@sukunettekelimeler
|
~ 4 Temmuz 2017 Salı Fehime dans ettiği arkadaşının elini bıraktı ve üzerine çeki düzen verip koşarak çalan kapıyı açmaya gitti. Kendisine bir zarf geldiğine şaşırıp imzasını verdikten sonra turuncu zarfın arkasını heyecanla çevirdi. Gönderen de kendisiydi, alıcı da. Önce şaşırdı, sonda yavaş yavaş dört yıl öncesine gitti ve hatırladı. Suratına buruk bir tebessüm yayıldı. Tam olarak ne yazdığını şuan hatırlamasa da mektubun içinde bir parça dramın konakladığını biliyordu. "O neymiş bakayım?" diye her zamanki yüksek sesiyle ve neşesiyle Fehime'nin elindeki zarfı bir anda çekip aldı ve arkasını çevirdi Tuğba. "Çok garip. Gönderen de alıcı da nasıl sen oluyorsun kızım ya?" "Çünkü ben gönderdim Tuğba." "Kendine mektup mu gönderiyorsun sen?! Ah kıyamam, geçen ay izlediğimiz filme özendin dimi sen de? Ama söyleseydin ben sana mektup yazardım kuzum." "Saçmalama Tuğba yaa. Biz bunu lisedeyken dört yıl sonraki kendimize diye yollamıştık." "Hangi çılgının fikriydi bu Fehime? Ama fena fikir de değilmiş. Bir gün kapı çalıyor ve bir bakıyorsun kendinden kendine mektup gelmiş. Zarfı heyecanla ellerinin arasında tutuyorsun. Sonra---" Tuğba'nın cümlesini böldü Fehime. "Yine başlama Tuğba. Bununla bile aksiyon senaryosu yazmaya kalkıyorsun ya resmen. Ahahh." "Ben senarist olacağım, her olay işime yarar kızım." "Tamam tamam, sen sormadan ben söyleyeyim, not alabilirsin bunu da." "İstemesen de alacaktım zaten. Neyse hadi açalım çok merak ettim ne yazdığını." deyip zarfı dikkatlice yırttı Tuğba. Fehime başkasının okumasını pek istemiyordu aslında. Yine de can dostu darılmasın diye ses etmedi. 19.12.2013 Merhabalar, gökteki yıldızlar kadar.. Bana yarınlar bile böyle boğucu gelirken dört yıl sonraya hangi kelimeleri armağan edebilirim inan ki bilmiyorum. Dört yıl sonraki beni gülümsetecek bir şey yok şuan içimde. Hüzün dolu bir romanım ben. Tanıtımımı bilmeyen okur yanlızca beni. İçimi tahmin eden elinden atar, bir başka kitaba geçer. Kim hüzün ister ki değil mi? Saatteki yelkovanın her hareketi yüreğime batıyor. Odun kıran bir adam hasta babamı anımsatıyor. Ekmek alan bir adam, çocuğunu parkta oynatan bir adam. Her neyse, benim içim bunlarla dolu. Ellerimi kaldırıp yüksek bir tepeden haykırmak istiyorum. İçimi boşaltmak. Lakin beni bırakacak gibi değil bu hüzün. Bu hüzün, benim. Ben. Belki de beni benleştiren bu hüzün. Gülümsemeyi unutmuş fakat yıldızlara salıncak kurmayı unutmamış. Gerçeklerle başı dertte fakat hayalleri henüz solmamış bir kızım. Hayaller de çalıp girdikleri kapımdan çıkacak olursa, terk edecek olursa beni, o zaman bilmiyorum işte ne olacak! Yok mu elimden tutup beni deryasına daldıracak ve bana gülümsemeyi hatırlatacak kimse? Yok mu? Fehime Gündüz Mektup bittiğinde Tuğba'nın gözleri dolmuştu. Arkadaşını tekrar o zamanlara döndürmemek için mektubu ona okutmayıp cebine attı. Yalandan yere boğazını temizleyip kendini toparladı ve omuzlarını dikleştirdi. Gülerek "Ohooo kızım sen de ne acıların çocuğuymuşsun." diye Fehime'nin omzuna vurdu. "Hüseyin amca mektubunu okusa seni evlatlıktan okulunu bitirmesen de reddetmez." Fehime gülümsedi. Babası o zamanlar hastaydı fakat iyileşmişti. İyileşmiş olduğu için o günlerdeki hisler içinden uçup gitmişti. Hayatta hiç bir şey kalıcı değildi ki. |
0% |