@sukunettekelimeler
|
Süreyya hanım yılların kendine armağanı olan kırışıklıklar dolu ellerini yaşlı gözlerine götürdü. Gözleri yaşlı ama yüreği dinçti. Askerlerden birisinin kolunu tuttu. "Ne olur yapmayın. Ne istiyorsunuz incecik fidanlardan? Ne zararı var size benim bahçemdeki zeytin fidanlarının, ağaçlarının?" Adam kolunu kurtarıp fidanlardan birini tuttu, söktü topraktan. Gücü yetmedi yaşlı kadının onlara engel olmaya, yine de ikna etmeye, engel olmaya çalıştı. Ne zahmetler çekip elleriyle diktiği taze fidanların, haşin ellerce koparılıp sökülmesini seyredurdu. Kulağına gelen bağırışlar sebebiyle kaşları çatıldı Eymen Mahir'in. Evin bahçesine girip arka tarafa yürüdü, gördüğü manzara karşısında beynine kan sıçramıştı. Hızlı adımlarla bahçeye doğru koşmaya başladı. "Ne yapıyorsunuz! Bırakın fidanları! Ne istiyorsunuz zeytinlerden!" Fidanları söken askerlerden birinin üzerine atılıp engel olmaya çalıştı genç adam. "Bırakın!" Süreyya hanım yaşlı gözlerini Eymen Mahir'e çevirdi. "Bırak oğlum, hangi birini durduracaksın?" Fakat genç adam dinlemiyordu. Önce birine, ardından diğerine engel olmaya çalıştı. Bu zalimlerden sıkılmıştı artık. Çok sıkılmıştı! Durdurmak imkansız olsa bile sonuna dek deneyecekti. Yirmi altı yıldır attığı her adımda karşısında onları bulmak, gence işkence gibi geliyordu. Askerin fidana uzanan elini sıkıca tuttu, geri burktu. Sinirlenen asker canı yandığı için inledi. Ardından öfkeyle silahını sertçe Eymen Mahir'in kafasına vurdu. Sendeleyip bir adım geri giden gencin gözleri karardı, dengesini toplayamayıp düştü. Başına tekrar sert bir darbe aldığında bilinci tamamen kaybolup gitti. Süreyya hanımın dudaklarından endişe dolu küçük bir çığlık firar etmişti. "Eymen! Yavrum!" diye yere düşen gence seslenirken hızlı adımlarla yanına vardı, başında çömeldi. "Aç gözünü evladım. Eymen!" Yaşlı kadın, genç adamın kafasını elleri arasına aldığında parmaklarına bir sıvı bulaştığını hissetti. Yüreğini bir korku sarıp sarmaladı. Yaşlı gözlerini kaldırıp bahçesindeki fidanları tek tek söken işgalcilere baktı. Bir tanesi eline balta aldı, baltayı havaya kaldırdı ve koskoca zeytin ağacının dalına acımasızca indirdi. "Eymen!" 🇵🇸 Genç kız dikkatle elindeki pantolonun diz kısmındaki yırtığı dikiyordu. İğne aniden parmağına batınca canı yanmıştı. Parmağını sağa sola sallayıp üfledi, kalkıp sızan bir kaç damla kanı peçeteye sildi. Peçeteyi çöpe atıp mutfağa geçti, yemeği kontrol edip piştiğine karar vererek altını kapattı. Tekrar içeriye döneceği sırada kapı sertçe çalmış, kızın yüreğine endişe tohumları serpilmişti. Başındaki örtüyü düzeltip kapıyı açtı. On üç yaşındaki komşusu Emced, nefes nefese kalmış bir şekilde dikiliyordu karşısında. "Emced? Ne oldu ablacığım, iyi misin sen?" Çocuk aldığı sık nefesler nedeniyle kesik kesik konuşabilmişti. "Nidal abla, İsrail askerleri Süreyya teyzenin zeytin bahçesindeki fidanları söküp ağaçları kesmiş." Çocuk derin bir nefes almak için durakladığında Nidal endişeyle "Ne?! Süreyya teyze iyi mi peki?" diye atılmıştı. "Süreyya teyze iyi. Ama Eymen abim askerlere engel olmaya çalışırken yaralanmış. Başı kanıyor, yarılmış." Genç kızın kalbini saran korku tüm bedenini ele geçirmişti. Bir pus gibi üzerine çöktü acı. Kapının yanındaki askıdan feracesini alıp hızla üzerine giydi ve başörtüsünü eliyle düzeltip bir köşede duran yardım çantasını alarak evden çıktı. Emced'le beraber sokakta hızla yürüyorlar ve sokağın sonundaki eve doğru gidiyorlardı. Ayşa hanım köşeyi dönüp yürümeye devam ederken