Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9 - Kurşun

@sukunettekelimeler


"Meryem, iyi ki benim dostumsun." deyip arkadaşına sıkıca sarıldı Nidal.

Sokağın köşesinde dikiliyorlardı ve sessizce beklerken Nidal'in birden böyle bir harekette bulunması Meryem'i şaşırmıştı. O da arkadaşını sardı kollarına. "Sen de iyi ki benim dostumsun Nidal."

Hâlâ sıkıca arkadaşına sardığı kollarını gevşetti Nidal, karşıdan gelen Osman'ı görünce. "Osman geliyor." deyip geri çekildi ve arkadaşının yüzüne baktı.

Meryem heyecanlanmış ve eli ayağına dolanmıştı. "Ne diyeceğim Nidal? Ne diyeyim? Yazmak gibi basit değil, karşımda olacak şimdi. Bir şey söyle."

Nidal, arkadaşının hâline gülümsedi. "Sakin ol Meryem! Osman senden daha utangaç bir çocuk zaten. Kim bilir o da şuan nasıl hissediyordur. O nedenle sakin ol. Ben de yanınızdayım, buradan eylem yapacağımız yere gidene dek konuşacak bir şeyler bulacağımıza eminim."

Meryem hızla başını salladı tamam dercesine ve sakinleşmeye çalıştı. Bir kaç dakika içinde Osman yanlarına varmış, selam vermişti. İki genç kız da selamını aldığında "Nasılsınız?" deyip yeri seyretmeye durdu genç adam.

Nidal rahat bir şekilde "İyiyim elhamdülillah, sen nasılsın Osman?" derken Meryem sessiz kalmıştı.

"Ben de iyiyim şükür." deyip bir kaç saniye duraksadı Osman. "Yavaş yavaş yürüyelim mi?"

"Bence de." deyip bir kaç adım önden yürümeye başladı Nidal. Osman ve Meryem de arkasından geliyorlardı sessizce, yeri seyrederek. Sonunda sessizliği bozan Osman oldu. "Sen nasılsın Meryem?"

Osman ve Meryem çekingenliklerinin elinden tutmuş, buna rağmen ufak bir sohbete girişebilmişlerdi.

Nidal etrafa bakarak ilerliyor, düşünceler içinde adımlıyordu yolu. Boynundaki kefiyeye gitti parmakları, dudaklarına kırık bir tebessüm kondu. Kufiyenin bir ucuna işli olan baş harflere baktı, sahibinin baş harflerine. Bunu Eymen Mahir vermişti ona.

İşgalci İsrail askerlerinin görevine engel olmaya çalışmasıyla Eymen Mahir ve iki askerin arasında tartışma çıkmış, genç adam bir kaç sıyrıkla atlatmıştı olayı neyse ki. Tanışmaları üzerinden yaklaşık yedi ay kadar geçmiş olmasına rağmen Nidal'in ona dördüncü kez pansuman yapışıydı. Sürekli başını derde sokup hastanede yahut Süreyya hanımın evinde soluğu alıyordu genç adam. Bu kez pansuman yaparken Nidal biraz iyi hissetmediği için dikkatli olamamış, canını yakmıştı Eymen Mahir'in. Kıza beceriksiz demesi de bu olaydan kaynaklanıyordu. Nidal özür dileyip çabucak pansumasını bitirmişti. O akşam da yürüyüş yapacaklardı ve genç kız hastaneden çıkınca oraya gidecekti. Telefonda babasıyla konuşurken Eymen Mahir de bunu öğrenmiş, beraber gidebileceklerini söylemişti. Beraber gitmişlerdi. İlk kez sohbet etmişler, birbirlerini tanımışlardı yol boyu yürürken. O akşam boynundaki kufiyeyi çıkarıp kıza vermişti Eymen Mahir; hem teşekkür etmek mahiyetinde, hem de yürüyüşte kullanabilmesi için.

