Yeni Üyelik
12.
Bölüm

•Kader• 12

@sukunettekelimeler

~ 4 Temmuz 2017 Salı


"Abi bu sana gelmiş." Şermin'in uzattığı zarfı alıp hiç bakmadan ceketinin cebine sokuşturdu Talha Aytaç. 'Muhtemelen derneklerden birinden gelmiştir, sonra bakarım' diye düşünüyordu. Çekmeceden arkadaşlarıyla her ay düzenli olarak aralarında topladığı parayı alıp beyaz boş bir zarfa koydu ve onu da cebine sokuşturdu. "Şermin ben çıkıyorum. Anneme söylersin akşam geç dönebilirim."


"Neden geç döneceksin ki abi?"


Talha Aytaç kaşlarını çatıp kardeşine baktı.


"Evet Şermin, bizimkilerle buluşacağım abicim. Hepsine de selam söylerim merak etme."


'hepsine' kelimesine vurgu yapmıştı. Şermin'in o selamları özellikle birine gönderdiğini biliyordu çünkü. O biri de arkadaşı Süleyman'dı. Neyse ki Süleyman'a güveniyor, bu yüzden ses etmiyordu Şermin'e. Şermin'in kendi içinde yaşadığı bir şeydi bu, Süleyman'ın bir şeyden haberi yoktu zaten.


"Abi ya!"


"Hey Allah'ım. Sen sabır ver.." diye söylenip evden çıktı ve durağa doğru yürümeye başladı. On beş dakikalık bir otobüs yolculuğu sonrası her zaman gittikleri o kırtasiyeden içeriye girdi. "Selamünaleyküm." deyip elini tezgahın karşı tarafındaki adama uzattı.


"Aleykûmselam Talha. Ne var ne yok?"


"Bildiğin gibi abi, koşuşturmaya devam ediyoruz işte."


"Allah razı olsun hepinizden koçum. Sizin siparişler hazır. Bir çay alır mısın ondan önce?"


"Yok abi bugün biraz işim var, başka zaman inşallah. Şimdi ben malzemeleri alıp gideyim."


"Tamam koçum sen bilirsin." diyen adam dükkanın arka tarafındaki çırağına seslendi. "Soner, Talha abinin malzemeleri getir oğlum!"


Soner'den hemen yanıt geldi. "Tamam abi bir dakika!"


Talha Aytaç beklerken kitaplara bakınıyordu. Her zaman öyle yapardı. Bu esnada dükkanın önünde okul çantası seçen Ayşe de elinde üç çantayla içeri girdi. Çantaları tezgahın üzerine koyup üç tane de kalem kutusu beğendi.


Soner elinde üç büyük poşetle dükkanın arka tarafından çıktı ve elindekileri Talha'nın ayak ucuna bıraktı. "Buyur Talha abi." Talha cebinden parayı koyduğu zarfı çıkarıp adama uzattı. "Buyur abi."


Ayşe , Talhayı fark etmeyip aynı anda "Af edersiniz, bunların üçü ne kadar acaba? Üç tane de şu kalemliklerden." deyince "Soner, hanımefendiyle ilgilen." deyip parayı saymaya başladı.


Soner, Ayşe'nin aldıklarına bakıp hesapladı. "Hepsi yüz lira."


"Talha kırk lirası fazla bu paranın, al bakalım." diyen adamdan kırk lirayı alıp zarfa geri koydu Talha Aytaç. Zarfı da cebine geri koydu.


"Yanında o kadar yoksa sonra verebilirsin abla." diyen Soner'e "Yardımcı olamaz mısınız, durumu olmayan bir aileye yardım için alıyorum da." diye cevap verdi Ayşe.


