Abdussamet misin? Hem ben bunu çöpte buldum, sahip çıksaydın o zaman da çöpe atmasaydın. Artık benim sayılır." dediğinde bu kararı hiç almamış gibi unutuvermişti.


"Bayan çokbilmiş, evet ben Abdussamet'im ve o zarf da benim. Sizin falan sayılmaz."


Meva elindeki zarfın içinde bir kağıt daha olduğunu fark ettiği için onu da merak ediyor ve okumak istiyordu. Zarfı vermeye niyetli değildi. Sonuçta çöpten almıştı! Hem adamın bu satırları yazan kişi olduğu ne malumdu? Meva zarfı arkasına saklayıp "Vermeyeceğim. Hem bunların sizin olduğu ne malum, çöpteydi diyorum size." diye inatlaşmaya devam etti.


Abdussamet şimdi burada yarım saat oyalanıp bu turuncu kafaya laf anlatmaya uğraşmak istemiyordu. Yıllardır burada oturmadığı için zarf yanlış adrese gelmiş sayılıyordu. Abdussamet sabah klinikteyken bugünün tarihine baktığında bir şeyler anımsamış lakin ne olduğunu çözememişti. Yardımcısıyla konuşurken pat diye aklına gelince adamı orada bıraktığı gibi klinikten çıkmış ve eski evine gelmişti. Kapıyı açan teyze zarfı çöpe attıklarını söyleyince Abdussamet evin bahçesinden çıkmış, etraftaki çöp bidonlarına şöyle bir bakınmıştı. Mevayı bir çöpün kenarından bir şey alırken görmüş fakat aksilik bu ya, gözden kaybetmişti. Neyse ki turuncu saçları ve elindeki zarf sayesinde kızı tekrar bulması çok zor olmamıştı. Tüm bunları anlatmak yerine kolayca zarfı almayı yeğlerdi. Öfkeyle kıza doğru atıldı ve arkasındaki zarfı almaya çalıştı.


Meva bir adım geri gidip zarfı sımsıkı tuttu. Bir yandan da aralarında pek mesafe kalmayan adama "Ya bıraksanıza! Kimsiniz siz be, bakın bağıracağım he!" diye söyleniyordu.


Abdussamet içinden "Turuncu kafa bir cadıya rastladık" diye söylenirken bir kaç adım atıp kızın omzunun arkasından bakarak zarfı almaya çalıştı.


Meva dibine kadar giren adam yüzünden yerinde çakılı kalmıştı. Biraz kıpırdansa burnu ceketine değecekti. Tek yapabildiği zarfı biraz daha sıkmak oldu. Abdussamet şuan zarfa odaklandığı için vaziyetinin pek de farkında değildi. Çekelediği zarfı fazla sıkıyordu kız, kendisi de çok çekelemek istemiyordu yoksa yırtılırdı. "Şunu bırakacak mısın artık?" derken başını hışımla biraz sağa çevirdiği gibi kızın turuncu saçları suratını okşadı. O an kıza fazla yaklaştığının farkına varıp bir iki adım geriledi.


Meva başı hafifçe öne eğik, iki eli arkasında öylece dikiliyordu. Suratına vuran güneş ışınları nedeniyle başını biraz kaldırdığında karşısındaki adamın kendine dikkatle baktığını gördü. Abdussamet gerçekten de kızın suratına vuran gölgelerde bakışlarını olması gerekenden biraz fazla oyalamıştı. Meva kendisini toparlayıp "Tamam, kimliğinizi verin." deyip elini adamla arasında kalan boşluğa uzattı.


Abdussamet "Niyeymiş?" diye imayla sorduğunda "Merak etmeyin nikahıma almayacağım!" deyip beklemeye devam etti. Bir yandan da "bu söylenecek laf mı şimdi, aferin Meva!" diye kendine kıza koymuştu.