Zihnine bu anı düşünce hayret etti Nidal. Zaman ne çabuk geçmişti.. Yalnızca yaralarına pansuman yaptığı, yürüyüşe giderken yolda kendisine eşlik eden genç adam kalbinde derinlere kök salmıştı fark ettirmeden. O denli kök salmıştı ki canı yanıyordu şuan genç kızın. Geçen haftadan beri onu görmemiş, o akşamdan sonra hiç karşılaşmamışlardı.

Sonunda kalabalığın yavaş yavaş toplandığı alana gelmişlerdi. Onlar da ellerindeki bayraklarla bir köşede yerlerini alıp daha çok insanın toplanması ve yürüyüşe başlayacakları saatin gelmesini beklediler. Nidal, bir ara bakışları hastaneden bir kaç sağlık görevlisi arkadaşına takılınca Osman ve Meryem'den beş dakika müsaade isteyip onların yanına doğru gitti.

Muaz, Mukaddes ve Omar'ın da aralarında bulunduğu gruba tebessüm edip selam verdi Nidal. Herkes selamlamını aldıktan sonra aralarında küçük bir hâl hatır faslı geçti, konuşmaya başladılar ayaküstü. Üzerlerinde önlük olan bir kaç arkadaşı görevli olarak buradaydı aynı zamanda. Diğerleri ise yürüyüş için gelmişlerdi yalnızca.

Herkes Omar'ın eşinin söylediği bir şeye güldüğü sırada Omar elini kaldırıp sallamaya başladı, tebessümle karşıda bir yere bakıyordu.
"Kardeşim! Gelsene!"

Nidal de herkes gibi Omar'ın kime baktığını ve bağırıp neşeyle çağırdığını görmek için arkasına döndü. Bakışları yol boyu zihninde yer etmiş olan genç adamla buluştuğunda hem yüreğindeki o kırıklığı hissetmiş hem de her şeye rağmen heyecanlanmıştı. Az evvel kızın suratında yer eden gülücük yerini ciddi bir ifadeye bıraktı.

Eymen Mahir, grubun yanına gelip selam verdi ve beylerle el sıkıştı. "Nasılsın Eymen kardeşim?"

"İyiyim elhamdülillah, sen nasılsın abi?"

"Ben de iyiyim şükür." deyip genç adamın omzuna koydu elini Omar.

"Bizim haberi okuduk, ne güzel yazmışsın kardeşim, duygulandım yemin ederim." deyip tebrik etti Muaz.

"Evet, fotoğraflar da çok güzeldi." diyerek onayladı Mukaddes.

"Teşekkür ederim."

Bir süre aralarında muhabbet dönerken Nidal sessizdi. Bir kaç adım ötesinde dikilen adamla arasında saatler sürerek kat edilecek mesafeler var gibi hissetmek, canını yakıyordu, gerçekte kalbi kadar yakınken..

Bir süre sonra Nidal müsaade istemek üzere dudaklarını araladı ve Osman ile Meryem'in yanına doğru yürümeye başladı. Onları bıraktığı yerde görmeyince adımlarını durdurup etrafa bakınmaya başladı. Akşam güneşinin suratına vurmasına engel olmak adına elini alnına siper edip bakışlarını etrafta gezdirdi. Kalabalıkta onları ayırt etmekte zorlanıyordu.

"Nidal?"

Kalbi hızla çarpmaya başlamış ve şaşırmıştı genç kız. Bir kaç adım ötesinde dikilen Eymen Mahir zaten güneşin suratına vurmasına engel olduğundan elini alnından çekip indirdi. Bakışları bir kaç saniyeliğine genç adamın bakışlarına takıldı.

"Birini mi arıyorsun?"

Genç adamın konuşmasından onu son gördüğündeki tavrını üzerinden attığını fark etti Nidal. Başını sallayarak "Osman ve Meryem'i arıyorum." dedi ve bakışlarını yere indirdi.

"Onlar şu taraftaydı az evvel." deyip parmağı ile bir noktayı işaret etti Eymen Mahir.

Nidal genç adamın işaret ettiği yere baktı. "Teşekkür ederim. Ben gideyim o zaman, görüşürüz."