Soner bakışlarını yanındaki adama çevirdi. Talha da tam kapıdan çıkmak üzereydi ki bir an düşündü, sonra karar vererek arkasına döndü. Elindeki poşetleri yere bırakıp az önce cebine koyduğu zarfı çıkardı ve Soner'e uzattı. "Soner, buradan al abicim." Sorun etmemişti Talha zarftaki parayı vermeyi. Çünkü kendileri de bu parayı hayır için toplamışlardı. Madem artmıştı, yine hayır içini kullanılsın diye düşündü.


Ayşe teşekkür edip "Allah razı olsun." dedikten sonra Talha başını salladı. "Hepimizden inşallah."


Poşetleri tekrar eline aldığı sırada telefonu çaldı Talha'nın. Süleyman olduğunu tahmin ettiği için elindekileri tekrar bırakmak yerine kırtasiyeden çıkıp az ileride arabasına yaslanmış arkadaşının yanına doğru yürüdü. Kendisini almaya gelecekti, oradan da bunları sahiplerine ulaştırmaya gideceklerdi inşallah. "Selamünaleyküm Süleyman."


"Aleykümselam Talha." deyip arabanın bagajını açtı ve poşetleri koydular. "Nasılsın?"


"Ham dolsun iyiyim de bir dakika bekle sen, geliyorum." diye yanıt verip kırtasiyenin kapısından çıkmış ve uzaklaşan kıza yetişmek için hızlı adımlarla yürümeye başladı. Kız bir süre sonra durmuştu. Yani Ayşe. Yanına siyahlar içerisinde bir başka kız gelmişti. Ayşe'nin elindeki poşetlerden birini aldı ve yan yana yürümeye devam ettiler. Talha arkalarına yetiştiği sırada ne diye sesleneceğini düşünmeye son verip gelişigüzel daldı kızların konuşmalarına. "Af edersiniz?"


Ayşe az evvel rastladığı için tanımıştı. "Buyurun?" Lakin yanındaki Adiva bu yabancı adamın neden kendilerini durdurduklarını merak ediyordu.


"Şey, az evvel çanta ve kalemlik aldığınız ailenin başka herhangi bir konuda ihtiyacı varsa, veya başka yardıma ihtiyacı olan tanıdıklarınız varsa diye rahatsız ettim.."


Ayşe, Adiva'ya baktı. Adiva da ne diyeceğini bilmediği için ona. Adiva'nın bir şey demeyeceğini bildiği için konuşma gereği duydu Ayşe. "Aslında var. Mahallemize bir aile taşındı. Daha bir kaç aydır buradalar. Eksikleri var. Büyükler idare etse de, çocukların ihtiyaçlarını yavaş yavaş gidermeye çalışıyoruz."


Talha ceplerini karıştırıp kart arasa da bulamadı. "Ben size numaramı vereyim, adresi mesaj atarsınız."


"Tamam, atarım. Bir dernek veya kurumda mı çalışıyorsunuz? Ona göre abimi de yönlendirebilirim."


"Yok hayır. Olur, abiniz varsa onun numarasını alabilirim. Hem bizim için de iletişim açısından daha rahat olur." Numarayı almış, kendininkini de vermişti Talha. Sonra hayırlı günler deyip geri dönmüştü.


Talha, Süleyman'ın yanına döndüğünde ona da kısa bir özet geçmişti. Süleyman sevinmişti. "Akşam bizimkilerle konuşuruz. Bu ay da o aileyle başlarız o zaman."


"Aynen öyle. Bir haber gelsin de."


~☆~


Talha meydandaki banklarda oturmuş, Süleyman'ı beklerken cebindeki zarf aklına geldi. Zarfı çıkarıp hangi kurumdan gelmiş diye düşünürken kendi adını görünce gülümsedi. Zaman, ne de çabuk geçiyor diye düşündü. Bunu yazalı dört yıl olmuştu demek!


'Elimizden akıp giden zamanın değerini bilmeliyiz. Sonra geçmişe dönüp keşke dememek için.'


