@sukunettekelimeler
|
Nidal mutfakta, halasının karşısında, üzerinde sade fakat hoş bir elbise ile dikiliyordu. ''Çok yakıştı. Eymen Mahir kumaşı güzel seçmiş, aferin ona. Halan da güzel dikti tabi!'' deyip süzdü yeğenini Ayşa hanım. Nidal hafifçe tebessüm etti. O da çok beğenmişti bu kumaşı ve elbiseyi. İçinde kıpır kıpır eden bir taraf vardı, çok heyecanlıydı. Ama bir yanı da buruktu, sancılıydı. Her iki duyguyu da aynı anda yaşarken dengesinin bozulduğunu hissediyordu. ''Hala, bir yandan çok mutluyum ama içim hiç rahat değil. Mervan, Emced'i almak niyetine gitti; yürüyüş esnasında polislere fişek ve taş attığı iddiasıyla tutuklandı. Hâlâ da bir haber yok. Mervan, Eymen Mahir'in en yakın dostu. Bu durumda söz yapmak, evlenmek ne kadar doğru, hâlâ emin olamıyorum.'' Süleyman bey de onlar konuşurken mutfağa girmişti. Kızının yüzünü ellerinin arasına alıp alnından öptü ve sarılıp bir kaç gün önce söylediklerini kızına tekrar hatırlattı. ''Kızım, onların istediği de zaten bizim yaşantımıza engel olmak. Ama biz direneceğiz. Bir yanımız yara olsa da hayatımıza devam edeceğiz. Babana inan ki en büyük direniş her şeye rağmen ayakta kalıp yola devam etmektir.'' Nidal, başını salladı ve babasına sardı kollarını sıkıca. Onun gibi güçlü olmayı çok istiyordu ama değildi işte. Hassastı genç kız. Yine de babasının dediklerine kulak verdi, yüreğinin hızla çarpan tarafına tutundu ve gülümsedi. ''Hadi, sen kahveleri hazırla kızım. Eymen Mahir'i daha fazla bekletmeyelim.'' deyip içeriye döndü Süleyman bey. Ayşa hanım da yeğenine ''Bu anların tadını çıkarmaya çalış güzel kızım.'' deyip ayrıldı yanından. İçeriye geçip boş bir yere oturdu ve Eymen Mahir'e ayıcığını gösteren oğluna bakıp gülümsedi. Enes Hamza çok mutluydu Eymen Mahir ve ablasının evlenecek olmasına. Onun için Mervan abisi ve Eymen Mahir abisi kahramandı, örnekti. Genç adam elinde çiçeklerle kapıyı çaldığında koşarak kapıyı açmış, boynuna atlamıştı hasretlisi oymuş gibi. Herkes de gülmüştü tabi. Eymen Mahir, Süreyya hanımla gelecekti aslında Nidal'i istemeye fakat yaşlı kadın çok rahatsızlanmış, yataktan kalkmaya halinin oymadığını üzülerek söylemişti oğlu yerine koyduğu Eymen Mahir'e. Genç adam için onun sağlığı daha önemli olduğunda sorun etmemiş, elmecbur tek başına gelmişti. Anne ve babasının hasretini evin önüne gelene dek bir kez daha çekse de, Mervan'ın yanında olmasını istese de uzun zamandır beklediği bu günün güzelliğini söndürmemek için kendini bu duygulardan çabucak uzaklaştırmaya çalışmıştı. Nidal, kahveyi hazırlarken bir yandan da suratında tebessümle içerideki sesleri dinliyor ve konuşmaları takip ediyordu. Eymen Mahir'in mutlu olduğu anlaşılan sesini duydu ve gülümsedi genç kız. Onu ne denli sevdiğini hissetti içinde. Eymen Mahir, onun için bir devrimdi. Yüreğine yapılan, kaderine yapılan bir