yeğeninin adeta koşarcasına bir yere gittiğini görünce endişe etmişti. Karşıdan kendisine doğru yaklaşan kıza "Nidal?" diye seslendi. "Nereye böyle aceleyle?" Nidal, yoluna devam ederek "Emced anlatsın hala. Gitmem gerek!" deyip geçti kadının yanından. Emced durup olanları kısaca söylediğinde kadın üzülerek seslendi yeğeninin ardından. "Ben de geliyorum kızım!" Nidal aniden durup arkasına döndü ve seslendi halasına. "Gelme hala! Enes Hamza okuldan dönecek. Evde kimseyi bulamazsa korkar!" Ayşa hanım doğru söylediğini onaylarcasına başını salladı, Emced'e baktı. "Oğlum, bana haber et tamam mı Eymen abinin durumunu?" Emced başını sallayıp "Tamam Ayşa yenge." dedi ve az evvel genç kızın hızla kat ettiği yolu adımlamaya koyuldu. Nidal açık kapıdan içeriye girip sağdaki odaya geçti. Bakışları koltukta boylu boyunca yatan, gözleri kapalı genç adama takıldığında boğazına bir yumru oturmuştu. Süreyya hanım ona alan vermek için Eymen Mahir'in başından uzaklaşıp biraz ötede durdu. Nidal dizlerini yere değdirerek oturdu, bakmaya kıyamadığı yüzünde hiçbir ifade yakalayamadığı adama dolu gözlerle baktı. Bakışlarını, Eymen'in başının arkasındaki yaraya götürdüğünde suratını buruşturdu. "Bir kaba su koyup temiz bir bezle getirir misin Süreyya teyze?" dedi kısık çıkan sesiyle. Yaşlı kadın dediğini yapmak üzere hemen kalktı, odadan çıktı. Nidal getirdiği çantayı açıp kendine lazım olacak malzemeleri güzelce dizdi. İçeriye girip yanına bir leğen su ve açık renk bir bez koyan Süreyya teyzeye teşekkür edip bezi ıslattı. Eymen'in kanlı yarasını ve etrafını temizlemeye çalışıyordu lakin saçları buna engel oluyordu. Ona çok yakıştırdığı siyah, kat kat saçlarını kesmek zorunda kalacaktı. Makası yaranın etrafındaki saçlara dikkatle dokundurdu. Yaranın çevresinde saç kalmadığında güzelce temizledi, ilaç sürdü ve dikti. Canlı canlı dikmek zorunda olmak kızın canını sıksa da yapacak başka bir şeyi yoktu. En kötüsü ise dikerken Eymen Mahir'in acıyla inleyerek uyanmasıydı. Kendine gelmişti lakin canının yandığını her zerresine dek hissediyordu adam. Nidal, elinden geldiğince dikkatli ve çabuk buna bir son vermeye çalıştı. Onun suratının acıyla buruşmasına tanık olmak, kendi canını da yakıyordu. Dişlerini daha da çok sıktı Eymen Mahir, sanki yapabilirmiş gibi. Gözleri kısılmış, suratı acıyla buruşmuştu. Süreyya hanım dua okuyup üflüyor, Nidal ise "Şşş, az kaldı, tamam.." diye fısıldıyordu başında. Sonunda genç kız "Bitti. Geçti." diye fısıldayıp güven verircesine bakışlarını genç adamın bakışlarına çevirdi. Eymen Mahir, derin bir nefes alıp istemsizce gözlerine misafir olan gözlere sevgiyle baktığında Nidal bakışlarını kaçırıp önündeki malzemelere çevirdi. Diktiği yarayı bir kez daha mikroplardan korumak adına temizleyip pansuman yaptı. "İyi misin oğlum? Çok korkutun beni." diye şefkatle baktı Eymen'e, Süreyya hanım. Beş yıl önce kaybettiği 30 yaşındaki oğlu yerine koymuştu onu, üç yıldır. "İyiyim Süreyya teyzem." diye yorgunca fısıldadı Eymen Mahir. Nidal, önündeki malzemeleri temizleyip topluyordu. "Çok şükür." diye fısıldadı kadın. Ardından kalkıp içindeki su kırmızıya boyanmış olan kap ile bezi götürmek üzere aldı, odadan çıktı. Eymen Mahir, başındaki derin ağrıya rağmen dudaklarına bir tebessüm kondurup sağlık çantasının kapağını kapatan kıza çevirdi bakışlarını. "Beceriksiz deyip durduğumuz kız hayatımızı kurtardı, iyi mi?" Nidal, duyduğu cümle üzerine dudaklarına dek gelen tebessümü bastırmayı pek başaramayarak ona baktı. Az önceki zamanı durduran acı ve korku