Talha tam elindekini okuyacağı sırada telefonu çaldı. Arayanın bugün öğlen kaydettiği numara olduğunu görünce sevindi. Yarısını açtığı zarfı cebine geri koyup telefona yanıt verdi. "Efendim?"


"Selamünaleyküm, Talha beydi değil mi?"


"Aleykümselam Vefa abi. Evet, Talha."


Konuşmanın kalanında Vefa, mahallerindeki iki aileden bahsetmişti. Biri Irak'tan diğeri Suriye'den gelmişlerdi. Suriye'den gelenlerin yardım kabul etme konusunda biraz zor ikna olacağını düşünüyordu. Her ne kadar ihtiyaçları olsa da kimseye yük olmak istemeyen ve çekingen bir ailelerdi. "Abi ben önce bir görüşeyim, derdimi anlatayım güzelce. İkna edebileceğimi düşünüyorum inşallah. Olmadı gizlice kapıya bırakırız, itiraz edemezler."


Talha'nın teklifini kabul edip yarın için evlerine buyur etmişti Vefa. Görüşme bitip de telefonu kapattıktan sonra tam zarfı okuyacakken bu kez de Süleyman gelmişti. "Hadi gidelim, bekliyor bizimkiler."


"Tamam kardeşim. Bu arada, Vefa abi aradı."


"Öyle mi, ne dedi peki?"


~☆~


Neşelice kapının ardına gönderilmiş "Bir dakika," sesinin ardından karşısında dünkü siyahlı kızı görmüştü Talha Aytaç.


"Ah, siz miydi? Hoş geldiniz." deyip içeriye seslendi. "Vefa ağbi, misafirin." Kızın Türk olmadığı belliydi. Bazı eksikleri vardı konuşmasında.


"Hoş bulduk." deyip başıyla selam verdi Talha ve Adiva büyük adımlarla içeriye girdi. Vefa, Talhayı karşılayıp buyur etti. Biraz birbirlerini tanıdıktan sonra esas konuya girdiler.


Ayşe bu sırada sabredemeyip kapının kenarına gizlenmişti. Koşarak odasına girdi ve Adiva'nın kolundan tutup çekeledi. "Şşişşt sessiz ol. Bakalım ne açıklama yapacak. Sen de dinle. Merak ediyorum."


Adiva mahcupca kolunu kurtarmaya çalıştı. "Ayip bu Ayşa. Yapmayalım."


"İçerideler sus. Yakalanmayalım." İkisi de sustu. Ayşe dikkatini konuşmaya vermiş, Adiva ise sıkkınlıkla kolunu kavramış arkadaşına bakıyordu. Kendinden iri ve kuvvetli olduğu için kolunu kurtaramıyordu.


"..Elbette kendilerince haklı olabilirler ama biz Müslüman kardeşimize yardım etmekle yükümlüyüz. Şimdi onların ihtiyacını görmezden mi gelelim? Öylece bırakıp gidemeyiz ki abi. Hem onlar yerine biz de olabilirdik sonuçta, onlar da biz yerine. Hediye ettiğimiz bir şeyi kardeşimiz kabul etmezse üzülmez miyiz? Mahcup olunacak bir şey yok ki. Onlar bize iki dua etse yeter. O çocukların bir gülümsemesi her şeye değer hem. Sen beni götür, konuşayım. İkna edeceğime inanıyorum."


"Tamam Talha, söylerim. Ben şimdi çayını tazeleyeyim." deyip odadan çıktıktan sonra gülerek geri geldi Vefa. "Tamamdır Talha. Kabul ettiler."


"Çok sevindim. Fikirlerini değiştiren ne olmuş?"


"Bilmem ki."


~☆~


Süleyman, Fazlı, Gürkan ve Talha ellerindeki poşetlerle kapının açılmasını bekliyorlardı. Kapı aralandığında ardında küçük bir kız çocuğu göründü. Masmavi gözleri vardı ve simsiyah kıvırcık saçları omuzlarından aşağı dökülüyordu. Kırmızı da bir elbise giymişti. O kadar güzel ve tatlıydı ki! Hepsinin suratlarına bir gülümseme konmuştu bile.


