Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12 - Ömür

@sukunettekelimeler


Nidal, aynada kendisine son kez bakıp başörtüsünü düzeltti. Aynadaki bakışları arkasındaki yatakta oturan Enes Hamza'nın bakışları ile birleşti. Bacaklarını sallıyor, ablasını seyrediyordu.
"Abla, neden beş dakikadır başörtünle uğraşıyorsun?"

Küçük çocuğa dönüp baktı, ardından gülmeye başladı. "Güzel durmuyor da ondan."

Enes Hamza yataktan atlayıp genç kızın önünde durdu. Nidal, onunla aynı boya gelmek için dizlerinin üzerine çöktü ve renkli gözlerine bakarak gülümsedi. Enes Hamza küçük parmaklarını kızın başörtüsünde gezdirdi, düşünüyormuş gibi bir kaç saniye inceledi.

"Bence hiçbir değişiklik yok abla. Her türlü çok güzelsin benim için."

Nidal'in suratına aydınlık bir gülümseme yerleşirken Enes Hamza'yı kollarına sarıp yanaklarından öpmeye başladı. "Yerim ben seni, yerim! Asıl sen çok güzelsin. Ohh mis gibi de yanakları varmış! Dünyanın en güzel tatlısı bu çocuk! Hala, akşama yemek yapma da bunu yiyelim!"

Enes Hamza kahkahalarla gülüp kızın kollarından kurtulmaya çalışırken odaya Ayşa hanım girdi. Onlara gülerek bir kaç saniye baktıktan sonra "Hadi Nidal, bırak çocuğu da git artık. Geç kalacaksın." deyip oğlunu Nidal'in ellerinden kurtardı.

"Tamam, ben gidiyorum. Görüşürüz, Allah'a emanet olun."

Nidal, evden çıkıp besmeleyle sokağa adım attı. Neşesi yerindeydi bir kaç gündür çünkü Eymen Mahir hastaneden çıkmış, kendine gelmiş ve hayata kaldığı yerden devam ediyordu sağlam adımlarla. Davası için dik durmaya devam ediyordu.

Ayrıca akşama Osman'a Meryem'i istemeye gideceklerdi ailecek! Osman'ın babası vefat ettiği için ve Süleyman beyi hem ustası hem destekçisi olarak gördüğü için ondan rica etmişti genç adam. Süleyman bey de elbette kabul etmişti, duygulanmıştı da üstelik.

Enes Hamza gökyüzüne dair olan harika fikirleriyle ödev yapıp resim çizmiş, öğretmeninin düzenlediği küçük çaplı sınıf yarışmasında birinci olmuştu. Onun dahiyane fikirleri ve hayal gücü hayrete düşürüyordu Nidal'i ve diğer herkesi.

Mutlu olacak şeyleri vardı elhamdülillah, şükretti. Yol boyu zihnine düşen her şükredilesi şey için şükretti.

Hedefindeki yere vardığında içeriye girdi. Küçük kafe tarzında bir yerdi burası. İçerisi neredeyse boş olduğundan etrafa bakıp duvarn kenarındaki uygun bulduğu bir masaya oturdu ve çantasını kenarı koyarak beklemeye başladı.

"Hoş geldiniz. Ne alırdınız hanım kızım?"

Yanına gelip güler yüzle konuşan yaşlı kadına tebessüm etti Nidal. "Hoş buldum. Ben bir arkadaşımı bekliyorum, o gelsin, beraber söyleriz teyzeciğim."

"Nasıl isterseniz." deyip yanından uzaklaştı kadın. Önüne dönüp beklemeye devam etti. Heyecandan parmakları ile oynuyordu ve sağ bacağını sağa sola sallıyordu lakin farkında değildi.

Kafasında bir sürü karışıklık vardı. Üzerine çullanan duyguların hengâmesine kapılıp Eymen Mahir'e hislerini söylediğine hâlâ inanamıyordu. Merak ediyordu genç adamın ona bundan sonra nasıl davranacağını, ne diyeceğini, ne yapacağını...

Tahmin etmeye çalıştı Nidal. İki senaryo kurdu kafasında. İlkinde Eymen Mahir karşısına oturuyordu tüm ciddiyetiyle. Bir yandan onu kırmak istemiyor bir yandan da onu başka bir anlamda sevmediğini söyleyecek olmasından ötürü kıracağını biliyordu. Bu nedenle yumuşak davranmaya, doğru sözcükleri toparlamaya çalışıyordu ama hiçbir sözcük doğru gelmiyordu. Biraz sıkkın ve bunalmış hissediyordu genç adam.
İkinci senaryoda yine gelip karşısına oturuyordu. Her ne kadar duygularını saklamayı beceremediği için heyecanı ve stresi yüzünden okunsa da bastırmaya çalışıyordu onları. Gerildiği için bir süre sessiz kalıyor, adam akıllı cümle kuramıyordu ama sonunda onu sevdiğine dair bir kaç ipucu yakalanıyordu cümlelerinden.