Eymen Mahir, henüz Nidal gitmek üzere dönmüşken önünde dikildi telaşla. "Nidal, bir dakika."

Nidal durdu, titreyen yüreğini ve onu titreten adamın diyeceklerini dinlemeye koyuldu.

"Seni incittiğim için özür dilerim. Biliyorum, geçen haftaki davranışım hiç hoş değildi. Gözlerinin benim yüzümden dolmuş olması inan benim de canımı yaktı. Kendi kendime kızdım kaç kez. Bu duruma ben de şaşkınım, neden birden öyle saçmaladım bilmiyorum."

Nidal hem şaşırmış hem de duygulanmıştı. İçine yavaş yavaş yayılmaya başlayan mutluluk kırıntılarını bir kenarı koyarak genç adamın yüzüne baktı. Tüm ciddiyetiyle konuşuyordu ve gözleri.. Gözleri samimiyetinden şüphe ettirmiyordu. Duygularını saklamayı beceremediği hâli geri gelmiş, cümlesi bittiğinde masum masum bakmıştı genç kıza.

"Affedebilecek misin beni?"

Eymen Mahir'in bakışlarındaki ufak çocuk gülümsetmişti kızı. Büyüyemeyen tarafları böyle kalbe dokunuyordu oysa insanın. Hafifçe tebessüm etti ve başını salladı. Duygulu bakışları ve tebessümü yanıtı vermişti bile, sözlere gerek kalmadan.

Eymen Mahir derin bir nefes aldı, rahatladığı belli oluyordu yüz ifadesinden. "Teşekkür ederim."

"Ben artık gideyim, görüşürüz o zaman." deyip tekrar gitmek üzere hareketlendi Nidal fakat genç adamın sesi onu yine durdurmuştu.

"Bu arada, boynundaki çok yakışmış! Ama sadece kufiye olduğu için değil, benden olduğu ve sende olduğu için."

Duyduğu cümle üzerine kızararak hiçbir şey demeden hızlı adımlarla uzaklaştı genç kız. Eymen Mahir ise suratındaki tarifsiz gülüş eşliğinde "Görüşürüz, Allah'a emanet ol!" diye seslendi ardından.

Nidal'in kafasını allak bullak etmişti genç adamın bu cümleleri. Çünkü bu kez şaka olabilecek, lafın gelişi söylenebilecek bir şey dememişti Eymen Mahir. Bu kez Nidal'in içindeki tüm umut kırıntılarının hızla üreyip yayılmasına sebep olacak bir cümle kurmuştu. Acabaların duvarlarını yerle bir etmişti farkında olmadan. Çiçekler yeşertmişti, kuşlar kondurmuştu içindeki dallara. Mandalla asılmış gibi iki yana kıvrılmıştı dudakları Nidal'in.

Meryem'i gördüğünde kızın kolunu tuttu aniden, heyecanla. Meryem'in bakışları arkadaşına çevrildiğinde bir şeyler olduğunu sezmiş gibiydi. Yalnızca kötü bir şey olmamasını umuyordu. "Nidal, iyi misin?"

Osman iki genç kıza bakıp bir kaç saniye düşündükten sonra "Ben size müsaade edeyim isterseniz?" diye sordu.

"Olur." deyip başını salladı Meryem ve Osman yanlarından uzaklaşırken arkadaşına döndü tekrar. "Ne oldu? Lütfen yine kırılmış olma, kıyamam."

"Eymen Mahir ile konuştuk, daha doğrusu o benimle konuştu. Özür diledi ve.." durakladı Nidal.

"Ve?"

"Eğer ben yanlış anladıysam sanırım asıl kalp kırıklığını şu andan sonra yaşayacağım.."

"Neyi yanlış anladıysan, Nidal?"

"Sözlerini."

"Ne dedi?"

Arkadaşının gözlerine baktı Nidal ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.