"Aa hoşgeldiniz!" diye gülümseyip kapıyı ardına dek açtı ve yol verdi. Bir yandan da annesine bağırıyordu. "Mama!! Mamaaa!!!" Küçük kız Arapça bir kaç şey daha söyledikten sonra anne ve baba ile birlikte diğer çocuklar da evin girişine gelmişti.


Elindeki poşetleri bir kenarıya bırakan Talha, kızın önünde çömelip elini uzattı. "Merhaba güzel kız, ben Talha. Senin ismin ne bakalım?"


Minik ellerini çekinerek Talha'nın elleri arasına bıraktı kız. "Cennet."


Talha kızı samimiyetle kucaklarken bir yandan da "İsmin ancak bu kadar sana yakışabilirdi, Cennet. İsmin gibi güzelsin maşallah." diye içinden geçirdi. "Cennet, duydum ki sen okula başlayacakmışsın. O zaman bana güzel bir resim çizersin değil mi?"'


Bu sırada Gürkan en küçük çocuk olan Ömer'le tanışmış, Süleyman da üçü arasında en büyük olan 10-12 yaşlarındaki ablaları Tebarek ile sohbet ediyordu. Fazlı da aralarında tek Arapça bilen olduğu için anne-babaları ile konuşuyordu. "Beyler kahve ikram edeceklermiş. İçeriye geçelim." Fazlı'nın cümlesi üzerine hepsi oturma odasına girmiş ve koltuklarda yerlerini almışlardı.


Talha ve kucağındaki Cennet en arkadan giderlerken "Cennet, mutfak nerede güzelim? Bir bardak su alalım." deyip ona baktı. Susuzluktan ölecekti. Hava bugün çok sıcaktı. "Şurası." Cennet'in gösterdiği kapıdan girdiğinde karşısında arkası dönük kahve yapan bir genç kız görmeyi beklemiyordu. Cennet'in konuşması üzere kız onlara döndü. Bu o kızdı, adını bilmediği fakat ikidir karşılaştığında gözlerini üzerinden zor çektiği..


"Hoş geldiniz. Bir ihtiyaç mı istemiştiniz?"


Adiva dördüncü kez karşılaştığı Talha'ya kurduğu cümlenin düzgün olup olmadığını tartarken Cennet araya girdi. "Bir ihtiyaç mı istemiştiniz değil abla, bir şey mi istemiştiniz veya bir şeye mi ihtiyacınız var diyeceksin."


Adiva telaşlandı ve mahcupça Cennet'teki bakışlarını bir süreliğine Talha'ya çevirdi. "Kusura bakmayın.. Ben çok iyi bilmiyor Türkçe. Kardeşlerim daha düzgün konuşur."


Talha kızın mahcup olduğunu anlamıştı. "Yoo, sorun değil. Önemli değil. Anladım ben."


Adiva'nın suratında bir kaç saniyeliğine minnettar bir gülümseme belirdi. Hemen ardından Talha'nın tedirgin sesi duyuldu. "Kahve! Taşıyor.." Cennet'i refleksle kucağından indirip ocağa doğru gitti. Zaten Adiva altını kapatmıştı hemen. Tabi cezvenin sıcak demir sapını elleyince eli yanmıştı. Cezveyi atmamak için çabalayarak hemen tezgahın üzerine bıraktı ve elini sağa sola sallayıp suyu açarak altına tuttu. Talha'nın istemsizce suratı buruştu ve gözleri kısıldı. Adiva'nın suya tuttuğu eline bakıp "İyi misiniz?" diye bir soru yöneltti.