devrim. ''Ayıcığın çok güzelmiş Enes Hamza. Süreyya teyzeden aynısını ben de istedim ama yapmadı.'' ''Neden yapmadı?'' diye merakla sordu küçük çocuk. ''Koca adam olmuşum, öyle dedi. Belki ileride çocuğuma yaparmış.'' Nidal'in dudaklarından küçük bir kıkırdama kaçmıştı. Eymen Mahir ise söylediği cümlenin farkına sonradan vararak utanmıştı Süleyman bey ve Ayşa ve hanımın yanında. Konuşmaları dinlemeye ve kahveyle ilgilenmeye devam etti genç kız. ''Oğlum, niye camı açtın şimdi?'' ''Yıldızlara bakacağım baba.'' Nidal tekrar gülerek kahveyi karıştırmaya devam etti. Bir kaç dakika içinde Enes Hamza'nın sesi tekrar duyulmuştu. Çok heyecanlıydı. ''Eymen Mahir abi, gelsene! Bak! Parıl parıl, kocaman kırmızı bir yıldız var! Bize doğru yürüyor! Yıldız yürüdüğüne göre demek ki bulutlar gerçekten pamuktanmış! Onu ilk ben keşfettim! Artık ben bir mucidim, değil mi?'' Nidal, yüzündeki gülümsemeyle cezvedeki kahveyi son bardağa da boşalttı ve masanın üzerindeki rengarenk bir demet çiçeğe sevgiyle baktı. Eymen Mahir'in küçük çocuğa vereceği cevaba kulak verdi hâlâ tebessüm ederken. Yüreğinde onun sesine doğru akan bir nehir vardı sanki. ''Hamza, o bir yıldız değ—'' Nidal, suratındaki sevgi dolu tebessümle çiçeğe dokunup okşadığı sırada büyük bir gürültü ile ev sarsılmıştı. Eymen Mahir'in cümlesi de yarım kalmıştı. Gülümsemesi dudaklarında dondu genç kızın. Enes Hamza'nın annesine heyecanla bakışı yarım kaldı. Süleyman beyin küçük çocuktan ayırıp damadına çevirdiği bakışları Eymen Mahir'i bulamadı. Kahveler döküldü. Sesler kesildi, etraf karanlığa gömüldü. Çiçekler dağılmış, ölmüştü. Ve küçük çocuğun ayıcığı da tıpkı kendisi gibi yıkıntıların arasına gömülmüştü. Yakından gelen büyük gürültü yaşlı kadına yatağından çıkacak kadar güç verdi. Evladına kız istemeye gidemeyecek denli hasta hisseden Süreyya hanım, yüreğini saran korku sebebiyle adımlarına güç katarak evden çıktı, bir kaç kişinin koşarak sokağın sonuna gittiğini gördü. Elinden geldiğince hızlı adımlarla sokağın diğer ucuna yürürken bağırışlar doluyordu kulaklarına. "Kimin evi!?" "Süleyman Mahmum'un!" "İçerideler miymiş hepsi?!" "Bu saatte içeridelerdir elbet! Hadi, yardım edin de kaldıralım şu moloz yığınlarını!" Yaşlı kadın tüm seslere sağır olmuşçasına, dünyadan kopmuşcasına devam etti yürümeye. Adımları durdu, tanınamaz hale gelen eve baktı. Gözleri yaşla dolarken dudaklarından bir haykırış firar etti. "İnna Lillâhi Ve İnna İleyhi Raciun!" Bir bomba düştü, beş kişinin geleceğini yerle bir etti. Ama düşen onlarca bomba insanlığın kalplerini bir edemedi. 💐 Bir adam en çok bir yaradır. Çırpınıştır içten içe, hangisinin elinden tutacağını bilmediği duyguların içinde. Bir adam bazen bir devrimdir, bir insana yahut tüm insanlığa. Ve o adam gün gelir, vuslat olur; dünyanın tüm hasretlerine isyan edercesine. 💐 16.05.2020 |
0% |