@sukunettekelimeler
|
Enes Hamza, bir eliyle annesi Ayşa hanımın diğeriyle de Nidal'in elini tutmuş, Süreyya hanımın evine doğru yürürken heyecanla konuşuyordu. ''...Gezegenler Güneş'in etrafında dönüyormuş ve hepsinin dönüşünü tamamlama zamanı farklıymış çünkü hepsi farklı mesafelerdeymiş. Bazıları Güneş'e daha yakın, bazıları daha uzak. Biz, yani Dünya da üçüncü sıradaymışız. Diğer gezegenleri de çok merak ediyorum. Ama önce Ay'a gideceğim, sonra diğer gezegenlere. Aaa, bir tane gezegenin de halkası varmış, biliyor musun abla? Adı Satürn! Kocamanmış evren, daha bir sürü gezegenler, yıldızlar varmış ama biz daha keşfedememişiz. Ben büyüyünce keşfedeceğim onları abla! Bir tanesinin de adını Filistin koyarım, herkes Filistin'i öğrenir böylece. Hem o zaman herkes öğrendiği için bize yardım ederler, işgalciler artık kimseye zarar veremez, dimi anne?'' Nidal de Ayşe hanım da gülümseyerek baktılar çocuğa. Genç kız eğilip saçlarının üzerinden öptü Enes Hamza'nın. Fakat henüz küçük çocuğa bir şey diyemeden sokağın karşısından telaşlı sesler gelmeye başlamıştı. Hepsinin kaşları çatıldı, adımları hızlandı. Yaklaştıkça bağırışlar duymaya başlamışlardı. Süreyya hanım da Kur'an okurken dışarıdan seslerin gelmesi üzerine gözlüklerini çıkardı, Kur'an'ı kapattı ve endişeyle perdeyi açıp baktı. Emced'in annesi Besime hanımın bağırışlarını duyuyordu. Hızla ayağa kalkıp evden çıkarak komşusunun evine doğru gitmeye koyuldu. Nidal ve Süreyya hanımın endişeli bakışları birbirini bulmuş, Besime hanımın yanına gidip kolundan tutarak durdurmuşlardı ne yapacağını bilemeyen kadını. ''Ne oldu Besime abla? Sakin ol, ne oldu?'' Süreyya hanımı ziyarete gelen Mervan da sokağın halinden bir terslik olduğunu sezerek adımlarını hızlandırdı, koşarak hanımların yanlarına vardı. Besime hanımın gözleri yaşlıydı, endişeyle Nidal'e baktı. ''Emced! Emced bisikletle gezerken askerler durdurmuş, alıp götürmüşler yavrumu!'' Mervan kaşlarını çatarken diğer hanımlar şaşkınlık ve korkuyla birbirlerine bakmışlardı. Besime hanım yaşlı gözlerini örtüsünün ucuyla kuruladı. ''Gidiyorum ben, oğlumu alacağım. Emced Hamad'ın annesiyim, oğlumu bırakın diyeceğim. Gerekirse beni alın diyeceğim.'' Mervan, annelerine uzaktan korkulu ve yaşlı gözlerle bakan küçük çocuklara işaret etti. ''Ben gidip bakacağım Besime abla. Bak, senin burada yanında olman gereken iki çocuğun daha var. Onları da korkutma, geç şöyle, dua et ve bekle. Onu almadan gelmeyeceğim, tamam mı? Sakin ol sen.'' Ayşe hanım ve Süreyya hanım, Besime hanımı kollarından tutup ikna ederek evin önüne götürürken Nidal, genç adama endişeyle baktı. ''Dikkatli ol, tamam mı Mervan? Bizi haberdar et.'' Mervan başını sallayıp ''Olur.'' dedikten sonra genç kızın gözlerine bir kaç saniyeliğine takıldı bakışları. Enes Hamza'nın oyun arkadaşlarına destek olmaya çalıştığını gördü ardından. Hızlı ve hırslı adımlarla