Derin bir nefes aldı Nidal, hangi senaryo ile yüzleşeceğini merak ediyordu. Merakı daha fazla sürmeden genç adam kapıdan girdi, Nidal'in oturduğu masaya doğru rahatça yürüyüp "Selamünaleyküm." diyerek karşısındaki sandalyeye oturdu.

Nidal bakışlarını bir kaç saniyeliğine Eymen Mahir'e dokundurup sesinin titrememesi için uğraşarak "Aleykümselam." dedi ve ellerini kucağına indirdi.

"Nasılsın Nidal?"

"İyiyim, teşekkür ederim. Sen nasılsın Eymen Mahir?"

"Allah iyiliğini daim etsin. Ben de iyiyim Allah'a şükür." dedi genç adam. Nidal, ses tonundan ve cümleleri söyleyişinden yararlanarak onu çözmeye çalışsa da beceremiyordu ve bu durum canını sıkmıştı. O mu anlamıyordu yoksa Eymen Mahir mi fark ettirmiyordu hiçbir şey? Hangi senaryo gerçekti?

İki senaryonun da yalan olduğunu kanıtlarcasına rahat bir şekilde elini ceketinin cebine attı ve bir çikolata çıkardı Eymen Mahir. Sıradan bir çikolata değil, Nidal'in en sevdiğinden. Çikolatayı masanın üzerine bırakıp eliyle genç kızın önüne doğru ittirdi yavaşça. Nidal şaşırmış, ne olduğunu anlamamıştı.

"Benim için mi?" deyip önündeki çikolataya baktığında genç adam başını salladı. "Senin için."

Nidal, çikolataya uzanıp parlaklarının arasına alarak "Teşekkür ederim." dedi.

"Yesene." deyip yemesini belirtircesine işaret etti çikolataya genç adam. Ardından yeni tiki haline gelen hareketini yapmaktan kendini alıkoyamayarak elini üzeri bandajlı sol gözüne götürdü, parmakları bandaja değince geri çekti.

Nidal itiraz etmedi, çikolatanın paketini açıp sıyırdı. Ciddi bir mesele konuşulacak ağır bir atmosfer bekliyordu genç kız, bu nedenle olan bitene anlam veremiyordu. Acaba Eymen Mahir hiçbir şey olmamış gibi davranmaya mı çalışıyordu?

Çikolatayı ikiye bölüp yarısını karşısında oturan genç adama uzattığında bir kaç saniye boyunca eli havada kalmıştı. "Sen ye...Teşekkür ederim."

"Olmaz öyle, alır mısın?"
Bakışlarını kaldırıp Eymen Mahir'in yüzüne baktığında dikkatle ve düşünceli bir şekilde ona uzattığı çikolataya baktığını fark etti. Ardından suratına yayılan hafifçe bir tebessümle uzattığı çikolatayı aldı ve ısırdı genç adam. İkinci ısırışında elindeki çikolata bitmişti bile.

Eymen Mahir, ilginç bir bilgi paylaşırcasına dirseklerini masaya dayayıp başını ellerinin arasına aldı ve konuşmaya başladı. "Bugün hava çok güzeldi, yürüyüşe çıktım. Kuşlar bana senin en sevdiğin kek ve çikolatayı en sevdiğin insanlarla paylaşmayı çok sevdiğini söyledi. Çünkü paylaşınca daha tatlı oluyormuş. Öyle mi?"

Nidal, gözlerini aniden genç adama çevirince bakışları onun bakışlarına yakalanmıştı. O kuşlardan biri Mervan olmalıydı ama şuan bir bağ kuramayarak bu konunun nereye gideceğini çok merak ediyordu. "Evet." deyip onaylarcasına başını salladı.

Eymen Mahir ne kadar rahat görünüyorsa Nidal bir o kadar gergindi.

"Bence de. Az önce yediğim, benimle paylaştığın çikolata hayatımda yediğim en lezzetli çikolataydı."

Eymen Mahir, bir kaç saniye duraklayıp konuşmaya devam etti.
"Paylaşmak bize verilen en güzel nimetlerden biri gerçekten de. Tad katıyor, güzellik veriyor paylaşılan ne olursa olsun. Bazen bir çikolata, bazen bir ân, bir anı, bir ömür..."

Genç kız onaylarcasına başını salladı. Kesinlikle onun söylediklerine katılıyordu fakat bu felsefe dersini nereye nasıl bağlayacaktı genç adam, merak ediyordu.

