@sukunettekelimeler
|
Enes Hamza ile Nidal gülüşürlerken evin kapısı açılmış ve ardından örtülme sesi gelmişti. Küçük çocuk "Babam geldi!" diye heyecanla ayağa kalkıp kapıya koştu, Süleyman beyin kollarına atıldı. Enes Hamza'yı kucağına alıp yanaklarından öperken bir yandan da içeriye yürüyordu Süleyman bey. "Hoş geldin baba. Ne olmuş orada?" Süleyman bey Enes Hamza'yı yere indirip koltuğa oturdu, derin bir soluk aldı ve kızının sorusuna cevap verdi. "Evlerini yıkmak istiyorlarmış Filistinli bir ailenin.." Nidal'in de tadı tuzu kaçmıştı bir anda. "Doymadılar yaptıkları çeşit çeşit zulümlere." diye söylenip kaşlarını çattı. Halasının mutfaktan seslendiğini duyunca kalkıp mutfağa geçti. "Nidal!" "Efendim hala?" "Sofrayı kurmama yardım et kızım." "Tamam hala." Sofrayı hazırladı, hep beraber yemek yediler. Mutfağı topladıktan sonra bir kaba ayırdıkları yemeği ve babasının fırından gelirken getirdiği taze ekmeklerin birini alıp Süreyya hanıma götürmek üzere evden çıktı Nidal. Enes Hamza da onunla birlikteydi. Süreyya hanımın kapısını çalıp beklediler, bir kaç dakika sürmüştü kadının kapıyı açması. Onları görünce yüzünde aydınlık bir gülümseme belirmişti yüzünde. "Hoş geldiniz canlarım. Kusura bakmayın, namaz kılıyordum. O yüzden geciktim." deyip içeriye buyur etti Nidal ve Enes Hamza'yı. Nidal elindekileri mutfağa bıraktıktan sonra içeriye geçerek Süreyya hanımın karşısındaki koltuğun boş bir yerine rastgele oturup arkasına yaslandı. Enes Hamza, Süreyya hanımın yanındaydı, kadın başını okşuyordu küçük çocuğun. Gülümsedi ve gizemli bir şey söyler gibi sesini alçalttı Süreyya hanım, Enes Hamza'nın kulağına doğru eğildi. "Süreyya nenen sana oyuncak dikti." Enes Hamza heyecanla bağırmıştı. "Yaşasın!" "Ama karşılığında bal yanaklarından öpmek isterim." Enes Hamza kadına doğru yaklaşıp yanağını uzattı. Süreyya hanım onun yanaklarını öpüp saçlarını okşadı, ardından parmağı ile odanın bir köşesinde duran dolabı gösterdi. "Şuradaki dolabı aç, oradan al bakalım hediyeni." Enes Hamza hevesle dolabın önüne gidip hediyesi olan bezden oyuncak ayısını ellerinin arasına aldı. Oyuncağa bakıp gülümsedikten sonra koşarak yaşlı kadına sarıldı ve teşekkür etti. Mutluluğu gözlerinden okunurken ablasının yanına giderek ona da gösterdi. "Bak abla!" "Çok güzel olmuş gerçekten. Çok teşekkür ederiz Süreyya teyzem." "Sizi mutlu görmek bana yetiyor, teşekküre gerek yok kızım." deyip duygulu gözlerle yeni oyuncağı ile oynamaya başlayan küçük çocuğa baktı yaşlı kadın. Nidal ile birlikte sohbet etmeye koyuldular. Bir süre sonra kapı çalmıştı. "Birini bekliyor muydun?" diye sordu genç kız. "Yoo. Ama bizim çocuklardır. Açıver kızım kapıyı hele." Nidal başını sallayıp kalktı, kapının önünde durup önce gelenin kim olduğunu sorduğunda Mervan'ın sesini duymuştu. Kapıyı açıp genç adama hoş geldin dedi ve içeriye buyur etti. Mervan, elindeki poşetleri Nidal'e uzatırken "Bunları mutfağa koyar mısın sana zahmet?" dedi ve genç kız poşetleri alıp mutfağa götürürken ayakkabılarını çıkarıp içeriye girdi, kapıyı ardından kapattı. Mervan önden, Nidal