@sukunettekelimeler
|
~ 4 Temmuz 2017 Salı Elindeki sarı zarfı hemen tanımıştı fakat kırmızı olanını çözememişti. Kapıyı örtüp içeriye yürürken bir yandan da zarfın arkasına baktı. Gönderen kısmında onun adı yazıyordu : Bilal Yasin Başak. Alıcı kısmında ise kendi ismi : Binnur Rıhtımlı Onun ismini okuyunca dahi kalp atışları hızlanmış, göğsü hızla inip kalkmaya başlamıştı. Yıllardır uzağında tuttuğu, bir o kadar da yakınında, yüreğinde olan adam. Uzağında tutmuştu çünkü kendi gibi hasta bir kızla zamanını harcasın istememişti. Daha güzel, daha sağlıklı ve daha iyi biriyle olsun demişti her seferinde kendi kendine. Yaklaştırmamaya çalışmıştı onu kendine. Gerçi pek başarılı olamamıştı. Ne zaman eli başına gitse, morali bozuk, suratı asık, canı sıkkın olsa "İyi misin?" diye başında beliriverirdi Bilal Yasin. Bazen dayanamayıp bir şeyler söyleyeceğini hissederdi onun fakat sustururdu. Kendini sevdiğini söylemesini duymak istemiyordu. Eğer söylerse, eğer gözüne baka baka bunu yaparsa onu artık uzağında tutamazdı çünkü. Söylememeliydi. Onun adını da anılarını da zaten unutmamıştı lakin elinde ondan gelmiş bir zarf olunca daha bir başka hissetmiş, dönen başı nedeniyle hızlıca koltuğa oturmuştu Binnur. Önce kendi zarfını okuyacaktı çünkü diğerini okumaya cesaret toplamalıydı. Sahi kendisi ne yazmıştı acaba, unutmuştu? 19.12.2013 Sevgili ben, Sağ mısın hâlâ merak ediyorum? Hastalığın ne durumda mesela? İyiye mi gidiyor kötüye mi? Söylesene saçlarım, onlar dökülecek mi, döküldü mü yoksa? Uzatmaya devam ediyor musun onları? Uzat uzat. Sonuçta Bilal Yasin kısa saç seviyor diye duymuştun ya, belki uzun saçın da itmiştir onu. Heh benimki de laf! O zamana dek Bilal Yasin kaldıysa tabi! Yani hâlâ senin nazını mı çekecek diye diyorum. Yoksa turp gibi maşallah. Of! Bilal Yasin. Araf'm, sol tarafım... Sana uzak dur demek bu kadar zorken neden bizi bu kadar zorluyorsun ki? Hayır yani ne var bende, hasta bir kızım. Zülal gibi...Zülal de ben de okulun iki hastalıklı kızı olarak aynı sınıfa nasıl düştük diyeceğim de ikimiz de sayısal seçtiğimiz için o. Her neyse. Git dediğime bakma sen, sevdan yüreğimden gitmez. Sen söyleyemedin. Ben söylemedim. Ama seviyorum işte. Binnur. Elindeki mektubu kenarı bıraktı ve sızlayan yüreği iyileşemese de hastalığının daha iyiye gittiğini düşündü. Kırmızı zarfı dikkatlice yırtıp beyaz kağıdı çıkardı. Çabucak katlanmış kağıdı açıp gözlerini bir süreliğine yumup kendini hazırladı. 19.12.2013 Binnur, İsminin başına bir sıfat bırakmıyorum çünkü ismin benim için beraberinde binlercesini getiriyor zaten. Ben mektubumu kendime değil sana yazmak istedim. Nasılsa ben dört yıl sonra dahi burada yazacağım şeyleri hatırlayacağım. Tıpkı bugünkü gibi olacak bir çok şey. Lafı çok uzatmayacağım. Eğer bu mektubu okuyorken hâlâ evlenmediysen, gönlünü kimseye emanet etmediysen ve kimseyi de içeriye buyur etmediysen benim aynı yerde seni bekliyor olacağımı bilmeni istiyorum. Sen gelene dek bekleyeceğim. Gelmezsen de seni sevmeye devam edeceğim. Kimseye gitmediysen artık bana gelir misin? Bir türlü söyletmediğin bir kaç cümleyi buraya yazmaktan geri durmayacağım. Seni seviyorum. Hayır, saçma bir gençlik hevesi gibi değil bu. Daha fazla. Ben seni her şeyinle seviyorum, neden kaçtığını da biliyorum. Sen de bil ki ister hasta ol ister oturduğun yerden kalkama, ister konuşama, duyama. Bunların benim için önemi yok. Sadece artık benden uzakta kalma. Sevgiler, Binnur gözü yaşlı ve kalbi gümbür gümbür okudu her satırı. Acaba gerçekten hâlâ bekliyor muydu onu? Ona sormadan bilemezdi bunu. Hazırlandı ve içinde hislerinin değişmiş olabileceği korkusu ile adımladı kaldırımları. Evin kapısına geldiğinde kalbi yine gümbür gümbür atıyordu. Kapıyı açan olsa duyacaktı! Ama kimsenin kapıyı açtığı falan yoktu. Bir kadın kendine seslenip "Onlar evde yok kızım!" deyince merakla "Ne zaman gelirler?" diye sordu. Kadın "Bugün