Abdussamet kimliğini çıkarıp kızın avucuna sertçe bıraktı ve kollarını birbirine bağladı. Meva kimliği alıp baktı. Abdussamet Tufan.


"Bak bak, iyice bak." derken kimliğin bir ucundan tutup kızın gözüne doğru iteledi Abdussamet.


Meva kimliği Abdussamet'e geri uzatıp arkasındaki zarfı önüne getirdi ve üzgün bakışlarını zarfa yolladı. "Bir daha bu kadar meraklı olmayacağım." diye kendine söylenirken zarfı Abdussamet'e doğru istemeyerek uzattı. Abdussamet zarfı alacakken geri kaçırdı elini Meva.


Bankın üzerine bıraktığı çantasını koluna takıp bir adım geri gittiğinde tam zarfı tekrar uzatırken ve bir cümleye başlayacakken bir adamın kendine çarpması ve ayağının burkulup acıyla bir "ah" etmesi bir oldu. Kendine çarpan adamın arkasından öfkeyle baktı. Bu bambaşka bir öfkeydi. Adam canını yakmıştı çünkü. Adamın peşinden iki polisin de koştuğunu görünce "İnşallah yakalanırsın!" diye bağırıp tek eliyle tutunduğu banka oturdu.


"Artık zarfımı alabilir miyim?"


Duyduğu cümle karşısında öfkeyle elindeki zarfı adama doğru uzattı. "İnsan bir iyi misin der. Adama bak ya, ne zarfmış!"


"Çenen iyi çalıştığına göre iyisin." deyip elindeki zarfı gösterdi Abdussamet, "Sağ ol." Zarfı ceketinin cebine sokuşturup Meva'ya yöneltti bakışlarını. "Geçmiş olsun ve iyi günler." dedikten sonra arkasını dönüp yürümeye başladı.


Meva hırsla yerinden kalkıp Abdussamet'in peşinden "Siz-!!" diye bağırsa da ayağı onu taşıyamamış, bir inlemeyle bankın biraz ötesine düşüvermişti. Abdussamet arkasına dönüp kızı yerde görünce kötü hissetti. Yanına doğru yürüyüp yerdeki kıza elini uzattı. Meva kendine doğru uzatılan elin sahibine az önce iki kez yarım kalan cümlesini sunmaya kararlıydı. Yeşil gözlerini Abdussamet'in keskin hatlara sahip yüzüne çevirdi.


"Bence o içinizdeki boşluğu doldurmayı başarmışsınız, tebrikler! Öfke, küstahlık ve bencilliğiniz iyi bir kapatacı görevi üstlenmiş."


Abdussamet uzattığı elini çekip bakışlarını kaçırdı. Gerçeklerin yüzüne karşı söylenmesi kendinde garip bir etki bırakmıştı. Kızın yardıma ihtiyacı olduğunu kendine hatırlatıp elini tekrar uzattı. "Burada böyle oturup parktaki çocukların yardım etmesini mi bekleyeceksin bayan çokbilmiş?"


Meva kendine iki kez bayan çokbilmiş dediği için "Meva!" deyip Abdussamet'e baktı tekrar. "Yani adım bayan çokbilmiş değil, Meva!"


Abdussamet başını salladı.


"Peki Meva hanım, yardım istiyor musunuz istemiyor musunuz?"


Meva kendine uzatılan eli tutup destek alarak ayağa kalktı.


Abdussamet "Gelirken buralarda bir yerde eczane görmüştüm. Bir gösterelim." deyip iki adım attıktan sonra Meva koluna tutunup o iki adımı tek ayağı üstünde zıplayarak gidince durdu.


"Üzerine basınca çok ağrıyor mu?"


Meva başını sallayınca turuncu saçları önüne düştü. Boştaki eliyle saçlarını düzeltip "Evet." dedi ve ne yapacağını bilemeyerek soran gözlerle Abdussamet'e baktı.