Adiva, Talha'nın kendisi için endişelenmiş olduğunun verdiği hissi saniyeler içinde bir kenarı atıp üzerine bir kaç tane de kilit vurdu ve elinden gelen acıya odaklandı. "İyi değil.. Yandı." Biraz duraksadıktan sonra devam etti. "Ama geçer şimdi."


"Yanık kremi var mı? İyi gelir."


"Yok." yanıtını veren Cennet olmuştu. Talha bakışlarını iki kardeş arasında gezdirdi. Sonra aklına arabanın torpidosundaki krem geldi. Araba bozulduğunda motor sıcakken elleyince eli yanmış ve eczaneden almıştı. Bir kaç ay oluyordu. "Arabada vardı. Ben getireyim." Arabaya gidip kremi aldıktan ve geri döndükten sonra tekrar mutfağa geçti. Oturma odasında iyi bir muhabbet dönüyor gibiydi bu sırada kulağına gelen seslere bakılırsa.


Adiva yere çömelmişti ve Cennet'e Arapça bir şeyler söylüyordu. Cennet kafasını sallayıp onayladı ve gülümsedi. Talhayı görünce gülümsemesi daha da büyüdü. "Ablamın eli çok acıyor diye korkmuştum ama çok acımıyormuş. Şimdi senin kremini sürünce hemen geçermiş. Geçer demi Talha abi?"


Talha yanlarına doğru bir kaç adım yürüdü. "Geçer tabi." dedikten sonra kremi Adiva'ya uzattı. "Buyrun. Sizde kalabilir. Bir kaç kere daha sürerseniz daha iyi olur."


"Çok teşekkür ederim. Allah razı olsun." deyip kremi aldı fakat aklına Talha'nın buraya neden geldiği sorusu düşünce aniden ayağa kalktı. "Sizin bir isteğiniz vardı?"


"Şey, ben sadece su içecektim."


"Affen. Şey, yani özür dilerim. Öyle olunca ben unuttu.."


Talha "Önemli değil." derken Adiva çoktan bir bardağa su dolduruyordu bile. Elindeki bardağı Talha'ya uzattı. Hemen sonra "ah.." diye mırıldanıp Talha'nın önüne, tezgahın üzerine koydu. Talha bardağı alıp Adiva'ya baktı yine bir kaç saniyeliğine. "Şükran." Adiva gülümsemesini saklamak için hızlıca başını sallayıp yan döndü. Kremi sürüp kahveleri doldurmaya başladığında Talha ve Cennet mutfaktan çıkmıştı bile.


"Cennet, o senin öz ablan mıydı?" Kardeşlerin gözleri masmavi, onunkiler ise kahverengiydi. Bu yüzden sormuştu.


"Evet. İsmi Adiva."


"Adiva.." diye içinden söyledi. Hoşuna gitmişti ismi. Anlamını da merak etmişti. Acaba ne demekti, Adiva?


İçerideyken Cennet Talha'nın kucağına oturmuş ve konuşmaya devam ediyordu. "Adiva ablam bizden sonra geldiği için biz gibi öğrenemedi Türkçeyi. Biz gelmiştik ama o okuluna devam ediyordu. Sonra okulunu bitirdi, doktor okulu. Öyle geldi."


Doktor mu? Demek ki çalışkan da bir kızdı. Ve oradaki şartlara rağmen okulunu bitirmek için Türkiye'ye gelmemişti. Tebrik edilesiydi. Kahveleri Adiva'nın annesi gidip almış ve dağıtmıştı. Adiva ortalarda yoktu o bir saat boyunca. Sonra Fazlı'nın yardımıyla müsaade isteyip kalktılar.


~☆~


"Oğlum bu ceketi kirliye atmışsın ama cebinde bu zarf vardı. Dikkat etsene biraz. Belki lazım bir şeydir." Annesinin kendine uzattığı zarfı görünce "Ah! Onu nasıl unutmuşum!" diye kendine kızdı ve zarfı aldı Talha. "Çok sağ ol annem. Önemliydi benim için." Annesi odadan çıktıktan sonra zarfı açıp içindeki kağıdı çıkardı ve yatağına oturup sırtını dayadı. Okumaya başladı.