yanlarından uzaklaşmaya başladı. Aradan bir kaç saat geçmiş, Mervan ne haber vermiş ne de geri gelmişti. Hanımlar dillerinde dua, kalplerinde umutla beklerken çocuklar biraz daha sakinleşmiş ve evin önünde oyun oynuyorlardı. Sokağa telaşlı adımlarla giren Fatıma hanım Süreyya hanımın evinin yolunu tutmuştu fakat onları Besime hanımın evinin önünde oturuyor bulunca yanlarına gitti. ''Selamünaleyküm.'' deyip yanlarına oturdu ve selamını alan kadınların suratlarında yakaladığı ifadelerden bir terslik olduğunu anlayarak kendisini kötü hissetmeye başladı. İlkin ne olduğunu sormasa da Süreyya hanıma gelme nedenini aradan çıkartmak istedi. ''Süreyya teyze, Mervan sana uğrayacaktı. Sonra da bana sözü vardı, bahçede yardım edecekti. Kaç saattir dönmedi eve. Sana geldi mi?'' Yaşlı kadın zaten yüreği korku dolu olduğundan iyice fena hissetmeye başladı kendini. ''Geldi kızım, geldi.'' deyip bir ama ekledi sonuna. Fatıma hanım ama kısmını duyunca içindeki kötü his iyice büyüdü, yayıldı kadının yaralı yüreğine. Tarık'ını, gencecik oğlunu daha yeni şehid vermişken Mervan'ına bir şey olma ihtimali çok ağır geliyordu. Nidal daha fazla sabredememişti. Oturduğu yerden kalkarak kadınların yanlarından uzaklaştı. Telefonunu cebinden çıkarıp Mervan'ı tekrar aradı lakin yine cevap yoktu. İçini kemiren şüphe ve korku yüreğine sızı veriyordu. Özellikle son bir saattir Mervan'ın başına gelme ihtimali olan şeyleri istemsizce kafasında kurgulayıp kendine acı çektirmişti. Tekrar aradı ama bu kez Mervan'ı değil. Bir kaç çalıştan sonra cevap gelmişti. ''Efendim, hemşire hanım?'' ''Eymen Mahir, Selamünaleyküm. Müsait misin?'' Kızın endişeli ses tonu genç adamın kaşlarını çatmasına neden olmuştu. ''Müsaitim, buyur. Bir şey mi oldu? Sesin kötü geliyor sanki. '' Nidal, olanları özet geçip Eymen Mahir'den Mervan'ı ve Emced'i soruşturmasını isterken tedirgindi. Genç adam ''Tamam, ben seni haberdar edeceğim.'' deyip içini rahatlatmaya çalışsa da ''Lütfen sen de tek gitme, dikkatli ol. Söz verir misin bana?'' diyerek telefonu kapatmasına engel oldu genç kız. ''Tamam, söz veriyorum.'' deyip bir kaç saniye duraksadı Eymen Mahir. ''Kapatıyorum...'' ''Allah'a emanet ol.'' Telefon kapandıktan sonra olduğu yerde taşın üzerine çöktü genç kız. Telefonu cebine koyup elleriyle yüzünü kapattı, dolan gözlerini yumdu sıkıca. Yalnızca bisiklete binen bir çocuk neden ve nasıl tutuklanırdı? Dünya'nın omuzları bu kadar yükü, adaletsizliği nasıl kaldırıyordu? Daha kaç çocuğa silah doğrultulacak, kaç çocuğun ellerine kelepçe takılacak, kaç çocuk eziyet görecek, hatta belki öldürülecekti? Masum, küçük dünyalarına ne kadar daha kara lekeler sürülecek, pis fırçalarla korkuya ve dehşete boyanacaktı? Kaç çocuk daha erkenden büyümek zorunda kalacaktı? Bunlar yaşanırken nasıl habersizce yahut tepkisizce dünyanın başka yerlerinde hayata devam ediyordu insanlar? Nasıl ses çıkarmıyorlardı? Bir sabah evinden çıkan kaç çocuk, genç ve delikanlı öylece kaybolacak, geriye kara haberleri yahut cesetleri gelecekti? Hatta bazen o bile gelemeyecekti... 