Abdussamet de ne yapabileceğini düşünmeye başlamıştı. Mevayı böyle bırakıp gitmeye niyeti yoktu. Yeni tanışmış, hatta normal şartlar altında tanışmamış dahi olsalar ona ısınmıştı. Farklı bir havası vardı Meva'nın. "Parkın kapısına kadar benden destek alarak gelebilir misin?"


Meva başını sallayıp Abdussamet'in koluna sıkıca tutundu ve Abdusssmet yavaşça yürürken o da bir nevi zıplayarak parkın kapısına ulaştılar. Abdussamet onu kaldırıma oturtup "Bekle burada." dedikten sonra sokağın aşağısına doğru yürümeye başladı.


Meva "beni bırakıp gitti herhalde" düşüncesine bir an kapılsa da Abdussamet'in öyle kötü biri olacağını düşünmüyordu. En azından yardıma ihtiyacı olan birini bırakacağını sanmıyordu. Az sonra önünde siyah bir araba durunca tedirgin oldu. Şoför koltuğundan inen Abdussamet'i görünce içi biraz olsun rahatlamıştı. Tekrar ondan destek alarak arabaya bindi Meva. Bindikten sonra tedirgin olsa ve pişman olsa da iş işten geçmişti. Ne diye hayatında ilk kez gördüğü birinin arabasına biniyordu!


Abdussamet'in dediği gibi iki sokak ötede de durmamışlardı üstelik, hâlâ gidiyorlardı. Meva sabırlı biri değildi, oturduğu yerde dikleşip cep telefonunu çıkardı cebinden. Sanki bir şey olursa birini ararım mesajı verir gibi hissediyordu çünkü. "Nereye gidiyorsunuz acaba? Eczaneyi geçtik. Beni indirin lütfen."


"Üzerine basamadığın ayağın incinmiş veya çatlamış olabilir. Yani hastaneye gidiyoruz. Sana bir şey yapacak değilim." dedikten sonra hazır kırmızı ışıkta durmuşken torpido gözünden kartını alıp kıza uzattı.


"Al bak kartım. İstersen bir arkadaşına falan at da senden bir kaç saat haber almazlarsa benim peşime düşsünler." Abdussamet bir süre duraklayıp kartı inceleyen kıza aynadan kısa bir bakış attı.


Meva, böyle bir adamın psikiyatrisi olmasına fazlasıyla şaşırmıştı. Araba durana dek bir kaç kez bakışlarını direksiyonu sıkıca kavramış adamda gezdirdi. Neden direksiyonu sıktığına anlam verme çabası bir kaç dakika sonra söndü.


Abdussamet ise neden sıktığını gayet iyi biliyordu...


Araba durduğunda kapıyı açıp tek ayağı üzerinde durarak indi. Abdussamet yanına gelip tekrar Meva'nın koluna girmesine izin verip acilin kapısına dek gitmesinde yardımcı olduktan sonra "Bekle de tekerlekli sandalye getireyim." deyip gözden kayboldu.


Meva etrafına bakındı. Alışkındı hastahanelere. Etrafta hep bir sağlık sorunu olan insanlar, bekleyenler, tedavi olanlar... Her gün yeterince zaman geçiriyordu hastahanede. Hemşireydi çünkü.


Az sonra bir tekerlekli sandalyeyle gelmişti Abdussamet. Meva oturdu, o da sandalyeyi itip gerekli yöne doğru sürdü. Sıra almak üzere görevli adamla konuşmaya başladı. Adam "Kimlik lütfen" dediğinde karşıda oturan Meva'nın yanına geri dönmek zorunda kaldı. Çantasını açıp kimliğini uzatan kızdan uzaklaşırken şöyle bir baktı üzerine. Meva Özgen. Adam işlemleri halledip kimliği yanında bir kağıtla beraber geri verdiğinde garip bir tesadüf olduğunu düşündü bugünün.