Eymen Mahir, oturuşunu düzeltip biraz ciddileşmeye çalıştı. "Bir dakika," deyip aniden oturduğu sandalyeden kalkarak masadan uzaklaştı. Nidal ne olduğuna anlam verememişti. Kafası allak bullak olmuş bir şekilde yüzünü ellerinin arasına aldı ve derin bir soluk çekti ciğerlerine. Ellerini yüzünün önünden çektiğinde ne ara geldiğini anlamadığı Eymen Mahir karşısındaki sandalyeye hızla geri oturuyordu. Neler olduğunu açıkça sormaya karar vermişti ki genç adam elini aralarına uzattı tuttuğu bir gülle.

"Nidal, ömrümüzün kalanını da paylaşalım mı, daha tatlı, daha güzel olması adına?"

Genç kız için zaman bir an durmuş gibiydi. Kalbi hızla çarparken bakışları kendine uzatılan gülde takılı kalmıştı. Kuşlar içinde cıvıldayarak uçuyor, göğüs kafesini delip dışarıya çıkmaya çalışıyorlardı sanki. Ilık bir rüzgar ediyordu ruhunda, bir bahar rüzgarı.

Genç adam da çok farklı değildi. Dışarıdan rahat görünse de içinde sanki dört yana koşturan atlılar vardı. Güz yağmuru sonrası çıkan bir gökkuşağı yer etmişti sanki kalbinde. "Benimle evlenir misin Nidal?" diye ekledi genç kız şaşırıp suskun kalınca. "Evet dersen, en kısa zamanda babanla da konuşacağım inşallah."

Bakışlarını sabitlediği kırmızı gülün yavaş yavaş bulanıklaştığını hissetti Nidal. Gözlerindeki nemlilik ve dudaklarındaki çekingen tebessüm eşliğinde güle uzandı, dikkatle parmaklarının arasına aldı. "Evet." derken sesi güçsüz görünse de bunun nedeni yaşadığı duygu karmaşasıydı. Gülün yapraklarında gezdirdi parmaklarını.

Genç adam rahat bir nefes alıp arkasına yaslanırken suratında zapt etmeye çalışsa da isyan edercesine kendini ortaya atan kocamam bir gülümseme vardı. Bir süre sessizlik dolunca aralarına, "Neden bir şey sipariş etmedin?" deyip konuyu değiştirerek atmosferi normalleştirmeye çalıştı Nidal için.

"Seni bekledim."

"Ah, tamam. O zaman ben geldiğime göre ve önemli meselemizi açıklığa kavuşturduğumuza göre yemek yiyebiliriz." deyip tezgahın ardındaki kadına döndü. "Teyzeciğim, buraya bakabilir misiniz?"


🇵🇸


İki genç yan yana mahalleye doğru yürüyor, bir yandan da sohbet ediyorlardı.

''Hamas ve İslami Cihad hareketleri, Siyonist katil İsrail askerlerinin Gazze Şeridi sınırında ateş ederek 1 kişiyi şehit etmesi ve 3 kişiyi yaralamasından İşgalci İsrail'in sorumlu olduğunu belirtiyor. Siyonist düşman şehidin naaşına yapılan eziyetin bedelini ödeyecektir, diyorlar. Dün o basın toplantısındaydım, bugün haber üzerinde bir kaç düzenleme yapmam ve bir kaç yere göndermem gerekiyor.'' dedi Eymen Mahir.

İşgalci askerlerin, Gazze'nin Abasan beldesinin doğusundaki sınır telleri yakınında iki Filistinliye ateş açması sonucu bir kişi şehit olmuş, bir kişi de yaralanmıştı. Askerler, şehit olan ve yaralanan kişileri almak isteyen Filistinlilere de ateş açınca iki kişi de ayağından yaralamıştı. Siyonist askerlerin kullandığı buldozer şehidin cesedini almaya çalıştığı sırada ortaya korkunç görüntüler çıkmıştı. Buldozeri kullanan kişi, Filistinli şehidin naaşını kepçeye almak istemiş ancak ceset parçalanmıştı. Aracı kullanan kişi daha sonra da parçalanmış cesedi sürükleyerek bölgeden uzaklaşmıştı ve gündemde bu olay vardı.

Nidal, anladığını belirtircesine başını salladı.

''Sen ne yapacaksın?'' deyip önüne çıkan küçük bir taşa ayakkabısının ucuyla vurdu genç adam. Elleri ceketinin cebindeydi. Tek gözünün şükrünü ediyordu değerini anladığından. Tamamen karanlıkta olmadığına bincerlece şükür ediyordu. Hâlâ görüyordu Allah'a şükür Kur'an'ın sayfalarını, göğü, sevdiklerinin yüzünü...