🇵🇸 Süleyman bey karşısında oturan kızının gözlerine baktı. İki gündür harap olmuştu. Rengi solmuş, iştahtan kesilmişti. Sevdiği adamın babasıyla konuşup onu istemeye geleceğini öğrendiğinde bile doğru dürüst mutlu olamamıştı. Derin bir nefes alıp sakince konuştu. ''Kızım, biliyorum ki Mervan sağ salim çıkıp gelmeden hiçbir şey yapmak istemiyorsun ama ben böyle hayırlı işleri ertelemek istemiyorum. Biliyorum, senin de Eymen Mahir'in de çok yakın arkadaşı Mervan ve maalesef şuan işgalcilerin elinde, hapiste tutuluyor. Fakat onların da yapmak istediği şey bu değil mi? Bizim hayatımızı zehir etmek, bizi düşürmek istiyorlar. Her darbede yerde kalalım, tekrar ayağa kalkmayalım istiyorlar. İnadına devam edeceğiz hayatımıza. İnadına kalkacağız düşünce. İçimizdeki kırıklar rağmen ayakta duracağız dimdik.'' Nidal, babasının gözlerindeki ışığa hayranlıkla baktı. Çok şaşırdığı şeylerden biri de babasının her şeye rağmen böyle parıl parıl parlayan gözleri ve dik duruşuydu. Annesini kaybettiklerinde dahi babasının nasıl güçlü olduğunu unutmuyordu hiç, geceleri bazen ağladığını bilse de... Yavaşça başını salladı genç kız. ''Tamam baba.'' dedi. ''Sen nasıl istersen.'' Eymen Mahir, Mervan'ın ve Emced'in tutuklandığı sabah tüm bunlar olmadan evvel konuşmuştu Süleyman beyle. Nidal aradığında ona bu güzel haberi vermeyi düşünüyordu, heyecanlanmıştı genç adam lakin olaylar çok farklı gelişmişti herkes için. Eymen Mahir, arkadaşının peşine düşmüştü ve tutuklandığını öğrenmişti. Emced serbest bırakılmış, Eymen Mahir yalnız küçük çocuğun elinden tutarak dönebilmişti yanlarına, dostu yoktu yanında. Ve olmayışının yangını vardı içinde. Ardından o yangın hepsinde zuhur etmişti. Hele Fatıma hanımın içini yakıp kül etmişti. Ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlardı Mervan için fakat Filistin'de genellikle eller bağlanıyordu bu konuda, yapılacak çok bir şey olmuyordu. Tıpkı dünyada dillerin bağlanması gibi! Süleyman bey her şeye rağmen Eymen Mahir'i de Nidal'i de en azından istemeye gelme işiyle ufak bir nişan yaparak aralarındaki şeye bir isim koymak için ikna etmişti. Allah'ın izniyle Mervan çıkıp gelirse düğünlerine katılırdı dostlarının. Süleyman bey böyleydi. Her şeye rağmen düştükçe kalkıyordu ayağa. Düştükçe daha güçlü kalkıyordu. Tek duası kızına ve oğlu bildiği Enes Hamza'ya da bunu öğretebilmekti. Çünkü kalkıp yürüdükçe, Allah'a dayanarak adım attıkça bu yolda, son düşüşü yere değil göğe olacaktı. Göğe düşmek... Ve emindi ki hak ile batılın savaşı da her savaş gibi adil bitecekti. Çünkü hesap günü herkes hayattaki savaşının sonucunu elde edecekti. 💐 Bazı savaşlar adil görünmez. Ama inananlar bilir ki her savaş adil son bulacaktır. 16.05.2020 |
0% |