arkadan içeriye girdiklerinde Enes Hamza büyük bir sevinçle ayağa kalkmış ve genç adama doğru koşmuştu. "Mervan abii!" "Aslanım! Sen de mi buradaydın?!" deyip gülerek çocuğu kucakladı ve yanağına bir öpücük bıraktı Mervan. Nidal koltuğa oturmuş onlara bakıyordu tıpkı Süreyya hanım gibi. "Buradayım aslan abim!" "İyi ki buradasın sen küçük kaşif." deyip havaya fırlattı Enes Hamza'yı, Mervan. Çocuk kahkahalarla gülmeye başladı. "Daha yükseğe ha!" derken tekrar havaya fırlattı küçük çocuğu, sonra tekrar. Enes Hamza kahkahalarla gülerken Mervan da ona eşik ediyordu. Genellikle ciddiliğin yer ettiği yüzü kahkahalarının izleriyle kırışıyordu. "Yeter kuzum, gülmekten boğulacaksın." dedi Süreyya hanım da onların haline gülerken. Odadaki herkesin suratında mutluluk dalgaları vardı. Mervan, çocuğu yakaladığında bu kez havaya fırlatmak yerine koltuğun üzerine bıraktı. Ona "Şimdi bir soluklan bakalım." deyip Süreyya hanımın elini öptü. "Nasılsın Süreyya teyzem?" "İyiyim çok şükür Mervan, sen nasılsın oğlum? Hoş geldin. Ne iyi yaptın, neşelendik vallahi." "Ben de iyiyim elhamdülillah. Hoş buldum. Enes Hamza bey olunca neşeleniyor insan doğal olarak." derken kadının yanına oturdu Mervan ve soluklandı. Enes Hamza, başının dönmesinin geçtiğini hissedince oyuncağını alıp Mervan'ın kucağına oturdu. "Bak Mervan abi, Süreyya nenem bana yapmış." Mervan, gözlerini heyecanla büyütüp "Aaa, çok güzelmiş bu." dedi küçük çocuğa. "Adını ne koydun bakalım?" Enes Hamza kafasının karıştığını hissetti. "Ayy, daha adını koymadım ki!" "Koyarsın o zaman şimdi. Düşün bakalım sen güzelce." "Aslan Kaplan olsun mu? Sen aslan abimsin, Eymen de kaplan abim ya. Sizin adınız olsun ki çok güçlü hâle gelsin ayıcığım büyüyünce." "Çok akıllıca bir fikir, aferin sana. O zaman Aslan Kaplan ile tanışmaktan memnuniyet duydum." Mervan ve Enes Hamza'nın sohbetleri de kapı sesiyle bölünmüştü. Nidal tekrar kalkıp kapıya gitti, kim olduğunu sorup açtı. Halasıydı. "Enes Hamza'yı çağır da gelsin kızım. Besimelere gidiyorum, orada çocuklarla oynar." "Tamam hala, çağırayım." deyip içeriye girdi ve Enes Hamza'ya haberi iletti Nidal. Süreyya hanım ve Mervanla vedalaşıp annesinin elini tuttu, ona yeni oyuncağını gösterdi heyecanla. Nidal kapıyı kapatıp içeriye geri girdi ve oturdu. "Bu çocuk kime benziyor Nidal?" deyip ona baktı Mervan. "Huyunu diyorsan, kesinlikle bana! Tipini diyorsan, babasına." "Huyunu diyordum demesine de, neresi sana benziyor Allah aşkına?" "Aa neden öyle dedin şimdi? Bana ne demek istiyorsun Mervan?" "Sana bir şey demek istemiyorum da; bu çocuk neşe dolu, hayal gücü yüksek, enerjik, çok bilgin... Senin böyle vasıfların olduğunu bilmiyordum?" Nidal kaşlarını çatıp gözlerini büyüterek şaşkınlıkla karşısındaki adama baktı. "Aşk olsun ya! Ben de neşeli bir insanımdır aslında, bu bir. Hayal gücümü tartışmayalım istersen. Çocukken çok istersem duvarların ve kapıların içinden geçeceğime inanıp neredeyse kafamı yardığımı hatırlatmama gerek yok şimdi, bu iki. Seni peşimden koşturup bütün mahallede üç tur attırdığım da enerjik bir insan olduğuma örnek