Sıra kendilerine gelene dek Meva tekerlekli sandalyede oturmayı, Abdussamet de yanında dikilmeyi sürdürüyordu. Meva'nın telefonu çaldığında annesine neden hastahanede olduğuna dair kısa bir özet geçti. Tabi Abdussametle yaşadığı olayları es geçerek.


"Kızım kimle gittin oraya? Kaçan adam çarpınca polis mi yardımcı oldu?"


"Yok anne, bir arkadaşım da oradaydı o esnada. Sağ olsun o yardımcı oldu. Polis, adamı kovalıyordu."


Meva arkadaş demişti çünkü yanındakinin tanımadığı biri olduğunu annesi öğrenirse olacaklarla uğraşmak istemiyordu. Meva'nın cümlesi üzerine Abdussamet bakışlarını ona çevirdi ve göz göze geldiler.


"Hangi arkadaşmış o kızım? Ah ah bak yavruma, kaldı oralarda. Baban da gelse gelemez, işte adam."


Annesinin cümlesi üzerine bakışlarını çekti Meva.


"Sen tanımazsın annecim, psikiyatri bir arkadaş işte. Hem niye öyle diyorsun şimdi, yabancı yerde miyim Allah aşkına? Zaten her günüm hastahanelerde geçiyor."


Sonunda telefon kapanıp da onlara sıra geldiğinde Abdussamet "Zaten her günüm hastahanelerde geçiyor." cümlesine takılı kalmıştı. Acaba Meva'nın bir hastalığı mı var diye düşünüyordu.


Doktorun kontrolünden sonra Meva'nın ayağına röntgen çekildi. Sonuçlara bakan doktor için basit bir şey olsa da Meva için ayağının kırık ve kırığın doğru kaynaması için düzeltilecek olması pek basit değildi. Doktor söyledi söyleyeli yüreği ağzında atmaya başlamıştı. Başka bir odaya girdiklerinde Meva pantolonunun paçasını sıyırdı ve korktuğu için bakışlarını kaçırdı ayağından.


"Siz hanımefendinin yanında durun, destek olursunuz. Biraz acıyacak."


Abdussamet kendine söylendiğini anladığında Meva'nın yanına geçti. Doktor ayağını tutup hafifçe oynattığında kızın suratında acı emareleri oluşunca destek olmak istercesine elini omzuna koydu.


Doktor "Bismillah" deyip asıl acıtan duruma geçiş yaptığında ise Meva dayanamayıp dudaklarından bir inlemenin firar etmesine izin verdi. Ellerini sıkıyordu ve tüm vücudunu kasmıştı. "Kendinizi kasmayın lütfen," uyarısını duymamıştı bile.


"Tamam bitti. Emin olmak için bir röntgen daha alalım ve saralım."


Sonunda her şey hallolduğunda Abdussamet tekerlekli sandalyeyi arabanın önünde durdurup Meva'nın binmesine yardımcı olduktan sonra "Sen bekle ben şunu yerine koyup geliyorum." diyerek acil kapısına doğru yürümeye başladı.


Şoför koltuğunda yerini aldığında arkasına dönüp Meva'nın az evvel hepten bembeyaz olan yüzüne baktı. "İyi misin?"


Meva başını salladı. "Şuan daha iyiyim."


"Nerede oturuyorsun? O parkın yakınlarında mı?"


"Bahsettiğin eczanenin olduğu sokakta."


Abdussamet önüne dönüp arabayı çalıştırdı ve geldikleri mahalleye geri sürdü. İki katlı bir evin önünde arabayı durdurup indi ve kapıyı açıp inmeye yeltenmiş Meva'nın kolundan tutup yardımcı oldu. Eve doğru tek ayağı üzerinde gidecek olan Meva'ya yavaş adımlarla ayak uydurdu. Meva Abdussamet'in tek koluna tutunuyor ve öyle yürüyordu. Tanımadığı bu adama yeterince yük olduğunu düşünüyordu. Bir de bencil falan demişti adama. Çekindiği için de zaten aralarında mesafe bırakarak "zıplıyordu"


Arabanın etrafından dolandıkları sırada karşıdan hızla gelen spor arabayı fark etti ve bir adım geri gidip, koluna tutunan Mevayı da kolundan sıkıca tutup kendine doğru çekti. Kızın tek ayağı zaten işlev görmediği için dengesini kaybetti ve boştaki kolunu düşmemek için Abdussamet'in boynuna doladı. Annesi şuan gelse fazlasıyla yanlış anlayabilirdi.