19.12.2013


Sevgili gelecekteki ben, Selamünaleyküm.


Buraya ne yazsam bilmiyorum. Bugün olan bir kaç şeyi yazayım en iyisi. Cemre sağ olsun, bize sesini duy(a)madığımız insanları hatırlattı. Herkesin bundan bir pay çıkardığından eminim.


Sonra, Bilal Yasin'e takıldım biraz. "Bırak, kız sana uzak dur diyorsa uzak dur sen de be." diye. Elbette itiraz etti. "Yapamıyorum." dedi. Bir de bilmiş bilmiş konuştu. "Sen de ileride bunu hatırlarsan, aklına biri izinsizce konuk olup durursa, anlarsın beni."


Sen şimdi dört yıl sonradasın bunu okuyorsun. Söylesene bunu okurken aklına bir kız geliyor mu? Geliyorsa geçmiş olsun sana. Sen de biraz sürüneceksin demektir bu. Çünkü ben onun kadar duygularını ortaya koyabilen biri değilim. Bir süre içinde kalacak. Hadi sana Allah kolaylık versin.


İşte öyle.. Bak bak Yasin de oradan selam yolluyor. İsmail Servet de takılıyor bana "Ne yazdın o kadar be abicim! Sen iki satırı anca bir araya getiriyorsun kompozisyon ödevlerinde." diye. Bizim İsmail ah, esprili çocuk aslında. Ama espri düzeyi gelişeceğine düştü ilk yılımızdan bu yana. Olsun be onun her haline razıyız. Neyse hakikaten, yeter bu kadar kelam. Allah'a emanet olasın. Tüm arkadaşlarım da öyle.


Sevgiler,


Talha Aytaç Haykır


Kağıda uzunca baktı bir süre. Evet aklına biri gelmişti. Ama yok, olmazdı canım. Kimseyi sevmiyordu Talha Aytaç. Yine nefsiydi işte! Beyni onu kandırıyordu. Bastıracaktı bunu. Gerekirse kendi kendini kandıracaktı. Şimdi biraz uyumalı ve Cennet'in ablasını unutmalıydı.


~☆~


1 buçuk yıl sonra..


Talha elindeki meyve poşetlerini Ömer'e uzattı. Çok yakışıklı bir çocuktu, ah büyüyünce bütün kızlar peşinde koşardı bu çocuğun. "Bak senin en sevdiğin üzüm diye sana bolca üzüm var Ömer. Peki sen sınavını geçtin mi bakalım?" Bir yandan konuşuyor bir yandan içeriye yürüyorlardı.


Talha ilk günden beri buraya bir kaç haftada bir uğruyordu. Diğer yardım yaptığı yerlere de uğrarlardı her ay lakin burası farklıydı. Hem Vefa ile de yakın arkadaş olmuşlardı. Bazen onlara da gelip gidiyordu. Hatta bazen Adiva da orada oluyordu. Adiva'nın Türkçesi de ilk tanıştıkları zamandan beri düzgünleşmişti. Onu her gördüğünde farklı oluyordu. Zamanla bunu kabullenmişti lakin içinde saklıyordu. Adiva bir zaman sonra kendinden bir nevi kaçmaya başlamıştı sanki. Veyahut Talha'ya öyle gelmişti. Ama ona kaçıyor gibi geliyordu. Ve gözlerinin etrafta onu aradığını fark ediyordu.


"Cennet! Talha abi geldi!"


Ömer içeriye girmeden evvel seslenmişti bile. "Ablamla resim çiziyorlardı." deyip içeriyi gösterdiğinde Ömer, durdu Talha.