olabilir, bu üç. Bilginliğime bir şey bulamadım şuan ama düşünürsem çıkar." Mervan gülerek Nidal'in her cümlesinde hayret edercesine dudaklarını büzdü ve başını salladı. "Tamam, haklısın Nidal. Özür dilerim. Şimdi böyle deyince daha başka örnekler de hatırladım ben, kesinlikle sana çekmiş." Nidal haklı olduğunun gururlu gülümsemesini dudaklarında misafir ettiği sırada tekrar kapı sesi duyulmuştu. "Bugün ne çok çaldı bu kapı yahu. Elhamdülillah." diye mırıldandı Süreyya hanım. "Tamam, yine ben bakarım." deyip kalktı ve suratındaki gülümseme hâlâ yerini korurken bu kez kim olduğunu sorma gereği duymayarak pat diye kapıyı açtı sonuna dek. Karşısında Eymen Mahir'i tüm ciddiyetiyle gördüğünde tebessümü silindi. "Hoş geldin." deyip geçmesi için yol verdi genç adama. "Sağ ol. Selamünaleyküm." deyip içeriye girdi Eymen Mahir. Elindeki bir kaç poşeti mutfağa bırakıp içeriye geçti, selam verdi herkese. Süreyya hanımın elini öpüp sarıldı, Mervanla tokalaştı ve Nidal'in oturduğu koltuğun diğer ucuna oturup arkasına yaslandı. "Nasılsınız, ne yapıyorsunuz?" deyip karşısında oturan yaşlı kadına ve arkadaşına çevirdi bakışlarını Eymen Mahir. "Bunların çocukluk anılarını ve atışmalarını dinliyorum yavrum. Tam zamanında geldin, ortalık duruldu." Mervan gülerken Nidal gülmemek için dudağının kenarını ısırdı. Eymen Mahir, "Bazıları hâlâ büyümemiş demek ki." dediğinde ses tonundan ne mânâda söylediğini anlayamadığı için genç adamın suratına baktı kız ama suratı da hiçbir şey ele vermiyordu. Oysa Eymen Mahir'in hislerini gizleyemeyen bir adam olduğu için suratına bakınca bir şeyler anlamamak imkansızdı o güne kadar, Nidal için. Neden şimdi hiçbir şey sezememişti? "Mervan dimi?" deyip işi tatlı bir havaya vurmak istese de Eymen Mahir'in yanıtı bu isteğini yerle bir etmişti. "Süreyya teyzemden af dileyerek söylüyorum ama bu odada Mervan'dan daha olgun kimse olduğunu düşünmüyorum." Bozulduğunu sesine yansıtmasına engel olamayarak "Büyüyemeyen benim yani, anladım." deyip sustu Nidal. Normalde gerginlik yaratmayacak bir durum, genç adamın ses tonu ve ciddi tutumu nedeniyle genç kızın moralini bozmuştu. Neyse ki Süreyya hanım sohbeti tatlı yerlere çekmiş ve ortam yumuşamıştı. Ortam yumuşamış olsa bile Nidal'in morali hâlâ bozuktu ama çaktırmamaya çalışıyordu. Kırılmıştı genç kız. Mutfağa geçip çay demledi, hep beraber çay içtiler ve sohbet ettiler. Nidal bulaşıkları yıkamak için mutfağa girdiğinde iki genç adam ve Süreyya hanım sohbete devam etmişti. Elindeki süngerle çay bardağını sabunlarken düşüncelere dalmıştı Nidal. Aniden Mervan'ın sesini duyunca irkildi. "Nidal, ben gidiyorum." Kızın irkildiğini fark edince "İyi misin?" deyip ona baktı ve mutfağın kapısından uzaklaşıp yanına gitti. "İyiyim iyiyim. Dalmıştım, birden sen gelince korktum." "Kusura bakma ya, korkutmak istememiştim." "Sorun değil." deyip elindeki süngeri tezgaha bıraktı ve bakışlarını genç adama çevirdi Nidal. Mervan "Görüşürüz demeye gelmiştim. Gideyim artık ben, Allah'a emanet ol." deyip kıza veda etti. "Görüşürüz Mervan, sen de Allah'a emanet ol." Mervan