Abdussamet derin bir nefes alıp giden araca içinden bir kaç küfür yağdırdı. Mahalle arasında bu kadar hız yapılır mıydı!? Meva'nın belindeki elini gevşetip ne olduğunu anlamayan kızın hafifçe kaldırdığı suratına doğru baktı. "İyi misin?" Sesi az önceki adrenalin dolayısıyla biraz kısık çıkmıştı.


Meva yutkundu ve neden kalbinin böyle hızlı attığını çözmeye çalıştı. Sadece başını sallayarak onay verebildi. Sesi kaçmıştı sanki. Bir adım geri gitti. Daha fazla uzağa gitmeye korktu. Meva gözlerini yumup neden sesini çıkarmadığını düşündü. Başkası olsa böyle yakınında olmasına izin vermezdi. Onu daha bugün tanımıştı. Şimdiyse kendine her ne yapıyorsa bunu yapmasına izin veriyordu. Ona diyordu ama kendisi hâlâ onun boynuna sarılmış kolunu geri çekmemişti. Çektiğindeyse tek ayak üzerinde dengesini kaybedeceğini hissedip bu kez koluna tutundu.


Abdussamet , Meva'nın çekilmesiyle kendine gelmiş ve o içindeki boşluğu doldurduğu öfkesini kendine yöneltmişti. Kendine bir kaç hakaret sayıp "Sen ne yapıyorsun! Ne ara kızlara karşı böyle oldun! Kendine gel." çağrısı yapmıştı. Fakat bildiği ve gerçek olan bir şey de vardı ki, bu kız ona bir şeyler yapmıştı. Diğer tanıdığı kızlardan farklı hissettirmişti. Zaten kimseye şimdiye dek böyle yakın olmamıştı. Bu kız ilkti.


Meva'dan uzaklaşıp yalnızca koluna tutunması için gereken mesafeyi bıraktı.


"Af edersin..ben..ben--"


Abdussamet'in cümlesi bir kadın sesiyle bölündü.


"Kızım, geldin mi?"


Meva'yı annesine teslim edip, kadının "bir çayımızı iç, hem Meva'nın arkadaşıymışsın hem bugün kızıma yardım ettin oğlum " teklifini kibarca reddetti ve onlar içeriye girerken Abdussamet de kendini şoför koltuğuna bıraktı. Başını geri dayayıp sertçe yutkundu. Şimdi tüm bunları unutması gerekecekti.


...


Fakat unutamadı. Haftalarca ara ara rüyalarına Meva konuk oldu. Bir gün sabaha karşı yine bir rüyadan terler içinde uyanıp duş aldı. Yarım saat sonraysa kendini henüz güneş doğmamışken o sokağın başında bekler halde buldu.


Rüyasında Meva hastaydı, tedavilere yanıt vermiyor ve sonunda ölüyordu. Hastahanedeki cümlesinden dolayı bu tarz rüyalar da görüyordu.


Sonrasında ise kendini bir kızın peşinde koşar halde buldu. O kızı ise İslam'ın peşinden koşar halde. Kader ağlarını ördü, zarf Abdussamet ve Meva'nın yollarını birleştirdi. Bir kaç yıl sonra da birbirine bağladı. İkisinin yüreklerini de Allah'a bağladı. Abdussamet'in içindeki boşluk, böylece doldu.


Loading...
0%