onların aşağı mahalledeki Bahçeli Salon'da düğünleri var. Oradalar." deyip çamaşır sepetini içeriye soktu. Binnur duraksadı. Bir an Bilal Yasin evleniyor olabilir mi diye hüzne ve endişeye bulandı, sonra gidip görmeden bilemem diye düşünerek adımlarını aşağı mahalleye yöneltti. Salon çiçekler ve yeşiller içinde bir bahçe içindeydi. Buraya daha önce de geldiği olmuştu. İçeriye girip etrafa bakındı. Salonun ortasındaki gelinlikli kızın kolunda gülümser bir halde bulunca Bilal Yasin'i , gözleri hızla bulanıklaştı. Bu çok başkaydı. Bilal Yasin'e kal yerine git derken bile bu kadar kötü hissetmemişti. Bildiğin nefesi kesiliyor, kalbine ağrılar saplanıyor, hastalığı tüm vücudunu sarmış gibi hissediyordu. Yıllardır soldurmadığı hayallerinin üzerine toprak atmasını söyler gibiydi ona , karşısındaki manzara. Bir süre onlara bakakalıp 'hani bekliyor olacaktın' diye mırıldandı kendi kendine ve salondan çıkmak üzere hareketlendi fakat arkasına hızla dönünce takım elbiseli birine çarptı. Mahcup bir şekilde özür dileyip adamın yere düşürdüğü çiçeği aldı ve adama geri uzattı. Sonra hızla salondan çıktı. Salonun yeşil çiçekli bahçesinden geçerken adının Bilal Yasin tarafından seslenildiğini duymuş gibi oldu. "Hayalden sesler duyuyorum bir de." diye mırıldanıp yürümeye devam etti. Birden biri karşısında durunca şaşırıp bir adım geri gitti ve başını kaldırıp baktı. Bilal Yasin. "Binnur.." diye adını mırıldanıp ona bakmıştı. Sesi kalınlaşmıştı fakat kızın üzerindeki etkisini kaybetmemişti. Binnur önce bir şey diyemeyip sonra "Ha-hayırlı olsun." diye kekelemekle kaldı. Yüreğindeki adam, düğün gününde karşısına çıkmıştı. Ne yapabilirdi? Bilmiyordu. Hiçbir şey bilmiyordu. "Sağ ol, darısı başına." deyip Binnur'un yüzüne kaydırdı bakışlarını Bilal Yasin. Uzun zamandır onu görmemişti. Ve salondan çıkarken gördüğünde suratındaki tebessümü silmiş, gelinlikli kızın kolundan hızla çıkıp onun peşinden gitmişti. "İyi görünüyorsun çok şükür." dedi. Gerçekten mutlu olmuştu buna. Binnur başını sallayıp "İyiyim." diye mırıldandı. Uzun cümleler kuramayacak kadar yorgun hissediyordu. İçinden 'ama yüreğim yanıyor ' diye fısıldadı Binnur. Bilal Yasin elini ne diyeceğini bilemeyerek boynuna götürdü. Sonra "Gelmişsin Binnur. Biraz geç oldu ama gelmişsin. Bugün..bugün dört temmuz. Zarfı aldın değil mi?" diye içindekileri döktü. Başını sallayıp onaylayarak gözyaşını sildi Binnur. "Sanırım çok geç olmuş." Bilal Yasin kafasını hayır anlamında iki yana salladı. "Senin için asla çok geç değil. Bir dört yıl daha beklerdim." Kaşlarını çatıp Bilal Yasin'e baktı kız. "Ne diyorsun?! Ben daha yeni kurulan bir yuvayı yıkmam. Bir kıza benim yüzümden gözyaşı döktürtmem. Neden geldin? İçeri gitmelisin." Bilal Yasin, Binnur'un yanlış anladığını fark etmişti. Gülümsedi ve dört yılda tesettüre girmesi haricinde değişmediğini anlayıp sevindi. "Seni gördüm ve gidiyordun. Artık yanımda kalman için geldim. Kurulmamış bir yuva yıkılmış olmaz değil mi?" "Anlamadım?!" "Ben değil, ablamın düğünü bu." Binnur şaşırmıştı. Yani o gelin ablasıydı. Tabi ya çarptığı çiçek tutan adam da damat olmalıydı. "İçeri beraber gidelim Binnur." deyip eliyle salonun kapısını gösterdi. Binnur sevinç gözyaşları akıtıyordu bu kez. Gülümseyip eğik başını kaldırdı ve "olur" deyip onu takip etti. İçeri girdiklerinde bir masaya yaklaşıyorlardı. Binnur ne olacağını, kimin yanına gittiklerini merak ediyordu. Bilal Yasin bir kadının elini tutup ayağa kaldırdı ve Binnur'u gösterdi. "Anne, geldi işte." Kadın gülümsedi. "Hoş geldin kızım. Biz de seni bekliyorduk." Utanç dolmuştu içine ve yanakları kızarmıştı Binnur'un. Yanlarına az sonra gelinle damat da yaklaşmıştı. Gelin kocaman gülümsedi ona. "Ben Feyza. Tanıştığımıza inan ki çok mutlu oldum. Bugün hem benim hem kardeşimin en mutlu günlerinden biri." Binnur'un da en mutlu günüydü hiç şüphesiz. Feyza elindeki çiçeği Binnur'a uzattı. |
0% |