mutfaktan çıkıp dış kapıya gitti, kapıyı ardından kapatıp gecenin karanlığına karıştı. Nidal bulaşıkları yıkmayı bitirip içeriye döndüğünde "Ben gidiyorum Süreyya teyze." deyip kadına sarıldı, vedalaştı. Hâlâ aynı yerde oturan genç adama bir şey deyip dememekte kararsız kalsa da garip olmasın diye düz bir ses tonuyla "Görüşürüz Eymen Mahir." deyip önünden geçti. Odanın kapısından çıktı, ayakkabılarını giyip dış kapıyı açtı ve kapıyı ardından kapadı. Evin bahçe kapısına doğru iki üç adım attığı sırada az evvel kapattığı kapı hızla açılmıştı. Kapının sesini duyunca durup baktı, Eymen Mahir'in ayakkabılarını giydiğini gördü. Genç adam bir yandan da "Bekle." deyip Nidal'in dönüp yoluna devam etmesine engel olmuştu. Eymen Mahir kapıyı kapatıp bir kaç adımda kızın yanına ulaştığında anlamsızca ona baktı Nidal. "Bir şey mi oldu?" "Seni eve bırakacağım." "Gerek yok, ben gidebilirim." deyip ellerini feracesini cebine soktu Nidal. "Saat kaç farkında mısın? Daha geçen hafta küçük bir kıza sokakta göz göre göre arabanın çarpıp kaçtığını hatırlatmama gerek var mı?" Genç adamın sert ses sonuna karşın kendinden hiç beklemediği denli sert bir tonu kullandı Nidal. "Ben büyüdüm Eymen Mahir, çocuk değilim! Evimin yolunda kendim yürüyebilirim. Sen de içeri geri gidebilirsin." Genç kız bakışlarını Eymen Mahir'e hiç konuk etmeden hızla evin bahçesinden çıktı ve sokakta yürümeye başladı. "Nidal!" Arkasından oflayarak ismini seslenen adamı umursamadan yürümeye devam etti. Gözleri dolmuştu, canı yanıyordu. Eymen Mahir'in adımlarının arkasından geldiğini seslerden anlasa da önce umursamadan hızlı hızlı yürümeye devam etti, ardından pat diye durup arkasına döndü. Nidal aniden durup ona dolu gözlerle baktığından şaşırmıştı ve bakışları kızın bakışlarına takılmıştı Eymen Mahir'in. "Ayrıca durup dururken soğuk davrandığını, şaka yapmadığını ve belki de kendince bana bir laf çarptırdığını anlayabilecek kadar da büyüğüm. Kalbim kırılınca, canım yanınca bir çocuk gibi şikayet etmeyecek, kavgaya tutuşmayacak, haykırarak ağlamayacak kadar da büyüğüm. Haberin olsun Eymen Mahir." Söyleyecekleri bitince sustu ve yine ani bir şekilde arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı Nidal. Eymen Mahir şok olmuş bir şekilde yerinde çakılı kaldır bir süre, ardından ağır adımlarla kızın peşinden yürüdü sessizce. Bir şey demeye dili varmazken içi kendine karşı epey gürültülüydü. 💐 Büyümek bazen hayatı da gözünde büyütmektir. Oysa bir çocuğun gözlerinden bakıldığında nasıl masumdur, nasıl saftır, nasıl basittir her şey. Büyümek midir insanın omuzlarına acıları, ciddiyeti ve olgunluğu yükleyen? Peki çocuk kalmak mıdır ağlatan, kalbi kolay kırılır yapan, her seferinde sevdiklerini insana affettiren? Kızgınken bile sevdiren? Öyle ya, bir gün bir çocuğa hata yaptı diye babası bağırmış, tokat atmış. Ama bir saat sonra sofrada çocuk babasına gülümseyerek konuşuyormuş. Büyük ablası sormuş, nasıl baban sana bağırıp vurduğu halde onunla konuşuyorsun böyle hâlâ diye. Çocuk cevap vermiş: "O benim babam. Ben ona küsemem ki." 💐 10.05.2020Pazar |
0% |