"Ablan belki müsait değildir. Sen ona bir haber ver." Sonuçta kızın kendi eviydi. Belki örtüsü takılı değildi. Belki eşofmanıyla duruyordu? Belli mi olurdu? Şimdi onu öyle görüp hem ikisini de günaha sokmak hem de kendinden daha çok kaçmasına neden olmak istemiyordu.


"Uygun uygun. Zaten o da Ayşe ablalara gitmek için hazırlanmıştı." Cennet'in yanıtı üzerine Talha bakışlarını ona yöneltti. "Ne ara geldin kız?" deyip kucakladı onu.


"Ben Tebarek ve anneme söyleyeyim." deyip arka odaya koştu Ömer. Cennet ve Talha da içeriye geçti.


"Selamünaleyküm." dedi Talha boya kalemlerini toparlayan kıza. Adiva da başıyla selam verip "Hoş geldiniz. Aleykümselam ve Rahmetullah." dedikten sonra fazlasıyla dağılmış olan kalemleri toparlamaya devam etti. Annesi gelene dek misafiri yalnız bırakmamak için de orada oturmaya karar kıldı.


Ömer içeriye girdi ve Talha'nın yanına oturdu. "Annem ablamın saçını tarıyor. Örüp gelecekler. " Adiva Ömer'in cümlesi üzerine ayağa kalktı. "Ben tarayayım da annem gelsin." Az sonra Adiva yine gitmiş, yerine annesi gelmişti.


Bir süre hal hatır faslından sonra Talha "Ben artık gideyim." deyip kalktı. Hava kararmıştı neredeyse. Odaya Adiva girince kadının teşekkürü yarıda kaldı. "Anne ben işimi bitirdim, gidiyorum Ayşelere." Kadın Arapça bir şeyler söyledi ve Adiva'nın suratına belirgin bir üzüntü yayıldı.


Cennet fısıltıyla Talha'ya olanları özetliyordu. "Annem hava karardı diye izin vermiyor gitmesine. Ayşe ablanın başka arkadaşları da gelecekti. Kızlar arası eğleneceklerdi."


Cennet hep böyleydi. Bir buçuk yıldır Talha'ya aşıktı resmen ve her cümleyi çevirir, her şeyi ona anlatırdı. Ona çok düşkündü.


Talha "İsterseniz ben bırakayım Adiva'yı. Çocuklar da bizimle gelir." teklifini tereddütsüz sunmuştu çünkü onu üzgün görmek kendi canını da yakıyordu.


"Size zahmet olur." deyip kızından çektiği bakışlarını Talha'ya çevirdi.


"Yok ne zahmeti. Hem Vefa abiyi görmüş olurum ben de."


"Tamam o zaman. Allah razı olsun." deyip Adiva'ya döndü. "Akşam baba alacak seni. Çok geç yok. Bir buçuk saat."


Adiva başını sallayıp onayladı. "Tamam anne."


Tebarek yeni banyo olduğu için dışarı çıkmasına annesi izin vermemiş, Ömer'in de dersini yapması gerektiğini söyleyip onu da göndermemişti.


Cennet'in bir elini sıkıca ablası tutuyordu, diğerini de Talha . Yerdeki bakışlarını çevirip Adiva'ya baktı. Sonra elini tuttukları Cennet'e. Kendisi de böyle kolay olmasını beklemese de cümleler ağzından çıkmıştı bile. "Adiva?"


Kız başını ona çevirdi ve gözleri takıldı gözlerine. Ürkerek hemen kaldırıma çevirdi bakışlarını Adiva. Ne diyecekse demesini bekliyordu.


"Ben.. Ben, senin bir yabancı olmanı istemiyorum. Yani, helalim olmanı istiyorum."


Bu cümle üzerine Adiva aniden durmuştu. Otomatikman Cennet de ve Talha da durmuştu. Şaşkınlıkla Talha'ya baktı. Talha'nın surat ifadesi ciddiydi. "Benimle evlenir misin?" diye devam edip bir yanıt bekledi.