🇵🇸


Filistin bayraklarını havada sallayan, ellerindeki kartonlarda yahut afişlerde çeşitli yazılar tutan kalabalık İsrail askerlerinin yürüyüşü engellemeye çalışma durumu ile karşı karşıya gelmişti. Genci yaşlısı bir kaç erkek onlara kafa tutup bunun hakları olduğunu savunmaya çalışırken İsrail askerlerinin agresif tutumları nedeniyle tartışma çıkmıştı. Kimse ne olduğunu anlamadan ortalık karıştığında Nidal, şaşkınlıkla etrafa bakındı. Kalabalıktaki bazı kadınlar ve çocuklar dağılıyordu hızla. Etraf bir kaç dakika içinde hengameye dönmüştü.

Osman, iki genç kıza endişeli bakışlarla sakin bir yere gidip bir süre buradan uzaklaşmayı teklif etmişti ve Meryem kafasını sallayıp hızla onaylamıştı. Meryem, Osman'ı takip ederken Nidal, az evvel askerlerin önünde fotoğraf çeken genç adamı arıyordu etrafta.

"Nidal, hadi!"

Nidal bir kaç adım atsa da tekrar durmuş, elindeki fotoğraf makinasını bir askerin almasına engel olmaya çalışan Eymen Mahir'e gitmişti yine bakışları. İçini derinlere dek kök salan bir korku kaplamıştı. Hiç rahat değildi yüreği genç kızın.

Eymen Mahir, makinasını kurtardı ve işgalcilerin yalnızca yürüyüş yaparak seslerini duyurmak isteyen Filistinlilere nasıl engel olup saldırdığını fotoğraflamaya başladı.

Meryem, arkadaşını kolundan tutup kargaşadan biraz uzaklaştırsa da Nidal hem dehşetle olayların büyümesini izliyor, hem de iyi olduğuna emin olmak istercesine Eymen Mahir'i takip ediyordu bakışlarıyla.

Bir silah sesi geldiğinde endişeyle bakışlarını sesin geldiği tarafa çevirdi genç kız. Bir kaç kişinin vurulan bir adamı tutup taşıdığını fark etti. Yardım etmek için hareketlenecekti ki arkadaşı onu kolundan yakaladı. "Görevli sağlık ekipleri var, bak, yardım ediyorlar. Burada kal lütfen."

Görevli sağlık ekiplerinin yaralanan adama yardım etmek üzere işe koyulduğunu görünce başını sallayarak orada dikilmeye devam etti genç kız fakat bakışları kalabalığın arasında Mervan'ı ve sonra da ona doğrultulmuş bir namluyu görünce koşmaya başladı.

"Mervan! Mervan!"

Karmaşanın içinde sesini duyurmak için olanca gücünü kullansa da başaramamıştı Nidal. Tekrar kuvvetle "Mervan! Dikkat et!" diye bağırıp genç adama doğru koşarken bir silah sesi duyuldu. Nidal'in adımları durdu, bakışları karşısındaki manzaraya sabitlendi. Yüreği, ölüm döşeğinde korkuyla çırpınan bir kuşun yüreği gibi çırpınıyordu. Zaman dondu bir an, boğazı yandı, zihni sustu, sesler durdu.. Ruhu alevler içinde yanarken olanları kabul etmek istemedi, bir gözyaşı öncülük yapıp kendini genç kızın yanaklarına bıraktı, ardından diğerleri onu izledi.


💐

Özgürlük türküsü yer etti dillerde. Hürriyet nidası kulaklarda, duası gönüllerde. Gerçek özgürlük ne bilenler, insanların çizdiği sınırlara inanmayı reddetti hep. Yeryüzü İslâm'ındı, öyleyse Müslümân'ındı!

Tutsak sanılan hür kalacak, güvercinler mavi göğe kanat çırpacaktı er geç bu dünyada.
Özgür olacaktı dünya, insanlar, yürekler ve ruhlar! Özgür olacaktı İslam şehirleri, erleri... Özgür olacaktı Filistin! O zaman, haykıracaktı ümmet :
Filistin özgür olana dek!

💐


11.05.2020Pazartesi


Loading...
0%