yerini biraz olsun rahatlığa bırakmıştı. "İkinci kez hem de. Bundan sonra kime ne diyeceğine dikkat edersin artık." Eymen Mahir'in kahverengi hârelerinde bir kaç saniyeden uzun oyalanamadığından, yarasına doğru götürdü bakışlarını. Ardından suratına gelen gülüşe engel olmayıp intikam alırcasına gözlerine çevirdi tekrar gözlerini. "Sana kötü bir haberim var, saçlarını tamamen kesmek zorundasın." Genç adamın bakışları şaşkınlıkla büyüdü. Durumdan memnun kalmadığını belirten bir mimik yayıldı suratına. "Ne?! Şaka yapıyorsun, değil mi?" Onun bu hâline gülerek ayağa kalktı Nidal. "Maalesef. Tabi uzun saçlarının arasında bağımsız bir delik görünmesini istiyorsan, o başka." "Aff.." diye mırıldandı Eymen Mahir ve odaya giren kadına üzgün bakışlarla baktı. "Ne oldu kuzum?" "Süreyya teyze, saçımı kesmek zorunda olduğum gerçeği ile yüzleştim az önce." Yaşlı kadın hafifçe güldü. "Tek derdin o olsun be yavrum." "Olmaz ama ya.." diye mızıldandı ve derin bir nefes aldı Eymen Mahir. Bu kadının yanında da çocuk gibi oluyordu hep. Yıllarca eksikliğini hissettiği annesinin yerini tuttuğu içindi belki de. "Ne var canım, sen her türlü yakışıklısın hem. İstersen kel ol." "Tövbe de Süreyya teyze!" diye atıldı genç adam. Bu sırada Nidal ellerini yıkamaya gitmiş, onların konuşmalarını dinleyip gülüyordu. "Niye canım?" "Herkes sen gibi düşünmüyor Süreyya hanım." deyip fısıltı ile devam etti konuşmasına Eymen, lakin odanın kapısına varmak üzere olan genç kız duymuştu devamını. "Mesela hemşire hanım." Kapının yanında durup yutkundu, başını duvara dayadı Nidal. Hemşire hanım diye ona seslenirdi hep. Ayrıca bir kaç kez onun yanında 'erkeklerin saçları ve sakalları değişince apayrı iki insan gibi değişiyor tipleri' muhabbeti açmıştı. Bunlardan yola çıkarak, şimdi hemşire hanım bu cümleyi "Eymen Mahir sırf kendisi için saçlarını kısa kesmeyi sevmiyor, kendi fikri dolayısıyla bu tutuma sahip" olarak algılasa doğru yapmış olur muydu? Yoksa genç adam yalnızca şaka mı ediyordu? İç çekti, keşke bilseydi onun hakkında ne düşünüp düşünmediğini. Kendini toparlayıp içeriye girdi, boş bir yere oturdu. "Akşama kadar uyumaman gerek." dedi gözlerini yuman genç adama hitaben. Gözlerini açmadan cevap vermişti o da. "Biraz dinleniyorum sadece." "Dinlen tabi, ama sakın uyuma. Suratına su boşaltmaktan çekinmem." Eymen Mahir'in dudakları hafifçe kıvrıldı. "Şüphem yok." Nidal, ayağa kalkıp Süreyya hanıma baktı. "Ben eve gideyim, yine gelirim Süreyya teyze. Dikkat et bu beye, sakın uyumasın. Oradan da kalkmasın." "Tamam kızım, merak etme sen." Genç kız evden çıktığında kapının önündeki bir taşın üzerinde oturmuş bekleyen Emced'i gördü. Çocuğun yanına gidip başında dikildi. "Emced? Niye burada oturuyorsun sen?" "İçeri giremedim, beni kan tutar. Nasıl Eymen abim?" "İyi, dinleniyor şimdi. Yarasını sardım, kapattım. Gidip kendin gör Eymen abini, hadi." Emced rahatlayarak "Elhamdülillah." dedi ve evin kapısına doğru yürümeye başladı. Nidal, onu durdurdu. "Emced!" "Efendim Nidal abla?" "Eymen abinin akşama kadar uyumaması gerekiyor. Onu ayakta tutma görevini sana veriyorum." Çocuk gülümsedi, asker selamı verir gibi elini alnına götürdü. "Tamamdır Nidal abla. O iş bende." 💐 Dünyanın neresine gidersen git "kardeşliği, özgürlüğü, barışı" temsil eden zeytin dalları, birilerince kesilip koparılıyor, yerlerde ölüce yatıyordu. Ve hiçkimse buna ses çıkarmaya kalkmıyordu. Hatta çoğunun haberi dahi yoktu. Bu demekti ki ne kardeşlik, ne özgürlük, ne barış vardı yeryüzünde. 💐 26Nisan2020Pazar |
0% |