Adiva henüz bir şey dememişken Cennet'in ağlama sesi tüm sokağa yayıldı. Altında durdukları sokak lambası da küçük kızın bir kaç damla gözyaşını ortaya koyuyordu. "Ne oldu ablacım?! Cennet?"


Cennet kırgın bakışlarını Talha'ya çevirip Arapça olarak bağırdı ve bir şeyler söyledi. Cennet Arapça konuştuğunun ve Talha'nın kendisini anlamadığın farkında değildi. Adiva şaşkınlıkla 7 yaşındaki minik kardeşine baktı. Talha da "Ne olmuş?" diye endişeyle soruyordu.


"Şey.. Cennet seni..seviyormuş." Adiva utançla bakışlarını kaçırdı. "Cennet diyor ki neden onu değil de beni sevmişsin. Seninle o evlenecekmiş. Kalbini çok kırmışsın.."


Talha şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra ufak bir kahkaha attı. Cennet'in daha çok kızacağını tahmin ettiği için kendini frenleyip ufaklığı kucağına aldı ve kulağına fısıltıyla bir şeyler söyledi, bir süre fısıldaştılar. Cennet başını sallayıp gülümsediğinde onu yere indirdi ve elini tuttu. Ayşelerin evinin önüne gelene dek bilerek susmuştu Talha. Adiva'ya düşünme fırsatı vermek için. Evin önüne geldiklerinde ona döndü tekrar.


"Adiva, sen düşün. Ben nasılsa bir daha geleceğim." deyip kapıyı tıklattı. Ayşe kapıyı açıp onları içeriye buyur etti. Talha teşekkür edip reddetti ve iyi akşamlar dileyip Cennet'in elini tutarak gitmek üzere arkasını döndü.


"Talha?" Kendi ismini Adiva'dan duyunca yine o garip his belirmişti içinde. Arkasına döndü yavaşça. "Evet diyorum. Yani, sormuştun ya düşün diye, nasılsa bir daha gelirim diye."


"Geleyim mi yani?" deyip gülümsedi Talha. Başını salladı Adiva ve "Allah'a emanet ol." deyip içeriye kaçtı. Talha büyük bir neşeyle Cennet'i eve bırakmaya dönerken Adiva da Ayşe'nin yoğun soru bombardımanına tutulmuştu.


~☆~


"Suriyeli gelinimiz olacak desene abi. Nasıl kız, güzel mi?"


Talha Şermin'e güldü ve göz kırptı "Senden daha güzel."


Kardeşinin surat asmasına karşın tekrar güldü. "Bu işin şakası tabi. Ben onun halini sevdim Şermin. Kendini, kalbini. Haftaya bakarsın bakalım sence güzel mi, ona da sen karar verirsin ama benim için bir önemi yok." Şermin tam odadan çıkacakken onu durdurdu. "Şermin. Sen de hazır ol abicim, birdahaki hafta da bize misafir var hayırlı bir iş için."


Şermin anında celallenmişti. "Ne! Olmaz abi istemiyorum ben."


Talha suratına sahte bir hüzün yerleştirdi. "Hadi ya! Desene Süleyman'a bu kötü haberi vermek zorunda kalacağım. Yazık kardeşime!"


"Süleyman mı?"


"Tabi kızım. Zaten başkasına vermezdim seni. Desene evde kaldın."


"Abi..." Şermin'in sesi kısık çıkmıştı. Talha kardeşini zorlamadı. "Tamam abicim sen birdahaki haftaya hazır olursun. Çifte nikah yaparız. Oldu mu güzelim? " Şermin başını sallayıp bir tebessüm ile abisine sarıldı.


Bu kez zarf yardımcı olmuştu Talha'ya. Ve etnik köken, dil anlamsızdı sevda için. İnsanların yürekleri güzel olsundu.


Loading...
0%