''Besime ablalarda Kur'an okuyacağız. Hem Tarık, hem Hüseyin Ebu Hudayr, hem de diğer tüm şehitlerimiz için...''

''Allah kabul etsin.''

''Amin.''

Aralarına sessizlik çöktü. İki gencin de zihnine hem Tarık hem de Hüseyin ve ailesinin yaşadığı olay düşmüştü çünkü. Tarık'ı yakından tanıdıkları için acısını bir başka hissediyorlardı elbet ama Hüseyin'in de yüreklerine verdiği sızı ondan farksızdı.

Muhammed Hüseyin Ebu Hudayr, 17 yaşındaydı ve Kudüs'te yaşıyordu. Sabah namazına gitmek için evinden çıktığında Kudüs'teki radikal Yahudiler tarafından kaçırılmıştı. Ebu Hudayr'ın cesedi 2 Temmuz 2014'te bulunmuştu. Ebu Hudayr'ın cesedi yanmıştı ve tanınmaz haldeydi. Daha sonra yapılan otopsiden alınan sonuçlara göre Muhammed Ebu Hudayr'a benzin içiren Yahudi yerleşimciler daha sonra Ebu Hudayr'ı canlı canlı yakmışlardı. Ayrıca başında darp izledi vardı gencin... Onun cenazesi için ABD'den Filistin'e gelen ve kuzeni için yapılan gösteriye katılan Tarık Ebu Hudayr ise suçsuz yere tutuklanıp dövülmüş, vahşice darp edilmişti. Bu çocuklar, bir gün yakacaklardı hepsini, hepimizi...

"Oo Selamünaleyküm!"

Mervan'ın sesini duyunca Eymen Mahir de Nidal de bakışlarını yanlarına varmak üzere olan genç adama çevirmişti. İkisi de selamını alınca tebessüm etti arkadaşlarına Mervan.
"Kardeşim, senin istediğin belgeler hazır. Tam da Süreyya teyzeye götürecektim sana iletir diye. Buyur. Görmüşken vereyim sana."

Eymen Mahir "Teşekkür ederim, eyvallah." derken kendisine uzatılan dosyayı aldı ve kısaca göz attı. İki başlık gözüne takılmıştı. Mırıldanarak okudu ve dosyayı koltuk altına sıkıştırdı.

"Tom Hurndall, 22 yaşında İngiliz fotoğrafçı. 2003 yılında Gazze'de İsrail askerlerinin yaraladığı bir çocuğu kucaklayıp kurşunlardan kaçırırken, İsrailli bir keskin nişancı tarafından vurulup hayatını kaybetti."

"Yasir Murtaza, Gazze merkezli fotoğraf ajansı Ain Media için çalışan Filistinli bir fotoğrafçıydı. Filistinli protestocular ve İsrail güçleri arasındaki çatışmalar sırasında 7 Nisan 2018'de Gazze'de İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucunda öldürüldü."

Eymen Mahir, Mervan'a bir kez daha teşekkür edip yanındaki genç kıza baktı. "Nidal, bizim Mervanla yapacak bir kaç işimiz var. Burdan sonra sana eşlik edemesem sorun olur mu?"

Nidal telâşlanarak "Tabi, ben kendim gidebilirim. Sorun yok." diye hızlıca cevap verdi genç adama.

Eymen Mahir hafifçe tebessüm etti. "Görüşürüz o zaman, Allah'a emanet ol."

"Görüşürüz. Siz de Allah'a emanet olun. Dikkat edin kendinize."

"Sen de, Nidal." deyip başıyla selam verdi Mervan ve iki genç adam büyük adımlarla uzaklaşmaya başladı kızın yanından.

İkisini de ne çok sevdiğini düşünerek onlar için dua etti ve parmakları arasında duran gülü derince koklayarak eve doğru yürümeye başladı Nidal.

Bir aralık adımları yavaşladı, sol elini gözüne götürüp kapattı ve genç adamı anlamak adına eve dek tek gözünü kullanarak gitti. Etrafı dikkatle inceledi, onu hissetmeye, anlamaya çalışmak adına. Sonra bir kez daha şükretti ve gülümsedi.


💐

Yürekte sevgisi hissedilendir güzel. Bakışına, gülüşüne, sözlerine, varlığına çokça değer yüklediğin insanlardır. Tende değil sende olan, en derinlerinde kendine yuva kurandır. Kokusuna, havasına, suyuna aşina olduğundur. Vatan bellediğindir yüreğine. Yalnız dünyada değil ahirette de yanında olsun istediklerindir.

💐

16.05.2020Cumartesi


Loading...
0%